Bilinçaltı mıdır değil midir o konuda yorum yapmıyorum.
Argümanlarınız hatalı o konuya değineceğim.
1- ''Eğer gerçekten rüyanızdaki melek olsaydı allahın yasak kıldığı birşeyi yaparak yol göstermezdi.''
Harut ve Marut adlı iki melek nedir ne değildir araştırın.
2- ''İkinci sebep ise saçları yanıyor ve parlıyor gibiydi demişsiniz, yanmak ve ateş melek değil cinlerin ve şeytanın maddesidir/ kökenidir.''
Hz. Musa ve yanan çalı nedir ne değildir araştırın.
Yani yanlış argümanlarla yola çıkıp bir de kesin net ifadelerle konuşmak hem üyeye yanlış bilgi vermek anlamına gelir, ham de genele faydası olmaz.
İyi forumlar.
Kullandığım argümanlar yanlış değildir. Eğer vakit ayırıp okursanız meleklerin asıl yaradılışıyla, harut ve marut un hadisesini anlarsınız..
Sonra yüce Rab meleklere şöyle vahyetti: ‘’ Ey meleklerim! İçinizden iki meleği seçin, ben o iki meleği yeryüzüne göndereceğim. Onlara, insanlara verdiğim şehvet, yemek, içmek, hırs ve arzu duygularını vereceğim, velhasıl onları da bir insan gibi duygular ile donatıp imtihan etmek için yeryüzüne göndereceğim ve o vakit insanlar ile sizlerin arasındaki farkı görmüş olursunuz.’’
Yüce Allah’ın bu isteği üzerine melekler aralarında Harut ile Marut namındaki iki meleği seçtiler. Zira bu iki melek diğer meleklerden daha çok Âdem evlatları hakkında daha çok konuşuyor ve daha çok onlar hakkında azabın gönderilmesini talep ediyorlardı. Melekler aralarından Harut ve Marut’u seçtikten sonra yüce Allah o iki meleğe şöyle vahyetti: “Ben sizde şehvet, cima, hırs, arzu, yemek, içmek duygularını halk ettim. Âdem evlatlarında olan güçleri sizlerde de yarattım. Bana hiçbir şeyi şerik koşmayın, kimseyi öldürmeyin, zina etmeyin, içki içmeyin.”
Sonra da Yüce Allah bunlara insan elbisesi giydirip ve insan suretinde yaratarak yeryüzüne gönderdi. Harut ve Marut, Babil denilen bir vilayet bölgesine indirildiler. Yeryüzüne indirildikten hemen sonra bir ev ile karşılaştılar. Eve doğru geldiler, eve vardıklarında güzel yüzlü, güzel kokulu ve güzel süsler ile süslenmiş bir kadın gördüler. Onunla konuşmaya başladılar. Dikkatle onu tepeden tırnağa süzdüler. Kendilerinde yaratılan şehvet duygusunun ağır basması dolayısıyla ona âşık oldular. Kadına aşık olmaları konusunda birbirleriyle tartıştılar. Rablerinin kendilerini zina etmekten yasakladığını hatırladılar. Sonra vazgeçip yürümeye başladılar. Biraz yol yürüdükten sonra şehvet duygusuonlara ağır bastı ve onları yollarından geri çevirdi. Tekrar kadının yanına döndüler. Kendirlerinden geçmiş bir vaziyette onuı zinaya davet ettiler.
Kadın onlara: “Benim taptığım bir dinim vardır, dinimden olmayanlarla zina etmem’’diye söyledi. Harut ve Marut: “Senin dinin hangi dindir ve emri nedir?” diye sorular. Kadın: “Benim bir tanrım vardır, kim tanrıma tapar ve onun karşısına geçip ona secde eder ise onun istediği her şeyi kabul ederim.’’dedi. Melekler: “Senin tanrın nedir?” diye sordular. Kadın: “İşte bu puttur” diye cevap verdi.
