C
cortana
Kuantum fiziğinin temellerini oluşturan sorulardan biri 1859 yılında Kirchoff tarafından ortaya atıldı. "Kara cisim ışıması" adını alan bu soru, siyah cismin elektromanyetik ışımasının cismin sıcaklığına bağlı olup olmamasını konu almaktaydı.
Yirminci yüzyılın başlarında Max Planck, bir cismin ısındıkça turuncu,sarı ve ardından mavi ışıma yapmasının sebebini, dalga boyu üzerindeki değişimlerden kaynaklandığını öne sürdü. Planck’ a göre bir cisim ısıtıldığında yaptığı ışımanın dalga boyu azalır, buna bağlı olarak frekansı artar ve frekansı arttıkça ışıma yaptığı tayf değişir. Bu sebeple ışıma rengi de değişir. O güne kadar yapılan çalışmalarda ışığın dalga şeklinde ve sürekli bir biçimde yayıldığı zannedilirken, Planck yaptığı buluş ile ışımanın kesikli ve parçacık halinde yayılım yaptığı keşfetti ve bu parçacıklara ‘kuanta’ adını verdi. Planck’ ın bu buluşu ile kuantum fiziğinin temelleri atılmış oldu.
Klasik fizikte bir "byte"ın durumu ya 0 ya 1 olarak kabul edilmektedir. Ancak kuantum fiziğinde hem 0 hem 1 olan yapılar mevcuttur. Bu durumu açıklayan en basit örneklerden birisi, hepimizin bildiği "Schrödinger'in kedisi"dir. Kuantum fiziğine göre bu durum bir dolanıklık yaratır. Bu dolanıklığa göre ölü kedinin durum fonksiyonu ile canlı kedinin durum fonksiyonu üst üste biner. İçinde bulunulan duruma göre kedi aynı anda hem ölü hem de diri bir vaziyettedir. Ne zaman ki kutu açılıp içine bakılırsa, süperpozisyon ilkesi çöker ve kedinin durumu hakkında kesin bir bilgiye varılır. Bu deneyde dolanıklığa yol açan kedinin canlı ve ya ölü olma durumu, atom altı seviyedeki bir elektronun dalga ve ya parçacık gibi davranma karışıklığına benzetilebilir. Maddenin aynı anda eşzamanlı olarak birden fazla yerde veya durumda olması ise süperpozisyon kavramını tam olarak açıklıyor.
Atom altı maddelerin hem dalga hem parçacık hareketi yapabildiği bilinmektedir. Çift yarık deneyinde bu durum daha anlaşılır hale gelmektedir. Bu deneyde sırasıyla "tek yarıklı sistem", "çift yarıklı sistem" ve "sensörlü çift yarıklı sistem" kullanılmıştır.
Tek yarıklı sistem içerisinde bir elektron kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynağın biraz uzağında üzerinde küçük bir delik bulunan bir engel ve bu engelin arkasında elektronun çarpıp görüntü oluşturacağı bir ekran vardır. Kaynak, elektron saçmaya başladığında üzerinde tek bir delik olan engelden geçerek arka planda tahmin edebileceğimiz gibi bir yığılmaya sebep olur ve bir tepe noktasına sahip yığın oluşur. Burada elektron düşünüldüğü gibi parçacık hareketi sergiler.
Engel çift yarıklı hale getirildiğinde bu sefer iki farklı yığılma noktası/tepe oluşturulması beklenir değil mi?
Ancak kuantum fiziği bu noktada şaşırtıyor ve ikiden fazla tepe noktasına ait bir görüntü oluşuyor. Çünkü elektronlar dalga gibi davranıyor. Fakat elektronların hangi yarıktan geçtiğini görmek için bir sensör kullanıldığında süperpozisyon çöküyor ve elektronlar parçacık olarak davranmaya başlayıp iki tepeli yığılma noktasında kümeleniyorlar. Bu durum ise atom ve atom altı maddelerin farklı durumlarda farklı özellikler gösterebildiğini, katı kurallara sahip olmadığını ifade ediyor. Ki bu durumun insanlar üzerindeki örneklerini Monroe Enstitüsü ve CIA’in astral geçit üzerine ortak çalışmalarında da görmek mümkün.
Kuantum dolanıklığı ve süperpozisyon günümüzde kuantum bilgisayarların ve kuantum iletişim sistemlerinin çalışmasında büyük öneme sahip görünüyor. Belki ilerleyen dönemlerde ışınlanma, paralel evrenler, zaman yolculuğu gibi konularda bizlere ışık tutabilecek ve filmlere, dizilere dahi konu olmuş (Dark, The Devil’s Hour, Constellation...) bu iki kavram hakkında sizler ne düşünüyorsunuz?
