İNSAN / LOGOS

  • Konbuyu başlatan Üye silindi 76175
  • Başlangıç tarihi
Ü

Üye silindi 76175

Bazı şeylerin, "bence"si.
Kimseyi kastetmedim, kimseyi işaret etmedim.


Çeşitli arayışlarımız var, biz insanız.

Algılarımızın oluşturduğu örümcek ağında ortaya çıkan farklı gerçeklik kabulleri, dünyalar, görüler çorbasında ne yapacağımızı bilmeden yürüyoruz.
Mutsuzluğumuzun, doyumsuzluğumuzun, her türden bağımlılıklarımızın sebebi ne?
“Mısırlılar, ayaklarının altında gerçekten çok tuhaf bir evren olduğunu hayal ediyorlardı. Bu evren, görünüşleri varlıklarından ya da güçlerinden daha endişe verici olan tanrılarla ve kötülüğü sonsuz şekilleriyle simgeleyen kötülük yapıcı ruhlarla doluydu. Her mezar kapısının arkasında Douat’ın akla gelmez karanlıklarının eşiğinde, Teb nekropollerinin uzun koridorlarını
bir defa olsun görmek, gerçekten tedirginlik duymak için yeterlidir.”
(Mısır'ın Ölüler Kitabı)

Modern dünyanın Seth’leri, gece cinleri yahut yataklarımızın altına saldığı görünmeyenlerin tedirgin edici takırtıları yerine çok daha zehirli bir kontrol mekanizmasına hapsetti ruhlarımızı;
Çoğunluğun baskısı.

Geçmişin özgürleştirici çağrılarını günümüzde asimilasyona meze edilir görmek, her bir fikrin, her bir sembolün akıl almaz şekilde sistemin çarklarında eriyip gitmesine şahit olmak korkutucu değil mi?
Koca bir sahnede yaşamlarımızı ortaya koyarak çekiyoruz birer bölüm daha tepedekilerin güldürüsüne.
Hangimiz çıkıp zamanında canımızı çok yakmış ve günümüzde hala yanıyor olmasına temel oluşturmuş olayları hatırladığını gönül rahatlığıyla iddia edebilir ki?

Kaçımız gün içinde aklına forum kuralları gereği sansürlemek durumunda kaldığım tarihsel yakın geçmiş felaketlerini getiriyor ki?

"İnsan" unutandır demişti bir gün hocam, evet unutan, evet. Fakat kuş beyinli gibi yaşamamızın sebebi sadece insan olmamız değil, içine düştüğümüz yalanın girdabında sarhoş olmamızdır.

Gerçek nedir?

Deney fareleri olmadığımızı nasıl açıklarız, eğer öyleysek itiraz etme sebebimiz ne olmalı?/olmalı mı?
"Şeyleri", gerçeklik diye çağırdığımız şeyi "anlayabilmek" için, onları neyin içinden anladığımızı olabildiği kadarıyla anlayabilmemiz gerekiyor.
Popper'ın söylediği gibi, söylediğin şey gerçeklikle ne kadar örtüşüyor asla bilemeyeceksin. işin en tuhafı ise, senin dünyan, yani insanın dünyası, sadece duyu organların ve algının sana sağlayabildiği bir gerçeklik olacak.
Hayır, bilimkurgu değil.

Wachowski'lerin kablolarıyla bir fanusta yaşadığımızı söylemiyorum, yaşadığımız tam olarak zihinlerin karmaşa içinde "üst akıllar" tekelinde yönlendirilişi ve bizlerin de bu sermayenin parçası olduğumuzdur.
Madde dünyasında soyut kölelikler içinde çırpınıp duruşumuzu anlatmaya çalışacağım;

Modernizm Vahşeti

Eski basit yaşam sürecinden sanayileşmeye varan avcı-toplayıcı insanın dramı, bir kaç sezon kapalı gişe oynamaya zorlar diye düşünüyorum.
Kontrolden çıkan gelişim mekanizmalarına söz geçirmek şöyle dursun, kendimizi beğendirebildiğimiz zamanlar o kadar mutluyuz ki!
"Kim ne der'ci"nin devri ile mutsuz modernin devri birbirini tamamlayan özellikler taşır.

