Nefs mertebelerine psikolojik bir yaklaşım

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
İnsanlarm doğumundan itibaren geçirmiş olduklan gelişim evreleri ve bu evreler içerisinde edindilderi gelişim özellikleri psikologlan öteden beri meşgul etmiş ve birçok araştırmanın yapılmasına neden olmuştur. Bazı gelişim özellilderi, ferdin kişilik yapısına ve yetiştiği çevresel nedenlere bağlı olarale bireysel farldılıldar gösterir. Ancak diğer bazı gelişinı özelliideri vardır Id bunlar, bireysel ve çevresel farklılıklara rağmen bütün insanlığı içerebilecek ortale özelliider göstemıekredir.

Bu geliş~ evreleri farklı kültür ve dinlerde farklı adlarla ele alınmış ve gelişim psilwloglarının insan yaşamının bu yönüyle ilgili birbirinden farklı kavrarnlar geliştimıelerine neden olmuştur. Bunların belli başhlan; Piaget'in "Bilişsel", E. Erikson'un "Psiko-sosyal kiŞilik", L.Kholberg'in "Ahli'ik", Selman'ın "Rol alma", Abraham Maslaw'un "İhtiyaç hiyerarşisi" ve son gelişim psikolojisi teorisi olarak bilinen ve önceld teorileıin bir birleşimi şeldinde olan]. Fowler'in "İman gelişimi" teorileridir. Bu gelişim psilmlojisi teorilerinin hepsinin temelinde, insan gelişiminin, somut ve bireysel değerlerden,

soyut ve evrensel değerlere doğru bir yol takip ettiği görülmektedir. İman insanın evrensel bir anlarnlandırma arzusu dur. İnsan bu doğa ile yaratılmıştır. Bunun da temelinde güven ve bağlılık duygusu yatmaktadır. İlk din sosyologu olarale kabul edilen1 ve aym zamanda psikolojik tahlillerde de bulunan İbn-i Haldun, insan tabiatının yaratılışında cisma.nl dünyadan sıyrılıp ruh! aleme ulaşabilme kabiliyetine salıip olduğunu belirtmektedir. 2


Bu hususta R. Ornstein; insan beyninin insandald belirli duygulanınılan meydana getirdiğini ve beynin sol yan küresininakli (analitik), sağ yan küresinin de bütüncül (sezgisel) kabiliyetlerini yönlendirdiğini3 söyleyerek, bir anlamda insanın sezgisel yani tasavvufi yaşantı haline yaratılışında eğilimli olduğunu belirtir. Bu tecrübe şekli, Budizim'de nirvana, Hristiyanlık'ta nıistisizm, İslfu:n'da ise tasavvıifterimleriyle ifade edilmektedir. Bu nedenledir ki tasavvufi yaşam, psikolojik gelişimin bir şekli olarak görülebilir. Bu husus psikoloji ile dini bir kaynağa bağlamaya çalışanjung'un din anlayışıyla da uyuşmaktadır. Çünkü Jung'a göre insanın bilinç altı dünyası ortak arketipler bulunmaktadır. Bu arketiplerden birisi. de din arketipidir. Bu nedenle insanın bilinç altı dünyası aslında dinidir ve insan bireyleşme sürecini yaşadıkça bu dünya ile daha sık karşı karşıya gelir.


Bu sebeple Jung, dini mistik tecrübeyi bizzat ortak bilinç ötesindeki arketiplerin tecri:ibesi olarak görür'. Böylece, din insan ruhunun farldı katmaolannın bütünleştirici bir yönü olarak görülür. Bu mnla beraber, insanlar psikolojik yapılanndaki bu kabiliyeti işleyerek geliştirmekte farklılıldara sahiptirler. Özellilde iç güdürnlü (introvert) kişilik özelliğine saltip olanların tasavvufi yaşam şekline daha yatkın olduklan görülmü.ştür. 5 Çünkü bunlar kişilik özelliideri itibariyle daha saf ve samimi davranmaya yatkındırlar ve kendi iç dünyalanna daha rahat yönelebilmektedirler. Bundan dolayı da t.-ı.savvufi yaşantı şekline ayrıca ilgi duymalctadırlar. İdris Şah sGfizrni, Batı dünyasında geliştirilen bütün psikoloji ekallerinden çok daha ileri seviyede psikolojik bir sistem olarak· değerlendirir. Bu psikoloji anlayışını özde Doğulu bir düşünce biçimi olarak değil, insanın doğal yapısının bir ifade biçimi olarak tanımlar.



