-Riyazat Günlüğü-

MeHDiX

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eki 2013
Mesajlar
696
Tepkime puanı
789
Konum
İstanbul
İş
Fitness egitmeni, Sosyolog, ilahiyat
Burada yazanlar hadim riyazatına giren bir kişinin onüçüncü günde gelen bir cinle aralarında geçen konuşmanın bir bölümüdür.

Yazan orta Asyalı bir havas alimi (yada meraklısıdır). Geçenlerde tercüme için getirilen ve başında “cinlerin hakikatı”, sonundada imza yerinde Mergen Ahmediyev , (yanlış telaffuz edebilirim)

“Hocam Hudaverdi Süleymaniyev 'den izinle ..... suresinin hadimi için riyazata girdim. İlk birkaç gün içimde korku, merak, heyecan ve endişe vardır. Daha önce riyazata girip bırakan arkadaşlarım olmuştu. Çok ürpertici şeyler anlatıyorlardı. Mesela odaya tabutlar içinde parçalanmış onlarca savaşta öldüğü söylenen ceset getirildiğini ve odanın ortasında yıkadıklarını söyleyenler vardı. Açıkcası ilk gün korkudan vazgeçmeyi düşünmüştüm. Korkudan hiç bi şey yapamıyor kendimi riyazat ve zikre veremiyordum. Sık sık abdest yeniliyordum.

Bi kaç gün geçince alıştım. Dördüncü günde garip sesler duymaya başladım. Gün geçtikçe sesler daha belirginleşiyordu. Bazen savaş sesleri, kılıç şakırtıları, bazen kulağımın dibinde yılan tıslamaları olmaya başlamıştı.

Dokuzuncu gününde cami tarafının duvarı yarıldı. Duvardan iri memeli bir kadın çıplak olarak odama girdi. Çok güzel bi kadındı. Bu işi bırak ömür boyu cariyen oluyum dedi. Aklım gitmişti ama hemen kendime gelip ona cevap vermeden ibadete yöneldim. Oda geldiği gibi kayboldu.

Sonraki üç gün korkunç varlıklar tavandan, duvarlardan pencerelerden odaya girip saldırdılar ama ben onlar yokmuş gibi davrandım. Kendimi bozmadan zikre devam ettim.

Dördüncü gece yatsıdan sonra uyuyup kalmışım. Biri dürterek beni uyandırdı. Kalktığımda odanın içi aydınlıktı ama lamba yanmıyordu. Aramızda şu konuşma geçti.

Ben: (Tüm cesaretimi toplayarak) sen surenin hadimimisin?

O: Hayır değilim. Ama beni reisimiz gönderdi. Senin bizden ne istediğini öğrenmek istiyor.

Ben: Benim senle işim yok. Reisiniz gelsin.

O: O riyazatı tamamladığınız zaman gelir.

O: Bunca sıkıntı ve eziyeti niye çekiyorsun? Bu riyazatın neticesinde ne elde edeceksin?

Ben: Bu sıkıntıyı niçin çekiyorsam onu elde edeceğim.

O: Hüddam elde edince ne kazanacağını düşünüyorsun.

Ben: Havas ilminde zirveye ulaşmış olacağım. Hüddam yardımıyla kendi başıma yapamadığım bir çok işlemi yapacağım. Sizleri daha iyi tanıyacak, insanlarda bulunan ve bizim teşhis etmekte zorlandığımız rahatsızlıkları hüddam vasıtasıyla teşhis ve tedavi edeceğim. Kaybolan ve yeri bizim için gaib olan şeyleri hüddam vasıtasıyla bulup geri getireceğim.

O: Başka?

Ben: Bu vb işlemler için hüddam edinmek istiyorum.

O: Bunlar için bizi esir etmenize gerek yok. Bu dediklerin için yardımımızı istesen biz yardım ederiz. Senin bizi görme ve işitme kabiliyetin var. Bizlerden birini çağırıp sorabilirsin. Havas ilminde zirveye gitmek için yanlış yola girmişsin. Asla zirveye çıkamazsın.

Ben: doğru yol hangisi.

