İslam ve Reenkarnasyon Örtüşebilir mi?

Blacklight0044

Kayıtlı Üye
Reenkarnasyon, yani ruhun bir bedenden diğerine geçerek tekâmül etmesi inancı, birçok dinde vardır. Hinduizm ve Budizm’de hayat döngüsel görülür; ruh, tekrar tekrar doğum ve ölüm yaşayarak olgunlaşır. Spiritüalizm de bu fikri savunur. İslam ise tek bir hayat, ölüm, berzah ve kıyamet günü diriliş üzerinden konuşur. İlk baktığımızda bu iki düşünce birbirine zıt gibi görünür ama ben farklı bir şekilde yorumlayamaya çalıştım, çünkü diğer dinler, farklı spiritüalist bilgiler bunlar da insanlığı manevi olarak yükseltmeye çalışan şeyler. Ve bunların islam ile iligili çelişmesi mantıklı gelmiyor. Ben spiritüalizmle çok ilgiliydim Allan Kardec olsun, Bedri Ruhselman olsun bunları okurdum ve bunlar reenkarnasyonu savunmaklar birlikte Allah inancını ve cennet cehennemi de kabul eder, zaten bunların vermiş olduğu bilgilerin ruhsal seanslar sonucun yüksek ruhlardan geldiği söylenir. Kimi bu kişilerin cinlerin oyununa geldiğini söyler ama kitapları okuyanlar bilir ki insanlığı kötülüğe sürüklecek, manevi yoldan saptıracak hiçbir şey yoktur. hatta günümüzde bazıları spiritüalizme daha yenilikçi ve doğru bakar ama bence tabii hepsinin amacı birdir. Şimdi konumuza geri dönelim.

Kur’an’ın dili bize ilginç bir kapı açar. Allah insanın mahiyetini iki katmanlı anlatır: Nefs ve ruh. Nefs, benliğimizdir; arzularımız, öfkelerimiz, sevgilerimiz, seçimlerimizdir. Ruh ise ilahi bir emanettir, “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 15:29) ayetiyle tanımlanır. Ruh saf, arzudan yoksundur; mahiyeti gizli tutulmuştur: “Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsrâ 17:85).

Kur’an’ın hitabı doğrudan ruha değil, nefse yöneliktir: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân 3:185). Yani Kur’an sana, bana seslenir. Çünkü sınavı veren biziz. Bu yüzden Kur’an’ın öğrettiği her şey, bu benliğin bilmesi gereken kadarıdır; ruhun tam yolculuğu bize açılmaz. Fazlası gizli kalır. Ruh hakkında da bize gereğinden fazla bilgi verilmemiştir, bilmemiz gerektiği kadar, dünyada insanoğlunun ihtiyacı olduğu kadar bilgi verilmiştir. Kalanı öldükten sonra gözükecektir.

Cennet ve cehenneme baktığımızda cehennemde yanacak olan ruh değil, nefsteki bencilliktir. Cennete girecek olan da ruh değil, nefsteki merhamettir. Bencillik cennete giremez; merhamet cehennemde barınamaz. Bu iki zıt duygular ahirette birbirinden tamamen ayrılır. Ruh yalnızca şahit olur, bizim seçimlerimizle deneyim kazanır. İbadetler ise ruhun gıdası, nefsin terbiyesi gibidir. Namaz kötülükten alıkoyar (Ankebût 29:45), oruç takvaya yöneltir (Bakara 2:183). Tasavvufta denildiği gibi: “Nefsini aç bırak, ruhunu doyur.”

