yesillyeşil
Banlı Kullanıcı
Sakin bir sesle anlatmaya başladı;
( Ne bilirim depresyon, mepresyon hastaydım işte sıkıntılıydım. Kaynanam üzüntüsünden olanları konu komşuya anlatmış, onlar da sözde iyilik olsun diye çeşitli yorumlar yapıp, sonunda bir hoca ismi vermişler. Hoca çok derin bir hoca imiş, bu işi gizli yapıyormuş çok saygın bir insanmış, falan. Güya o hoca bana muska yapıp iyileştirecek. Kaynanam hocaya gidip durumumu anlatmış. Hoca önce nazlanıp sonra kabul etmiş. Yalnız bir şartı varmış. Beni kurtarması için, hayızlı, nifazlı olmamam gerekiyormuş. Yıkanıp, paklanıp öyle okunmam gerekiyormuş.
Söz verilen gün gelince kocam da işinden izin alıp evde kalarak beni hazırladılar, adeta kurda kuzu gibi, teslim ettiler. Hoca denilen adam evimize geldiğinde evdeki çocukları ve kocamı görünce biraz bozuldu. Kafasına göre bir plan kurup kaynanama, sözde benden cin çıkaracak ya! Su bidonu istedi kendisi cin çıkarırken, çocuklarım, eşim ve kaynanam ellerinde su bidonu ile (…….) çeşmesine arabaya binmeden yürüyerek her adımda tekbir getirerek gitmelerini, çeşmeden su doldurup sonra çeşmenin başında kıbleye dönerek oturmalarını ve yüz adet ihlas suresi okumalarını söyledi, gelirken de yine her adımlarında tekbir çeke çeke gelmelerini, söyledi.( gelecek olan suyla gusül abdesti almam gerekiyormuş güya cinler yanacakmış bu suyla) Bu adi adamın dediği çeşme sekiz-dokuz kilometre uzaktaydı. Neyse onlar büyük bir inançla yola çıktılar. Ben ise bu Hoca denilen adamla baş başa kalmıştım. Biraz çekiniyordum ama ne de olsa yaşlı bir adamdı ve hocaydı! Salonun ortasına bir daire çizer gibi yapıp, beni ortasına oturttu. Cebinden çıkardığı karabiber gibi bir tozu dairenin etrafına serpti, kalanını yüzüme üfürdü. Ben o esnada bayılmışım, ne kadar baygın kaldım bilmiyorum... Ayıldığımda ise, midem bulanıyor, her yerim ağrıyordu ve çırılçıplaktım. Bana tecavüz etmişti! Hatırlamak istemediğim bir iğrençlikti! Namusum, onurum, gururum, iğrenç biri tarafından kirletilmişti! Karşımda pis pis sırıtarak beni tehdit etti, yaşananları birine söylersem cinlerini evime gönderip, çocuklarıma musallat edeceğini, hatta beni büyüleyip başkaları ile adımı çıkaracağını ve kimsenin de bana inanmayacağını söyledi. O kadar kötü bir halde idim ki, o an onu öldürmek istedim. Yapamadım derman, takat bulamadım, bitmiştim tükenmiştim. Gücüm ağlamaya yetti. Ağladım, lanet ettim! Eşime kaynanama anlatmaya çalıştım. Tecavüz ettiğini söyleyemedim. Bir daha o adamı görmek istemediğimi söyledim. Daha fazlasını anlatamadım! )
Bu yaşanmış kelimesi kelimesine doğru olan olayı duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu.
Daha sonra araştırdığımda bir kez daha şok oldum bu alçaklığı yapan devletten maaş alan bir cami hocasıymış. Görevini düzgün yapan hocaları tenzih ediyorum ama hepimiz biliyoruz bu işleri yapıp ek paralar kazanan milletin ırzı ile oynayan sözde hocalar var yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar sadece kimse çıkıp söylemediği için isimleri bilinmiyor ve ortaya çıkmıyor.