Müslüman toplurolann dilli ve sosyal gelişimlerine bakıldığı zaman, tasavvuf ve tarilcatların daha çok sosyal ve ekonomilc sıkıntıların yüksek olduğu dönemlerde ortaya çıktığı görülmektedir." Tasavvuf ve tarikatların oluşma ve gelişmesindeki bu etki, tasavvufta, bu dünyanın kaçınılması gerekli bir yer olduğu anlayışının oluşmasına neden olmuş ve sGfi olarale bilinen bir kısım insaniann bu maddi dünyadan ve ona bağlayan her şeyden ve sosyal çevreden kaçmalannın tasavvufun temel yolu olarak anlaşılınasına ve bu da tasavvufun olması gerekli mecrasından farklı mecralara kaymasına ve neticede İslam'da olmayan bir yığın hurafcnin merkezi haline dönüşmesine neden olmuştur. Aslında insanların sıkıntı ve meşaldcatli olduldaı-ı durumlarda dinin yardımına koşuıkiarı bellidir.

Bu da çağlar boyu dinin bu ihtiyaçlar doğrultusunda anlaşılınasına ve bu ihtiyaçlann giderilmesi yolunda kullanılmasına neden olmuş ve dolayısıyla birçok tenkitlere de maruz kalmıştır. Hllbuki insanın düşüncelerinde objektif olabilmesi için belirli ihtiyaç ve sıkıntilardan kurtulmuş olması gerektiği gibi, dinin özünün birey ve toplumda saf ve sade bir şekilde yaşanabilmesi de gerek bireyin ve gerekse toplumun bu günlük ilıtiyaç ve sıkıntılardan kurtulmuş olması ile mümkün olabilir.



Gelişi:in Psikolojisi ve Tasavvuf İslam kültür ve geleneğinde gelişen tasavvuf anlayışı, bir bakırpa insanın doğal yapısı olarak ele alınmaktadır. Bilhassa nefis mertebeleri anlayışı İslam'ın yukandaki gelişim psikolojilerine benzer bir gelişim psikolojisi teorisi olarak ele alınabilir. Bireyin gelişmesi, somut dünya ve ona bağlayan şeylerden soyut ve manevi dünyaya doğru bir yükselme şeklinde olmaktadır. Yalnız burada dinsel tema çok yağtın bir şekilde vurgulandığı için, olayın psikolojik boyutuna dikkat çekilmemiştir. İnsanın gelişip yücelmesiyle ilgili bazı teorilerle, dinlerde ortaya çıkan tek bir Tanrı hakikatine ulaşma çabalan arasında ilginç bir benzerlik mevcuttur.

Bu açıd;;ın tasavvufi hayat şekli psikolojik gelişinlin dinsel yanı olarak ele alınabilir. Konuya motivasyon psikolojisi açısından bakacak olursak, insanlar, fizyolojil;:, sosyal, duygusal ve ruhsal ihtiyaçlada doğarlar ve bu ilıtiyaçlan giderebilmek için motive edilirler. Bu hayat sürecine giren mürit belli bir ruhl yücelme içerisinde bir makamdan başka bir makama geçerek belli bir psikolojik ge:lişirn süreci içe-· risinde yeni ve daha üsti.in insan!, ahlak! ve din! evrimler yaşar.


8 Tasavvufi yaşamdaki bu nefıs mertebeleri anlayışının gelişim özellikleri ile Amerikalı psilmlog Abraham Maslaw'un "ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi" arasında çok yakın bir benzeriilc görülmektedir. Maslaw da insanın kendini gerçekleştirilmesi hususunda güdülendiğini ve yaratılışı itibariyle temiz bir kişiliğe salıip olabilecek kabiliyette yaratıldığını belirtmektedir. Ona göre, ancak bu mertebeye erişenler derin tecrübe yaşayabilirler. Din! tecrübeyi de derin tecrübeden sayması itibariyle derin din! tecrübeyi de ancak kendini gerçekleştirmiş olan yani insan olma, nefsini yüceitme yolunda üst seviyelere gelıniş olanlar yaşayabilirler. 9 Bu konuyla ilgili yapılmış olan ampirik araştırmalara göre derin veya mistik tecrübeler sadece kendini gerçeldeştirmiş olan nadir kimselerde ortaya çıkar. Ayrıca ampirik-deneysel araştırmalar, mistik tecrübenin ruhl sağlamlıkla ilişkili olduğu- - nu ve kendini gerçekleştinne ile mistik tecrübe arasında ve mistik tecrübe ile ruh sağlığı ve sağlam kişilik yapısı arasında da pozitif bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır.