Bir de spiritüalizme baktığımız zaman, spiritüalizmin kurucusu sayılan Allan Kardec’in “Ruhlar Kitabı” bu konuda çok önemli bir eserdir. Kardec, “Yaratılışın sebebi nedir?” diye sorar, ruhlar “Allah” diye cevaplar. Aynı kitapta reenkarnasyondan da söz edilir. Hatta Kardec’in geçmiş hayatında bir druid olduğundan bahsedilir. Ama aslında druid olan Kardec’in ruhudur; o benlik (druid) cennet ya da cehennemle yüzleşmiştir, ama ruh yoluna devam etmiştir. Spiritüalizme göre, insan öldüğünde “spatyom” denilen âlemde neye inanıyorsa onu görür. Benim kafama bu nokta oturmadı: çünkü insan yalnız bırakılmış olamaz. Eğer biri hiçbir şey olmayacağına inanırsa, tamamen boşluk görmesi adil olmaz. Burada İslam’ın berzah anlayışı daha tutarlı gelir; ruh yalnız başına bırakılmaz, bir sınavın bekleme odasında gibi tutulur. Yani Kardec'in burada önceki hayatı ile övünmesi, o hayatını benimsesi de doğru değildir. Çünkü onun için önemli olan bu hayatıdır, bu hayatta yaptığığ seçimleridir. Kuran o zamanda insanlara bu bilgiyi vermemiştir, onların amacından saptırmamak için. Ama günümüzde Allah belki de bu bilginin artık bize ifşalamıştır. Çünkü artık bilgi her yerde, her şekilde ulaşılabilir.

Sisteme bu şekilde bakarsak Allah insanı öyle bir yaratmıştır ki, kendine iyilik yaparken gelecek nesillere de iyilik yapar. Çünkü ahirette hesabımız verilecek, ama ruhumuz yoluna devam edecek. Eğer onu iyi amellerle beslediysek, reenkarne olduğunda o ruh daha merhametli bir benlik olarak ortaya çıkacak. Bizim bu dünyadaki merhametimiz, gelecekte başka bir benlikte, insanda daha büyük bir merhamet olarak filizlenecek.

Sonuçta mesele şuna gelir: İslam’da literal anlamda reenkarnasyon yoktur, ama Ruh–nefs ayrımı, ibadetlerin ruhu beslemesi, cennet ve cehennem metaforları, spiritüalizmin ruhun yolculuğuna dair görüşleriyle yan yana konulduğunda ilginç bir ortak zemin doğar. Belki de hakikat bize yalnızca sınavımız için açılmıştır; geri kalan yolculuğu ruhun kendisi bilir.

Kur’an tek bir hayatı vurgular. Bu yanlış mıdır, hayır. Çünkü amelleri yapan şu zamandaki ben olucak, öldükten sonra hesaba çekilecek olan şu an bu yazıyı yazan ben olucak. Ama bu fikri benimsediğimizde aynı zamanda ben ruhumu beslemiş olacağım ve bu benliğim ahirette kalırken, ruhum tekrar enkarne olup benim o dünyada yaptığım amellerimi başka bir bedende daha iyi bir şekilde var edecek. Arkadaşlar bakın benliği çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Benlik dediğimiz şey duygularımız, karakterimiz. Kimi insan merhametlidir, kimi insan bencildir. Biz cennete gittiğimizde şu anki hallerimiz olmayacak. Şu an isteklerimiz var, bir şeyler isteriz araba, bilgisayar, ev ki bu istekler bizi biz yapar deriz. bu isteklerin hepsi aslında ego barındırır az veya çok. Dünyevi şeylerdir. Öldükten sonra hiç deneyimlemediğimiz şeyler deneyimleyeceğiz. Düşündüğümüzden çok farklı olacak zaten düşünemeyiz bile. Unutmayın cehhenemde yanacak olan bencillik, ego, şehvet, kibirdir. Cennette barınacak olan iste sevgi, merhamet fedakarlıktır. Bu duygulardan bağımsız cennet cehennem olamaz. Ev, araba isteyen kişi cehenneme gider gibi bir yorum sakın anlamayın sadece kafanıza daha iyi oturması için örnek verdim.

