Simya ya Genel Bakış

adinfinitum

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Haz 2008
Mesajlar
18
Tepkime puanı
3
Yaş
2023
Simya (alşimi), hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındırır.

Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur.

Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur. Bu iki disiplin (simya ve Hermetizm) 17. yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-haçlılar 'ın doğuşunda etkili olmuştur. Erken modern dönemde, simya kimyaya dönüşmeye başlarken simyanın mistik ve Hermetik dalları modern spiritüel simyanın odak noktası olmaya başlamıştır.

Günümüzde, simya mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir. Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir ve günümüz kimya ve metalürji endüstrilerinde kullanılan birçok madde ve işlem eski dönem simyacılarının keşfidir.

Simyanın birçok yönü bulunmasına karşın günümüz popüler kültüründe (sinema ve edebiyattaki simya/simyacı imgelemlerinin de etkisiyle) simya denince akla madenleri altına çevirmeyi deneme işlemi gelmektedir.

Sözcüğün kökeni

Simya kelimesinin kökeni konusunda araştırmacılar arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır. Simya veya alşimi kelimelerinin sami dilinden kaynaklandığı iddiası en çok kabul görüştür(?). Alşiminin Latince yazılışındaki (Al-chemie) Al takısının Arapça kökenli olduğu kesindir. "Chemie"nin ise Sami kökenli "heme", "hema" kelimelerinden veya yunanca "hima" (döküm) kelimesinden geldiği iddia edilmektedir.[1]


Doğanın araştırılması ve simya

Sir William Fettes Douglas'ın Simyacı isimli tablosuSimyacılar hakkındaki genel görüş onların sözde-bilimadamı (pseudo-scientist), hatta kaçık ya da şarlatan oldukları yönündedir. Bunun nedeni simyacıların kurşunu altına çevirmeye çalışmaları, evrenin dört elementten (toprak, hava, su ve ateş) oluştuğuna inanmaları ve zamanlarının büyük çoğunluğunu mucize ilaçlar, zehirler ve sihirli iksirler harzılamaya harcamalarıdır.

Bazı simyagerler gerçekten kaçık veya şarlatan olsa da, çoğu entellektüel akademisyenler ve önemli bilim adamlarıdır. Mesela, Isaac Newton ve Robert Boyle'un simyacı olduğu bilinmektedir. Bu gibi yenilikçi kişiler kimyasal maddelerin doğasını ve işleyişini araştırmayı denemişlerdir. Bu gibi simyagerler fiziki evrenin sırlarını açıklama girişimleri sırasında deney yapmaya, geleneksel bilgi ve bilgi kalıplarına,thumb yasalarına ve şüpheci yaklaşıma dayanmak zorundaydılar.

Aynı zamanda, simyagerler kimyasal süreçlerde, fiziki durum ve görünüşün büyük ölçüde değiştiği durumlarda dahi, "bir şeyin" mufaza edildiğini kabul ederler. Bu "bir şey" ya da "öz" maddelerin bazı temel prensiplere sahip olduğu, prensiplerin birçok dış görünüş altında gizli halde bulunabileceği ve bu prensiplerin uygun işlemler sonucu ortaya çıkartılabileceği görüşü ile ilintilidir.

Simya tarihi boyunca simyagerler bu prensiplerin doğasını anlamak için çalışmışlar ve yaptıkları kimyasal deneylerin sonuçlarında bir düzen ve mantık arayışı içinde olmuşlardır. (Çoğu zaman bu deneyler saf olmayan ve zayıf karakterize edilmiş ayıraçlar, nicel ölçüm eksikliği ve kafa karıştırıcı terminoloji nedeniyle baltalanmıştır.)


Simyanın hedefleri

Metallerin altın ve gümüşe dönüştürülmesi
Ölümsüzlük iksiri yaratılması
İnsan hayatının dönüştürülmesi

Felsefi ve ruhani bir disiplin olarak simya

Simyagerlerin en çok bilinen iki hedefi madenlerin altına dönüştürülmesi ve bütün hastalıkları iyileştirecek ve hayatı sonsuz biçimde uzatacak "pancea" (ölümsüzlük iksiri) yaratılmasıdır. Ortaçağ'dan itibaren Avrupalı simyagerler hem madenleri altına çevirecek hem de ölümsüzlük iksiri yaratılmasında kullanılacak efsanevi bir madde olan "felsefe taşı"nın (philosopher's stone) bulunması için büyük çaba sarfettiler. Simyagerler, yüzyıllar boyunca büyük saygınlık gördüler ve destek aldılar. Bu saygınlık ve desteğin nedeni ne hedefleri (altın ve pancea) ne de yazınlarına hakim olan mistik ve felsefi görüşlerdi. Saygınlık ve desteğin nedeni zamanlarının kimya endüstrisine yaptıkları katkılardı. Bu katkılar arasında barutun keşfi, madenlerin test ve rafine edilmesi, metaller üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi vb. sayılabilir. (Avrupalı simyagerler arasında "aqua vitae" (hayat suyu,ab-ı hayat) üretiminin de popüler bir deney olduğu düşünülmektedir.)


