yule
Elit Üye
- Katılım
- 4 Haz 2008
- Mesajlar
- 3,136
- Tepkime puanı
- 1,526
- İş
- Parapsikolog & Enerji Terapist /Sosyolog
Psişik Deneyim Nedir?
PK, ya da ‘Psikokinesis’ deyimi de, parapsikolojik incelemede ikinci yeteneği, yani bir insanın kas sistemini kullanmadan nesneleri, olayları ve hatta çevresindeki kişileri etkileme yeteneğini tanımlar.
Günün birinde, genç bir bayanın çaresizlik içindeki sesiyle yüzleşmiştik. Kadın geçirdiği olayın etkisi altında kendine bir çıkış yolu arıyor gibiydi; sesi titreyerek yaşadığı olayı anlattı:
İki hafta önce kocasını toprağa vermişti. Başından geçeni ancak şimdi anlatabilecek gücü kendinde bulmuştu. Ama yine de zorlu bir dönem yaşamakta olduğu anlaşılıyordu. Kadın, anlattığına göre kocasının ölümünden bir kaç gün önce bir rüya görmüştü. Av sırasında, bir arkadaşı kocasını kazayla vurup öldürüyordu. Bu rüyadan soğuk terler dökerek uyanmış, ama kimseyi telaşa vermemek için bu olaydan kimseye söz etmemişti.
İki hafta sonra bir av partisi vardı. Kadın bu kez de, kocasını huzursuz etmemek için yine susmayı ve ona rüyasını anlatmamayı yeğlemişti. Zaten kocasına durumda söz ettiği takdirde, onun konuyu, “alt tarafı bir rüya” diye geçiştireceğini biliyordu. Ama ertesi gün, olanlar olmuş, arkadaşı bir kaza kurşunu ile kocasını öldürmüştü.
Bu bayanla telefonla konuşan enstitü görevlisi bendim. O bir çıkış yolu arıyordu, ama konumu sadece bu değildi. Konuştuğum kişi, bu gibi sorunlara kafa yoran bir bilim adamına danışarak, ondan doğru davranıp davranmadığına dair bilgi edinmek istiyordu.
Acaba bir parapsikolojist, başından böylesine olaylar geçen kişilere derde derman olabilecek gerçek cevapları vermek için konusunda ne kadar bilgi sahibi idi? Üzülerek belirtmem gerekiyor ki, bizler bu gibi olaylar karşısında halen kesin konuşabilecek yeterlikte değiliz. Bütün yapabildiğimiz, onların içinden geçtikleri bu ortamın özümseyebilmelerine yardımcı olmak ve durumları çerçevesinde edinebileceğimiz bulguları kendilerine anlatmaya çalışmaktır.
Peki, bu kadının yaşamış olduğu olgu bir rastlantı gibi geçiştirilebilir miydi? Kocasının ölümüyle, kadının bize yapmış olduğu telefon başvurusu arasından iki haftalık bir zaman geçmişti. Kadın bu süreç içinde depreşen suçluluk duygusunu bastırmak için yoğun çaba sarf etmiş olmalıydı.
Bu bayana göre, ona yolunu yordamını bilmediği nitelikte bir uyarı yapılmıştı. Uyarı, “rüya” yoluyla gelmiş, ama kendisi bunu değerlendire-memişti. Şimdi ise kadın, “herhangi bir biçimde geleceği algılamak ger-çekten mümkün müdür, yoksa ben çıldırıyor muyum?” diye kendini sorguluyordu.
Psişik yeteneğin insanların tamamına, ya da bazı seçkin kişilere bağışlanmış olduğu inancına bugüne kadar kesin bir destek bulunduğu söylenemez. Şimdilerde, bazı otoritelerin ileri sürdüğü, “her insanın psişik yeteneğe sahip olduğu, ama bir de bu yeteneği nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği” savı doğru olabilir. Fakat şu da var ki, bugüne kadar bu görüşü kanıtlayacak kesin bulgular saptanamamıştır.
Sınırlı sayıdaki insanların yüzleştikleri olaylara dayanarak, bir kişinin kendi isteği çerçevesinde psişik yeteneğini kullanabileceği inancı tüm gerçeği yansıtmaz. Çünkü biz, psişik yeteneğin herkese vergi olup olmadığını bilemiyoruz. Bildiğimiz, insanların yüzleştiği psişik olguların epeyce yaygın olduğudur. Çeşitli yörelerde yapılan bilimsel araştırmalar, ortalama bir genellemeyle, oralardaki nüfusun dörtte üçü ile yarısının bir, ya da daha fazla psişik deneyim geçirmiş olduğunu belirliyor.