Benim bu konuyu kurcalama sebebim, insanların farklı manevi seviyelerde oluşudur. Kimi kolay inanır, kimi hiç inanmaz, kimi sürekli arayıştadır. Belki de ruhların farklı yolculukları bu çeşitliliğin ardında gizlidir. Ve bu hayattan birden çok yol vardır. Ama çoğu tek bir kaynağı vurgular Allah. O yollarından çoğunda reenkarnasyon alır. Bu yüzden de ben kuran ve o yollar arasında bağ aradım çünkü amaçlar aynı. Reenkarnasyon fikrinin kuranda olmamasının sebebini insanlar bazen bizi gevşetir, daha rahat oluruza bağlar. Ama baktığımızda zaten ben şu anki benim, o zaman ki ben, sadece bana verilmiş bir bilgiden ibaret olacak. Yoksa onun yaşadıkları ona benim yaşadıklarım bana. Yargılanacak olan onun kendi benliğim, benim kendi benliğim olacak. O yüzden benim rahatlamam, gevşemem mantıklı değildir.

Sizin fikirleriniz neler arkadaşlar, beraber bu konuyu kurcalayalım bakalım neler çıkacak.
 
Örtüşür örtüşmesine.

Ama buna son derece itina ile yaklaşmak gerekir. Bunu şöyle bir bağlamda islamca anlamak en doğrusudur :

Allahın affetmesi de çok kesindir. Ama "Nasıl olsa Allah affedecek" diye yasaklı eylemleri bilinçli olarak işleyen kişi, artık affedilme konusu olmaktan çıkartılıp, lanetlenmiştir.
Affedilmeyi hakikatte ummaz da, önemsemez de. Sadece sorumluluklarından kendini azat ederek vicdanını bastırır. O an için yanlış yaptığını hisseder belki ama yine de oralı olmayabilir.. İşte bu bilinç derinliğindeki niyet sapması, sıcakken inkar edildiği için, bilinç üstünde de soğuyarak tamamen kaybolur ve kişi artık takmamaya başlar. Tüm Tehlike burdaki ince bilinç aralığında gizlidir (aynı zamanda da açıktır)

Reenkarnasyon da böyledir. Belki de vardır. Belki bir kere daha deneyeceğizdir. Ama "nasıl olsa bir daha deneyeceğiz" diye şimdiki hali hazırda olan hakkını iyiden iyiye kötü yönetmek veya bile bile intihar ederek yeniden bedenlenmeyi denemek tamamen ters teperek lanetleyici bir duruma da dönüşebilir. (hatta daha ağır bir hayat ile cezalandırılmakla da sonuçlanabilir)

Çünkü Allahın affı, sana bir şans daha (enkarne) vermesi demektir. Bu hakkı cepte bilecek kadar kredi tüketircesine gevşeyen kişi , belki de bir daha deneme hakkını bile yitirebilir. Çünkü daha önce kaç kere denediğini zaten bilmiyor. Belki 10 kere denedi başarısız oldu , son şansı buydu onu da diğerleri gibi boşa harcıyor belki.. Yani kumar oynamaya gerek yok bu konu ile.


Yani reenkarnasyon doğrudan doğruya ayetle ortaya konmamıştır. Varsa bile, dikkatimizi buna vermemiz bizden istenmemiştir.
Zanna uymayın der. Bu bir zan konusudur. Zannederek yaşanmaz.
 
Son düzenleme:
Örtüşür örtüşmesine.

Ama buna son derece itina ile yaklaşmak gerekir. Bunu şöyle bir bağlamda islamca anlamak en doğrusudur :

Allahın affetmesi de çok kesindir. Ama "Nasıl olsa Allah affedecek" diye yasaklı eylemleri bilinçli olarak işleyen kişi, artık affedilme konusu olmaktan çıkartılıp, lanetlenmiştir.
Affedilmeyi hakikatte ummaz da, önemsemez de. Sadece sorumluluklarından kendini azat ederek vicdanını bastırır. O an için yanlış yaptığını hisseder belki ama yine de oralı olmayabilir.. İşte bu bilinç derinliğindeki niyet sapması, sıcakken inkar edildiği için, bilinç üstünde de soğuyarak tamamen kaybolur ve kişi artık takmamaya başlar. Tehlike burdaki ince ama keskin bir bilinç aralığında gizlidir (aynı zamanda da ayan beyan açıktır)