O: Biz sadece senin yukarda saydığın şeyleri yapabiliriz. Kimseye şifa veremeyiz, kimsenin kalbine sevgi yerleştiremeyiz, kimseyi hastalıktan kurtaramayız, kimsenin ecelinin önüne geçemeyiz. Üstelik sen bizi esir etmeden biz sana daha fazla yardımcı oluruz. Sen şifa niyetine okuduğun zaman hem melekler hemde biz Allah’a şifa için dua ederiz. Ama bundan sonra biz senin için dua etmeyiz. Meleklerde etmez. Biz yap dediğin şeyi gücümüz yetiyorsa yaparız. Yetmiyorsa yapar gibi yaparız. Sen kuran okuduğun zaman şifayı yada istediğini Allah’tan istemiş oluyorsun oysa bizi esir edince her şeyi bizden bekleyeceksin. Dolayısıyla bizi Allah’a ortak koşmuş olacaksın ki bu takdirde dinden çıkarsın. Ayrıca bizi büyü sihir gibi işlerde kullanmaya kalkacaksın. Bizde senin yüzünden günaha gireceğiz. Dünyada senin kölen olduğumuz için bi şey yapmayız ama ahrette bu günahları sana yükleriz.

Ben: boşuna beni vazgeçirmeye çalışma.

O: Hayır. Tabiki senin esirin olmak istemiyoruz. Ama senin cinleri yanlış tanıdığını ve yanlış maksatların olduğunu biliyoruz. Ve bu maksatlarına alet olmak istemiyoruz. Havasta zirveye çıkmak için seçtiğin yol hem senin hemde bizim için yanlış yol.

Ben: Doğrusu nedir?

O: Evvela günahlarından arın. Yani tevbe ve istiğfar etki duaların sırasında arada perde kalmasın. Eğer günahkar olursan ağzından o günahların kokusu çıkar. Sen fark edemezsin ama okuduğun sure hürmetine yanına gelenler o kokuyu alır ve rahatsız olurlar. Hem bedenin hemde ruhun temiz olmalıki ryhaniyetler, melekler ve bizler yardıma koşalım.

Çokca salavat oku. Zira salavatı şerife ruhu arındırır, ve velilerin ruhaniyetlerinin desteğini sağlar ve maneviyatın güçlenir. Ayrıca okuyacağın yada yazacağın duada peygamberimizinde şefaatı ve himmeti maneviyesi oluşur.

Sık sık veli olan insanları ziyaret et. Eğer ölmüşlerse kabirlerine git. Siz göremezsiniz ama biz Allah dostlarının ruhaniyetleriyle beraberiz.

Ben: Tüm cinlermi? Dedim.

O: Hayır? Dedi. Sadece hadimi sure ve esma olanlar. Bir çok konuda onlardan emir almakla memuruz. Hatta meleklerin bazısı bile onların verdiği vazifeleri yaparlar. Her zamanda tüm alemlerin komutanı olan bir veli vardır.

Ben: Kutup!

O: Kutupdanda öte.

Ben: Acayip.

O: Hocana sor. O bilir.

Ben: Başka ne yapmam lazım.

O: Sürekli yaptığın bi zikir olsun. Ayrıca kuranı kerimi haftada bir en fazla ayda bir hatmet. Hatim okurken seçeceğin belli sureleri birkaç defa okuki o surelerin hadimleri ayrıca size yardımcı olsun.

Ayrıca müessir duaları okumaya devam et.

Ben: Mesela?

O: peygamberlerin ve Allah dostlarının makbul duaları vardır. Onları öğren ve oku. Allah nasılki o duaların ilk sahiplerinin duasını kabul ettiyse sahipleri hürmetine farklı ağzlardanda olsa senin duanıda kabul eder.

Ben: Başka?

O: Asla dünyalık bir menfaat ve haram bir iş için çalışma.

Ben: Bu dediklerinizin hemen hemen tamamını yapıyorum. Ama okuduğum hastalar iyileşmiyor, yazdığım dualar tesir göstermiyor.

O: Sen ilah değilsin. Her dediğin her zaman olmaz. Allah dilerse dilediği olur. Sende iyi bir kul olursan Allah dilediğini verir. Ayrıca biz cinlerde hadi kuran olsak bile belli bir gücün üstüne çıkamayız. Bizi esir edersen sadece düşmanlığımızı kazanmış ve kendini perişan etmiş olursun. O yüzden bizimle uğraşma.

