İnsan İnsanla İyileşir

Elnora_alila

Moderator
İnsanların birbirine inanmaması, modern dünyanın yüzeyde görünen bir sorunu gibi dursa da aslında kökleri çok daha derinlere iner. İnsan, güven duygusuyla doğmaz. Güven, ilişkiler aracılığıyla öğrenilen bir psikolojik kazanımdır. Ve her kayıp, her ihanet, her terk ediliş zihnin görünmez defterine bir çizik daha atar. Bu çizikler çoğaldıkça, kişi sadece başkalarına değil, kendi yargısına ve sezgisine de şüpheyle bakmaya başlar.

Bu yüzden inançsızlık, çoğu zaman karşıdakinden çok kişinin kendi içindeki yaralara duyduğu güvensizliktir. Bir başkasına inanmak zor gelir, nitekim insan kendi kırılganlığının farkındadır. Kırılsa yeniden toparlanıp toparlanamayacağından emin değildir. Psikolojide buna “ beklenti temelli tetikte olma hali ” denir. Kişi en kötüyü bekler çünkü zihin acıyı hatırlamakta iyiliği hatırlamaktan daha başarılıdır.

Felsefi açıdan bakıldığında ise, inançsızlık bir tür varoluşsal savunma mekanizmasıdır. İnsanın kendi benliğini koruma refleksi, onu başkalarının niyetlerine karşı ihtiyatlı yapar. Bu, Stoacıların bahsettiği gibi bir duygusal zırhtır. Kişi zırhını çıkarırsa incineceğini bilir ; zırhını takarsa da bağ kuramayacağını.. İşte insan, bu ikilemin arasında sıkışır : Yaklaşırsam zarar görürüm, uzak durursam yalnız kalırım.

Çelişki, ilişkilerde güven-gerilim döngüsünü doğurur. Kişi bağlanmak ister fakat bağlanmanın risklerini zihninden çıkaramaz. Böylece samimiyet, sürekli bir denge arayışına dönüşür. Ne çok yakın, ne çok uzak.. Ne tamamen güven, ne tamamen şüphe.. Orta bir alan yaratılır fakat bu alan, gerçek bir yakınlaşmayı çoğu zaman imkansız kılar.

Yine de paradoks şudur: İnsan, güvenmeden var olamaz.

Psikolojide bağlanma sadece romantik ilişkilere değil, kimliğin oluşumuna da hizmet eder. Bir insanın kendine olan inancı bile, bir zamanlar başkalarının ona inanmış olmasının sonucudur. Dolayısıyla inançsızlık, modern dünyanın görünmez salgını gibi yayılırken, aslında insanın özündeki en temel ihtiyacın eksikliğini bize hatırlatır. Görülmek, anlaşılmak, teslim edilmeye değer bulunmak..

Belki de bu yüzden insanlar birbirlerine inanmıyor. Çünkü görünmek istemeyen, yarasını saklayan, duygusunu koruyan, kalbini kilitleyen çok fazla insan var. İnsan kalbini kapattıkça, dünyanın da ona kapandığını sanıyor. Oysa gerçek tam tersidir. İnsan güvenmeyi bıraktığı anda, kendi sesini duymayı da unutmaya başlar.

Hala bir ihtimal var. Her insan, doğru temasla yeniden güvenmeyi öğrenebilir. Psikolojik olarak onarılmış bağlanma denilen şey, ilişkilerin gücünü gösterir. Bir tek kişi bile, doğru davranış ve tutarlılıkla, bir insanın yıllardır taşıdığı inançsızlığı çözebilir.

Ve belki de insanın en büyük felsefi sınavı ; inanmayı yeniden göze almaktır. Çünkü insan, inandığı yerde güçlenir ; inandığı yerde kendini yeniden hatırlar.
 
Geri
Üst