Böylesine saptamalar rağmen, bu araştırmaları yürüten parapsikolojistlerin ayrıntılara inen sorgulamaları sonucunda başka bir gerçekte ortaya çıkıyordu. Karşılaşılan psişik olay türleri parapsikolojinin ince standart elemesinden geçirildiğinde, bunlardan pek azını psişik nitelikte olduğu belirginleşmekteydi. Ayrıca, parapsikolojistlerden çoğunluğunun değerlendirmesine göre, herhangi bir yörede psişik yüzleşim olgusunu yaşayanların yüzde onu ya da onbeşi kadarı gerçek ESP veya PK halinden geçtiklerinin ve bu konunun normal yaklaşımlarla açıklanamadığı gösteriyor.
Burada önemli bir nokta belirlenmelidir: ESP (Extra sensory Perception) deyimi bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve bilimsel karşılaşmalara bağımlı olmadan insani enformasyonlar (bilgilendirmeler) yeteneğini tanımlar.
Psişik Olay Türleri
Dr. Rhine, kişilerin kendisine yaptığı binlerce bildirimi bilimsel yöntemler kullanarak incelemişti. Sonuçta bildirimlerin, ya da yüzleşilen psişik olayların yüzde 60’lık bir bölümünün uykuda rüya biçiminde olduğunu saptadı. Bundan sonraki yüzde 30’luk bölümse, uyku halinde olmaksızın etkileşim, ya da dürtü şeklinde kendini gösteriyordu. Geriye kalan yüzde 10’luk bölümde de bu olgu duyusal, ya da sinirsel halüsilasyon ortamında oluşuyordu.
Gerçeğe yönelen rüya
Dr. Rhine psişik rüyaları iki kategoriye ayırıyor. Bunların en çok karşılaşılanını ‘gerçeğe yönelik rüya’ diye tanımlayarak şu örneği veriyor:
Kaliforniya’lı bir büyükanne, gece korku veren çarpıcı bir rüya görerek uykusundan uyanır. Kadın henüz emekleme çağında bir bebek olan torununu uyurken, üzerinde örtülü ağır yorganın altında soluk almaya çabalarken görmüştür. Bebeğin direnci giderek azalır, bunalım içinde adeta sona yaklaşır.
Saat gecenin dördüdür. Büyükanne, sorunu önce, “ne olacak alt tarafı, bir rüya işte” diye yorumlar. Gecenin bu vaktinde, damadının evine telefon eder etrafı telaşa verdiği takdirde, onun bir çılgın olduğu düşünülebilir. Sonra telefon eder. Damadına git çocuğu kurtar der. Damadı sakin bir sesle: “az önce sesini duyduk ve kurtardık, şimdi sütünü içiriyoruz”
İşte, bu olayda görüldüğü gibi, büyükannenin rüyası gerçek olaya yönelik bir davranış biçimini örneklemektedir. Olayda, büyükanne tehlikeyi algıladıktan başka, bu tehlikenin ne olduğunu da saptamıştı.
Psişik yüzleşimlerde sözü edilen bir başka olguda, hayale yönelik ‘sembolik rüyalar’ tiplemesidir. Dünya savaşı sonrasında San Francisco’dan bir bayanın bildirimi bu dala iyi bir örnek oluşturur.
Bu bayan şöyle yazıyordu:
‘’ 1945 yılının 20 0cak gecesi gördüğüm rüyada, Pasifik cephesinde savaşmakta olan biricik oğlum, mutfakta yanıma gelerek bana iyice ıslanmış, üzerinden sular damlayan üniformasını veriyorum.
Oğlumun genç yüzündeki ifade, iyice sarsılmış bir insanınki gibiydi.
Onun üniformasını silkeleyerek, sularını süzdürmeye çalışıyordun. Bahriye lacivertti. Sular mutfağın yer karolarını boyuyordu. Karşımda dikilmiş beni seyreden oğlum Billie, sonunda üniformayı elimden alarak çamaşır küvetine attı. Yanıma gelip bana sarılarak, “Bu çok korkunç, değil mi anne?..çok çok korkunç…” diye sızlanmaya başlamıştı.