Maslow, bunun en zirve noktasını 'kendini.gerçekleştirme' güdüsü olarak tanımlar. İliilli dinlerde bilhassa İslam'da Kuran'ın bildirdiğine göre insanın Kamil mertebesine çıkabileceği bildirilmekteclir.11 Birçok sfifi insanın bu mertebeye erişebilmesi için motive edildiğini söylemektedir. Hatta tasavvufu "İnsanın kendini gerçekleştirmek yolunda uğraş vermesi" 12 olarak tanımlarlar. Bu anlayış, İslam dünyasında tasavvufi hayata olan ilgi ve eğilimi artırmıştır. İnsanın kendi iç alemine yönelerek Allah'a daha yakın olacakları ile ilgili "Sizlere ufuklarda ve sizin kendinizde belirtiler göstereceğiz - görmüyor musunuz?", 13 "Biz ona şah damarından daha yakınız. " 11 gibi ayetler ve ayrıca "Kendini bilen -ancak- Rabb'ini bilir." 15 gibi hadis diyenaldedilen veciz sözler, Allah'a erişme yolunun insanın kendi iç dünyasına derinleşmesi, yoğunlaşması ve insanın kendi içsel derinliğinde kendini keşfetmesi ve gerçeldeştirmesi ile mümkün olabileceği anlayışının gelişmesine neden olmuştur. 16 Bu yorumlama tarzı A. Maslaw'un kendini gerçekleştirmek için insanların motive edildiği anlayışıyla uyuşmaktadır. Eğer karşılaştırılırsa tasavvuftaki İnsan-ı Kamil ile Maslaw'un teorisindeki Kendini Gerçekleştirmiş olan insanın özellilderinin birbirleriyle uyuşmakta olduğu göıiilmektedir. İnsan gelişimini daha iyi anlamak için varoluşçtı insancı psikolojinin insan doğası anlayışı ile nefis mertebelerini karşılaştırmak yerinde görülmektedir.



Yukarıda tasavvufi hayatın, psikolojik gelişirnin dinsel bir yanı olarak ele alınabileceğini belirtmiştik. Bu konuyla ilgili olarak Abraham Maslaw'un ihtiyaç hiyerarşisi teorisi17 ile İslam tasavvufundaki nefis mertebeleri arasında bir ilişkinin kurukibileceğini göstermeye çalışacağız. Ne tesadüftür ki her iki anlayışta da insanın gelişim süreci yedi basamakta olgunluğa ulaşmaktadır. " Bunu da aşağıda Maslaw'un ihtiyaç gelişimi ile nefis mertebelerinin genel özellilderini karşılaştırarak göstem1eye çalışacağız. Karşılaştırma yapılarken önce Maslaw Teorisi' nin ge lişim döneminin özelliklerini R. Gross'un Psikolojikitabını esas alarak ve hemen akabinde o döneme karşılık gelen nefis mertebesinin özellikleri verilecektir.




ı. Fiziksel ihtiyaçlar: Yiyecek, içecek, oksijen, dinlenme, cinsel ihtiyaçlar gibi bedensel, maddi ihtiyaçlar bu dönemin temel ihtiyaçlandır. Nefs-i Emınare: Nefis (kişi) bu seviyede daha çok dünyaya ve onunla ilgili maddi menfaatlere yönelir. Kibir, hırs, hased, kıskançlık, şehvete düşb.i.inlük, kötülüğe eğilim veya devamlı kalındığı zaman kötülüğe götürecek ilıtiyaçlardır. Kur'an-ı Kerim'de bu nefis şu şekilde tanımlanır: "Hiç şüphesiz nefis daima kö~ tülüğü emreder."'9 Bu dönemde insanı güdüleyen temel ilıtiyaç fizyolojik ve fizilcsel ilıtiyaçlardır. Böyle bir ilıtiyaç içerisinde olan kişi başka bir şeyi düşünemez. Sevgi, aşk, sorumluluk gibi ruh! ihtiyaçlar onun ilgi alanının dışında kalır. Bu özellildere sahip fertlecin oluşturduğu toplumda din bu gibi ihtiyaçların giderileceği bir fonlesiyanda algılanır. Bu ilıtiyaçlann etkisinde oluşan din de aneale ilieel toplumlardald gibi günlük ihtiyaçların giderilmesi için kullanılan bir enstrüman şeklinde kalır.





