embriyo
Elit Üye
Zaman ve mekân dışı bir varlık olan ruh, duyularımızla anlaşılamaz ve anlatılamaz. Çünkü o elle tutulan, gözle görülen bir şey değildir.
Bu bakımdan ruh için yapılabilecek her türlü tarif, eksik ve yetersiz kalacaktır.
Ruh ancak etki ve tezahürleriyle bilinebilir.
Bir örnek verirsek, elektriğin kendisini göremeyiz ama onun ısı ve ışık şeklindeki etkilerini biliriz.
Ruhu da göremeyiz ama onun bedene can ve şuurluluk veren etkilerini biliriz.
Ruh, Tanrı tarafından mükemmel bir “öz” olarak yaratılmıştır. Ölümsüzdür.
Tanrısal bilgiye sahiptir ama Tanrı değildir. Tanrı’nın bir yansımasıdır.
Özü bakımından sonsuz güç sahibidir; bu güç asla azalmaz ve yok edilemez.
Şuur, irade ve tahayyül (imajinasyon) ruhun özellikleridir.
Ruh, beş duyu ile sınırlı olmayıp, sonsuz duyulara ve yeteneklere sahiptir.
Bizim bir “Öz ruh”, bir de “Eren ruh” tarafımız vardır.
Öz ruh; Tanrısal olan tarafımızdır. Mükemmeldir. Öz ruhta akıl vardır. Ve devamlı bilgi biriktirerek gelişir.
Eren ruh ise; Tekâmül etmesi gereken tarafımızdır.
Bu tarafı başlangıçta nefis (ego) olarak görebiliriz.. Bencilce istek ve arzuların, duyguların bulunduğu yer.
Esas amaç, öz ruhta bulunan gelişmiş akılla, eren ruhu terbiye ederek onu gönül’e dönüştürmektir.
Öz ruh, Eren ruhu iyice olgunlaştırıp gönül haline getirdiği zaman ikisi bir olmaktadır.
Buna aklımızla gönlümüzü bir etmek de diyebiliriz.
Gönülle beraber dengede çalışan bir akıl, ruhsal gelişim için çok önemlidir.
Ruhun amacı, maddi ve manevi âlemlerde tekâmül ederek, yani kendini geliştirerek, kendi özüne doğru yol almaktır.
Sonuçta, Tek Olan’a, Bir Olan’a, Yaradan’a kavuşmaktır.
Ruh, kendini yönetebildiği gibi, maddeyi de yönetir.
Maddesel evren, ruhun eseridir.
Ruh sonsuz faaliyette bulunmak zorunda olan bir varlıktır.
İrade ve güç sahibi olan ruh, sürekli olarak maddeye şekil verir ve onu dağılmaktan korur.
Beden de ruhun eseridir.
Ruh bütün bu işleri belirli evrensel kanunlara uyarak yapar.
Tanrı yaratır, ruh ise, yaratılana şekil verir.
Ruh dünya gelmeden önce öte âlem veya ruhlar âlemi denilen yerde bulunur.
Bu âlemin kendine özgü maddesel bir yapısı vardır.
Orası kabadan inceye doğru değişen enerjilerden meydana gelen bir yapıdadır.
Ruh varlıkları öte âlemde kendi enerji titreşimlerine uygun olan ortamlarda bulunurlar.
Biraz açarsak, her ruh varlığı kendi olgunluk derecesine göre bu âlemde yerini alır.
Bu âlemin zamanı ve maddesi kendine göredir.
Ruh varlıkları tekâmüllerine burada da devam ederler. Oradaki yaşam dünyadakinden farklıdır.
Bu ortamda imajinatif faaliyet geçerlidir.
Tekâmül etmek için dünyaya inmeye (enkarne olmaya) karar veren bir ruh,
bütün programını bu âlemde hazırlar.
Ruh yaptığı programla kendisini geliştirecek en uygun ortamı seçerek dünyaya gelir.
İnsan dediğimiz varlık, ruh ve beden’ den meydana gelmiştir ve bir bütünlük arz eder.
İnsan bu sebeple hem maddesel, hem de ruhsal özellikler taşır.
