Ansolo
Kayıtlı Üye
Yaşlanma aslında doğduğumuz andan itibaren vücudumuzun programlanmış olan görevlerinden birisidir. Hormonların karmaşık şekilde gerçekleşen etkileşimleri tarafından düzenlenir. Beslenme alışkanlığı (özellikle yağlı besin tüketimi), metabolizmanın genel işleyişi (serbest radikallerin oluşumu) ve fazla kilolar da yaşlanma etkisini hızlandıran etkenlerdir.
Ayrıca DNA yapısındaki belirli bölgeler de yaşlanmadan direkt olarak sorumludur. Her hücre bölünmesi sırasında hücre içerisindeki genetik madde, kendini yeni hücreye aktarabilmek amacıyla kopyalar. Işte bu kopyalama esnasında, genlerin uç noktalarındaki bazı özel bölgeler de kısalarak yeni hücreye geçer. Dolayısıyla, her hücre bölünmesinde ve yenilenmesinde bu özel bölgeler daha da kısalır ve bir süre sonra artık hücre yenilenmesi gerçekleşemez. Yaşlılarda yaraların geç iyileşmesi ve dokuların artık kendini yenileyememesi, bu nedene dayalıdır. Ayrıca metabolizmada işlevini yitiren ve eskisi gibi etkinlik sağlayamayan her aşama, yaşlanmayı hızlandırır. Vücut hücrelerine ve onların işleyişine zararlı etkisi bulunan her yabancı madde (alkol, sigara, radyoaktivite ve ağır metaller gibi çeşitli mutajen maddeler, vs.) hem direkt olarak hem de bağışıklık sistemini zayıflatmak suretiyle dolaylı olarak yaşlanmaya etkilidir. Belirli aşamalarda yapılan müdahaleler, yaşlanma etkisini yavaşlatabilir, ancak yaşlanmayı tam olarak önleyebilmek henüz mümkün değildir.
Her insan vücudu zaman geçtikçe yaşlanır. İnsan ömrü her kişiye göre farklı olmakla birlikte günümüzde ortalama 75 yıla ulaşmıştır.
Bilimciler insanların 150 yıla kadar yaşayabileceklerine inanıyorlar. Bugüne kadar kayda geçen en uzun insan ömrü, Japon Shigechiyo Izumi’ye aittir. Bu kişi 120 yıl 237 gün yaşamıştır.
İnsanların büyümesi, yaşlanmaları ve ölmeleri üzerine çeşitli teoriler var. Bir teoriye göre, ömrümüz süresince biyolojik aktivitemizde ortaya çıkan bazı kimyasal reaksiyonlar, gün geçtikçe başta böbrek ve kalp olmak üzere sağlıklı hücrelerimize zarar vermektedir.
Bir başka teoriye göre ise, genetik programlamamızla ömrümüz önceden belirlenmiştir. Program, hücrelerimiz üzerinden yaşlanmamızı kontrol ediyor, yeterli sayıda hücre öldükten sonra organlar gereken düzeyde çalışmıyor ve insan ölüyor. Ancak ilk çağlarda insan ömrü ortalama 30-40 yıl iken günümüzde 75 yıla ulaşması, bu savı çürütmektedir.
Bu amaçla bilimciler, meyve sineklerinin genleri ile oynayarak daha uzun ömürlü sinekler yaratmayı başarmışlardır. Bu uzun ömürlü sineklerin diğerlerinden farkları oksitlenmeyi önleyen enzim nedeniyle, savunma sistemlerinin daha güçlü olması ve yağ depolama kabiliyetleri bakımından açlığa dayanıklı olmalarıdır.
Meyve sineği üzerinde yapılan araştırmalar, insan ömrü konusunda ciddi bir ipucu verememiştir, ancak genetik bakımdan insanlara daha yakın olan fareler üzerinde yapılan çalışmaların daha gerçekçi bilgiler verebileceği sanılmaktadır.
Bir başka saptama da, metabolizması yüksek, yani oksijeni çok hızlı yakan canlıların, yavaş yakanlara göre daha az yaşadıklarıdır. Örneğin, farelerin metabolizmik hızları insandan daha yüksektir, ama nadiren 3 yıldan fazla yaşarlar.
Son zamanlarda adlarından sıklıkla söz edilen E ve C vitaminlerinin de, antioksidan grubunda yer alarak, yaşlanmayı çok az da olsa geciktirdikleri gözlemlenmektedir.
