danny
Kayıtlı Üye
Sözlükte “kuru ot” anlamına gelen haşiş kelimesi, sonraları müslümanlarca uyuşturucu özelliği bilinen Hint keneviri ve bundan elde edilen esrar için kullanılmıştır. Haşhaşiler, haşişi (esrar içen, esrarkeş) kelimesinden türetilmiş topluluk ismidir. Haşhaşi terimi ilk defa XI. yüzyılın ikinci yarısında kullanılmış olup daha sonra Nizari İsmaililerine ad olarak verilmiştir.
Haşhaşi hareketinin kurucusu Hasan Sabbah’tır. Hasan Sabbah’ın Selçuklu veziri Nizamülmülk ile Ömer Hayyam’ın arkadaşı rivayet edilmiştir. Bu zayıf bir rivayet olsa da o yıllar için söylenmiş şu söz oldukça yerindedir: “Binli yılların başlarında çağı etkilemiş üç İran’lı vardır. Dünyayı gözlemlemiş olan Ömer Hayyam, dünyaya hükmetmiş olan Nizamülmülk ve dünyayı terörize etmiş olan Hasan Sabbah.”
İsmaili harekete giren ve kısa sürede bu hareket içinde sivrilen Hasan Sabbah, Fatımilerin kontrolündeki Mısır’a gitti ve orada iki yıl eğitim aldı. Oradan bir anlaşmazlık sonucu ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Alamut kalesini rivayete göre 3000 altına satın alan Hasan Sabbah, burada kendi yönetimini kurdu. Yaptırdığı yeni tahkimat ve yiyeceklerin uzun süre bozulmadan saklanabileceği depolarla kaleyi kuşatmalara dayanıklı ve ele geçirilemez hale getirdi.
Alamut’tan sonra çevredeki bazı sarp kaleleri de ele geçirmeye başladı. Bundan sonra İsmaililer hızla dailer yoluyla halkı kendi taraflarına çekmeye ve kendilerine muhalif olan din ve devlet adamlarını büyük bir ustalıkla öldürmeye başladılar. Şeyhül Cebel (Dağ Şeyhi) lakablı Hasan Sabah, bu cinayetler için haşhaşla kandırılmış genç fedailerini kullanıyordu. Zeki bir insan olan Hasan Sabbah, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ordusunun karşısında tutunamayacağını bildiği için böyle bir yol seçmişti. Devlet içinde terör estiriyor, düşmanlarını profesyonelce işlenmiş cinayetlerle yıpratmaya çalışıyordu.
Marco Polo’nun seyahatnamesinde anlattığına göre; Hasan Sabbah Alamut kalesinde gizli bahçeler inşa ettirmişti. Bu bahçeler cennet bahçeleri gibi olup içinde bal, şarap çeşmeleri, envai çeşit meyveler, sebzeler ve de iyi danseden güzel genç kızlar vardı. Haşhaş verilen kendinden geçmiş fedai adayları bu bahçelere götürülür ve her istekleri yerine getirildi. Daha sonra bahçeden çıkarılan delikanlılara girdikleri yerin cennet olduğu ve sonsuza dek orada kalmak istiyorlarsa bunun ancak bir sünninin öldürülmesiyle gerçekleşebileceğini telkin ediyorlardı.
Selçuklular, İsmaili tehdidine karşı tedbir almaya ilk kez 1092’de başladılar. Selçuklu Sultanı Melikşah, Emir Arslantaş komutasındaki bir orduyu Alamut’a gönderdi. Bu sırada vezir Nizamülmülk ve kısa bir süre sonra Sultan Melikşah’ın ölüm haberinin de gelmesiyle sefer başarısızlıkla sonuçlandı.
Fakat terör devam etti. Bir Arap vakanüvisinin anlattığına göre; “Hiçbir kumandan veya subay evinden korumasız olarak ayrılmaya cesaret edemiyordu. Hepsi elbiselerin altında birer zırh taşıyordu.” Bu yüzden Haşhaşilerden bir tanesinin bile öldürülmesi yetmiş imansız Rum’un öldürülmesinden daha hayırlı görülüyordu.
Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu Devletinin içine düştüğü karışıklıklar Haşhaşilerle ciddi bir mücadeleye girişilmesini önlemiştir. Hatta Sultan Sencer onlarla uzlaşma yoluna gitmeyi tercih etmiştir.
Nihayet 1124 Mayıs ayında Hasan Sabbah hastalanarak öldü. Fakat onun ölmesiyle hareket sona ermedi. Ondan sonra gelen Alamut hakimleri İslam’dan tamamen koptular. 2. Hasan İslam şeriatını tamamen ortadan kaldırdığını ilan etti. 1256 yılına gelindiğinde ise doğudan gelen Hülagu önderliğindeki Moğollar önlerine çıkan her şeyi silip süpürdükleri gibi Alamut kalesini de zapt ederek Haşhaşiler’e son verdiler.
Haşhaşiler iki yüzyıl boyunca İslam dünyasında terör havası estirmişlerdir. Selçuklu Devleti bir yandan Haçlılarla uğraşırken bir yandan da onlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Ülkenin değerli insanları öldürülmüş, bu da İslam dünyasındaki gelişmeyi frenlemiştir.
Ayrıca İslam dünyasındaki mezhep ayrılıkları had safhaya ulaşmış, Şii-Sünni ayrımı kuvvetlenmiş ve Sünni akide büyük bir tehlike altına girmiştir. Batınilik propagandasına karşı koymak, Sünni akideyi korumak üzere Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdad’da ortaçağın en iyi eğitim kurumları olan Nizamiye Medreseleri kurulmuştur.
