aris
Kayıtlı Üye
- Katılım
- 3 Tem 2008
- Mesajlar
- 660
- Tepkime puanı
- 143
husserl, felsefeyi kendine özgü bir araştırma alanı olan kesin bir bilime dönüştürme çabasıyla XX. yüzyılan en etkili filozoflarından biri olmuştur.
alman felsefecisi edmund husserl (1859-1938), her türlü anlamla ilgili felsefi araştırmaların başlangıç yöntemi olarak tanımladığı "fenomenolojik betimleme (tasvir) yaklaşımını 1913 te yayımlanan "saf fenomenoloji üzerine düşünceler" de açıklıyordu. husserl avusturya-macaristan ın bir parçası olan moravia da musevi bir anne-babadan dünyaya gelmişti. almanya da matematik öğrenimi görürken, hocası olan franz brentano nun (1838-1917) yanında asıl eğiliminin felsefe yönünde olduğunu farketmişti. 1887 de protestanlığı benimsemiş, 1901 de göttingen, 1916 da da freiburg üniversitelerinde felsefe profesörü olmuş, 1933 te yahudi olduğu için öğretim olanakları elinden alınmıştı.
XIX. yüzyılda idealist felsefeyi doruğuna çıkaran hegel den sonra felsefedeki spekülatif anlayış yıkılmış ve büyük bir boşluk doğmuştu. bunun üzerine yeniden kant felsefesine dönülmüş, dönemin bütün felsefesini etkisi altına alan bir yeni-kantçılık akımı (marburg okulu) kurulmuştu. yeni-kantçılar, felsefe araştırmaları için, yöntem sorunundan başka bir sorun görmek istemiyor, felsefeye bağımsız bir araştırma alanı tanımıyordu. bunun sonucunda, felsefe ya bilginin doğruluk koşullarının araştırılmasıyla (bilgi kuramı), doğa bilimlerinde kullanılan yöntemlerin eleştirilmesiyle ya da sadece felsefe tarihiyle uğraşıyordu.
ilk kez husserl, "var olan felsefelerden ya da onların eleştirisinden değil, fenomenlerden yola çıkılmalıdır" demekle, felsefenin kendine özgü alanını göstermişti. fenomenler sadece düşünülen, dolaylı olarak bilinen anlamlardan farklı olarak, dolaysızca sezilen, yaşanmış olan anlamlardı. husserl çalışmalarına matematikle başlamış, ("aritmetik felsefesi", 1891) ama, bundan tatmin olmadığı için felsefeye yönelmişti. 1900-1901 yıllarında ilk önemli yapıtı olan "mantık araştırmaları"nı yayımlamıştı. burada, hocası brentano nun etkisiyle, bilincin mutlafa "yönelimsel" bir nitelik taşıdığını, başka bir deyişle, hedefsiz nesnesiz bilinç olamayacağını, bilincin bir nesneye, konuya yöneldiğini vurguluyordu. aynı zamanda, bütün bilginin içerik ve değerinin sezgiden kaynaklandığını belirtiyordu.
husserl e göre felsefe bir bilimdi ve bu nedenle de betimleyici olmak zorundaydı; husserl in amacı, varlığın kapsayıcı bir betimlemesini vermekti. fenomenoloji, ampirik (görgül) olgu ve olaylar ardındaki "öz"leri, yani ideal (düşensel) anlamları ele geçirmeye yönelik bir yöntemdi. husserl için, felsefenin açıklayacağı dünya, doğal bilimlerin incelediği olgusal dünya değil, anlamlar dünyasıydı.
fenomenolojik yöntem ne tümdengelimli ne de tümevarımlı, ampirik bir yöntemdi. bu yöntem, bilinçte verilmiş olanı göstermeye ve onu aydınlatmaya dayanmaktaydı. kendini yasalarla dile getirmemekte, ilkelerden hareketle çıkarımlar da yapmamaktaydı; fenomenoloji, bilincin dolaysız alanında bulunan şeyleri, nesneleri inceler. bu nesneler, doğal nesnelerin bilinçteki varlığı olabileceği gibi, bütünüyle hayali olgular da olabilirler. bunlar, öznel, bireysel nesneler değildir: bireysel nesneler, rastlantısal olduğundan, onun ardındaki genel özü yakalamak gerekir. bu amaçla, fenomenolojik yöntemin kullandığı iki teknik vardır: (1) husserl in epokhe diye adlandırdığı "yargının askıya alınışı", başka bir deyişle, incelenen nesnenin gerçek varlığıyla, incelenen zihinsel süreçlerin nedenleri, sonuçları ve daha geniş bir çerçeve içindeki anlamlarıyla ilgili her türlü varsayımın "parantez içine alınması", ya da askıya alınması; (2) öze indirgeme, saf özü elde etmek için, bilinç verilerinin bireysel ve duyusal-görgül öğelerden arındırılması.