Reenkarnasyon da böyledir. Belki de vardır. Belki bir kere daha deneyeceğizdir. Ama "nasıl olsa bir daha deneyeceğiz" diye şimdiki hali hazırda olan hakkını iyiden iyiye kötü yönetmek veya bile bile intihar ederek yeniden bedenlenmeyi denemek tamamen ters teperek lanetleyici bir duruma da dönüşebilir. (hatta daha ağır bir hayat ile cezalandırılmakla da sonuçlanabilir)

Çünkü Allahın affı, sana bir şans daha (enkarne) vermesi demektir. Bu hakkı cepte bilecek kadar kredi tüketircesine gevşeyen kişi , belki de bir daha deneme hakkını bile yitirebilir. Çünkü daha önce kaç kere denediğini zaten bilmiyor. Belki 10 kere denedi başarısız oldu , son şansı buydu onu da diğerleri gibi boşa harcıyor belki.. Yani kumar oynamaya gerek yok bu konu ile.


Yani reenkarnasyon doğrudan doğruya ayetle ortaya konmamıştır. Varsa bile, dikkatimizi buna vermemiz bizden istenmemiştir.
Zanna uymayın der. Bu bir zan konusudur. Zannederek yaşanmaz.
Bu bakış açısı da çok güzelmiş. Bence de aslında odaklanmamız gereken yer burası, bu hayatımız. Öldükten sonra neler olacağı bize söylense de adımı adımına tam olarak bilemeyiz, kavrayamayız, öldükten sonra perdemiz kalkacak. Kuran'da da denildiği gibi bize çok az ilim verilmiştir.
 
Diyelim ki bir önceki hayatın zaten çok güzeldi. Yedin, içtin, eğlendin, eğlendirdin. İyilikler de yaptın. Şansın da çok yaver gitti. Seni görenlerin imrenerek baktığı bir hayat yaşadın.
Sonra da öldün, yani oyun bitti ve öteki tarafa geçerek matrixten çıkanlarla orada buluştun. Seninle birlikte öteki tarafa geçenlerin gözünde hiç bir değerin kalır mı ? KAL-MAZ. Kendini üstün hissedebilir misin ? HAYIR !

Çünkü herkes senin yaşam kontratının en baştan çok basit olduğunu, kolaya kaçtığını, çok fazla desteklendiğini ve neredeyse hiç direnç görmeden oynadığını iddia eder. Bu da öteki taraftaki rank sisteminde beceriksiz kaldın ve geriledin demek. Dünyada lord gibi yaşıyordun halbuki..

Bunun üstüne senin kendini ispatlaman için ne yapman gerekir ? Biraz daha zorlayıcı bir kontrat ile yeniden matrixe girmek için talepte bulunman gerekir. Ama matrixin kuralları gereği önceden hiç bir şey hatırlamana izin verilmez, çünkü göksel bilince yeniden erişmek için önce avatarındaki hafızanı sıfırdan açmaya başlamalısın ki bilgelik ve keşif yolların da zamanla açılsın. Yani oyun içinde oyunlarla dolu bir serüvendir bu.

MAtrix bir oyundur. İçeriden de keşvedilmesi hatta kırılması mümkündür. Bu onu daha cazip kılar. İnsanın çıktıkça yeniden giresi gelir. Ayette bile var : yalvarıyorlar bir kere daha bizi dünyaya gönder bu sefer iyi işler yapalım diye.


Çıkarılacak ders : Bu hayatı belki de bir sonraki zorluk seviyeniz olarak bizzat seçmişsiniz gibi sahiplenin, aidiyet hislerinizi canlı tutun. Bir çok spritüel ekol anne babamızı bile isteye seçtiğimizi zaten söyler. Gözünüzü boyayan o şanslı hayatların o kolay ve beleş imtihanını belki de onlardan çok daha yüksek bir puan ortalaması ile verdiniz. Bilemezsiniz.
 
