Elnora_alila
Elit Üye
İnsanlar, doğayı sahiplenip yaşamın efendisi olduklarını sanırken, gözle görülmeyen bir bilinç katmanı onların arzularını, korkularını ve bencilce büyüyüşünü sessizce izliyordu. Tıpkı insanın hayvanı sorgulamadan yönettiği gibi, bu yüksek varlıklar da insanı yalnızca geçici bir aşama, evrensel döngünün deneyimlenen bir halkası olarak görüyordu.
Ve o gün geldi. İnsanlar, her zamanki gibi toprağı kazıyor, hasat topluyor, hayvanlarını güdüyor, dünyayı bir araç gibi kullanıyordu. Ancak hiçbir şey fark edilir biçimde değişmemişken, görünmeyen bir düzeyde derin bir şey oldu. Gökten ne bir ışık indi ne de kulakları sağır eden bir ses duyuldu. Fakat bir anlığına zaman durdu gibi hissettirdi. Bu bir kıyamet değildi. Bu, sessiz bir farkındalığın kıyısıydı. Çünkü bu kez değişim fiziksel değil, bilinçsel bir hasattı.
O an, yaşamın kendisi bir sınama alanına dönüşmüştü. İnsanlar, hayvanlara, doğaya ve birbirine karşı nasıl bir bilinçle hareket ettiyse, aynı frekansta bir aynalanmayla karşı karşıya geldi. Kimileri bu değişimi sezdi ama anlam veremedi. Kimileri ise her şey eskisi gibi sanarak yola devam etti.. Oysa yol, onlar fark etmeden çoktan çatallaşmıştı.
Bilinçsel hasat, dıştan gelen bir felaket değil, içsel titreşimin kendisiyle çarpışmasıdır. Bu çağrı, kulakla değil ruhla duyulur. İnsan bu çağrıyı duyduğunda, ya titreşimini arındırarak üst bir varlık alanına geçiş yapar ya da yitirilmiş bilinç kalıpları arasında savrularak “yaşayan ama uyanmamış” bir hâlde kalır.
Hasat, seçilmişlerin değil kendini seçmeyi başaranların sınavıdır.
Ruhsal gelenekler, bu anı “yargı günü” değil, yansıma günü olarak tanımlar. Çünkü Tanrı cezalandırmaz ; Evren sadece yankılanır. Bu yankının sesi yüksek değil ama yankısı derindir. Kim ne ektiyse, onunla eşleşen bir bilinç ortamına sürüklenir. Kimi bedenle yaşarken rüya görmeye başlar, kimi rüyadayken uyanır.
Çünkü her varlık, bir alt varlığı şekillendirir ; aynı zamanda kendisini şekillendiren daha yüksek bir bilinç tarafından sınanır. İnsan hayvanı yönetir ama insanın da üstünde, insanın düşünce, niyet ve eylem kalıplarını izleyen üst bilinç formları vardır. Ve onlar fiziksel değil, frekanssal düzeyde gözlemler, hizalar, filtreler.
Döngü aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya değildir; daireseldir. Ne yaptıysan, döner dolaşır seni bulur. Yalnızca dış olaylar olarak değil. Kaderinin yönü, varoluşunun derinliği, ruhunun neyle rezonansa girdiği olarak.
Bu hasat, tarlada değil kalpte yapılan bir hasattır. Bıçakla değil, niyetle biçilir.
Sevgiler,
Ve o gün geldi. İnsanlar, her zamanki gibi toprağı kazıyor, hasat topluyor, hayvanlarını güdüyor, dünyayı bir araç gibi kullanıyordu. Ancak hiçbir şey fark edilir biçimde değişmemişken, görünmeyen bir düzeyde derin bir şey oldu. Gökten ne bir ışık indi ne de kulakları sağır eden bir ses duyuldu. Fakat bir anlığına zaman durdu gibi hissettirdi. Bu bir kıyamet değildi. Bu, sessiz bir farkındalığın kıyısıydı. Çünkü bu kez değişim fiziksel değil, bilinçsel bir hasattı.
O an, yaşamın kendisi bir sınama alanına dönüşmüştü. İnsanlar, hayvanlara, doğaya ve birbirine karşı nasıl bir bilinçle hareket ettiyse, aynı frekansta bir aynalanmayla karşı karşıya geldi. Kimileri bu değişimi sezdi ama anlam veremedi. Kimileri ise her şey eskisi gibi sanarak yola devam etti.. Oysa yol, onlar fark etmeden çoktan çatallaşmıştı.
Bilinçsel hasat, dıştan gelen bir felaket değil, içsel titreşimin kendisiyle çarpışmasıdır. Bu çağrı, kulakla değil ruhla duyulur. İnsan bu çağrıyı duyduğunda, ya titreşimini arındırarak üst bir varlık alanına geçiş yapar ya da yitirilmiş bilinç kalıpları arasında savrularak “yaşayan ama uyanmamış” bir hâlde kalır.

Ruhsal gelenekler, bu anı “yargı günü” değil, yansıma günü olarak tanımlar. Çünkü Tanrı cezalandırmaz ; Evren sadece yankılanır. Bu yankının sesi yüksek değil ama yankısı derindir. Kim ne ektiyse, onunla eşleşen bir bilinç ortamına sürüklenir. Kimi bedenle yaşarken rüya görmeye başlar, kimi rüyadayken uyanır.
Çünkü her varlık, bir alt varlığı şekillendirir ; aynı zamanda kendisini şekillendiren daha yüksek bir bilinç tarafından sınanır. İnsan hayvanı yönetir ama insanın da üstünde, insanın düşünce, niyet ve eylem kalıplarını izleyen üst bilinç formları vardır. Ve onlar fiziksel değil, frekanssal düzeyde gözlemler, hizalar, filtreler.
Döngü aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya değildir; daireseldir. Ne yaptıysan, döner dolaşır seni bulur. Yalnızca dış olaylar olarak değil. Kaderinin yönü, varoluşunun derinliği, ruhunun neyle rezonansa girdiği olarak.

Sevgiler,