"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

“Gnosis”e Ulaşmak

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan cortana
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
C

cortana

Geçen günlerde bir videoya denk geldim. Gregg Braden duygularımızın, hislerimizin gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğini anlatmaktaydı. Eğer doğru bir şekilde hissetmeyi öğrenirsek ya da doğru hissi hissetmeyi başarırsak onu gerçekliğimize davet edeceğimizi anlatıyordu, bu zaten forumda çok defa konuşulmuş "çekim yasasının" farklı bir anlatımından başka bir şey değildi.

Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.

Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.

Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.

İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.

Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.

Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.
 
Geçen günlerde bir videoya denk geldim. Gregg Braden duygularımızın, hislerimizin gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğini anlatmaktaydı. Eğer doğru bir şekilde hissetmeyi öğrenirsek ya da doğru hissi hissetmeyi başarırsak onu gerçekliğimize davet edeceğimizi anlatıyordu, bu zaten forumda çok defa konuşulmuş "çekim yasasının" farklı bir anlatımından başka bir şey değildi.

Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.

Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.

Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.

İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.

Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.

Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.
 
Geçen günlerde bir videoya denk geldim. Gregg Braden duygularımızın, hislerimizin gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğini anlatmaktaydı. Eğer doğru bir şekilde hissetmeyi öğrenirsek ya da doğru hissi hissetmeyi başarırsak onu gerçekliğimize davet edeceğimizi anlatıyordu, bu zaten forumda çok defa konuşulmuş "çekim yasasının" farklı bir anlatımından başka bir şey değildi.

Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.

Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.

Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.

İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.

Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.

Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.
Üst ve alt üçer çakrayla ilgili bir soru oluştu kafamda, çünkü geçen gün duygu ve düşünce merkezli bir dersimiz olmuştu; bunun çakralarla ne denli ilişkisi olduğunu öğrenmem gerekli...
Çünkü " iki daha merkez" den söz edildi, ders ' insan mekaniği' hakkındaydı

Paylaşım için teşekkürler 🙂
 
Üst ve alt üçer çakrayla ilgili bir soru oluştu kafamda, çünkü geçen gün duygu ve düşünce merkezli bir dersimiz olmuştu; bunun çakralarla ne denli ilişkisi olduğunu öğrenmem gerekli...
Çünkü " iki daha merkez" den söz edildi, ders ' insan mekaniği' hakkındaydı

Paylaşım için teşekkürler 🙂
Ben teşekkür ederim, öğrendiğinizde eğer çok özel olmazsa paylaşma şansınız olur mu? Hepimiz istifade ederiz.
 
Geçen günlerde bir videoya denk geldim. Gregg Braden duygularımızın, hislerimizin gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğini anlatmaktaydı. Eğer doğru bir şekilde hissetmeyi öğrenirsek ya da doğru hissi hissetmeyi başarırsak onu gerçekliğimize davet edeceğimizi anlatıyordu, bu zaten forumda çok defa konuşulmuş "çekim yasasının" farklı bir anlatımından başka bir şey değildi.

Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.

Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.

Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.

İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.

Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.

Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.
Sevgili cortana, birşeyleri toparlamaya çalıştım, ama benim için henüz tamamlanmamış bir konu, umarım bunun sebebi henüz sır olarak nitelendirilen 7 bedenle alâkalı değildir; eminim burada yabancı bir bilgi değildir ama tam bir insan labirent'i ve herşeyin asıl sorumlusu sevgili Egomuz 🙂

Insan 7 bedenli deniliyor ( ve 7 çakra, ki bu şu an aklıma geldi, bilinmeyen bedenler, 7 çakra ile düşünülürse bir ip ucu sağlarmı, neyse )

Dersten alıntı:
" ve o bedenlerin ne olduğunu bilmiyoruz,fiziksel bedenimizin bile ne olduğunu bilmiyoruz, sadece doktorlar biliyor; onlar bile hala araştırıyorlar.
Astral beden psikolojimizdir, duygusal; başka birşey değildir. Bedenimiz, biz değiliz, bedenimizin biz olmadığının farkında olmalıyız. O beden olsaydık rüyada onunla olurduk. Bir ceset olarak beden yatak da. O halde, rüyada olan astral bedenimiz.