Rüyamda düşünüyordum. Büyüme ve okul yıllarında oğlum bana fazla bir sorun çıkartmamıştı. Ama şimdi, müthiş bir zorlukla karşılaşmış olabilirdi.
Bu olaydan bir kaç gün sonra Long Beach’teki bahriye üssünden bir tekstilci beni ziyarete geldi. Adam, bana Billie’nin hizmet vermekte olduğu savaş gemisinin battığını bildirdi. Oğlumun adı da kayıp listesinde idi. Billie’ye ne olduğu, öteki kayıplar gibi henüz saptanamamıştı. Ama, daha sonra oğlumun akıbeti, bana resmi ağızlar tarafından bildirildi. Oğlumun da içinde bulunduğu savaş gemisi, bir düşman denizaltısı tarafından torpido ile batırılmıştı. Bu nedenle 250 denizci hayatını kaybetmişti. Oğlum Billie de, denizde boğulanlar arasındaydı.
Burada, kadının gördüğü rüyayla gerçek olayın pek az ilinti taşıdığı görülüyor. Annenin görmüş olduğu rüyanın içerdiği mesaj; fantezi, drama, anı oluşumlarının içinde gizlidir.
Bu iki durumun farklılığına verilecek en iyi kanıt, psişik deneyimle yüzleşen kişinin kendi psikolojik yapısı ve belirli rüyalara eğilim tiplemesine bağımlıdır.
Önsezi olgusu
Uyanıklık durumundaki etkileşimler de rüyalar gibidirler. Belki de devam etmekte olan bir normal bir psikolojik bir sürecin bilinç altında belirginleşmesidir. Örneğin, ‘önsezi’ diye saptanan olguda görüldüğü gibi; bir, ya da daha fazla dürtünün meydana getirdiği oluşum uyarısı gibi…
ABD’nin Lowe eyaletinde, 1907 yılındaki olay bir kolej öğrencisinin başından geçmişti. Olayı şöyle anlatıyor:
“Anne ve babam 1905 yılında boşanmıştı. Bu sonuç annemi utanç, keder ve yenilgi oluşumuda etkiledi. Bu nedenle, aralarında mektuplaşmı-yorlardı, ama bana sık sık yazıyorlardı.
Bir gün annemi ziyarete gitmiştim. Oturmuş karşılıklı laflıyorduk ki, annemin yüzünün adamakıllı bulandığını gördüm. Merakla ona ‘ne oluyor?’, diye sorduğum zaman, hiç beklenmedik yanıt aldım.
-Ne olsun, evladım? Şu anda öyle hissediyorum ki baban yeniden evlendi!
Doğrusu elimde olmadan kahkahayı basmıştım. Çünkü babamla sürekli mektuplaşıyorduk. Eğer böyle bir girişimi olsaydı, bana önceden kesinlikle bildirirdi. Babamdan daha bir önce mektup almıştım. Bana hiçbir şeyden söz etmediğini anneme bildirdim.
Bir kaç gün sonra ise, babam ondan aldığı mektupta, gelin görün ki, yeni evliliğinden uzun uzadıya söz ediyordu.
Benim yönümden bunların tümü normaldi, ama işin bani şaşkına çeviren yanı, babam evlenme törenini annemi son ziyaret ettiğim ana yani oturup onunla görüştüğüm zamana rastlamış olduğuydu.
Halüsilasyon Olgusu
Bütün bu tipleme örnekleri arasında bir de halüsilasyonu yeraldığı belirtilmiştir.
İndiana’lı bir bayanın yüzleştiği ve bildirimini yaptığı anlatacağımız olay bu tiplemenin belirgin örneklerindendir. Söz konusu bayan, onun çocuksuz ablasını gözetme durumundaydı.
Kadın yaptığı bildirimde psişik yüzleşimi şöyle anlatıyordu:
“Hiç unutmam 8 Kasım 1961 günüydü. Sabah öğretmenlik yaptığım okula gelmiştim ve doğruca sınıfıma girmiştim. Her şey iyi gidiyordu, ama dersin sonlarına doğru göğsümü ve omuzlarımı sızlatan korkunç bir ağrı başladı. Ağrı beni yönetecek kadar güçlüydü. Müdür ve öğretmen arkadaşlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ama şansım varmış ki bir süre sonra ağrım kendiliğinden geçti Ben de işimin başına döndüm.