( Kadınlar zikir çekilecek evin salonunda halının üstüne yere iç içe iki halka halinde oturdular. Önce Kur’an okundu, arkasından ilahiler eşlik etti. Bizler tembih edildiğimiz için sessizce kanepede gözlerimiz kapalı oturuyorduk. O sırada kapı çalındı. Ev sahibi telaşlı bir hamle ile kalkıp kapıyı açmak için koştu. Gelenin kim olduğunu anlamak amacı ile çaktırmadan kapıya doğru baktım. Kapı açılınca içeriye elli yaşlarında, uzun boylu bir erkek girdi. Şaşırmıştım, ama belli etmeden bakmaya devam ettim. Ev sahibi kadın, içeri giren erkeğe büyük bir saygı ile yol göstererek, kadınlardan oluşan halkanın ortasına oturmasını sağladıktan sonra, elini öperek yerine oturdu ve halkanın ortasında oturan adam Kur’an okumaya başladı adam Kur’an okumayı bitirince, ilahi okumaya başladı. Kadınlar ilahinin etkisi ile sağa sola sallanıp zikir çekmeye başladılar. Bu bir süre devam etti. Adam ise kadınlarla birlikte zikir çekiyor, sağa sola sallanıyordu. Sonra susarak önünde oturan kadının dizine eli ile dokundu. Dokunduğu kadın hafifçe öne doğru eğilip dilini dışarı çıkardı. Adam büyük bir ciddiyetle uzanıp kadının çıkan dilini ağzına alıp emmeye başladı. Şaşkınlıktan gözlerim koca koca olmuş bir halde olanları seyrediyordum. Adam birkaç saniye emdikten sonra, yanındaki kadının dizine dokundu. O kadın da eğilip dilini dışarı sarkıttı. Adam ona da aynı şeyi yaptı. Dayanamayıp ayağa kalktım ve öfkeyle bağırmaya başladım.
—Bu ne rezalet! Zina yapıyorsunuz! Haram! Günah işliyorsunuz!
Sesimi duyan kadınlar susmuştu. Gözlerini açıp, kızgın kızgın bana bakıyorlardı. Acele ile yerinden kalkan ev sahibi ortada oturan adamdan özür dileyerek beni kolumdan tutup, kapıya doğru sürüklemeye başladı ama ben bir yandan da bağırıyordum.
—Kendinize gelin bacılarım! Kendinize gelin, haram, günah! Bu adam sizinle zina yapıyor!
Daha lafımı bitiremeden suratıma şiddetli bir tokat vurdu. Tokadın şiddeti ile yere savruldum. Ev sahibi kadın önümde ayakta durduğu halde bağırarak:
—Asıl sen kendine gel! O bizim Şeyhimiz. Dilimizi emerek günahlarımızı alıyor. Sana ne münafık kâfir! )
Bu olayda ne yazık ki yaşanmış başka bir gerçek.
Peygamberimizin zamanında tarikat varmıydı? Yoktu. Şeyhlerde yoktu. Birkaç yüzyıl sonra çıktı. Tarikat yol, şeyh öğretmen, mürit öğrenci demektir. Hz. Mevlana, Hz. Yunus, Hz. Abdulkadir Geylani ve bu gibi büyük âlimler, din ve fen ilimlerinde, mütehassıs olarak yetişmiş, bilgili birer rehber diğer adı ile öğretmendiler. Bu günkü sahtekâr şeyhler gibi, el etek öptürerek insanları kullanmadılar. O âlimlerin tek yaptıkları ilim öğreterek talebe yetiştirmek, yetiştirdiği talebelerin çevreye dağılıp, tebliğ yapmalarını sağlamaktı.
Günümüzde ise bazı sahtekâr uyanıklar hakla batılı ayırt edemeyen cahil insanların manevi temiz duygularını kullanarak adeta kendini Peygamber ilan ediyorlar. Biraz da Kur’an bilgisi ile ekmek elden su gölden yaşayıp giderken bu arada yedi silsilesine kalacak kadar da mal varlığı topluyorlar. Bu adamların öyle çok müritleri vardır ki, kolları yurt dışına kadar uzayıp gidiyor. Altlarında son model arabalarla özel şoförleri vardır. Evlerinde hizmetçiler, etraflarında özel korumalar! Ve nereden geldiği belli olmayan büyük bir para akımları vardır. En iyi yiyecekleri şeyh yer, en rahat döşekte şeyh yatar, en güzel kızlar şeyhe sunulur. Şeyh hatasız, kusursuz, ne yaparsa haklıdır öl dediğinde ölmeli git dediğinde gidilmeli elbet bir bildiği vardır şeyhimin. Dokunduğu eşyaları öperler yediği yemeğin artığını yerler kirli çorabının bile yıkarken suyunu şifa niyetine içerler.
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır felsefesi ile şeyhin iradesi ile hareket eden cahil topluluklar piyon hatta maşa olarak kullanılarak şeyhe ters düşenleri cihat adı altında öldürecek kadar bile ileri giderler. Nede olsa cihat edecektir öldürürse sevap ölürse şehit olacaktır. Pes diyorum şehitliği bile ayağa düşürdüler!