Haşhaşi kelimesi, haçlılar vasıtasıyla Avrupa’ya Assassin şeklinde taşınmış ve Haçlı literatürü ile Yunan-Yahudi metinlerine bu şekilde girmiştir. Bu kelime suikastçı, katil anlamını da taşımaktadır.
Haşhaşi hareketinin kurucusu Hasan Sabbah’tır. Hasan Sabbah’ın Selçuklu veziri Nizamülmülk ile Ömer Hayyam’ın arkadaşı rivayet edilmiştir. Bu zayıf bir rivayet olsa da o yıllar için söylenmiş şu söz oldukça yerindedir: “Binli yılların başlarında çağı etkilemiş üç İran’lı vardır. Dünyayı gözlemlemiş olan Ömer Hayyam, dünyaya hükmetmiş olan Nizamülmülk ve dünyayı terörize etmiş olan Hasan Sabbah.”
İsmaili harekete giren ve kısa sürede bu hareket içinde sivrilen Hasan Sabbah, Fatımilerin kontrolündeki Mısır’a gitti ve orada iki yıl eğitim aldı. Oradan bir anlaşmazlık sonucu ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Alamut kalesini rivayete göre 3000 altına satın alan Hasan Sabbah, burada kendi yönetimini kurdu. Yaptırdığı yeni tahkimat ve yiyeceklerin uzun süre bozulmadan saklanabileceği depolarla kaleyi kuşatmalara dayanıklı ve ele geçirilemez hale getirdi.
Alamut’tan sonra çevredeki bazı sarp kaleleri de ele geçirmeye başladı. Bundan sonra İsmaililer hızla dailer yoluyla halkı kendi taraflarına çekmeye ve kendilerine muhalif olan din ve devlet adamlarını büyük bir ustalıkla öldürmeye başladılar. Şeyhül Cebel (Dağ Şeyhi) lakablı Hasan Sabah, bu cinayetler için haşhaşla kandırılmış genç fedailerini kullanıyordu. Zeki bir insan olan Hasan Sabbah, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ordusunun karşısında tutunamayacağını bildiği için böyle bir yol seçmişti. Devlet içinde terör estiriyor, düşmanlarını profesyonelce işlenmiş cinayetlerle yıpratmaya çalışıyordu.
Marco Polo’nun seyahatnamesinde anlattığına göre; Hasan Sabbah Alamut kalesinde gizli bahçeler inşa ettirmişti. Bu bahçeler cennet bahçeleri gibi olup içinde bal, şarap çeşmeleri, envai çeşit meyveler, sebzeler ve de iyi danseden güzel genç kızlar vardı. Haşhaş verilen kendinden geçmiş fedai adayları bu bahçelere götürülür ve her istekleri yerine getirildi. Daha sonra bahçeden çıkarılan delikanlılara girdikleri yerin cennet olduğu ve sonsuza dek orada kalmak istiyorlarsa bunun ancak bir sünninin öldürülmesiyle gerçekleşebileceğini telkin ediyorlardı.
Selçuklular, İsmaili tehdidine karşı tedbir almaya ilk kez 1092’de başladılar. Selçuklu Sultanı Melikşah, Emir Arslantaş komutasındaki bir orduyu Alamut’a gönderdi. Bu sırada vezir Nizamülmülk ve kısa bir süre sonra Sultan Melikşah’ın ölüm haberinin de gelmesiyle sefer başarısızlıkla sonuçlandı.
Fakat terör devam etti. Bir Arap vakanüvisinin anlattığına göre; “Hiçbir kumandan veya subay evinden korumasız olarak ayrılmaya cesaret edemiyordu. Hepsi elbiselerin altında birer zırh taşıyordu.” Bu yüzden Haşhaşilerden bir tanesinin bile öldürülmesi yetmiş imansız Rum’un öldürülmesinden daha hayırlı görülüyordu.
Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu Devletinin içine düştüğü karışıklıklar Haşhaşilerle ciddi bir mücadeleye girişilmesini önlemiştir. Hatta Sultan Sencer onlarla uzlaşma yoluna gitmeyi tercih etmiştir.
Nihayet 1124 Mayıs ayında Hasan Sabbah hastalanarak öldü. Fakat onun ölmesiyle hareket sona ermedi. Ondan sonra gelen Alamut hakimleri İslam’dan tamamen koptular. 2. Hasan İslam şeriatını tamamen ortadan kaldırdığını ilan etti. 1256 yılına gelindiğinde ise doğudan gelen Hülagu önderliğindeki Moğollar önlerine çıkan her şeyi silip süpürdükleri gibi Alamut kalesini de zapt ederek Haşhaşiler’e son verdiler.
Haşhaşiler iki yüzyıl boyunca İslam dünyasında terör havası estirmişlerdir. Selçuklu Devleti bir yandan Haçlılarla uğraşırken bir yandan da onlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Ülkenin değerli insanları öldürülmüş, bu da İslam dünyasındaki gelişmeyi frenlemiştir.
Ayrıca İslam dünyasındaki mezhep ayrılıkları had safhaya ulaşmış, Şii-Sünni ayrımı kuvvetlenmiş ve Sünni akide büyük bir tehlike altına girmiştir. Batınilik propagandasına karşı koymak, Sünni akideyi korumak üzere Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdad’da ortaçağın en iyi eğitim kurumları olan Nizamiye Medreseleri kurulmuştur.
Haşhaşi kelimesi, haçlılar vasıtasıyla Avrupa’ya Assassin şeklinde taşınmış ve Haçlı literatürü ile Yunan-Yahudi metinlerine bu şekilde girmiştir. Bu kelime suikastçı, katil anlamını da taşımaktadır.