Olaydan bir saat sonra müdür sınıfa gelerek beni telefona çağırdı. Annem beni arıyor. Aklımdan bile geçmeyen kötü haberi verirken ağlıyordu.
Evde beraber alt kata indikleri sırada ablasının kalp krizi geçirdiğini anlatmaya çalışıyordu annem. Kriz o kadar ağır gelmişti ki, doktor çağırmaya dahi fırsat bulamamıştı.
Daha sonra anladım ki, beni çok kederlendiren kriz olayının olduğu sırada, yukarıda sözünü ettiğim sancı da beni müthiş etkileyip kıvrandırmıştı…”
Bu paragraflarda anlatılan türlü psişik yüzleşim kişilerin hayatında geçirdikleri paranormal veya normal bilimsel yasalarla açıklanmayan, ama süper doğa olgusu olarak ta kabul görmeyen olaylar da sayılmaktadır.
Alanın İşaretlenmesi
Geniş anlamda söylemek gerekirse, parapsikolojinin ilgilendiği başlıca iki yetenek mevcuttur. Bunlar ESP (Ekstra Sensory Perception) ve Psikokinesis (PK) olarak tanımlanır.
Daha öncede belirttiğimiz gibi ESP deyimi, bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve mantıksal karışmacılara bağımlı kalmadan sonuç enformasyonlar çıkarma anlamını içermektedir.
ESP kavramı Ekstra sözcüğü dış anlamını kapsamaktadır. Ve şu durumda ‘sensory’ yani duyu olgusunun dışını ifade etmektedir. Perception sözcüğüne gelince, o da geniş anlamda rüya görmekten dürtüye, sezgiye veya başka kaynaklara dayanan, ama bilince erişmeden tutuma yansıyan ifadeler olmaktadır.
İnsanda PK yeteneği
İnsanlarda görünür bir olgu olan PK (psikokinesis) yeteneği kişinin kas sistemlerinden yararlanmaksızın nesneleri, olayları hatta çevresindeki kimseleri etkileme olgusudur.
Deneyimsel Yöntem
Deneyimsel yöntem, parapsikolojinin başlangıcından bu yana, onun bir bölümünü oluşturmuştur. 1874 yılında fizikçi Sir Wiliiam Crookes, daha o zamanlar ünlü medyum D.D. Home’un olağanüstü güç üzerinde bazı ölçüm etüdleri geliştirmişti. Daha sonraları Victoria dönemi araştırmacıları telepati testleri için oyun kartlarını kullandılar.
Bilimin Kökenleri
Tarihin babası sayılan Halikarnasoslu (Bodrum) Heredos’tan yazdığına göre 550 (İ.Ö.) yılına dayanır. Ve o tarihlerde Lydia’nın (Aydın yöresi) hırslı kralı Croeses’a yapılmış olan bir önsezi bildirimi ile bilim başlamış sayılır.
“Ey insanoğlu, anlayamayacağını konuşma, / Ya da dilsizliğin düşüncelerini saklama benden. / Pişen kaplumbağa ile kuzunun kokusunu alıyorum, / Zamanların bronzu onları içine alıp örtüyor.”
Mucizevi Olaylar
Mucizeyle ilgili olaylar o derece çoğalmıştı ki, kişi veya kişiler tarafından Tanrı’nın yeryüzündeki işleri olarak gösterilen mucize iddialarına karşı kilise şüpheci bir tutum takınarak cephe almak zorunda kaldı.
Herhangi bir bireyin mucize gösterdiği ve azizlik iddialarına karşı Kilise de Söz konusu kimse hakkında özenli bir soruşturma zorunluluğu getirdi.
Mesmerizm
Mesmerizm, Franz Anton Mesmer tarafından 1760 yılında teori olarak geliştirilmiş bir yöntemdir. Mesmer, oluşumdaki deneyleri geliştirerek tedaviye mıknatıstan yararlanma yöntemini kattı. Bu işlemi de geliştirdikçe dokunma veya okşama yoluyla elde edilen ‘bedensel mıknatısı’ tedavilerde kullanmaya başladı.
