Kur’an’ın Tanıttığı Evren

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan aris
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

aris

Kayıtlı Üye
10041884.jpg


Dünya dışında yaşam olup olmadığını anlayabilmek için kanaatimce her şeyden önce Kur’an’ın evren hakkında verdiği bilgiler anlaşılmalı, bu bilgiler ışığında Dünya’nın evrendeki yeri de gözetilerek bir karara varılmalıdır.


Kur’an evrenin yaratılışı, fiziksel yapısı, yaradılış amacı ve bunun gibi konularda oldukça detaylı bilgiler vermekte, bu konuda neredeyse kendisinden başka hiçbir kaynağa gerek bırakmamaktadır. Kur’an’ın 1500 yıl önce bahsettiği birçok şeyin bilim adamları tarafından yeni yeni keşfedilmesi de ancak Kur’an’ın ilahi sırlarını bir kez daha kanıtlamaktadır. Bu nedenle, bugün bilim tarafından ısrarla doğrulanmak istenmese de, Kur’an’da yer alan birçok şeyin yakın gelecekte bilim adamları tarafından da kabul edilmek zorunda kalınacağı akıllardan çıkarılmamalıdır.


Evrenin yaradılışı, Kur’an’da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, birçok ayette açıklanmıştır. Bunlardan en önemlisi, konuyu tam bir özet halinde açıklayan Arâf Suresinin 54. ayetidir:“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!”

Ayette ilk olarak dikkati çeken, evrenin yaradılış süresidir. Burada altı gün olarak geçen süre, insana göre değil, elbette Allah katındaki zamana göredir, ancak yine de evrenin «bir anda» yaratılmadığını işaret etmesi bakımından oldukça önemlidir. Ayette geçen istivâ kelimesi, «yükselmek» manasına gelir. Buradaki anlamı, müfessirler tarafından Allah’ın tüm Arş’ı kaplaması şeklinde anlaşılmıştır.

200196258-001.jpg


Ayette, altı günlük süre göklerin ve yerin «toplam» yaradılış süresi olarak verilmiştir. Dünya’nın yaradılış süresi ise Fussilet suresinin 9. ve 12. ayetlerine göre iki gündür : “De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. (Fussilet,9)” anlamındaki ayet Dünya’nın yaradılış süresinin en açık şekilde belirtildiği ayettir. Tabi, yeniden hatırlatmak gerekir ki, bu süre, insana göre değil, Allah katındaki zamana göredir.

Bu ayetin ardından 10. ayette de “O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.(Fussilet,10)” denilmektedir. İlk bakışta, gıdaların yaratılma süresinin bu altı gün içerisinde yer aldığı düşünülebilirse de, akla uygun olan evrenin yaradılışının ardından Allah tarafından Dünya üzerinde tekrar «özel bir yaratma» faaliyetinin gerçekleştirildiğidir.

Böylece bu ayetlerden, evrenin toplam yaradılış süresinin üçte biri kadar bir sürenin Dünya’nın yaratılması için harcandığını ve daha sonra da gıdaların yaratılması için en az evrenin geri kalanının yaratıldığı süre kadar zaman harcandığını anlıyoruz. Tüm bunlar, Dünya’nın ne kadar önemli olduğunu gösteren en önemli delillerdir. Ve insan, bu kadar özenli bir yaradılış süreci sonucu ortaya çıkan Dünya’ya Allah’ın halifesi olarak gönderilmiş olduğundan önemi oldukça büyüktür. Ancak, Dünya’nın insan yaratılmadan önce, evrenin yaradılışı esnasında yaratıldığı da unutulmamalıdır.

Fussilet Suresinin, bunlardan sonra gelen 11. ve 12. ayetleri ise çok daha önemli bilgiler içermektedir : “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek ve ya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (Fussilet,11–12)”

Bu ayetlerde üç önemli nokta vardır. Birincisi, Kur’an, başlangıçta evrenin gaz bulutu (duman) halinde olduğunu bildirmektedir. Bu, şu an bilim adamları arasında kabul görmüş olan Big Bang teoremi tarafından öne sürülen görüşle paralellik göstermektedir. İkincisi, Kur’an evrenin yedi gök halinde yaratılmış olduğunu bildirmektedir. Bunu bir sonraki başlık altında uzun uzun inceleyeceğiz. Üçüncüsü; bu göklerin her birine görevlerinin vahy edildiği açıklanmaktadır; ki görev, ancak onu anlayacak kapasitede şuur sahibi canlılara verilen bir şeydir. Bu da, her gök katında şuurlu canlıların olabileceğini düşünmemize yol açar. İşin gerçeğini ise ancak Allah bilir.
alıntı

 
Kur'an'da bahsi geçen "ol der ve olur" ile birlikte bu zaman dilimlerinin bir arada verilmesini (evrenin kaç günde yaratıldığı bilgisi) ve bu yaratım sürecinde Allah'ın zamandan münezzeh oluşunu bazen aklım almıyor, aradaki bağlantıyı kuramıyorum. Zamanla ilgili ayetler gerçekte neyi anlatmak istiyor?
 