Melekler birbirlerinin yüzüne bakıp: “Önümüze iki günah çıkmıştır biri zina diğeri ise puta tapıp Allah’a şirk koşmaktır.’’ diye söylediler. Sonra birbirleriyle meşveret ettiler. Daha sonra da şehvet duygusunun kendilerine ağır basması dolayısıyla kadının şartını kabullendiler. Kadına puta karşı secde etmeye hazır olduklarını bildirdiler. Kadın: “Puta secde etmeye ki razı oldunuz, şimdi putun secdenizi kabul etmesi için içki içmeniz gerekiyor. Benim tapındığım dinimde secdenin kabul olması için önce içki içip sarhoş olmak sonra da secde etmek gerekir.’’diye söyledi. Melekler birbirleriyle konuşup kendi kendileriyle: ‘’ Şimdi Allah’ın yasakladığı şeylerden üçü karşımıza çıkmış oldu; içki içmek, puta secde etmek ve zina yapmak. Bu nasıl beladır ki karşımıza çıktı.’’ diye düşündüler. Sonra şehvet duygusunun ağır basmasıyla yine kadının teklifini kabul ettiler.
Sarhoş olacak kadar içki içtiler ve putun önüne geçip secde ettiler. Sonra da kadınla zina etmeye hazırlandılar. Kadın ile zina edecekleri esnada bir dilenci kapıyı çaldı. Melekler dilenciyi görünce çok korktular. Dilenci meleklere: “Sizi böyle bu kadar telaşlı gördüğümde siz beni kaygılandırdınız. Böyle güzel ve eşsiz bir kadını tenha bir yere getirdiğinize göre kötülük peşinde olduğunuz malumdur. Siz ne kadar kötü insanlarsınız.’’ diye söyledi ve oradan ayrılıp gitti. Kadın, meleklere şöyle dedi: “Tanrıma yemin ederim ki siz gidip o dilenciyi yakalayıp öldürmedikçe, ben sizin arzunuzu yerine getirmeyeceğim. Zira o dilenci sizin de benim de yerimizi bilmiş oldu vesizi de beni de halk içerisinde rezil edecektir. Şimdi gidin onu yakalayıp öldürdün. Sonra da rahat bir gönül ile gelin arzuna kavuşun.” Melekler kadının bu sözünü duyunca derhal harekete geçip dilencinin ardınca gittiler. Onu yakalayıp öldürdüler ve sonra kadının yanına döndüler.
Fakat kadını yerinde bulamadılar. Bir anda üzerilerindeki elbiseleri soyulup yere döküldü. Vücutları çırılçıplak kaldı. Durumun ne olduğunu anlayıp, parmaklarını ısırmaya başladılar. Yüce Allah onlara şöyle vahyetti: “Ey meleklerim! Sizi daha bir saat önce insanlarla bir arada olmanız için yeryüzüne indirdim. Bir saat içerisinde dört günah işlediniz. Yasakladığım günahları işlediğinizde de benden çekinmediniz. Siz yeryüzü mahlûkatını herkesten daha fazla ayıplıyor ve daha çok onlara azap göndermemi istiyordunuz. Sizlerin günah işlememiş olmanız, sizleri günahtan korunacağınız bir şekilde yaratmamdan ileri gelmektedir. Sizden kendi ismetimi (korumamı) kaldırdığımda ve sizleri kendi halinize bıraktığımda, insanlar gibi hareket etmeye başladınız. Şimdi ya dünya azabını isteyiniz ya da ahiret azabını.”
Melekler kendi kendilerine: “Dünya azabının belirli bir vakti vardır ve geçicidir. Ahiret azabının ise belirli bir vakti yoktur ve kalıcıdır. Biz ahiret azabını istemeyelim, zira dünya azabına göre, ahiret azabı hem çok zor ve de çok kötüdür.’’diye meşveret edip, dünya azabını istediler. Yüce Rab de onları cezalandırmak için Babil şehrinde bıraktı. Cezalarını da orada verdi. Onlar da Babil halkına sihir öğretmeye başladılar. Yüce Allah da onların halka sihir öğretmeleri sebebiyle onları yeryüzünden kaldırıp, yer ile gök arasında bir boşluk yerde baş aşağı bir şekilde asarak cezalandırdı. Kıyamet gününe kadar da orada baş aşağı bir şekilde hapsedilmiş olarak cezalı kalacaklardır.”
Hz. Musa hadisesindeki yanan çalı ise yaradılış biçiminden ateşten yaratılmamıştır, Cebrail A.S çalının yanmasını ama yanmasına rağmen tükenmemesini sağlayarak H.z Musanın ilgisini çekmeyi ve konuşmayı sağlamıştır..
Umarım anlatabilmişimdir.. İyi forumlar...