Yirminci yüzyılın başlarında Max Planck, bir cismin ısındıkça turuncu,sarı ve ardından mavi ışıma yapmasının sebebini, dalga boyu üzerindeki değişimlerden kaynaklandığını öne sürdü. Planck’ a göre bir cisim ısıtıldığında yaptığı ışımanın dalga boyu azalır, buna bağlı olarak frekansı artar ve frekansı arttıkça ışıma yaptığı tayf değişir. Bu sebeple ışıma rengi de değişir. O güne kadar yapılan çalışmalarda ışığın dalga şeklinde ve sürekli bir biçimde yayıldığı zannedilirken, Planck yaptığı buluş ile ışımanın kesikli ve parçacık halinde yayılım yaptığı keşfetti ve bu parçacıklara ‘kuanta’ adını verdi. Planck’ ın bu buluşu ile kuantum fiziğinin temelleri atılmış oldu.
Klasik fizikte bir "byte"ın durumu ya 0 ya 1 olarak kabul edilmektedir. Ancak kuantum fiziğinde hem 0 hem 1 olan yapılar mevcuttur. Bu durumu açıklayan en basit örneklerden birisi, hepimizin bildiği "Schrödinger'in kedisi"dir. Kuantum fiziğine göre bu durum bir dolanıklık yaratır. Bu dolanıklığa göre ölü kedinin durum fonksiyonu ile canlı kedinin durum fonksiyonu üst üste biner. İçinde bulunulan duruma göre kedi aynı anda hem ölü hem de diri bir vaziyettedir. Ne zaman ki kutu açılıp içine bakılırsa, süperpozisyon ilkesi çöker ve kedinin durumu hakkında kesin bir bilgiye varılır. Bu deneyde dolanıklığa yol açan kedinin canlı ve ya ölü olma durumu, atom altı seviyedeki bir elektronun dalga ve ya parçacık gibi davranma karışıklığına benzetilebilir. Maddenin aynı anda eşzamanlı olarak birden fazla yerde veya durumda olması ise süperpozisyon kavramını tam olarak açıklıyor.
Atom altı maddelerin hem dalga hem parçacık hareketi yapabildiği bilinmektedir. Çift yarık deneyinde bu durum daha anlaşılır hale gelmektedir. Bu deneyde sırasıyla "tek yarıklı sistem", "çift yarıklı sistem" ve "sensörlü çift yarıklı sistem" kullanılmıştır.
Tek yarıklı sistem içerisinde bir elektron kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynağın biraz uzağında üzerinde küçük bir delik bulunan bir engel ve bu engelin arkasında elektronun çarpıp görüntü oluşturacağı bir ekran vardır. Kaynak, elektron saçmaya başladığında üzerinde tek bir delik olan engelden geçerek arka planda tahmin edebileceğimiz gibi bir yığılmaya sebep olur ve bir tepe noktasına sahip yığın oluşur. Burada elektron düşünüldüğü gibi parçacık hareketi sergiler.
Engel çift yarıklı hale getirildiğinde bu sefer iki farklı yığılma noktası/tepe oluşturulması beklenir değil mi?
Ancak kuantum fiziği bu noktada şaşırtıyor ve ikiden fazla tepe noktasına ait bir görüntü oluşuyor. Çünkü elektronlar dalga gibi davranıyor. Fakat elektronların hangi yarıktan geçtiğini görmek için bir sensör kullanıldığında süperpozisyon çöküyor ve elektronlar parçacık olarak davranmaya başlayıp iki tepeli yığılma noktasında kümeleniyorlar. Bu durum ise atom ve atom altı maddelerin farklı durumlarda farklı özellikler gösterebildiğini, katı kurallara sahip olmadığını ifade ediyor. Ki bu durumun insanlar üzerindeki örneklerini Monroe Enstitüsü ve CIA’in astral geçit üzerine ortak çalışmalarında da görmek mümkün.
Kuantum dolanıklığı ve süperpozisyon günümüzde kuantum bilgisayarların ve kuantum iletişim sistemlerinin çalışmasında büyük öneme sahip görünüyor. Belki ilerleyen dönemlerde ışınlanma, paralel evrenler, zaman yolculuğu gibi konularda bizlere ışık tutabilecek ve filmlere, dizilere dahi konu olmuş (Dark, The Devil’s Hour, Constellation...) bu iki kavram hakkında sizler ne düşünüyorsunuz?