Son düzenleme:
Öyleyse size göre, benlik kavramı ruha mı aittir ?
Bence benlik kavramı bu dünyaya ait bir şeydir, öbür tarafta,özellikle yüksek seviyelerde, birlik kavramı vardır. Şu anda bunu burda idrak etmemiz zor hem mental olarak, hem de hissel olarak ama bize şu ana kadar gönderilmiş manevi bilgilere bakarsak bunun böyle olacağı vurgulanıyor. Zaten dünyadaki amaçta bu birliği farketmek: tanımadıklarına, zorda olanlara yardım et, başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacın gibi gör, insalara iyi davran; bilinçli canlılardan da öte doğaya, hayvanlara da iyi davranmayı öğütler çünkü hepimiz biriz aslında. Yani ben ruh gibi saf, yüksek bir şeyde benlik kavramı, özellikle dünyamızdaki gibi, olduğunu düşünmüyorum. Yani cevap Ben ruha ait olduğunu düşünmüyorum. Bu şu an bir garip gelebilir bize hani benliğim yoksa, ben kimim ki o zaman, boşluğa düşebiliriz. Ama nasıl bu dünyada bir eş arıyoruz ve onu bulmayı ümit ediyoruz, ikiyi bir etmeye çalışıyoruz, onu bulduktan sonrası ile ilgili hayeller kuruyoruz, o hisleri düşünüyoruz. Belki de bu öbür tarafta benlik duygusundan arınıp birliğe varınca hissedeceklerimize dair ufak bir ipucudur.
 
Öyleyse size göre, benlik kavramı ruha mı aittir ?
Bir de yazıyı tekrar okurken aklıma geldi yazayım dedim.

Gerçekten sevgi öbür tarafa en yakın, bu dünyada deneyimlediğimiz duygu. Bir insana aşık oluruz, bir çocuğumuz olur onu severiz ya da bir dostumuz olur onun iyi olmasını isteriz. Yani kendim için istediğim her şeyi onun için de isterim, bunda da öte onun daha mutlu olması, daha iyi hissetmesi için bazı şeylerden ödün veririm, kendimi zora sokacak durumlarda bulunurum. Ama ne gariptir ki kendimden verip, mutlu olmamı sağlayan bir duygudur sevgi. Bir şey verdiğinizde genelde karşılık beklenir ama sevdiğimiz insanın mutlu olduğunu görünce, o bize yeter. Kısacası benlikten sıyrılmamızı sağlayan en büyük duygu, sevgi.
 
Bence benlik kavramı bu dünyaya ait bir şeydir, öbür tarafta,özellikle yüksek seviyelerde, birlik kavramı vardır.
O halde yargılanacak olan nedir ?

''Onun yaşadıkları ona, benim yaşadıklarım bana'' dediniz. Beden ölümden sonra çürüyor haliyle yargılanacak olan beden olamaz. Ruh ise kendi kaynağına dönmek ister ama yargılanacak olan ruh da olamaz ; çünkü sizin de bahsettiğiniz gibi bu dünyaya ait değildir.

Diyelim ki önceki yaşamlarımızla bağımız yok.. Peki 'ruh frekans değerimiz' neye göre değişiyor ki beden şablonu farklılaşıyor ?
 
O halde yargılanacak olan nedir ?

''Onun yaşadıkları ona, benim yaşadıklarım bana'' dediniz. Beden ölümden sonra çürüyor haliyle yargılanacak olan beden olamaz. Ruh ise kendi kaynağına dönmek ister ama yargılanacak olan ruh da olamaz ; çünkü sizin de bahsettiğiniz gibi bu dünyaya ait değildir.

Diyelim ki önceki yaşamlarımızla bağımız yok.. Peki 'ruh frekans değerimiz' neye göre değişiyor ki beden şablonu farklılaşıyor ?
Başlangıçta benliğimiz yargılanabilir, nefsimiz de diyebiliriz. Ama bir yerden sonra artık o da arınacak.
Belki de şöyledir; bu aşamalarda da ruh bizledir ama arına arına benlikten sıyrılarak ruh artık öze döner. Ya da ruh direk öze döner, ayrı bir katmanımız vardır benlik o yargılanır. Bir teori daha zaman ve mekandan bağımsız düşünürsek, ruh hem öze döner, hem de yargılanırken bizimledir. Yani ruhumuz aynı anda her yerde olabilir öbür tarafta. Belki de şu an bizim vicdanımız da ruhumuzdur. Bize şu an iyiyi öğütleyen iç sesimiz de ruhumuzdur. Tabii bunların hepsi bir düşünce doğruyu bilemeyiz. Benim fikrimi sormuştunuz, gerçekten net bir cevap veremiyorum, her şey olabilir ama öldükten sonra daha iyi idrak edeceğiz.
 