2. Güvenlik ihtiyacı: Hem fizik! ve hem de psikolojilc olarak tehlikeli durum ve nesnelerden, durumlardan fizik! hastalıldardan korunınale için kanun ve kurallann egemen olduğu güvenli bir dünyaya olan ilıtiyaç ön plandadır. Bu tehlikeler hem fizik! ve hem de psilcolojik olabilir. Bu güveniilc gereksinimi insaniann bir dine bağlanınalannda güdüleyici rol oynar. Nefs-i Levvame: Kınayan nefistir. Bu nefis iyilikleri yapmaya başlar, kötülüklerinden vazgeçme eğilinıi içerisindedir. Kendine olan güveni zayıf olduğu için yaptıklannın başkaları tarafından bilinmesini de ister.

Bu duygu da çevresel faktörlerin fazlaca dikkate alınmasına götürür. Bu nefis Kur'an-ı Kerim'de daha önce yaptıklarından pişmanlılc duyan nefis olarak tanırrılanır. 21 İnsanın gerek fizik! ve gerekse psikolojik çevresel tehlikelerden kanınma ve enıin alına gereksininıi vardır. Bu gereksinimin yerine getirilip geiliilmeyeceğinden enıin olmadığından ldşi tereddüt ve korku içerisindedir. Bu korkuyu gidermek için de dinin yardımına koşar ve din onu bu korkulardan konıyacale bir güvenlik kaynağı olur. Kişi bavj ve reca (korku-ünıit) arasında gider gelir.

Dinler, öldükten sonra yeni ve daha güvenli bir yaşam olacağı inancıru vererek bu ve gelecek dünyanın tehlikelerinden konır. Bu gelişim evresinde birey dinilider ve şeyhIere bağlanma ihtiyacı duyar. Toplumsal çevrenin ve imkanların darlığıldşiyi böy le bir gruba baglanmaya iter. Otoriter birdin anlayışına saltip olur. Bu. dönem Freud psikanalizinde çevresel kontrol mekanizmalan olarak rol oynayan üst-bilinç (süper-ego) kavramına ve fonlcsiyonuna benzetilmektedir. 22 Burada ileriye yönelilc bir ümit vardır, ayru zamanda da zaman zaman geriye takılıp kalabilir.



3. Sevgi ve bir gruba bağlılık: Sevgiye ihtiyacın en fazla duyulduğu bir dönemdir. Kişi bu dönemde hem sevmek ve hem de sevilmek ister. Sevildiğini bildiğinde de çevresine olan ilgi ve sevgisi artar. ~ir gruba bağlilik lıissi içerisindedir. Güven ve kabul duygusuna da ilıtiyaç duyar. Bir gruba bağlanma gereksinimi ile sevgi gereksinimi arasında çok yakın bir ilişki vardır. Nefs-i Mülhime: İlıni sever, cömerttir, kanaatkar ve alçak gönüllüdik Sabır ve tahammül gücü artrruştrr. Müsamahakardır, bu ise sevgi demektir.

Çevresine karşı saygılıdır ve onları sever. Bu seviyede din insanın bağlanma gereksinimi ve neticede yüce bir Yaratıcı tarafından se viimiş olmakla sevgi gereksinimini gidermektedir. Bu nefis "Gerçek zilıinsel bütünleşmenin başlangıcıdır. " 23 Kur'an-ı Kerim bu nefsin kötülüklerden kurtulduğunu ve kurtuluşa erdiğini bildirmektedir.24 Sevme ve sevilme, bebekilleten itibaren insarun sahip olmak için gödülendiği temel ilıtiyaçlardan birisidir. Bu sebeple tasavvufi yaşantlrun sevgi ile de çok yakın bir ilişkisi vardır.