Tedaviler sırasında hastalar eklem kontrolünü kaybetme, ısparmoz, baygınlık hallerine uğruyorlardı. Mesmer ise bu durumların tedavide katlanılması gereken aşamalar olduğunu ileri sürüyordu.
PK, ya da ‘Psikokinesis’ deyimi de, parapsikolojik incelemede ikinci yeteneği, yani bir insanın kas sistemini kullanmadan nesneleri, olayları ve hatta çevresindeki kişileri etkileme yeteneğini tanımlar.
Günün birinde, genç bir bayanın çaresizlik içindeki sesiyle yüzleşmiştik. Kadın geçirdiği olayın etkisi altında kendine bir çıkış yolu arıyor gibiydi; sesi titreyerek yaşadığı olayı anlattı:
İki hafta önce kocasını toprağa vermişti. Başından geçeni ancak şimdi anlatabilecek gücü kendinde bulmuştu. Ama yine de zorlu bir dönem yaşamakta olduğu anlaşılıyordu. Kadın, anlattığına göre kocasının ölümünden bir kaç gün önce bir rüya görmüştü. Av sırasında, bir arkadaşı kocasını kazayla vurup öldürüyordu. Bu rüyadan soğuk terler dökerek uyanmış, ama kimseyi telaşa vermemek için bu olaydan kimseye söz etmemişti.
İki hafta sonra bir av partisi vardı. Kadın bu kez de, kocasını huzursuz etmemek için yine susmayı ve ona rüyasını anlatmamayı yeğlemişti. Zaten kocasına durumda söz ettiği takdirde, onun konuyu, “alt tarafı bir rüya” diye geçiştireceğini biliyordu. Ama ertesi gün, olanlar olmuş, arkadaşı bir kaza kurşunu ile kocasını öldürmüştü.
Bu bayanla telefonla konuşan enstitü görevlisi bendim. O bir çıkış yolu arıyordu, ama konumu sadece bu değildi. Konuştuğum kişi, bu gibi sorunlara kafa yoran bir bilim adamına danışarak, ondan doğru davranıp davranmadığına dair bilgi edinmek istiyordu.
Acaba bir parapsikolojist, başından böylesine olaylar geçen kişilere derde derman olabilecek gerçek cevapları vermek için konusunda ne kadar bilgi sahibi idi? Üzülerek belirtmem gerekiyor ki, bizler bu gibi olaylar karşısında halen kesin konuşabilecek yeterlikte değiliz. Bütün yapabildiğimiz, onların içinden geçtikleri bu ortamın özümseyebilmelerine yardımcı olmak ve durumları çerçevesinde edinebileceğimiz bulguları kendilerine anlatmaya çalışmaktır.
Peki, bu kadının yaşamış olduğu olgu bir rastlantı gibi geçiştirilebilir miydi? Kocasının ölümüyle, kadının bize yapmış olduğu telefon başvurusu arasından iki haftalık bir zaman geçmişti. Kadın bu süreç içinde depreşen suçluluk duygusunu bastırmak için yoğun çaba sarf etmiş olmalıydı.
Bu bayana göre, ona yolunu yordamını bilmediği nitelikte bir uyarı yapılmıştı. Uyarı, “rüya” yoluyla gelmiş, ama kendisi bunu değerlendire-memişti. Şimdi ise kadın, “herhangi bir biçimde geleceği algılamak ger-çekten mümkün müdür, yoksa ben çıldırıyor muyum?” diye kendini sorguluyordu.
Psişik yeteneğin insanların tamamına, ya da bazı seçkin kişilere bağışlanmış olduğu inancına bugüne kadar kesin bir destek bulunduğu söylenemez. Şimdilerde, bazı otoritelerin ileri sürdüğü, “her insanın psişik yeteneğe sahip olduğu, ama bir de bu yeteneği nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği” savı doğru olabilir. Fakat şu da var ki, bugüne kadar bu görüşü kanıtlayacak kesin bulgular saptanamamıştır.
Sınırlı sayıdaki insanların yüzleştikleri olaylara dayanarak, bir kişinin kendi isteği çerçevesinde psişik yeteneğini kullanabileceği inancı tüm gerçeği yansıtmaz. Çünkü biz, psişik yeteneğin herkese vergi olup olmadığını bilemiyoruz. Bildiğimiz, insanların yüzleştiği psişik olguların epeyce yaygın olduğudur. Çeşitli yörelerde yapılan bilimsel araştırmalar, ortalama bir genellemeyle, oralardaki nüfusun dörtte üçü ile yarısının bir, ya da daha fazla psişik deneyim geçirmiş olduğunu belirliyor.