Mutsuz, karaktersiz oluşumuzun sebebi nedir diye oturup kendi kendime konuştuğumda aklıma Kaczynski'nin sözleri takılıyor;
"Sanayi devrimi ve sonuçları insanlık için bir felaketti."
iyi de neden?
" 'gelişmiş' ülkelerdeki yaşam kalitesini arttırmasına rağmen toplumun dengesini bozdu, yaşamı daha az tatmin edici hale getirdi, insanı atıllaştırdı, yoğun psikolojik (3. dünya ülkelerinde fiziksel) ızdıraba sürükledi ve doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verdi."
Psikolojik rahatsızlıklarımız artarken iradelerimiz de aynı hızda zayıflıyor, çeşitliliklerimiz tektipliliğe doğru evriliyor ve akletme, fikir beyan etme, farklı düşünme gibi kodlarımızın karnı deşiliyor.
Üstte bahsettiğim köleliğin arkaplanında ne yatıyor konusundan söz edecek olursam kelebek etkisi doğuran bu soyut ölüm silsilesini anlatmayı borç bilirim.
İnsanlar bu tür yazılar okuduklarında yahut benzer konuşmalara maruz kaldıklarında derhal kabuklarına çekilip "iyi de çözüm? çözüm ne? ne yapacağız?" derler.

Kim bunlar? biz mi yenecek / altedeceğiz koca sistemi?

"Kim bunlar?" sorusuna Jacques Ellul'un bir sözüyle yanıt bulmaya çalışalım;
"İnsan, bağımsızlığını bir çok yalana değişmektedir. Bunun manipüle edildiği bir seçim olduğunun farkında değildir. Medya ve reklam gibi şeylerde, insan iç yüzünde değişmiştir. Ve düşündüğünüzde, manipülatörün, reklam ve propagandanın yazarının kendisi de manipüle edilmiştir, böylece asıl sorumlunun parmak izini bulmazsınız. Ne reklamcıdır, ne de fakir halk. Hepimiz sorumluyuz, eşit derecede."

Sığ bakışlı dostlarımız için ufak bir açıklama yapmalıyız, "ne yani, mağara adamı olursak mutlu mu olacağız?"

Hayır, akli melekelerini karşılıksız çeklerle değiştirmez, yerini, ne olduğunu bilirsen mutlu(!) olacaksın arkadaşım.
Doğamızı, "ben" olanı tanımak, yolu bulmak için güzel bir adım olabilir.
Kuş görüşü izlemeden tablonun tümüne hakim olmak zordur,
Nietzsche şöyle der;
"insan ancak bütün nesneleri tanıdıktan sonra kendini tanımış olacak. çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır."
Tanımlamadan, kavramları zihin içinde hizaya sokup kargaşaya hakim olmadan kaosun merkezine inemeyiz.

Delfi tapınağının girişinde Gnothi Seauton (kendini bil) yazar, louis eugène marie bautain'in "ruhunu tanı, yeteneğinin ne yapabileceğini bil" olarak yorumlar bu sözü.

Kendisi hakkında malumat seviyesinin ötesine geçen, doğasını "bilen" insan,
yapay "düzen"in dışına çıkmayı pekala başarır.
Gerçek olana, hakikate ulaşmak için.

"e caelo descendit 'gnothi seauton'
figendum et memori tractandum pectore, siue
coniugium quaeras vel sacri in parte senatus esse velis.."
" 'gnothi seauton' deyişi gökten inmiştir, yüreğimize işlenmeli
ve belleğimizde saklanmalıdır, ister bir eş seçerken,
isterse senatoda bir mevki beklerken.."
iuvenalis 'in saturae'ından xi. sinde 26-30 dizeleri arası.
 
Üst