Billıassa iç güdümlü insanlarm hem manevi aşka ve hem de insanı değerlere daha çok değer verdilderi görülmektedir. St. Augustine'nin; "Bir şeyi yalnızca onu sevdiğiniz derecede anlayabilirsiniz", (Res tantum coğnoscitur quantum diligiturY5 esprisinin arkasında, Tann'yı ve insaru anlayabilmek için onlan sevme ve değer verme gerçeğinin yattığı belirtilmektedir. Gerçek sfifiler, mistikler ve kendini gerçeldeştirme seviyesine· ulaşabilmiş olan kirn.Seler hem manevi ve hem de insanı sevgiye önem verirler. Zaten dilli duygunun olgunluk derecesi de yüksek seviyelere ulaşılmış insan sevgisine sahip olmakla ölçülebilir. Böyle insanlar Mevlana'nın dediği gibi insanlan din, dil, mezhep, ırk, cinsiyet ve yaş farkı gözetlneden severler. Bu sebeple bütün sufilerde Allah'ın sonsuz sevgisine ulaşma istek ve arzusu vardır. Çünkü insanın yaratılışı icabı ekmek ve sudan sonra en çok ilıtiyaç duyduğu şey sevgidir. Allah'ın sonsuz sevgisinin ise ancak yücelme yoluyla elde edileceği anlayışının hakim olıııası, bir kısım dindarlan tasavvufi hayata yönlendirmiştir.



4. Özsaygı, statü :isteği: Kendine saygı ve güven duygusu ile birlikte çevresine de saygısı artlnlştır. Bireyin çevresine olan saygısının kendine olan saygısına bağlı olması sebebiyle, bir öz saygı ve toplumsal bir statüye sahip olduğun dan emin olan kimseler ancak çevrelerine saygı duyabilirler. Bu da kişinin kendine olan güven duygusunun gelişmesine yardımcı olur. Kendine güven duyan kimseler de çevrelerine karşı daha saygılı ve anlayışlı, sahip olmadan ziyade olma duygusuyla doludurlar. Nefs-i Mutmainne: Bu nefsintemel özelliğifakr'dır. 26 Fakr ise kişinin bütün nefsarn arzu ve isteiderinden kurtulması demektir. Nefsin üzüntüleri son bulmuştur, kalb her şeyden emin olmuştur. Cömertlik doğruluk, yumuşak huyluluk, alçak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik vs. oluşur. Bu nefis Kuran-ı Kerim'de hiçbir şeyden endişe ve korku duym



5. Bilişsel ihtiyaç: Bir önceki evrenin temel ihtiyaçlan olan kimlik ve güven ihtiyacını gidermiş olan kimseler bir sorıraki bu safhada daha genel ve üst seviyedeki şeylere ihtiyaç duyarlar. Kendisiyle ilgili sorunlannı çözmüş olan kimselerin çevreyle ilgili bilme, anlama ve merak istekleri artar ve yeni şeyler keşfetmeye gayret sarf ederler. Her şeyde bir anlam ve gayenin var olduğunu düşünürle~, bu sevgi ve güzellik iç huzuru ve dengeyi güçlendirir. Nefs-i Raziye: Güzel huylarm kendisinde oluştuğu bütün ahHikl güzelliklere sahip olan kişidir. İyilik onun temel özelliğidir. Herkesten sevgi ve saygı görür. Sahip olduklanndan memnun ve mutludur.


6. Estetik ihtiyaçlar: Sanatta ve doğada bir güzellik ve düzen ve anlamlılık görür. Sanatsal özelliği çok gelişmiştir. Sanatta belirli bir yere gelenlerin dinsel anlayışlan da o denli hassas ve ince ruhlu olurlar. Nefs-i Merziye: Tabiatın güzelliğinde Allah'ın cemalinin tecelli ettiğini görür. Allah için seven, hassas, ince düşünceli, içsel eleştirisini en iyi şekilde yapan kişidir. İnsanlara hoşgörülü ve yardımseverdir. Dolayısıyla bu nefisten çevresi hoşnut olur.