Oysa Yüce Yaratan demiyor mu ‘’ BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM’’ Allah bizlere çok mu uzakta? Ulaşamıyor muyuz? Şeyh olmayınca Allah bizim dualarımızı kabul etmiyor mu? Cennete bile giremiyoruz şeyh olmayınca! Tövbe tövbe! Birde bana komik gelen olay bir tarikat müridi başka tarikattan gelen müride hoş bakmaz aynı zikirde bulunup aynı sohbette bulunmaz. Zaten çok olan tarikatlar yeni isimlerle her geçen gün artmaya da devam ediyor.
Ülkemde yeterince yokmuş gibi birde başka ülkelerden ısmarlama tarikatlar geliyor. Amerikalı uyanık bir mütehayyit, kendisine ışık işçisi adını vererek bir tarikat icat etmiş. Güya, hâşâ Allah yokmuş, herkes Allah’mış. Solara isminde çatlak bir kadın da bir tarikat icat etmiş, o da kendisini Tanrı ilan ederek; “Ben tek Tanrıyım” diye ortaya çıkmış. Bir de Raelyanlar var, onların Tanrısının adı ise Elohim, uzaylı bir yaratık. Uzun uzun yazamayacağım daha birçok sapkın tarikat var. Hepsinin de ortak özelliği içlerine girerken yüklü, dolar bazında paralar verip, üye olmak, yani tarikat mensubu olmak. Girilince de, gördüğün tek şey, cinsellik ve sapıklıktan başka bir şeyi olmayan uçuk kaçık iğrençliklerle dolu bir cemaat. Yurt dışında binlerce müridi olan bu sapkınlar gurubu, Türkiye’nin birkaç şehrine gelip, bizim vatandaşlarımızı da kandırarak, iğrenç emellerine alet ediyorlar. Ne acıdır ki, bu uydurma tarikatların bile Türkiye’de birçok müridi var.
Şimdi bazıları bu yazı için bana kızacaklardır. Kimse alınıp kızmasın yarası olanda gocunmasın eğri oturup doğru konuşalım herkes biliyor bu anlatıların gerçek ve yaşanmış hatta yaşanıyor olduğunu. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış bende diyorum ki YAŞASIN ONUNCU KÖY!
SELAM VE DUA İLE
( Ne bilirim depresyon, mepresyon hastaydım işte sıkıntılıydım. Kaynanam üzüntüsünden olanları konu komşuya anlatmış, onlar da sözde iyilik olsun diye çeşitli yorumlar yapıp, sonunda bir hoca ismi vermişler. Hoca çok derin bir hoca imiş, bu işi gizli yapıyormuş çok saygın bir insanmış, falan. Güya o hoca bana muska yapıp iyileştirecek. Kaynanam hocaya gidip durumumu anlatmış. Hoca önce nazlanıp sonra kabul etmiş. Yalnız bir şartı varmış. Beni kurtarması için, hayızlı, nifazlı olmamam gerekiyormuş. Yıkanıp, paklanıp öyle okunmam gerekiyormuş.
Söz verilen gün gelince kocam da işinden izin alıp evde kalarak beni hazırladılar, adeta kurda kuzu gibi, teslim ettiler. Hoca denilen adam evimize geldiğinde evdeki çocukları ve kocamı görünce biraz bozuldu. Kafasına göre bir plan kurup kaynanama, sözde benden cin çıkaracak ya! Su bidonu istedi kendisi cin çıkarırken, çocuklarım, eşim ve kaynanam ellerinde su bidonu ile (…….) çeşmesine arabaya binmeden yürüyerek her adımda tekbir getirerek gitmelerini, çeşmeden su doldurup sonra çeşmenin başında kıbleye dönerek oturmalarını ve yüz adet ihlas suresi okumalarını söyledi, gelirken de yine her adımlarında tekbir çeke çeke gelmelerini, söyledi.( gelecek olan suyla gusül abdesti almam gerekiyormuş güya cinler yanacakmış bu suyla) Bu adi adamın dediği çeşme sekiz-dokuz kilometre uzaktaydı. Neyse onlar büyük bir inançla yola çıktılar. Ben ise bu Hoca denilen adamla baş başa kalmıştım. Biraz çekiniyordum ama ne de olsa yaşlı bir adamdı ve hocaydı! Salonun ortasına bir daire çizer gibi yapıp, beni ortasına oturttu. Cebinden çıkardığı karabiber gibi bir tozu dairenin etrafına serpti, kalanını yüzüme üfürdü. Ben o esnada bayılmışım, ne kadar baygın kaldım bilmiyorum... Ayıldığımda ise, midem bulanıyor, her yerim ağrıyordu ve çırılçıplaktım. Bana tecavüz etmişti! Hatırlamak istemediğim bir iğrençlikti! Namusum, onurum, gururum, iğrenç biri tarafından kirletilmişti! Karşımda pis pis sırıtarak beni tehdit etti, yaşananları birine söylersem cinlerini evime gönderip, çocuklarıma musallat edeceğini, hatta beni büyüleyip başkaları ile adımı çıkaracağını ve kimsenin de bana inanmayacağını söyledi. O kadar kötü bir halde idim ki, o an onu öldürmek istedim. Yapamadım derman, takat bulamadım, bitmiştim tükenmiştim. Gücüm ağlamaya yetti. Ağladım, lanet ettim! Eşime kaynanama anlatmaya çalıştım. Tecavüz ettiğini söyleyemedim. Bir daha o adamı görmek istemediğimi söyledim. Daha fazlasını anlatamadım! )
Bu yaşanmış kelimesi kelimesine doğru olan olayı duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu.