Başlangıçta benliğimiz yargılanabilir, nefsimiz de diyebiliriz. Ama bir yerden sonra artık o da arınacak.
Belki de şöyledir; bu aşamalarda da ruh bizledir ama arına arına benlikten sıyrılarak ruh artık öze döner. Ya da ruh direk öze döner, ayrı bir katmanımız vardır benlik o yargılanır. Bir teori daha zaman ve mekandan bağımsız düşünürsek, ruh hem öze döner, hem de yargılanırken bizimledir. Yani ruhumuz aynı anda her yerde olabilir öbür tarafta. Belki de şu an bizim vicdanımız da ruhumuzdur. Bize şu an iyiyi öğütleyen iç sesimiz de ruhumuzdur. Tabii bunların hepsi bir düşünce doğruyu bilemeyiz. Benim fikrimi sormuştunuz, gerçekten net bir cevap veremiyorum, her şey olabilir ama öldükten sonra daha iyi idrak edeceğiz.
Önceki yaşamlarda ruhumuzun bağı vardır bence. Mesela ben burda Berkay'ım inançlı bir hayat yaşadım. Bana bağlı olan ruh bir sonraki dünyaya gelişte ahmet olarak doğdu. Ben inançlı bir hayat yaşadığım için ruhu beslediğim için Ahmet'te tezahür edecek ruh, Ahmet'te o nitelikleri daha kolay yüze çıkaracak. Berkay belki inançlı olmak için çok çabaladı, çok araştırdı şüphesi çok vardı. Ama Ahmet'in daha az şüphesi olacak, o zaten Allah'ın varlığını hisseder gibi olacak. Berkay'ın bulması gerekt gibi. Ben böyle düşündüm.
 
Önceki yaşamlarda ruhumuzun bağı vardır bence.
Ruhun tek olmadığını mı düşünüyorsunuz ? Her tekamül başka bir ruh mu doğuruyor ?

Belki de şöyledir; bu aşamalarda da ruh bizledir ama arına arına benlikten sıyrılarak ruh artık öze döner.
Benliğin ruha değil, dünyaya ait olduğunu yazmıştınız. Diyelim ki yargılanan nefs, benlik dediğimiz de nefsi bir oluşum..
Öyleyse tekamül eden ruh mudur nefs midir ?
 
Başlangıçta benliğimiz yargılanabilir, nefsimiz de diyebiliriz. Ama bir yerden sonra artık o da arınacak.
Belki de şöyledir; bu aşamalarda da ruh bizledir ama arına arına benlikten sıyrılarak ruh artık öze döner. Ya da ruh direk öze döner, ayrı bir katmanımız vardır benlik o yargılanır. Bir teori daha zaman ve mekandan bağımsız düşünürsek, ruh hem öze döner, hem de yargılanırken bizimledir. Yani ruhumuz aynı anda her yerde olabilir öbür tarafta. Belki de şu an bizim vicdanımız da ruhumuzdur. Bize şu an iyiyi öğütleyen iç sesimiz de ruhumuzdur. Tabii bunların hepsi bir düşünce doğruyu bilemeyiz. Benim fikrimi sormuştunuz, gerçekten net bir cevap veremiyorum, her şey olabilir ama öldükten sonra daha iyi idrak edeceğiz.
Yazdıklarımınınızdan kafamda şöyle bir şey oluştu acaba hangi aşamaya göre yargılanabiliriz mesela bebekler çocuklar melektir deriz illaki bunu İslami çerçevede söylemiyorum ama Hristiyanlıkta da insanlar günahkar gelir o yüzden vaftiz yapılır mesela yaşlılık dersen yarı çocuk gibi oluyor insanlar bazı hataları farkında olmadan bile yaptıkları oluyor o zaman insan benliğini yargılandığı dönem bilincin açıldığı hangi dönemler arasında olabilir umarım düzgün anlatabilmişimdir
 
Ruhun tek olmadığını mı düşünüyorsunuz ? Her tekamül başka bir ruh mu doğuruyor ?