Joseph Wright of Derby'nin 1771 tarihli Felsefe Taşını Arayan Simyacı tablosuDiğer taraftan, simyacılar hiçbir zaman sanatlarının fiziksel (kimyasal) boyutlarını metafizik yorumlamalardan ayırma eğilimi göstermediler. Hatta, antikiteden Modern Çağa uzanan dönemde "metafizikten yoksun fizik", "fiziksel tezahürden yoksun metafizik" gibi tatmin edici kabul edilmeyecektir. Kimyevi konseptler ve süreçler için ortak terminoloji eksikliği ve de gizliliğe duyulan ihtiyaç simyacıları hıristiyan ve pagan mitolojisi, astroloji, kabala ile diğer mistik ve izoterik alanlarda kullanılan terim ve sembolleri kullanmaya itmiştir. Bu nedenle en basit kimyasal tarif bile çapraşık büyülü sözler gibi gözükmüştür. Ayrıca, simyacılar düzensiz deneysel verileri bu mistik ve ezoterik alanları kullanarak teorik bir çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır.

Ortaçağ'dan itibaren bazı simyacılar, giderek, bu metafizik boyutları simyanın gerçek temelleri olarak ve kimyasal maddeler, fiziki haller ve materyal süreçleri ise sipiritüel varlık, durum ve tranformasyonların tek metaforu olarak kabul etmeye başladılar. Ayrıca, hem adi metallerin altına çevrilmesi hem de pancea mükemmel olmayan, hastalıklı, ahlaksız ve kısa ömürlülükten mükemmel, sağlıklı, ahlaklı ve ölümüzlüğe doğru bir evrimi sembolize eder ve bu noktada felsefe taşı ise bu evrimi mümkün kılan mistik bir anahtardır. Simyacının kendisine uygulandığında bu çifte amaç, onun cehaletten aydınlanmaya doğru evriminini sembolize eder; simyager açısından bu noktada felsefe taşı, bu evrimin gerçekleşmesini sağlayacak bazı gizli sipiritüel gerçekleri ve güçleri ortaya çıkarmak için bir araçtır. Bu görüşe uygun olarak yazılan metinlerde, kriptolu simya sembolleri, şemaları ve metne ait imgeler çok anlamlı, alegorilerle dolu ve kriptolu başka çalışmalara göndermeler yapacak biçimde kullanılmıştır ve bunların gerçek anlamlarının anlaşılması amacıyla "deşifre" edilmeleri gerekmektedir.

Bu maddedenin içeriğinin Türkçeleştirilmesi veya Türkçe dil bilgisi ve kuralları doğrultusunda düzeltilmesi gerekmektedir.
(Türkçe olmayan kelimelerin çevirilmesi, karakter hatalarının düzeltilmesi, dil bilgisi hatalarının düzeltilmesi vb.) Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.

Bazı insancıl (hümanist) bilginler, şimdilerde ruhani ve tabiat üstü alegorileri(metafizik yorumların şekillerle ifadesi)simyanın en doğru ve değerli açısı (ifadesi, görünüşü) olarak görüyorlar ve kimyanın simya'nın bir uzantısı olarak gelişmesi, orjinal Hermetic geleneğinin bir bozulmuşu (yozlaşmışı)olduğunu iddia ediyorlar. Bu spiritüel simya'nın çağdaş uygulayıcıları tarafından kabul görmüş bir görüştür. Çoğu bilimadamı, diğer bir yandan, tend to take quite the opposite view: to them, the path from the material side of alchemy to modern chemistry was the "straight road" in the evolution of the discipline, while the metaphysically oriented brand of alchemy was a "wrong turn" that led to nowhere. In either view, however, the naïve interpretations of some practitioners or the fraudulent hopes fostered by others should not diminish the contribution of the more sincere alchemists.


İç (Ezoterik) simya

Okültizm'in dallarından biri ya da kapsadığı alanlardan biri olarak görülen simya kimi kaynaklarda iç (ezoterik) simya ve dış (egzoterik) simya olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış simyadaki bütün kavramlar Hermes-Thot inisiyasyonundaki ezoterik bilgilerin anlaşılamamış sembollerinden ibarettir. Örneğin, dış simyada madenlerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamına gelen “büyük eser” (magnus opum), iç simyada, inisiyatik bir eğitimin sonunda elde edilen spiritüel “aydınlanma”yı ifade eder. İç simyada inisiyasyonlardaki küçük misterlere ve büyük misterlere vakıf olma “küçük eser” ve “büyük eser” diye adlandırılmıştır. “Büyük eser”i gerçekleştiren kişinin “büyük sanat”ın sonunda “felsefe taşı”nı elde etmiş, “ölümsüzlük içkisi”ni içmiş olması, inisiyatik süreç sonunda aydınlanmış olmasını simgelerdi. “İlk madde”yi (materia prima) elde etmek ise, tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi dünyada doğmadan önceki saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına geliyordu. Metalin altına dönüşmesi sembolizminde simgelenen bir anlam da ‘aura’nın arınması, altın parlaklığını gösterecek bir saflığa ulaşmasıdır. Hermes-Thot’a dayanan ezoterik sembollerin, o sembolleri anlayabilecek inisiyatik eğitimden geçmemiş olanların eline geçmesi dış simyayı doğurmuştur. Bu bakımdan kimi yazarlar dış simyayı okültizm kapsamında, iç simyayı ezoterizm kapsamında ele alırlar.
 
Üst