Daha sonra araştırdığımda bir kez daha şok oldum bu alçaklığı yapan devletten maaş alan bir cami hocasıymış. Görevini düzgün yapan hocaları tenzih ediyorum ama hepimiz biliyoruz bu işleri yapıp ek paralar kazanan milletin ırzı ile oynayan sözde hocalar var yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar sadece kimse çıkıp söylemediği için isimleri bilinmiyor ve ortaya çıkmıyor.
( Kadınlar zikir çekilecek evin salonunda halının üstüne yere iç içe iki halka halinde oturdular. Önce Kur’an okundu, arkasından ilahiler eşlik etti. Bizler tembih edildiğimiz için sessizce kanepede gözlerimiz kapalı oturuyorduk. O sırada kapı çalındı. Ev sahibi telaşlı bir hamle ile kalkıp kapıyı açmak için koştu. Gelenin kim olduğunu anlamak amacı ile çaktırmadan kapıya doğru baktım. Kapı açılınca içeriye elli yaşlarında, uzun boylu bir erkek girdi. Şaşırmıştım, ama belli etmeden bakmaya devam ettim. Ev sahibi kadın, içeri giren erkeğe büyük bir saygı ile yol göstererek, kadınlardan oluşan halkanın ortasına oturmasını sağladıktan sonra, elini öperek yerine oturdu ve halkanın ortasında oturan adam Kur’an okumaya başladı adam Kur’an okumayı bitirince, ilahi okumaya başladı. Kadınlar ilahinin etkisi ile sağa sola sallanıp zikir çekmeye başladılar. Bu bir süre devam etti. Adam ise kadınlarla birlikte zikir çekiyor, sağa sola sallanıyordu. Sonra susarak önünde oturan kadının dizine eli ile dokundu. Dokunduğu kadın hafifçe öne doğru eğilip dilini dışarı çıkardı. Adam büyük bir ciddiyetle uzanıp kadının çıkan dilini ağzına alıp emmeye başladı. Şaşkınlıktan gözlerim koca koca olmuş bir halde olanları seyrediyordum. Adam birkaç saniye emdikten sonra, yanındaki kadının dizine dokundu. O kadın da eğilip dilini dışarı sarkıttı. Adam ona da aynı şeyi yaptı. Dayanamayıp ayağa kalktım ve öfkeyle bağırmaya başladım.
—Bu ne rezalet! Zina yapıyorsunuz! Haram! Günah işliyorsunuz!
Sesimi duyan kadınlar susmuştu. Gözlerini açıp, kızgın kızgın bana bakıyorlardı. Acele ile yerinden kalkan ev sahibi ortada oturan adamdan özür dileyerek beni kolumdan tutup, kapıya doğru sürüklemeye başladı ama ben bir yandan da bağırıyordum.
—Kendinize gelin bacılarım! Kendinize gelin, haram, günah! Bu adam sizinle zina yapıyor!
Daha lafımı bitiremeden suratıma şiddetli bir tokat vurdu. Tokadın şiddeti ile yere savruldum. Ev sahibi kadın önümde ayakta durduğu halde bağırarak:
—Asıl sen kendine gel! O bizim Şeyhimiz. Dilimizi emerek günahlarımızı alıyor. Sana ne münafık kâfir! )
Bu olayda ne yazık ki yaşanmış başka bir gerçek.