İnsanın üstün ve her şeye hâkim olan yönü ruhudur, beden ise sadece geçici bir araçtır.
Bedeni canlı tutan ve yöneten ruhtur.
Bir örnek verirsek, ruhu bir arabanın şoförüne, bedeni de arabaya benzetebiliriz.
Ruhun etkisi olmazsa, beden hiçbir şekilde çalışmaz.
O halde insan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir ruhtur.
Ayrıca ruh, ne bedenin içinde nede onun dışındadır.
Ruh, bedeni dolduran mekanizmadır ve enerjisi ile bedeni yönetir.
Her an iletişim içindedirler.
Ruhun amacı, maddi ve manevi âlemlerde birçok deneyimler yaparak bilgisini arttırmak, dolayısıyla olgunlaşmaktır.
Dünya da bir olgunlaşma yeridir. Bunun için bir beden kullanır.
Bedenimiz ve dolayısıyla beş duyumuz, ruhun dünyaya açılan pencereleridir.
Ruhsal gelişme bedenin ve ruhun uyumu ile olur.
Onun için beş duyuyu çok iyi kullanmak gerekir.
Çünkü bedendeki beş duyu ile alınan bütün izlenimler, zihin aracılığı ile ruha gönderilir.
Ayrıca ruhtan gelen bütün emirler de zihin aracılığı ile bedene ulaştırılır.
Birçok insan, zihnini, ruh olarak düşünür.
Zihin kesinlikle ruh değildir.
Çünkü zihindeki düşünceleri yönlendiren, değiştiren bir şey vardır.
O da ruhun kendisidir.
Sonuçta zihin ve beden ruhun ifade aracıdır.
Ruh, bedeni kullanarak, dünyadaki bilgilenmesini ve görevlerini yapar.
Sonra bedeninden ayrılarak, tekrar öte âleme, (ruhlar âlemine) geri döner.
Ruh ve beden ilişkisinin kesin olarak kopmasına da ölüm denir.
Ölüm, doğum kadar olağan bir doğa kanunudur ve sadece beden için geçerlidir.
Ruh için değil. Çünkü ruh ölümsüzdür.
Panayot Edvırt Yorgiadis
Bu bakımdan ruh için yapılabilecek her türlü tarif, eksik ve yetersiz kalacaktır.
Ruh ancak etki ve tezahürleriyle bilinebilir.
Bir örnek verirsek, elektriğin kendisini göremeyiz ama onun ısı ve ışık şeklindeki etkilerini biliriz.
Ruhu da göremeyiz ama onun bedene can ve şuurluluk veren etkilerini biliriz.
Ruh, Tanrı tarafından mükemmel bir “öz” olarak yaratılmıştır. Ölümsüzdür.
Tanrısal bilgiye sahiptir ama Tanrı değildir. Tanrı’nın bir yansımasıdır.
Özü bakımından sonsuz güç sahibidir; bu güç asla azalmaz ve yok edilemez.
Şuur, irade ve tahayyül (imajinasyon) ruhun özellikleridir.
Ruh, beş duyu ile sınırlı olmayıp, sonsuz duyulara ve yeteneklere sahiptir.
Bizim bir “Öz ruh”, bir de “Eren ruh” tarafımız vardır.
Öz ruh; Tanrısal olan tarafımızdır. Mükemmeldir. Öz ruhta akıl vardır. Ve devamlı bilgi biriktirerek gelişir.
Eren ruh ise; Tekâmül etmesi gereken tarafımızdır.
Bu tarafı başlangıçta nefis (ego) olarak görebiliriz.. Bencilce istek ve arzuların, duyguların bulunduğu yer.
Esas amaç, öz ruhta bulunan gelişmiş akılla, eren ruhu terbiye ederek onu gönül’e dönüştürmektir.
Öz ruh, Eren ruhu iyice olgunlaştırıp gönül haline getirdiği zaman ikisi bir olmaktadır.
Buna aklımızla gönlümüzü bir etmek de diyebiliriz.
Gönülle beraber dengede çalışan bir akıl, ruhsal gelişim için çok önemlidir.