husserl in düşüncesi almanya da max scheler (1875-1953) ve varoluşçuluğun kurucularından martin heidegger i (1889-1980) ve merlau-ponty (1908-1961) gibi düşünürleri etkilemiş, felsefe dışında çağdaş psikoloji bilimine de katkı yapmıştır.
alıntı
alman felsefecisi edmund husserl (1859-1938), her türlü anlamla ilgili felsefi araştırmaların başlangıç yöntemi olarak tanımladığı "fenomenolojik betimleme (tasvir) yaklaşımını 1913 te yayımlanan "saf fenomenoloji üzerine düşünceler" de açıklıyordu. husserl avusturya-macaristan ın bir parçası olan moravia da musevi bir anne-babadan dünyaya gelmişti. almanya da matematik öğrenimi görürken, hocası olan franz brentano nun (1838-1917) yanında asıl eğiliminin felsefe yönünde olduğunu farketmişti. 1887 de protestanlığı benimsemiş, 1901 de göttingen, 1916 da da freiburg üniversitelerinde felsefe profesörü olmuş, 1933 te yahudi olduğu için öğretim olanakları elinden alınmıştı.
XIX. yüzyılda idealist felsefeyi doruğuna çıkaran hegel den sonra felsefedeki spekülatif anlayış yıkılmış ve büyük bir boşluk doğmuştu. bunun üzerine yeniden kant felsefesine dönülmüş, dönemin bütün felsefesini etkisi altına alan bir yeni-kantçılık akımı (marburg okulu) kurulmuştu. yeni-kantçılar, felsefe araştırmaları için, yöntem sorunundan başka bir sorun görmek istemiyor, felsefeye bağımsız bir araştırma alanı tanımıyordu. bunun sonucunda, felsefe ya bilginin doğruluk koşullarının araştırılmasıyla (bilgi kuramı), doğa bilimlerinde kullanılan yöntemlerin eleştirilmesiyle ya da sadece felsefe tarihiyle uğraşıyordu.
ilk kez husserl, "var olan felsefelerden ya da onların eleştirisinden değil, fenomenlerden yola çıkılmalıdır" demekle, felsefenin kendine özgü alanını göstermişti. fenomenler sadece düşünülen, dolaylı olarak bilinen anlamlardan farklı olarak, dolaysızca sezilen, yaşanmış olan anlamlardı. husserl çalışmalarına matematikle başlamış, ("aritmetik felsefesi", 1891) ama, bundan tatmin olmadığı için felsefeye yönelmişti. 1900-1901 yıllarında ilk önemli yapıtı olan "mantık araştırmaları"nı yayımlamıştı. burada, hocası brentano nun etkisiyle, bilincin mutlafa "yönelimsel" bir nitelik taşıdığını, başka bir deyişle, hedefsiz nesnesiz bilinç olamayacağını, bilincin bir nesneye, konuya yöneldiğini vurguluyordu. aynı zamanda, bütün bilginin içerik ve değerinin sezgiden kaynaklandığını belirtiyordu.
husserl e göre felsefe bir bilimdi ve bu nedenle de betimleyici olmak zorundaydı; husserl in amacı, varlığın kapsayıcı bir betimlemesini vermekti. fenomenoloji, ampirik (görgül) olgu ve olaylar ardındaki "öz"leri, yani ideal (düşensel) anlamları ele geçirmeye yönelik bir yöntemdi. husserl için, felsefenin açıklayacağı dünya, doğal bilimlerin incelediği olgusal dünya değil, anlamlar dünyasıydı.
fenomenolojik yöntem ne tümdengelimli ne de tümevarımlı, ampirik bir yöntemdi. bu yöntem, bilinçte verilmiş olanı göstermeye ve onu aydınlatmaya dayanmaktaydı. kendini yasalarla dile getirmemekte, ilkelerden hareketle çıkarımlar da yapmamaktaydı; fenomenoloji, bilincin dolaysız alanında bulunan şeyleri, nesneleri inceler. bu nesneler, doğal nesnelerin bilinçteki varlığı olabileceği gibi, bütünüyle hayali olgular da olabilirler. bunlar, öznel, bireysel nesneler değildir: bireysel nesneler, rastlantısal olduğundan, onun ardındaki genel özü yakalamak gerekir. bu amaçla, fenomenolojik yöntemin kullandığı iki teknik vardır: (1) husserl in epokhe diye adlandırdığı "yargının askıya alınışı", başka bir deyişle, incelenen nesnenin gerçek varlığıyla, incelenen zihinsel süreçlerin nedenleri, sonuçları ve daha geniş bir çerçeve içindeki anlamlarıyla ilgili her türlü varsayımın "parantez içine alınması", ya da askıya alınması; (2) öze indirgeme, saf özü elde etmek için, bilinç verilerinin bireysel ve duyusal-görgül öğelerden arındırılması.
husserl in düşüncesi almanya da max scheler (1875-1953) ve varoluşçuluğun kurucularından martin heidegger i (1889-1980) ve merlau-ponty (1908-1961) gibi düşünürleri etkilemiş, felsefe dışında çağdaş psikoloji bilimine de katkı yapmıştır.
alıntı