hekate22
Elit Üye
" Hayatta öyle anlar var ki siddet, karanlık fantaziler, ama sadece kötü şeyler değil bunlar, gölgenin içinde aynı zamanda unutulmuş yetenekler, bastırılmış güçler ve potansiyeller de vardır. Junyg'un yaptığı şey sadece gölgeyi görmek değildi, onunla konuşuyordu. Onunla yüzleşiyordu. Onun içine dalıyordu; ve bu yüzleşmeler bazen ürkütücü oluyordu.
Kırmızı Kitapta yazdığı bazı sahneler neredeyse şamanik deneyimlere benziyordu. Ölüm imgeleri, delilik, parçalanan bedenler, yamyamlık gibi sahnelerle karşılaşıyordu. Bunların hepsi onun aktif imgeleme yöntemiyle, yani tamamen uyanık halde kendi zihninde yaşanıyordu.
Bu süreçte yalnızca kendi gölgesiyle değil, insanlığın gölgesiyle de karşılaşıyordu.
Medeniyetin bastırdığı, toplumum yüz çevirdiği ne varsa onun karşısında duruyordu.
Jung, içimizde yüzleşmediğimiz her sey bir gün kader olarak karşımıza çıkar demişti.
Kırmızı Kitap bu sözün ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Bazı içsel figürler Jung'a sınırsız güç vaat ediyordu. Bazıları onu ölü çöllere sürüklüyordu; hatta bir noktada şeytanla karşılaştı. Gözleri boş alaycı bir varlık olarak anlatmıştı onu. Bu figürler Jung'tan ne istiyordu?
Onu teslim almak mı?
Ama ona şunu söylemek istiyorlardı, "sende herkes gibisin, mahsun değilsin. Kendinden kaçamazsın "
ve işte bu o büyük dönüşümün kapısıydı, ruhsal inişin bataklıkta ki vaftizin en derin noktası.
Bir modern dünya bize hep ışığın peşinden gitmeyi öğretti. Hep iyileşmekten, huzurdan söz etti. Ama Jung'a gore sadece ışığı arayan ruhsal yolculuk bir aldatmacamiydı. Huzurdan dengeden söz etti, ama Jung'a göre , sadece ışığı arayan ruhsal yolculuk bir aldatmacaydı.
Işık, ancak karanlıkla yüzleştikten sonra anlam kazanabilirdi; tıpkı simyacılar gibi."
alıntı
Içimizde gizlediğimiz bazı şeyleri Jung'un açıklayan bazı sözleriyle miğdeme bir yumruk yemiş gibi oluyorum.
Gerçekten bir evreniz ve içe daldıkça sonsuzluğu keşfediyoruz.
Biz her şeyiz,
Acaba her şeyi yaratan bizlermiyiz?
Muhteşemsin Jung ⚘
Kırmızı Kitapta yazdığı bazı sahneler neredeyse şamanik deneyimlere benziyordu. Ölüm imgeleri, delilik, parçalanan bedenler, yamyamlık gibi sahnelerle karşılaşıyordu. Bunların hepsi onun aktif imgeleme yöntemiyle, yani tamamen uyanık halde kendi zihninde yaşanıyordu.
Bu süreçte yalnızca kendi gölgesiyle değil, insanlığın gölgesiyle de karşılaşıyordu.
Medeniyetin bastırdığı, toplumum yüz çevirdiği ne varsa onun karşısında duruyordu.
Jung, içimizde yüzleşmediğimiz her sey bir gün kader olarak karşımıza çıkar demişti.
Kırmızı Kitap bu sözün ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Bazı içsel figürler Jung'a sınırsız güç vaat ediyordu. Bazıları onu ölü çöllere sürüklüyordu; hatta bir noktada şeytanla karşılaştı. Gözleri boş alaycı bir varlık olarak anlatmıştı onu. Bu figürler Jung'tan ne istiyordu?
Onu teslim almak mı?
Ama ona şunu söylemek istiyorlardı, "sende herkes gibisin, mahsun değilsin. Kendinden kaçamazsın "
ve işte bu o büyük dönüşümün kapısıydı, ruhsal inişin bataklıkta ki vaftizin en derin noktası.
Bir modern dünya bize hep ışığın peşinden gitmeyi öğretti. Hep iyileşmekten, huzurdan söz etti. Ama Jung'a gore sadece ışığı arayan ruhsal yolculuk bir aldatmacamiydı. Huzurdan dengeden söz etti, ama Jung'a göre , sadece ışığı arayan ruhsal yolculuk bir aldatmacaydı.
Işık, ancak karanlıkla yüzleştikten sonra anlam kazanabilirdi; tıpkı simyacılar gibi."
alıntı
Içimizde gizlediğimiz bazı şeyleri Jung'un açıklayan bazı sözleriyle miğdeme bir yumruk yemiş gibi oluyorum.
Gerçekten bir evreniz ve içe daldıkça sonsuzluğu keşfediyoruz.
Biz her şeyiz,
Acaba her şeyi yaratan bizlermiyiz?
Muhteşemsin Jung ⚘