Ben: Peki sizin yardımınıza ihtiyacım olursa?

O: İsmim .... .beni çağırırsan gelirim.

Bu konuşmadan sonra riyazattan çıktım. Daha sonra surenin hadimi geldi. Onlada uzun muhabbetlerimiz oldu. Ve birkaç yıl mürselle görüştük. Daha sonra bir başkası aynı riyazata girmiş. İstanbul’a gidip onuda riyazattan vazgeçirdim. Ama yinede birisi riyazat neticesinde bu cinleri esir etmişlerdi. Fakat yeni hadimler eskilerin telkiniyle benle olan münasebetlerini kesmediler ve sürekli yardımlarını aldım.”

Kitapda cinlerle görüşmelerinde geçen konuşmalar, sorular cevaplar var. Bir sonraki bölümde cinler hakkındaki soru ve cevapları özetlemeye çalışacağım. Kitabın büyük bölümünü zaten bu konu oluşturduğu için kitaba “cinlerin hakikatı” ismini vermiş.

Ben: Cinler nasıl varlıklar?

O: Tıpkı insanlar gibi. Bizde sizin gibi yer içer, gezer eğlenir, evlenerek çoğalır, kavga eder, savaşırız. Yani aynen sizin gibiyiz.

Ben: Biraz daha açıklarmısın. Biz sizleri çok farklı görüyoruz.

O: Siz bizi hayalinizde canlandırdığınız gibi görüyorsunuz. Ama bizim sizden çok farkımız yok.

O: Mesela merak ediyorsunuz ne yiyor ne içiyoruz diye. Nasılki sizler hepiniz aynı şeyi yiyip içmiyorsanız bizde öyleyiz. Damak zevklerimiz, beslenme şekillerimiz farklı farklı. Müslüman cinlerin en temel besin maddesi güzel kokulu şeylerken kafirlerde tam tersi. Mesela benim en çok sevdiğim şey kemik iliğidir. Başkası başka şeyi sever. Biz sizler kadar çok yemeyiz. Sizin yediklerinizin çok azını yeriz. Bir insanın yediği ile on cin doyar. Biz pişirmeyiz çünkü buna ihtiyaç yoktur. Ama insanların pişirdiklerinden yeriz.

O: Nasıl varlıklar olduğumuzuda merak ediyorsunuz. Sizin gibi etten kemikten varlıklar değiliz ama bizimde kendimize özel bir halimiz var. Allah teala bizi ateşten yarattı. Ama biz şu anda ateş değiliz. Tıpkı sizin toprak olmadığınız gibi. Sizler bize belli şekiller isnad ediyorsunuz. Nasılki sizler farklı farklı yapılardaysanız bizlerde öyleyiz. Kimimiz iri kimimiz ufak, kimi zayıf kimimiz şişman, renklerimiz birbirinden farklı. Siz neyseniz bizde oyuz.

Ben: Peki evlilik nasıl?

O: Aynen sizin gibi şahitler huzurunda evleniriz. Düğün yaparız.

O: Benim şimdi gitmem lazım. Daha sonra tekrar gelirim

Dedi ve gitti.

Riyazatta bulunduğum süre içinde, geceleri sürekli şiddetli yağmurlar yağar, kulakları patlatırcasına gök gürledi. Şimşeklerin ışığı bulunduğum odayı aydınlatırdı. 2 defada büyük depremler olmuştu. Depremlerin birinde riyazatı bırakıp insanlara yardım için çıkmayı düşündüm. Ama diışarda bir telaşe ve koşuşturma yoktu. Demekki bi zayiat yok diye çıkmamaya karar verdim.

Sonradan öğrendiğime öre bu süre içinde ne yağmur yağmış, ne gök gürlemiş, nede deprem olmuş. Hepsi ..... suresinin hadimlerinin marifetiymiş.