Benliğin ruha değil, dünyaya ait olduğunu yazmıştınız. Diyelim ki yargılanan nefs, benlik dediğimiz de nefsi bir oluşum..
Öyleyse tekamül eden ruh mudur nefs midir ?
Tasavvuf mesnevi konularıyla biraz ilgiliyim bu konularla ilgili kitaplar okumusluğum var. Mesela orada tamamen nefsi köreltmek üzerinedir her şeye buna göre bakarsak ki okuduklarım benim bakış açım ve mantığa çok uyan şeylerdi sorunuzun cevabı olabilir tabii genelini nasıl yorumladığınıza göre, bakış açınıza göre değişir
 
Ruhun tek olmadığını mı düşünüyorsunuz ? Her tekamül başka bir ruh mu doğuruyor ?


Benliğin ruha değil, dünyaya ait olduğunu yazmıştınız. Diyelim ki yargılanan nefs, benlik dediğimiz de nefsi bir oluşum..
Öyleyse tekamül eden ruh mudur nefs midir ?
Gerçketen çok karmaşık bir konu ama ben elimden geldiğince kendimi açıklamaya çalışayım. Bunlar tabii benim yorumlamam. Ruhun özü birliktir ama Allah ruhu bir amaç için bedenlere koymuştur. Tekamül diyoruz biz ona. O dünyada tekamül eder. Kuran'a baktığımızda ruhla ilgili net bir ayet görmeyiz, gizli tutulur. Ama Ruhu ve nefsi de ayrıştırır. Ben de burdan yola çıkarak düşündüm ki. Biz eğer dünyada isteklerimize, heveslerimize uyarsak nefsimize uyarız, onu beslemiş oluruz. Bir nevi biz de nefs oluruz. Ama ruhumuza uyup, iyilik yaparsak onu beslersek bir nevi ruhumuz oluruz. Ben bu şu anki benliğimize ruh demiyorum, ruh bizim bir parçamız. Ben şu anki benliğimize de nefs diyemiyorum çünkü o da bir parçamız. Seçim yapan farklı bir şey var. Artık bilemiyorum Allah'ın verdiği bir takdir, bir irade var. O irade benlikle de sınırlandırılamıyor. Hani meditasyonun derin bir noktası vardır. Hiçbir düşünce, hiçbir istek yoktur ama orada olduğunu bilirsin, farkında olduğunun farkında olursun bunun gibi bir şey. Biz bu irademizi nefse yüklersek, nefsin gideceği yer cehennemdir ve bizim bu irademiz de onunlar oraya gidecektir. Ama biz bunu ruhumuza yüklersek onunla cennete gideceğizdir. Yani evet ruh çok saf, ama biz de belki de ondan da öte bir şey vardır bilemiyorum. Belki her din, her sistem insana bu yüzden çok kıymet veriyordur. Çünkü ruhlara besleyip büyütecek olan irade bizdedir. Ruhları tekamül ettiriyoruz, yaptığımız seçimler ile.

