Otoriter ve baskıcı anne-baba

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,246
Tepkime puanı
3,122
Anne-baba tutumu konusu ele alındığında, anne babanın çocuğa gösterdiği sevgi kadar, çocuğun davranışlarına uyguladıkları denetim ve disiplinin niteliğini de göz önüne almak önem kazanmaktadır. Otoriter ana babalık etme, çocuklarla tartışmadan, anlaşmadan, bir anlamda pazarlık etmeden, onların istediklerini hiçbir şekilde kabul etmeksizin ana babalar tarafından kararlaştırılan kural ve emirlerin çok sıkı uygulanmasıdır.

Bazı ana-babalar çocuklarından yaş ve kapasitelerinin üstünde beklentilerde bulunmaktadır. Bu maskelenmemiş red olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu tutum içinde olan anne-babalar çocuklarından kusursuz olmalarını beklemekte, okul hayatında üstün başarı beklentisinde bulunmaktadır. Bu tür çocuklar, belirli bir başarı düzeyine sahip olsalar da anne-babaların beklentisi bunun çok üstünde olduğundan, beklenen davranışları gerçekleştirmemekle ve sonuçta kendilerine olan güveni azalmakta ve kendi gözlerinde değersizleşmekte, girişim ve çaba güçlerini yitirmektedirler.

Baskıcı ve itaat odaklı bu tür ebeveyn tutumunda, ana-babanın, kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir yol izlediği, çocuklarını kendi kurallarına uymaları ve saygılı olmaları konusunda uyardıkları görülür. Bu tutum, yetersiz sosyal gelişimin nedenidir. Böyle bir ortamda tartışmaya yer yoktur. Ana-baba düşüncesini, “Bunu sadece benim söylediğim şekilde yapacaksın, o kadar. Ben anneyim / babayım, sen ise çocuksun” cümlesiyle sınırlar ve istediklerinin yapılması için çocuğu zorlar. Çocuğun istek ve gereksinimlerini dikkate almaz.

“Otoriter” aileler, genel nitelikleri yönünden;

a) Çocukların mutlak itaat etmesini, istek ve emirlerini tartışmasız yerine getirmesini beklerler

b) Çocukları ile olan ilişkilerinde candan, samimi davranmak istemezler, sorunları çocukların gözü ile değil, kendi değer yargıları açısından değerlendirme eğilimi gösterirler, çocukları ile ilişkilerinde mesafe olsun isterler.

c) Çocukları hakkında alınacak kararları çocuğa çok fazla söz hakkı tanımadan kendileri alırlar. Çocukların ihtiyaçlarını, beğenilerini dikkate almazlar, çocuklarına serbestçe tercih hakkı tanımazlar, kararları kendileri verirler.

Otoriter anne babalar, çocuğa sert, soğuk ve kesin bir tavırla yaklaşırlar. Çocuğa karşı hissettikleri sevgilerini, çocuk kendilerinin istediği gibi davrandığı zaman gösterirler. Çocukları ile etkileşimleri oldukça yetersiz ve serttir. Çocuğun duygularını, düşüncelerini ifade etmesine imkan vermezler. Çocuğu koymuş oldukları çok sayıda katı kurala uymaları için zorlarlar. Eğitimde sık sık cezaya yer verirler.

Çocuğun en ufak yaramazlığı ceza ile sonuçlanır. Bazı anne babalar, çocuğa dayak gibi fiziksel cezalarla, bazıları suçlama, ayıplama, utandırma gibi duygusal cezalarla, bazıları da sevdiği etkinliklerden alıkoyma gibi ayrıcalıklardan yoksunlaştırarak cezalandırır. Otoriter anne baba tutumunda çocuk üzerinde aşırı baskı ve sıkı bir disiplin mevcuttur.

Sağlıksız ailenin en belirgin özelliği soruşturma ve eleştirmelerin üstünde bir otoritenin herkesin yaşamını etkilemesidir. Çoğunlukla bu otorite babadır. Otorite gizli aile kurallarını uygulayan ve pekiştiren kişidir. Otoriteye itaat, hiç itiraz etmeden onun dediğini yapma, bir meziyet olarak gösterilir. Kim otoriteyi memnun ederse o değerlidir.

Kişinin duygu ve düşünceleri otoritenin onayını aldığı sürece değerlidir; otoritenin beğenmediğini algılama, duygu ve düşünceler değersizdir. Bu tür aile ortamında çocuk, kendi düşünce ve duygularına güvenmemeyi öğrenirken büyük meziyetin, otorite olan kişiyi memnun etme, onun beklentileri yönünde algılama, düşünme ve duygularını değiştirme olduğunu anlar. Kendi, içi boş, dıştan denetimli biri olma yoluna girmiştir.

Bu tutumda anne baba katı bir disiplin uyguladığı için çocuk her kurala uymak zorunda bırakılır. Anne ve babadan birisi, ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk, sessiz, uslu, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık, küskün, silik, çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı hassas bir yapıya sahip olabilir.