7. Kendini gerçekleştirme: Bu kişi kendi potansiyelini görür. Kendi kabiliyetini, kim olduğunu çok iyi bilir. Her şeyin birliğe doğru gittiğine inanır. İnsan lar arasında ayının yapmaz. Sorumluluk duygusuyla doludur. Çevresine yararlı olmaya çalışır. Alçakgönüllü, merhametli, toplumun gelişmesiyle uğraşır, adalet- . ;izliğe, eşitsizliğe karşı gelir. Evreni birleşmiş ve ayrılmaz bir tek parça gibi algılar. Bu nedenle insanlar arasında birlik, bütünlük ve kardeşliğin gelişmesi için çaba harcar. Bencil değildir. Donık din! ve din! olmayan tecrübeler yaşayabilirler. Nefs-i Kamile: Bu nefıs çoklukta birliği (kesrette vahdeti), birlikte ise çokluğu (vahdette kesreti) görür. Kainatta ildlik, çelişki görmez. Her şeyin birliğe dağnı gittiğine inanır. En güzel sıfatlar onundur. Konuşmalarında ilim ve hikmet, lezzet ve tatlılık, huzur ve sevinç vardır. Allah'ın halifesi olma bilinci içerisinde hareket eder ve kendisini sorumlu hisseder, özgür davranır, sevgi ve aşka değer verir ve bunlarla olgunlaşmaya gayret eder. Tasavvtıfta bu olgunluk seyiyesine ulaşmış ldşiye vell denmektedir. Vel1lerin sözleri hoş, davranışlan ince, alçak gönüllü, özveri sahibi, itiraz etmeyen, kendilerinden özür dileyen herkesin özrünü kabul eden, tüm yaratıldara tatlılıkla davranan insanlar olarak bilinmektedir:iı Bütün hareketlerini iyilil( ve ibadet bilinciyle yapar. Bu her iki dunımda da kendini gerçekleştinne ve kamil nefıs seviyesine çıkma bu insansal dünyanın ötesi ile ilişki içerisinde bulunularak ulaşılabilir.


Ayrıca insanın bu dünyada Allalı'ın halifesi olarak gönderilmesi anlayışı da onu bu göreve layık olma yönünde motive eden sebeplerden bir diğeridir. Kur'an'da geçen emanet kavrarnırıın32 sf:ıfiler tarafı.ridan, Maslaw'un kendini gerçekleştiren kimselerin özelliklerinden saydığı, sorumluluk, özgür irade, aşk, kişinin olgun/aşıp tanılaşma gücü, olarak yorumlanması bazı ldmselerirı bu emaneti yerine getirme amacıyla tasavvufa yönelmelerine sebep olmuştur.

Yukandaki karşılaştırmada, hem A. Maslaw'un ilıtiyaç hiyerarşisi teorisinde hem de Kur'an'daki nefsin yükseliş mertebeleri anlayışında insanın gelişim özellikleri açısından çok yakın bir paralelliğin varolduğu görülmektedir. Bu da göstermektedir ld insanın gelişmesi her yönden benzer çizgileri takip etmektedir. İslam dininde bu nefis mertebelerinde yükselme, psikolojide de kişilik yücelmesi olarak adlandınlmaktadır. Yani aynı gerçeğin farklı bakış açılanndan ele alıp adlandırılmasıdır. Bu karşılaştırma, İslam tasavvufundaki nefis mertebelerinin gelişim özelliklerine psilwlojik bir bakış açısı sunmaktadır. Dolayısıyla ortaya şu gerçek çı}(maktadır. Bir kişinin nefıs mertebelerinde yükselmesi ve yücelmesi için sadece onun Allah'a bedensel olarak ibadet etmesi yeterli görülmemektedir. Böyle bir kişinin Allalı'a karşı sorumluluklarının yanında onun en yüksek değeri verdiği ve bu dünyada temsilcisi yaptığı diğer insanlara karşı bellisoruınluluklarını'da yerine getirmesi istenmektedir ..