Ruhun amacı, maddi ve manevi âlemlerde tekâmül ederek, yani kendini geliştirerek, kendi özüne doğru yol almaktır.
Sonuçta, Tek Olan’a, Bir Olan’a, Yaradan’a kavuşmaktır.
Ruh, kendini yönetebildiği gibi, maddeyi de yönetir.
Maddesel evren, ruhun eseridir.
Ruh sonsuz faaliyette bulunmak zorunda olan bir varlıktır.
İrade ve güç sahibi olan ruh, sürekli olarak maddeye şekil verir ve onu dağılmaktan korur.
Beden de ruhun eseridir.
Ruh bütün bu işleri belirli evrensel kanunlara uyarak yapar.
Tanrı yaratır, ruh ise, yaratılana şekil verir.
Ruh dünya gelmeden önce öte âlem veya ruhlar âlemi denilen yerde bulunur.
Bu âlemin kendine özgü maddesel bir yapısı vardır.
Orası kabadan inceye doğru değişen enerjilerden meydana gelen bir yapıdadır.
Ruh varlıkları öte âlemde kendi enerji titreşimlerine uygun olan ortamlarda bulunurlar.
Biraz açarsak, her ruh varlığı kendi olgunluk derecesine göre bu âlemde yerini alır.
Bu âlemin zamanı ve maddesi kendine göredir.
Ruh varlıkları tekâmüllerine burada da devam ederler. Oradaki yaşam dünyadakinden farklıdır.
Bu ortamda imajinatif faaliyet geçerlidir.
Tekâmül etmek için dünyaya inmeye (enkarne olmaya) karar veren bir ruh,
bütün programını bu âlemde hazırlar.
Ruh yaptığı programla kendisini geliştirecek en uygun ortamı seçerek dünyaya gelir.
İnsan dediğimiz varlık, ruh ve beden’ den meydana gelmiştir ve bir bütünlük arz eder.
İnsan bu sebeple hem maddesel, hem de ruhsal özellikler taşır.
İnsanın üstün ve her şeye hâkim olan yönü ruhudur, beden ise sadece geçici bir araçtır.
Bedeni canlı tutan ve yöneten ruhtur.
Bir örnek verirsek, ruhu bir arabanın şoförüne, bedeni de arabaya benzetebiliriz.
Ruhun etkisi olmazsa, beden hiçbir şekilde çalışmaz.
O halde insan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir ruhtur.
Ayrıca ruh, ne bedenin içinde nede onun dışındadır.
Ruh, bedeni dolduran mekanizmadır ve enerjisi ile bedeni yönetir.
Her an iletişim içindedirler.
Ruhun amacı, maddi ve manevi âlemlerde birçok deneyimler yaparak bilgisini arttırmak, dolayısıyla olgunlaşmaktır.
Dünya da bir olgunlaşma yeridir. Bunun için bir beden kullanır.
Bedenimiz ve dolayısıyla beş duyumuz, ruhun dünyaya açılan pencereleridir.
Ruhsal gelişme bedenin ve ruhun uyumu ile olur.
Onun için beş duyuyu çok iyi kullanmak gerekir.
Çünkü bedendeki beş duyu ile alınan bütün izlenimler, zihin aracılığı ile ruha gönderilir.
Ayrıca ruhtan gelen bütün emirler de zihin aracılığı ile bedene ulaştırılır.
Birçok insan, zihnini, ruh olarak düşünür.
Zihin kesinlikle ruh değildir.
Çünkü zihindeki düşünceleri yönlendiren, değiştiren bir şey vardır.
O da ruhun kendisidir.
Sonuçta zihin ve beden ruhun ifade aracıdır.
Ruh, bedeni kullanarak, dünyadaki bilgilenmesini ve görevlerini yapar.
Sonra bedeninden ayrılarak, tekrar öte âleme, (ruhlar âlemine) geri döner.
Ruh ve beden ilişkisinin kesin olarak kopmasına da ölüm denir.
Ölüm, doğum kadar olağan bir doğa kanunudur ve sadece beden için geçerlidir.
Ruh için değil. Çünkü ruh ölümsüzdür.
Panayot Edvırt Yorgiadis