“Zor yoluyla denetleme” ve “sevgi esirgeyerek denetleme” boyutlarının egemen olduğu aşırı baskılı ve otoriter aile ortamında, denetlenen çocuk hangi davranışının hangi tepkiyi alacağı hakkında bir fikre sahip değildir. Dolayısıyla, çocuğun kaygılı bir belirsizlik içinde aşırı isyankâr ve aşırı boyun eğici olması mümkündür.

Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karışan anne babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda, genellikle isyankar vaziyet alışlarla birlikte, aşağılık duygusu gelişebilir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk dıştan denetimli bir kişilik oluşturur.

Bu tutum içinde olan anne babalar çoğu zaman çocukla çatışmaya girerek yüksek düzeyde anksiyete gösteren, başkaları ile başarısız sosyal ilişkiler kuran, birçok kilit alanda sosyal bakımdan gelişmemiş çocukların oluşmasına neden olmaktadır. Çocuğun yaptığı aktivitenin ebeveynlerce çok fazla kontrol edilmesi çocuğun kendisine olan saygısını azaltacağından mutsuz, içe kapanık bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Bu tutum içinde olan çocuklar kuşkucudurlar, atak değildirler. Kendi kendilerine bağımsız davranış sergileyemedikleri için karamsardırlar.

Fiziksel cezalandırmanın genellikle çocuğa davranışı ve yarattığı durum çerçevesinde yani bir neden sonuç ilişkisi kurarak, kanıt göstererek inandırma ve rasyonel tartışma içinde uygulanmadığı dikkate alınırsa cezanın öfke ve kızgınlık duygularıyla bir arada uygulanan, çoğu kez amacını aşan, çocukta öz saygıyı azaltan, benlik kavramını olumsuzlaştıran bir etken olduğu kabul edilir.

Özellikle babaların çocukla sözel iletişim yerine otoriteye ve güç gösterisine dayanan disiplin türünün ve dayağın uygulayıcısı durumunda oldukları görülmektedir. Böylece neden-sonuç ilişkilerini gösteren bir iletişim ortamının olmaması çocukta, davranışları ile aldığı ceza arasında doğrudan bir ilişki kurmak yerine cezaların anne ya da babanın keyfiliğine bağlı olduğu inancını yerleştirerek dışsal denetimliliğe yol açabilmektedir.

Çocukluk döneminde annenin ısrarlı bir tutum benimseyip çocuğunu başkalarıyla kıyaslayarak, onlardan daha başarılı olmaları için zorlaması doğal olarak çocuk üzerinde psikolojik bir baskı doğuracak, bir stres ve kaygı oluşturacaktır. Hele bu baskının otorite figürü, katı ve cezalandırıcı bir tutuma sahip olan baba tarafından gösterilmesi çocuk için daha fazla bir tehdit unsuru olmaktadır. Böylece kendinden bekleneni yerine getirememe, anne-babanın sevgisini kaybetme, onları hayal kırıklığına uğratma kaygısı ya da fiziksel-duygusal ceza korkusu, kısacası bu baskının yaratacağı olumsuz duygular da çocuğun çaresizliği benimsemesine yol açmakta ve dıştan denetimliliğe neden olmaktadır.

Ana babalar her zaman çocukları için gizil modellerdir. Eğer çocuklarını sık sık cezalandırırlarsa çocukların da kendi durumlarına aynı saldırgan yaklaşımı benimsemeleri olasılığı yüksektir.

Sürekli yanlışları vurgulamak yerine, olumlu davranışları da vurgulamak, bunların devamını sağlayacağı gibi, çocuğun anne babaya daha yakın hissetmesine, diğer sözlerini de daha istekli dinlemesine, kendisine olan özgüveninin sarsılmayıp gelişmesine neden olmaktadır. Sadece olumsuz davranışlara verilen olumsuz tepkiler, sadece azar, tehdit, ikaz, sürekli nasihat, ceza ve dayağa dayalı bir eğitimde, çocuk siner, kendine güvenini kaybeder, kendini ifade etmesini savunmasını öğrenemez, eziklik içinde asileşir.

Kişilik ve yeteneklerini geliştirme olanakları bulamadığı gibi, sosyal yönden de gelişme kabiliyetinden yoksun kalır, girişimciliğini yitirir. Dayak gibi kötü söz, hakaret gibi küçük düşürücü nitelemeler çocuğun benliğini zedelediği gibi, anne-baba ile çocuk arasına çok büyük mesafeler koyar.

Bu tutumla yetiştirilen çocuk anne-babasının eleştirisini almaktan korkmakta, hareketlerine hep dikkat etmekte, yanlış yapma korkusu fazla olmaktadır. Kendi ihtiyaç ve isteklerine değer verilmediğini hissetmekte ve bunu ifade etme şansı olmamaktadır. Otoriter bir aile ortamında yetiştirilen çocuklarda, anne-babaya sevgisizlik, insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmama, kavgacı ve geçimsiz olma, duygularına hakim olamama, alınganlık, birden parlayıverme, güvensizlik, yersiz korku ve kaygılar gibi özelliklere rastlanabilmektedir.

Alıntı.
 
Üst