Şöyle düşünürsek dünyada biri var. Özellikleri biraz bencil, egoist ama insanlara arada yardım eder. Dostlarını sever ve onların yardımına koşar. Bu kişi cennete gittiğinde, diğer özellikleri barındırabilecek mi. Yani bencil, egoist gibi sıfatlarla da taınıdığmız kişi olmicak. O zaman bu kişi ne kadar orda kendisi olacak. Aynı şekilde cehenneme giden kişide de diğer vasıflar kalkacak. Yani dostlarını seven, yardım eden tarafı cehennem de olmayacak. Bu durumda ortada üzülünecek ya da adil olmayan bir şey olacak mı. Öldükten sonra parçalara ayrılacağız duygular bağlamında. Bu dünya,beden; insanı bir bütün olarak tutuyor ama öbür dünyada ruh, nefs, irade daha bilmediğimiz bir çok şey ortaya çıkacak belki de. Ben ruh muyum, bence hayır çünkü ona karşı gelebilirim, istersem zalimlik edebilirim ama bu benim huzurumu bozar, doğru değil, ruhumun sesini çok fazla duyuyorum ki, bunun yanlış olduğunu çok iyi biliyorum. İnsan nefs midir, hayır nefsine de karşı gelebilir. Canı bir şeyler ister, birini canının yanmasını ister ama yine içinden diyebilir bu doğru değil, olmaması gereken şeyler var. Yani bize nefs seslenir evet ama bize bir şey daha seslenir iyiliği emreder. Bu da ruhtan başka ne olabili. İnsan seçim yapabilir ikisi arasında, işte bu seçim yapmasını sağlayan şey biz olabiliriz. Burada bizi tanımlayan tüm duygular, hisler ilüzyon olabilir. Bizi biz yapan bu seçim hakkımız olabilir. Biz ruhu dinlersek, onu büyütürüz o da bizi, irademiz mi diyim artık bilmiyorum, çok tanımlayamadığım bir şey, bizi başka alemlere belki de kendisinin giremedği daha üst bir aleme götürü sonra kendisi de daha başka alemlerde tekamülüne devam eder. Zaman mekandan bağımsız düşünürsek de, hep bizimle olabilir o alemlerde, cehennemde, dünyada, başka bir bedendeyken de. Mesela hem benle cennette, hem dünyada başkasında. Bencilliği seçersek, bencillik yargılanacağı için, onu takip eden irademiz onun götürdüğü yere gidecek. Ama aksi olursa ruhun götürdüğ yere gidecek.

Böyle sorular soruyorsunuz iyi ki. Çünkü ben de bu kadar derin düşünmemiştim. Ama farklı kapılar, farklı yorumlar çıkıyor. Öldükten sorna belki çok farklı şeyler olucak ama burada bile bunun üzerine konuşmak güzel bir şey. Ufuk açıcı, Allah'ın ne kadar büyük olduğunu, insanın henüz hiçbir şey bilmediğini hatırlatan şeyler.
 
Yazdıklarımınınızdan kafamda şöyle bir şey oluştu acaba hangi aşamaya göre yargılanabiliriz mesela bebekler çocuklar melektir deriz illaki bunu İslami çerçevede söylemiyorum ama Hristiyanlıkta da insanlar günahkar gelir o yüzden vaftiz yapılır mesela yaşlılık dersen yarı çocuk gibi oluyor insanlar bazı hataları farkında olmadan bile yaptıkları oluyor o zaman insan benliğini yargılandığı dönem bilincin açıldığı hangi dönemler arasında olabilir umarım düzgün anlatabilmişimdir
Çok güzel söylediniz. Benim de kafamda bir şeyler oluştu. İnsan duygularını, kendini tandığı zamandan itibaren yargılanıyor galiba. Bizim çocukluktan beri bazı huylarımız olur. Kimi çocuk sinirli, kimi uysal, kimi ağlar, Kimi ağlamaz. O zamanda o bir kişi, bir insan, büyüdüğünde de bir insan. Ama Allah'ın onu yargılayacağı dönem kendini tanıdığı, duygularının farkına vardığı, nasıl özellikler ile bu dünyaya geldiğinin farkına vardığı zaman. O özellikler kimi kötü, kimi iyi. Bu da ruhunun tekmülü ile ilgili olaiblir. Hangi özellikleri benimseyip, hangilierini benimsemediği ona kalmış. Bazı küçük çocuklar vardır hırsızlık yapar, yaşıtlarına zulmeder. Ama bunlar da yargılanmicak o zaman. Yetişkin olup, tam bir irade sahibi olup bunları durdurabilme yetkisine sahip olduğu vakit yargılanacak. Yani o zaman biz, kendimizi bu özelliklere göre tanımlayabiliriz şu an. Ama Öteki tarafta bu özellikler bizi biz yapmayacak.
 
Geri
Üst