Böylesine saptamalar rağmen, bu araştırmaları yürüten parapsikolojistlerin ayrıntılara inen sorgulamaları sonucunda başka bir gerçekte ortaya çıkıyordu. Karşılaşılan psişik olay türleri parapsikolojinin ince standart elemesinden geçirildiğinde, bunlardan pek azını psişik nitelikte olduğu belirginleşmekteydi. Ayrıca, parapsikolojistlerden çoğunluğunun değerlendirmesine göre, herhangi bir yörede psişik yüzleşim olgusunu yaşayanların yüzde onu ya da onbeşi kadarı gerçek ESP veya PK halinden geçtiklerinin ve bu konunun normal yaklaşımlarla açıklanamadığı gösteriyor.
Burada önemli bir nokta belirlenmelidir: ESP (Extra sensory Perception) deyimi bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve bilimsel karşılaşmalara bağımlı olmadan insani enformasyonlar (bilgilendirmeler) yeteneğini tanımlar.
Psişik Olay Türleri
Dr. Rhine, kişilerin kendisine yaptığı binlerce bildirimi bilimsel yöntemler kullanarak incelemişti. Sonuçta bildirimlerin, ya da yüzleşilen psişik olayların yüzde 60’lık bir bölümünün uykuda rüya biçiminde olduğunu saptadı. Bundan sonraki yüzde 30’luk bölümse, uyku halinde olmaksızın etkileşim, ya da dürtü şeklinde kendini gösteriyordu. Geriye kalan yüzde 10’luk bölümde de bu olgu duyusal, ya da sinirsel halüsilasyon ortamında oluşuyordu.
Gerçeğe yönelen rüya
Dr. Rhine psişik rüyaları iki kategoriye ayırıyor. Bunların en çok karşılaşılanını ‘gerçeğe yönelik rüya’ diye tanımlayarak şu örneği veriyor:
Kaliforniya’lı bir büyükanne, gece korku veren çarpıcı bir rüya görerek uykusundan uyanır. Kadın henüz emekleme çağında bir bebek olan torununu uyurken, üzerinde örtülü ağır yorganın altında soluk almaya çabalarken görmüştür. Bebeğin direnci giderek azalır, bunalım içinde adeta sona yaklaşır.
Saat gecenin dördüdür. Büyükanne, sorunu önce, “ne olacak alt tarafı, bir rüya işte” diye yorumlar. Gecenin bu vaktinde, damadının evine telefon eder etrafı telaşa verdiği takdirde, onun bir çılgın olduğu düşünülebilir. Sonra telefon eder. Damadına git çocuğu kurtar der. Damadı sakin bir sesle: “az önce sesini duyduk ve kurtardık, şimdi sütünü içiriyoruz”
İşte, bu olayda görüldüğü gibi, büyükannenin rüyası gerçek olaya yönelik bir davranış biçimini örneklemektedir. Olayda, büyükanne tehlikeyi algıladıktan başka, bu tehlikenin ne olduğunu da saptamıştı.
Psişik yüzleşimlerde sözü edilen bir başka olguda, hayale yönelik ‘sembolik rüyalar’ tiplemesidir. Dünya savaşı sonrasında San Francisco’dan bir bayanın bildirimi bu dala iyi bir örnek oluşturur.
Bu bayan şöyle yazıyordu:
‘’ 1945 yılının 20 0cak gecesi gördüğüm rüyada, Pasifik cephesinde savaşmakta olan biricik oğlum, mutfakta yanıma gelerek bana iyice ıslanmış, üzerinden sular damlayan üniformasını veriyorum.
Oğlumun genç yüzündeki ifade, iyice sarsılmış bir insanınki gibiydi.
Onun üniformasını silkeleyerek, sularını süzdürmeye çalışıyordun. Bahriye lacivertti. Sular mutfağın yer karolarını boyuyordu. Karşımda dikilmiş beni seyreden oğlum Billie, sonunda üniformayı elimden alarak çamaşır küvetine attı. Yanıma gelip bana sarılarak, “Bu çok korkunç, değil mi anne?..çok çok korkunç…” diye sızlanmaya başlamıştı.