Allah zamandan münezzehtir demek, hükmünü verirken zaman aşımına uğramaz, gecikme olmaz demektir. Çünkü zamanın bütün değişkenleri ve bilesenleri kendisinin kontrolündedir. Bunu en iyi Peygamberler bilir. Hz. Musa köşeye sıkıştı, ashabı ``buraya kadarmış yakalandık`` dediler. Musa ``Allah bizimle beraberdir`` dedi. Çünkü Allahın tüm değişkenlerin sahibi olduğunu ve dilediği değişkeni oyuna sokarak güç dengesini anında değişikliğe uğratabileceğini biliyordu. Zaman algısaldır. Algı tabanlıdır. Zaman diye birşey yaratılmamıştır. Algı yaratılmıştır. Zaman algı mucizesinin sadece bir ilizyonudur. O halde Allah zamandan pek tabi ki münezzehtir.

PEygamberimiz SAV mağarada saklandiginda arkadaşı ``yakalandık`` dedi. Zaman ve mekana uyumlu bilinç katmanındaydı o. Zaman ise kafirler maharaya girer girmez tükendi onun için. Hz. Peygamber Korkacak birşey yok Allah zamandan münezzentir dedi. Bizim bilmediğimiz sonsuz değişkenler var dedi. Zaman yanilsamadir dedi. Ve bir örümcek, Süleymana selam veren o karınca gibi kozmik bilinç ile selam durdu ve tam da kafirlerin işaret okuması yapacağı şekilde ağ ördü. Ne eksik ne fazla. Ne kıyıda ne köşede. Tam gözlerini çıkaracak şekilde en önde. Cansiperhane bir süratle hem de. Şimdi bir örümcek bunu yapmazdı. Ama ihtiyac dogdu ve Allah ona acil durumlarda gizli kimligini aciklamasi icin tanri parcacigi vermisti.

Allah bir kulunu bir beladan kurtarmada geç kalır mı ? O kulun henuz emin ellerdeyken basını belaya sokacağı da, beladan ne şekilde kurtulacağı da saptanmıştır. Kişi gerektiği gibi akista kalamadığı için, geçmiş odaklı ise umutsuzluğa kapılır, gelecek odaklı ise erken debelenir, korkak tedbirler alır ve açık verdiği yerden yakalanır ama anı yaşayabiliyorsa yardımın geleceği konusunda tam o anda tam özgüvenlidir. Bu da iman şuurunun zaman ve mekanı aşan bir deneyimidir.
 
Bulunduğumuz boyut ile üst boyutlardaki zaman işleyişi çok farklıdır.
Ayetlerde uyku alanı olan dünya işleyişindeki zaman ile, hak boyut olan Araf süreci arasındaki fark şu şekilde verilmiştir.

Buyurur: "Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?"
Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor."
(Mu'minun 112-113)

Dünya hayatında ilk bilinç sahibi olmuş cromagnon ile, yeryüzündeki işleyişin tamamlanacağı streç arasında 50.000 yil vardır. Bu zaman aralığında insan dediğimiz varlık olusur ve bilinç evrimine başlar. Varlığın bilinci de zamanin işleyişi ile, dönemin sonuna doğru daha da gelişir (varlik gelişime uygun yaşadığı sürece).
Sonuç olarak varlıklar zamansal göreliliği anlayacak düzeye gelir ve Furking buradan size bir açıklamada bulunur :d
Dünyadaki 50.000 yıllık süreç, orada "bir gün belki daha az" olarak tanımlaniyor. Gece uyuduğunuz zaman gördüğünüz her rüya o an için uzun süre deneyimlenmiş olsa da, uyandığınızda birkaç saniyede özetlenebilecek düzeyde olur. Ki görülen rüyanın fiziksel alemdeki süresi de 5-10 saniyeden ibaret. Dünya üzerindeki bu işleyiş bilgisi de bizler için bu konuda işarettir.

Daha üst boyutlarda ise zaman daha da göreceli hal alır.

Allah için öyle bir durum söz konusudur ki, bu milyarlarca hatta çok daha akla hayale sığmayacak düzeydeki zamansal işleyiş, O'nun indinde "an" içinde olup bitmiştir. Çünkü zamanı yaratan buna tabi tutulmaz. Bu durumda,zaman, varlığın potansiyeline göre belirlenmiş bir sınırlamadır diyebiliriz. Sevgili @yay :)
 
Bana kalırsa biz Tanrı’nın düşünceleriyiz.Ol denince olması ve geleceğin bilinmesini insan aklı düşünce metaforuyla kavrayabilir.Bir çöp adamın yoluna çukur olduğunu düşünürüz.Zihnimizde canlanır ve anında olur.Aynı şekilde çöp adamın kaderinizde değiştirebilir.Çöp adam gideceği yolu seçebilir ama Tanrı’nın verdiği ayaklarla.
Bunların yanı sıra ilk insanın yaratıldığı gezegenin farklı olduğunu düşünüyorum.Atalarımız bence farklı gezegenlerde bulundu.Dini duygusu olmayanların uzaylı dediği bizim cin dediklerimiz.Eğer bizim gezegenimizde varsa diğer gezegenlerde de beş harfli(insan) vardır.
Artık dünyanın hava sahasında kontrol edilmeyen uçak uçmayan bir yer kalmadı.Benim görüşüm devletlerin tatbikat yaptığı bölgelerde dünya dışı temas oluyor.
 
Geri
Üst