“İlkel” Din Görüngüsünün Karmaşıklığı

dexter

Elit Üye
Katılım
6 Eyl 2012
Mesajlar
473
Tepkime puanı
30
Konum
Spain
““... bazı temel ilkeleri ... 1. Kutsal, nitelik açısından kutsal olmayandan farklıdır. ... 2.Kutsalın bu diyalektiği yalnızca "ilkel" olanlar için değil, tüm dinler için geçerlidir. 3.Hiçbir yerde yalnızca temel hiyerofanilerle karşılaşmayız (olağandışı, olağanüstü, yeni kratofaniler: mana vb) aynı biçimde hiçbir yerde yalnızca evrimci bir bakış açısıyla baktığımızda, üstün olarak nitelendirilebilecek dinsel biçimlerin iz lerine de rastlamayız (örneğin Yüce Varlıklar, ahlak kuralları, mitler vb); 4. Her yerde, hatta üstün dinsel biçimlerin izleri dışında bile, temel hiyerofanileri düzenleyen bir sisteme rastlarız. Sonradan gelen hiyerofaniler bu "sistemi" sarsamazlar; sistem, kavmin tüm dinsel deneyimlerinden oluşur (mana, sıra dışı kratofaniler vb, totemizm, atalar tapımı ve benzerleri); ama temel hiyerofanilere indirgeyemeyeceğimiz bir dizi kuramsal gelenekten de oluşur.

Bazı biçimlerin egemen oldukları doğrudur (örneğin Avustralya'da totemizm, Melanezya'da mana, Afrika'daki atalar tapımı vb) ama bu biçimler asla bu dinin bozulmasına neden olmazlar. ... ayın evrelerinin, mevsimlerin, cinsel ya da toplumsal erginlenme süreçlerinin, uzay simgeciliğinin eski insanların gözünde dinsel anlamlar kazandığını, yani hiyerofaniler olduğunu anlayabiliyoruz; ama beslenme ve seks gibi fiziksel ihtiyaçların ya da “yıl” gibi ideogramların nasıl olup da aynı değere sahip olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Aslında bu konuda anlamamızı zorlaştıran iki temel güçlük var: 1. Tüm fiziksel etkinlikleri kutsal kabul etmek; 2. Bazı kuramsal oluşumların hiyerofaniler olaak kabul edilmesi (ideogramlar, mitler, kozmik kurallar ya da ahlak kuralları vb).

Eski kültürlerin insanıyla modern insanı birbirinden ayıran temel farklardan biri de eski insanların, günlük yaşamı (öncelikle cinsellik ve beslenme) belli bir kutsallık içinde yaşamalarıdır. ... Bunlar modern insan için fiziksel etkinliklerdir; oysa eski kültürlerin insanı için kutsal eylemlerdir, törenlerdir; bunlar aracılığıyla yaşamın temsil ettiği güçle birleşirler. ... ilkel insan kendisini ancak (içerik ve anlamdan yoksun) bu otomatizmlerden, değişimden, “kutsal olmayan”dan hiçlikten kurtararak kendisini gerçekliğe yaklaştırır, deyim yerindeyse Varlığa dahil eder.


Ataların yada tanrıların in illo tempore (“tarihin” başlangıcında) yapmış olduğu bir davranışın yinelenmesinden oluşan ayinde, hiyerofani aracılığıyla, en sıradan en anlamsız eylemlere yeniden "varlık kazandırılmak" istenir. Ayin, yineleme yoluyla “arkitepiyle” örtüşür ve kutsal olmayan zaman dilimini ortadan kaldırır. ... Eski zaman insanı, tüm fiziksel eylemlerini, törene dönüştürerek “öteki tarafa geçmeye,” zamanın (oluşumun) öbür tarafına geçmeye, sonsuzluğa ulaşmaya çalışır ... “ilkel insanın” sıradan fiziksel eylemleri bir ayine dönüştürme ve böylece onlara ruhsal bir değer kazandırma eğilimi olduğunu şimdiden saptamamız gereklidir.Beslenirken ya da cinsel ilişki kurarken, ilkel insan beslenme ya da cinsellik düzleminden farklı bir düzleme geçer. Bu, heö erginlenme deneyimleriyle (ilk meyve, ilk cinsel ilişki) hem de tüm beslenme ve cinsel etkinliklerle de kanıtlanır. Bu koşullarda, sıra dışı, olağanüstü, mana hiyerofanileriyle temsil edilen belirli deneyimlerinden yapısal olarak farklı olan belirsiz dinsel deneyimlerle karşı karşıya kalmaktayız. Ama bu deneyimin, ilkel insanın yaşamındaki rolü önemsiz değildir; ama bu tür deneyim doğası gereği gözlemcilerin gözünden kaçmıştır. Bu, bizi ilk açıklamamıza götürmektedir: ilkel insanların dinsel yaşamı manayı, önemli hiyerofaniler ve kratofanileri aşar. Yapısal açıdan belirsiz bütün bir din deneyimi, törene dönüştürdüğü fiziksel eylemler aracılığıyla gerçekliğe, kutsallığa dahil olma çabasına dayanmaktadır.

Bu gerçekler, kutsal olma koşullarını taşıdıkları için değil, insan bunlar aracılığıyla anlamsızlıktan, hiçlikten tek kelimeyle kutsal olmayan ortamdan kurtulduğu için de kutsaldır. ... eski insanın yalnızca kavramlar ya da kavramsal öğeler kullanmadığı hatta öncelikle simgeler kullandığı sık sık unutulur. Simgelerin “kullanılması” belirli bir simgesel mantıkla gerçekleştirilmektedir. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, ilkel kültürlerin kavramsal açısından açık bir biçimde zayıf olmalarının nedeni, kuram geliştirme yeteneklerinin olmaması değil, Helen uygarlığının soyutlama sistemleri üzerine kurulu modern düşünce “biçiminden” tamamen farklı bir düşünme biçimine sahip olmalarıdır.

Eski kültürlerin insanın gerçekleştirdiği eylemlerin çoğunu, zamanın başlangıcında bir tanrı ya da bir kahraman tarafından ilk kez gerçekleştirilen bir davranışın, bir eylemin tekrarı olarak kabul ettiğini göreceğiz. ... Belki de bu tekrarın amacı, eyleme normallik kazandırmak, ona ontolojik bir konum kazandırarak onu yasallaştırmaktır; çünkü eylem yalnızca bir arketipi tekrar ettiği sürece gerçektir.””


Kaynakça: Mircea Eliade.Dinler Tarihine Giriş.syf:52.Kabalcı Yayınevi.İstanbul.2000
 
Üst