Peygamberimizin zamanında tarikat varmıydı? Yoktu. Şeyhlerde yoktu. Birkaç yüzyıl sonra çıktı. Tarikat yol, şeyh öğretmen, mürit öğrenci demektir. Hz. Mevlana, Hz. Yunus, Hz. Abdulkadir Geylani ve bu gibi büyük âlimler, din ve fen ilimlerinde, mütehassıs olarak yetişmiş, bilgili birer rehber diğer adı ile öğretmendiler. Bu günkü sahtekâr şeyhler gibi, el etek öptürerek insanları kullanmadılar. O âlimlerin tek yaptıkları ilim öğreterek talebe yetiştirmek, yetiştirdiği talebelerin çevreye dağılıp, tebliğ yapmalarını sağlamaktı.
Günümüzde ise bazı sahtekâr uyanıklar hakla batılı ayırt edemeyen cahil insanların manevi temiz duygularını kullanarak adeta kendini Peygamber ilan ediyorlar. Biraz da Kur’an bilgisi ile ekmek elden su gölden yaşayıp giderken bu arada yedi silsilesine kalacak kadar da mal varlığı topluyorlar. Bu adamların öyle çok müritleri vardır ki, kolları yurt dışına kadar uzayıp gidiyor. Altlarında son model arabalarla özel şoförleri vardır. Evlerinde hizmetçiler, etraflarında özel korumalar! Ve nereden geldiği belli olmayan büyük bir para akımları vardır. En iyi yiyecekleri şeyh yer, en rahat döşekte şeyh yatar, en güzel kızlar şeyhe sunulur. Şeyh hatasız, kusursuz, ne yaparsa haklıdır öl dediğinde ölmeli git dediğinde gidilmeli elbet bir bildiği vardır şeyhimin. Dokunduğu eşyaları öperler yediği yemeğin artığını yerler kirli çorabının bile yıkarken suyunu şifa niyetine içerler.
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır felsefesi ile şeyhin iradesi ile hareket eden cahil topluluklar piyon hatta maşa olarak kullanılarak şeyhe ters düşenleri cihat adı altında öldürecek kadar bile ileri giderler. Nede olsa cihat edecektir öldürürse sevap ölürse şehit olacaktır. Pes diyorum şehitliği bile ayağa düşürdüler!
Oysa Yüce Yaratan demiyor mu ‘’ BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM’’ Allah bizlere çok mu uzakta? Ulaşamıyor muyuz? Şeyh olmayınca Allah bizim dualarımızı kabul etmiyor mu? Cennete bile giremiyoruz şeyh olmayınca! Tövbe tövbe! Birde bana komik gelen olay bir tarikat müridi başka tarikattan gelen müride hoş bakmaz aynı zikirde bulunup aynı sohbette bulunmaz. Zaten çok olan tarikatlar yeni isimlerle her geçen gün artmaya da devam ediyor.
Ülkemde yeterince yokmuş gibi birde başka ülkelerden ısmarlama tarikatlar geliyor. Amerikalı uyanık bir mütehayyit, kendisine ışık işçisi adını vererek bir tarikat icat etmiş. Güya, hâşâ Allah yokmuş, herkes Allah’mış. Solara isminde çatlak bir kadın da bir tarikat icat etmiş, o da kendisini Tanrı ilan ederek; “Ben tek Tanrıyım” diye ortaya çıkmış. Bir de Raelyanlar var, onların Tanrısının adı ise Elohim, uzaylı bir yaratık. Uzun uzun yazamayacağım daha birçok sapkın tarikat var. Hepsinin de ortak özelliği içlerine girerken yüklü, dolar bazında paralar verip, üye olmak, yani tarikat mensubu olmak. Girilince de, gördüğün tek şey, cinsellik ve sapıklıktan başka bir şeyi olmayan uçuk kaçık iğrençliklerle dolu bir cemaat. Yurt dışında binlerce müridi olan bu sapkınlar gurubu, Türkiye’nin birkaç şehrine gelip, bizim vatandaşlarımızı da kandırarak, iğrenç emellerine alet ediyorlar. Ne acıdır ki, bu uydurma tarikatların bile Türkiye’de birçok müridi var.
Şimdi bazıları bu yazı için bana kızacaklardır. Kimse alınıp kızmasın yarası olanda gocunmasın eğri oturup doğru konuşalım herkes biliyor bu anlatıların gerçek ve yaşanmış hatta yaşanıyor olduğunu. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış bende diyorum ki YAŞASIN ONUNCU KÖY!
SELAM VE DUA İLE