Rüyamda düşünüyordum. Büyüme ve okul yıllarında oğlum bana fazla bir sorun çıkartmamıştı. Ama şimdi, müthiş bir zorlukla karşılaşmış olabilirdi.
Bu olaydan bir kaç gün sonra Long Beach’teki bahriye üssünden bir tekstilci beni ziyarete geldi. Adam, bana Billie’nin hizmet vermekte olduğu savaş gemisinin battığını bildirdi. Oğlumun adı da kayıp listesinde idi. Billie’ye ne olduğu, öteki kayıplar gibi henüz saptanamamıştı. Ama, daha sonra oğlumun akıbeti, bana resmi ağızlar tarafından bildirildi. Oğlumun da içinde bulunduğu savaş gemisi, bir düşman denizaltısı tarafından torpido ile batırılmıştı. Bu nedenle 250 denizci hayatını kaybetmişti. Oğlum Billie de, denizde boğulanlar arasındaydı.
Burada, kadının gördüğü rüyayla gerçek olayın pek az ilinti taşıdığı görülüyor. Annenin görmüş olduğu rüyanın içerdiği mesaj; fantezi, drama, anı oluşumlarının içinde gizlidir.
Bu iki durumun farklılığına verilecek en iyi kanıt, psişik deneyimle yüzleşen kişinin kendi psikolojik yapısı ve belirli rüyalara eğilim tiplemesine bağımlıdır.
Önsezi olgusu
Uyanıklık durumundaki etkileşimler de rüyalar gibidirler. Belki de devam etmekte olan bir normal bir psikolojik bir sürecin bilinç altında belirginleşmesidir. Örneğin, ‘önsezi’ diye saptanan olguda görüldüğü gibi; bir, ya da daha fazla dürtünün meydana getirdiği oluşum uyarısı gibi…
ABD’nin Lowe eyaletinde, 1907 yılındaki olay bir kolej öğrencisinin başından geçmişti. Olayı şöyle anlatıyor:
“Anne ve babam 1905 yılında boşanmıştı. Bu sonuç annemi utanç, keder ve yenilgi oluşumuda etkiledi. Bu nedenle, aralarında mektuplaşmı-yorlardı, ama bana sık sık yazıyorlardı.
Bir gün annemi ziyarete gitmiştim. Oturmuş karşılıklı laflıyorduk ki, annemin yüzünün adamakıllı bulandığını gördüm. Merakla ona ‘ne oluyor?’, diye sorduğum zaman, hiç beklenmedik yanıt aldım.
-Ne olsun, evladım? Şu anda öyle hissediyorum ki baban yeniden evlendi!
Doğrusu elimde olmadan kahkahayı basmıştım. Çünkü babamla sürekli mektuplaşıyorduk. Eğer böyle bir girişimi olsaydı, bana önceden kesinlikle bildirirdi. Babamdan daha bir önce mektup almıştım. Bana hiçbir şeyden söz etmediğini anneme bildirdim.
Bir kaç gün sonra ise, babam ondan aldığı mektupta, gelin görün ki, yeni evliliğinden uzun uzadıya söz ediyordu.
Benim yönümden bunların tümü normaldi, ama işin bani şaşkına çeviren yanı, babam evlenme törenini annemi son ziyaret ettiğim ana yani oturup onunla görüştüğüm zamana rastlamış olduğuydu.
Halüsilasyon Olgusu
Bütün bu tipleme örnekleri arasında bir de halüsilasyonu yeraldığı belirtilmiştir.
İndiana’lı bir bayanın yüzleştiği ve bildirimini yaptığı anlatacağımız olay bu tiplemenin belirgin örneklerindendir. Söz konusu bayan, onun çocuksuz ablasını gözetme durumundaydı.
Kadın yaptığı bildirimde psişik yüzleşimi şöyle anlatıyordu:
“Hiç unutmam 8 Kasım 1961 günüydü. Sabah öğretmenlik yaptığım okula gelmiştim ve doğruca sınıfıma girmiştim. Her şey iyi gidiyordu, ama dersin sonlarına doğru göğsümü ve omuzlarımı sızlatan korkunç bir ağrı başladı. Ağrı beni yönetecek kadar güçlüydü. Müdür ve öğretmen arkadaşlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ama şansım varmış ki bir süre sonra ağrım kendiliğinden geçti Ben de işimin başına döndüm.