Tam yedi gün gelen giden olmadı. Kimse görünmedi. Hocama gidip durumu arzettim. Hocam hiç bişey demedi. Sadece “hayırlısı olsun” dedi. Doğrumu yaptım, yanlışmı yaptım bilmiyordum. Tekrar riyazata girmek aklıma geliyordu.

Yedinci gün hocam yatsı namazından sonra ziyaretine gelmemi istedi. Ziyaretine gittiğimde hocam murakebe (iç aleme dalmış) halindeydi. Bi müddet sonra evin sağ tarafında bi tıkırtı oldu. Evin içi birden cinlerle doldu. Ellisi müslüman, yirmisi kafir toplam 70 cin padişahı vardı. Her padişahla beraber 10 tane yardımcıları vardı. Dışardada sayısız cinler vardı.

Cinleri ilk defa gerçek suretlerinde gördüm. Görünce insanı korkutan bi suretleri vardı. İçim ürpermeye başladı.

Uzun uzun konuşmalar, görüşmeler oldu. Bu konuşmalar sırasında orda görünen cinlerden başka görünmeyen cinlerde olduğunu anladım. Daha sonra hocama sorduğumda görmediklerini sorma dedi.*1

O gece çok değişik konularda görüşmeler oldu, kararlar verildi. *2 Sabaha karşı herkes topluca 2 rekat namaz kıldı. Namazı hocam kıldırdı. Namazdan sonra herkes dağıldı.

Her şey sanki bir rüya gibiydi. Hocam gidip yatmamı söyledi. Yatmaya gittiğimde ....'i beni bekler vaziyette buldum.

O: Bu gece gördüğün ve yaşadığın şeyler senin için çok önemliydi. O meclise alınman senin için kibriti ahmer dir. Bundan sonra yaşantına, yediğine içtiğine varana kadar dikkat etmen lazım. Dikkat et. Haftaya bir toplantı daha olacak. Onada çağrılırsan ömür boyu bütün toplantılara katılma hakkı elde etmişsin demektir.

Ben: Bunlar ne toplantısı?

O: Bu toplantılar 400 yıldan beri her hafta olur. Adına “Meclisi Mühimme” denir. İnsanlar ve cinlerden oluşan bir heyettir. Bu meclisten bazıları divanı salihine katılır. Burada alınan kararları oraya arzeder.

Ben: Divanı salihıyn nedir?

O: Peygamber efendimizin başkanlık ettiği, büyük velilerin ve bazı hadimlerin katıldığı, haftada bir yapılan toplantı. Bu her hafta dünyanın değişik yerlerinde yapılır. Burada alınan kararları peygamber efendimiz Cenabı Hakka arzeder. Bu, bir anlamda, manevi büyüklerin taleplerinin Allaha arz edilmesidir. Ve cenabı Hak da bu talepleri geri çevirmez.

Ben: Allahü Ekber. Bu nasıl iş?

O: Hayret edilecek bişey yok.

Ben: Ne gibi kararlar alınır bu toplantılarda?

O: Bunları ben bilmem. Söyleme yetkim de yok zaten. İlerde o rütbeye çıkarsan kendin görürsün.

O: Ben gidiyorum. Ne zaman benimle görüşmek istersen, ....... suresini …..defa oku. Ardından …..defa şu nameyi oku. Ben yanında hazır olurum.

Aklım şaşmıştı. Divanı salihıyn le alakalı daha fazla şey öğrenmek istedim. Hocam Hudaverdi ye durumu arz ettim.

Hocam: Divanı salihıyn, yeryüzünün manevi hükümdarlarının meclisidir. Orda hükümdar peygamber efendimizdir. Üstelik bütün hükümdarlardan üstündür.

Yani bütün devletlerin verdikleri kararlar önce divanı salihıynde verilir. Hangi devlet batacak, hangi devlet yükselecek, hangi hükümdar değişecek….. Bütün bunlar manevi meclislerde alınan kararlar neticesinde olur.

Divanı salihıyn de bir şeye karar verilip, peygamberimiz vasıtasıyla cenabı Allah a arzedilir. Mevla da sebepleri halk edip, kararların yerine gelmesini sağlar.

Hocam daha birçok şey anlattı. Ben hayretler içinde eve döndüm.

Alıntı
 
Son düzenleme:
Üst