Hatta insanlara karşı bu sorumluluk onlarla olan ilişkileri kişinin ne kadar yüceldiğipin de bir ölçütü olarak da ortaya çıkmaktadır. Allalı'a karşı görevlerini eksiksiz bir ~ekilde yerine getiren birisi insanlara karşı da görevinde aksaklıklar yapamayacaktır. Dolayısıyla insanlar arasındaki bu sonıınluhık duygusu aynı zamanda kişinin dindarlığının da bir sağlaması olmaktadır .. t>Jlah'a karşı görevini yaptığını iddia edip de çevresiyle uyumsuz olan bir kişinin de dini inancında bir aksaklığın olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu dunım birçok ayet ve hadiste de dile getirilmektedir. Mesela, "İnsanların en hayırlısı onlara öğreten ve faydalı alandır", "Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve,öğretendir", "Kendin için istediğinikomşuniçin de istemedil\:çe hakiki mü'min olamazsın" hadisleri bu konuya önem vermektedir. Bu dunım diğer dinlerde de aynen ele alınmaleta ve onlara göre de tümüyle insan olabilmenin şartının insanlar ve doğa arasındaki olumlu ilişkide ortaya . çıktığı belirtilmektedir.34 Bu anlayış çerçevesinde,

İslam dünyasında kendini gerçekleştirmiş veya Karnil nefis olgunluğuna erişmiş olan İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) ve İslam alinıi olan Gazzali gibi İslam büyükleri de uzlette olguulaşıp toplum içerisindeki istenen görevlerini yerine getirerek kemale errnişlerdir. Gazzali on yıllık bir uzlet hayatından sonra tekrar medreseye dönüp orada verdiği dersler ve yazdığı kitaplar sonucunda çevresirıe faydalı olmuş ve bu saygın vasfa h'iyık görülmüştür. Yine birçok İslam ve Türk büyükleri bu özelliklerini içinde yaşadıkları insanlara yaptıklan faydalı işleri sebebiyle kemal mertebesine yükselmişlerdir. Bu hususu Hristiyan mistik Meister Ecklıart "İnsan eğer yakınıyla barış içinde değilse asla gerçek barışa Tanrı'yla kavuşamaz"35 şeklinde dile getirmiştir



SONUÇ

Gerek tasavvufun nefis mertebelerinde ve gerekse Maslow teorisinde yücelınede bir aynlıktan, benlikten bütünün bir parçası olmaya doğnı bir gelişme vardır. Çünlru ayrılık bir sıkıntı nedenidir. Bugünlru psikiyatriye göre sıkıntı ve stre-. sin bir kaynağı da kişinin sevenlerinden ayrı kalmasıdır. Çocuğun doğduğu annesinden ayrı kalması nasıl ki anksiyeteye neden oluyorsa, bireyin de tabiartan kopuşu onda belli sıkıntıların kaynağı haline gelir.'" Belli değerlere sahip olmal{ şeklirideld bu çeşit bir tasavvuf anlayışına ekonomik ve kültürel gelişiine erişmiş toplumlarda daha çok ihtiyaç duyulacalilir. Psikolojik rahatsızhldann bir çoğunun tasavvuftaldne benzer bu çeşit varoluşsal değerler yolduğunun bir neticesi olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bu değerlerden yoksun toplurnlar refah düzeyini arttıkça tüketim toplumu olmaya yönelmektedirler. Aynen ülkenıizde olduğu gibi ekononıik ve teknoloji!{ gelişmeye paralel bir kültürel değerler anlayışı gelişemediği için belli sosyal sorunlar da ortaya çıkmal( ta ve Türkiye olması gereken sosyal ve kültürel gelişmişlik .seviyesinin çok dalıa aşağılarında yer almaktadır. Bu da beraberinde başka sorunlara neden olmaktadır.

Eğitimin temel gayesi, insanı bu aşkın bilinç seviyesine çıkararak onu bütün yanılgılardan kurtarmak ve kendi aşkın doğasının ve doğrunun ne olduğunun bilincine varmasına yardınıcı olmasıdır. Bunun için de çelişkilerden uzak olgun bir kişilik geliştirmek için devlet ve yurttaşlar olarak genç nesillere böyle ortamIann hazırlanması temel gaye ve hedefımiz olmalıdır. Ancak böyle bir ortam içerisinde yetişen genç nüfus ileride demokratik ortamın oluşmasına katkıda bulunabilir. Devletin üzerine düşen temel görev de, en azından temel ihtiyaçlarm karşılandığı bir ortamı genç nesillere hazırlamak olmalıdır.
 
Üst