İnsan vücudunda, hücrelerin bölünerek, yeni hücre oluşturabilmelerinin de sayısı sınırlıdır. Sonuna kadar bölünebilen tek hücre kanser hücresidir. Dolayısıyla aslında kanserin sırrının çözülmesi insanın yaşlanma olgusuna da ışık tutacaktır.
ALINTIDIR.
Ayrıca DNA yapısındaki belirli bölgeler de yaşlanmadan direkt olarak sorumludur. Her hücre bölünmesi sırasında hücre içerisindeki genetik madde, kendini yeni hücreye aktarabilmek amacıyla kopyalar. Işte bu kopyalama esnasında, genlerin uç noktalarındaki bazı özel bölgeler de kısalarak yeni hücreye geçer. Dolayısıyla, her hücre bölünmesinde ve yenilenmesinde bu özel bölgeler daha da kısalır ve bir süre sonra artık hücre yenilenmesi gerçekleşemez. Yaşlılarda yaraların geç iyileşmesi ve dokuların artık kendini yenileyememesi, bu nedene dayalıdır. Ayrıca metabolizmada işlevini yitiren ve eskisi gibi etkinlik sağlayamayan her aşama, yaşlanmayı hızlandırır. Vücut hücrelerine ve onların işleyişine zararlı etkisi bulunan her yabancı madde (alkol, sigara, radyoaktivite ve ağır metaller gibi çeşitli mutajen maddeler, vs.) hem direkt olarak hem de bağışıklık sistemini zayıflatmak suretiyle dolaylı olarak yaşlanmaya etkilidir. Belirli aşamalarda yapılan müdahaleler, yaşlanma etkisini yavaşlatabilir, ancak yaşlanmayı tam olarak önleyebilmek henüz mümkün değildir.
Her insan vücudu zaman geçtikçe yaşlanır. İnsan ömrü her kişiye göre farklı olmakla birlikte günümüzde ortalama 75 yıla ulaşmıştır.
Bilimciler insanların 150 yıla kadar yaşayabileceklerine inanıyorlar. Bugüne kadar kayda geçen en uzun insan ömrü, Japon Shigechiyo Izumi’ye aittir. Bu kişi 120 yıl 237 gün yaşamıştır.
İnsanların büyümesi, yaşlanmaları ve ölmeleri üzerine çeşitli teoriler var. Bir teoriye göre, ömrümüz süresince biyolojik aktivitemizde ortaya çıkan bazı kimyasal reaksiyonlar, gün geçtikçe başta böbrek ve kalp olmak üzere sağlıklı hücrelerimize zarar vermektedir.
Bir başka teoriye göre ise, genetik programlamamızla ömrümüz önceden belirlenmiştir. Program, hücrelerimiz üzerinden yaşlanmamızı kontrol ediyor, yeterli sayıda hücre öldükten sonra organlar gereken düzeyde çalışmıyor ve insan ölüyor. Ancak ilk çağlarda insan ömrü ortalama 30-40 yıl iken günümüzde 75 yıla ulaşması, bu savı çürütmektedir.
Bu amaçla bilimciler, meyve sineklerinin genleri ile oynayarak daha uzun ömürlü sinekler yaratmayı başarmışlardır. Bu uzun ömürlü sineklerin diğerlerinden farkları oksitlenmeyi önleyen enzim nedeniyle, savunma sistemlerinin daha güçlü olması ve yağ depolama kabiliyetleri bakımından açlığa dayanıklı olmalarıdır.
Meyve sineği üzerinde yapılan araştırmalar, insan ömrü konusunda ciddi bir ipucu verememiştir, ancak genetik bakımdan insanlara daha yakın olan fareler üzerinde yapılan çalışmaların daha gerçekçi bilgiler verebileceği sanılmaktadır.
Bir başka saptama da, metabolizması yüksek, yani oksijeni çok hızlı yakan canlıların, yavaş yakanlara göre daha az yaşadıklarıdır. Örneğin, farelerin metabolizmik hızları insandan daha yüksektir, ama nadiren 3 yıldan fazla yaşarlar.
Son zamanlarda adlarından sıklıkla söz edilen E ve C vitaminlerinin de, antioksidan grubunda yer alarak, yaşlanmayı çok az da olsa geciktirdikleri gözlemlenmektedir.
İnsan vücudunda, hücrelerin bölünerek, yeni hücre oluşturabilmelerinin de sayısı sınırlıdır. Sonuna kadar bölünebilen tek hücre kanser hücresidir. Dolayısıyla aslında kanserin sırrının çözülmesi insanın yaşlanma olgusuna da ışık tutacaktır.
ALINTIDIR.