Olaydan bir saat sonra müdür sınıfa gelerek beni telefona çağırdı. Annem beni arıyor. Aklımdan bile geçmeyen kötü haberi verirken ağlıyordu.
Evde beraber alt kata indikleri sırada ablasının kalp krizi geçirdiğini anlatmaya çalışıyordu annem. Kriz o kadar ağır gelmişti ki, doktor çağırmaya dahi fırsat bulamamıştı.
Daha sonra anladım ki, beni çok kederlendiren kriz olayının olduğu sırada, yukarıda sözünü ettiğim sancı da beni müthiş etkileyip kıvrandırmıştı…”
Bu paragraflarda anlatılan türlü psişik yüzleşim kişilerin hayatında geçirdikleri paranormal veya normal bilimsel yasalarla açıklanmayan, ama süper doğa olgusu olarak ta kabul görmeyen olaylar da sayılmaktadır.
Alanın İşaretlenmesi
Geniş anlamda söylemek gerekirse, parapsikolojinin ilgilendiği başlıca iki yetenek mevcuttur. Bunlar ESP (Ekstra Sensory Perception) ve Psikokinesis (PK) olarak tanımlanır.
Daha öncede belirttiğimiz gibi ESP deyimi, bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve mantıksal karışmacılara bağımlı kalmadan sonuç enformasyonlar çıkarma anlamını içermektedir.
ESP kavramı Ekstra sözcüğü dış anlamını kapsamaktadır. Ve şu durumda ‘sensory’ yani duyu olgusunun dışını ifade etmektedir. Perception sözcüğüne gelince, o da geniş anlamda rüya görmekten dürtüye, sezgiye veya başka kaynaklara dayanan, ama bilince erişmeden tutuma yansıyan ifadeler olmaktadır.
İnsanda PK yeteneği
İnsanlarda görünür bir olgu olan PK (psikokinesis) yeteneği kişinin kas sistemlerinden yararlanmaksızın nesneleri, olayları hatta çevresindeki kimseleri etkileme olgusudur.
Deneyimsel Yöntem
Deneyimsel yöntem, parapsikolojinin başlangıcından bu yana, onun bir bölümünü oluşturmuştur. 1874 yılında fizikçi Sir Wiliiam Crookes, daha o zamanlar ünlü medyum D.D. Home’un olağanüstü güç üzerinde bazı ölçüm etüdleri geliştirmişti. Daha sonraları Victoria dönemi araştırmacıları telepati testleri için oyun kartlarını kullandılar.
Bilimin Kökenleri
Tarihin babası sayılan Halikarnasoslu (Bodrum) Heredos’tan yazdığına göre 550 (İ.Ö.) yılına dayanır. Ve o tarihlerde Lydia’nın (Aydın yöresi) hırslı kralı Croeses’a yapılmış olan bir önsezi bildirimi ile bilim başlamış sayılır.
“Ey insanoğlu, anlayamayacağını konuşma, / Ya da dilsizliğin düşüncelerini saklama benden. / Pişen kaplumbağa ile kuzunun kokusunu alıyorum, / Zamanların bronzu onları içine alıp örtüyor.”
Mucizevi Olaylar
Mucizeyle ilgili olaylar o derece çoğalmıştı ki, kişi veya kişiler tarafından Tanrı’nın yeryüzündeki işleri olarak gösterilen mucize iddialarına karşı kilise şüpheci bir tutum takınarak cephe almak zorunda kaldı.
Herhangi bir bireyin mucize gösterdiği ve azizlik iddialarına karşı Kilise de Söz konusu kimse hakkında özenli bir soruşturma zorunluluğu getirdi.
Mesmerizm
Mesmerizm, Franz Anton Mesmer tarafından 1760 yılında teori olarak geliştirilmiş bir yöntemdir. Mesmer, oluşumdaki deneyleri geliştirerek tedaviye mıknatıstan yararlanma yöntemini kattı. Bu işlemi de geliştirdikçe dokunma veya okşama yoluyla elde edilen ‘bedensel mıknatısı’ tedavilerde kullanmaya başladı.
Tedaviler sırasında hastalar eklem kontrolünü kaybetme, ısparmoz, baygınlık hallerine uğruyorlardı. Mesmer ise bu durumların tedavide katlanılması gereken aşamalar olduğunu ileri sürüyordu.