Bir anahtar yapmaya çalışıyoruz, kendimizi hatırlamak için. Biz kimiz, ne yapıyoruz? Cevap veremiyoruz çünkü cevap sahte olacak, zihnimiz yalan söyleyecek çünkü zihin yalancıdır. Oysa kendimiz bilendir, öğrenendir. Kendimiz nedir? Bilinç'dir. Ve Bilinç olduğu gibi kalmak ve o herşeyden ayrılmalı, duygudan, zihinden, bedenden. Biz bedenimizi, düşüncemizi, duygularımızı kontrol edebilirdik ama o biz değiliz. O bir araç, Ego'nun aracı. "

Astral beden,
Yasamsal beden,
Duygusal beden, ve bunlar merkezlere ayrılıyor;
Düşünce merkezi.
Zihin merkezi,
Hareket merkezi,
Yaratma merkezi vs.vs
Bir merkez var şu an aklıma gelmedi, notlarima bakmam lazım ve sadece bunu çok kisa olarak belki paylaşabilirim, ki bu çok önemli

Sonuç da karmaşık bir bilgi ama bir okadar da gerçek, çünkü herşey bizden kaynaklı.

Fakat hala aklımda aydınlanmamış bir soru duruyor, yazınızla ilgili ve üç üst çakra ve üç alt çakra.
Bahsetmiş olduğum bilinmeyen bedenler kısmında çakralara karşılık getirirsek, bir ip ucu olabilirmi düşüncesiydi....

Hocaya bunu ayrıca sormayı düşünüyorum, ama biraz kendime düşünme payı bırakıyorum, çünkü bunu hep söylerler.
Ve hattâ arkadaşlarla birlikte bunu yapabiliriz. Baktım olmadı, hocadan biraz yardım isterim.

Ama kesinleşmemiş birşey var, 7 çakradan 6 çakra ayrılmış yazınızda, peki o bir çakra nerede?
En tepe çakra olabilirmi? O zaman aklıma şu gelir: insan şuurunu aşan sınır mı? Belki açıklanmayan kısım bumu? ki aklıma ilk gelen bu oldu ama emin olmak şart burada......
Hiç bir şey bütünden ayri değil.

Burada sesli derler ya bende sesli düşündüm. Umarım kafaları karıştırmam.

En önemlisini unuttum, Kozmik Bilincimiz.
Frekansı, enerjisi en yüksek olan.
Evrene karışıyorsunuz, ki zaten osunuz, tek fark anlık uyanış. 😉 işte, aklıma ılk gelen, tanrıları ve demoları kimler yarattı? Kimbilir?
 
Sevgili cortana, birşeyleri toparlamaya çalıştım, ama benim için henüz tamamlanmamış bir konu, umarım bunun sebebi henüz sır olarak nitelendirilen 7 bedenle alâkalı değildir; eminim burada yabancı bir bilgi değildir ama tam bir insan labirent'i ve herşeyin asıl sorumlusu sevgili Egomuz 🙂

Insan 7 bedenli deniliyor ( ve 7 çakra, ki bu şu an aklıma geldi, bilinmeyen bedenler, 7 çakra ile düşünülürse bir ip ucu sağlarmı, neyse )

Dersten alıntı:
" ve o bedenlerin ne olduğunu bilmiyoruz,fiziksel bedenimizin bile ne olduğunu bilmiyoruz, sadece doktorlar biliyor; onlar bile hala araştırıyorlar.
Astral beden psikolojimizdir, duygusal; başka birşey değildir. Bedenimiz, biz değiliz, bedenimizin biz olmadığının farkında olmalıyız. O beden olsaydık rüyada onunla olurduk. Bir ceset olarak beden yatak da. O halde, rüyada olan astral bedenimiz.

Bir anahtar yapmaya çalışıyoruz, kendimizi hatırlamak için. Biz kimiz, ne yapıyoruz? Cevap veremiyoruz çünkü cevap sahte olacak, zihnimiz yalan söyleyecek çünkü zihin yalancıdır. Oysa kendimiz bilendir, öğrenendir. Kendimiz nedir? Bilinç'dir. Ve Bilinç olduğu gibi kalmak ve o herşeyden ayrılmalı, duygudan, zihinden, bedenden. Biz bedenimizi, düşüncemizi, duygularımızı kontrol edebilirdik ama o biz değiliz. O bir araç, Ego'nun aracı. "

Astral beden,
Yasamsal beden,
Duygusal beden, ve bunlar merkezlere ayrılıyor;
Düşünce merkezi.
Zihin merkezi,
Hareket merkezi,
Yaratma merkezi vs.vs
Bir merkez var şu an aklıma gelmedi, notlarima bakmam lazım ve sadece bunu çok kisa olarak belki paylaşabilirim, ki bu çok önemli

Sonuç da karmaşık bir bilgi ama bir okadar da gerçek, çünkü herşey bizden kaynaklı.

Fakat hala aklımda aydınlanmamış bir soru duruyor, yazınızla ilgili ve üç üst çakra ve üç alt çakra.
Bahsetmiş olduğum bilinmeyen bedenler kısmında çakralara karşılık getirirsek, bir ip ucu olabilirmi düşüncesiydi....

Hocaya bunu ayrıca sormayı düşünüyorum, ama biraz kendime düşünme payı bırakıyorum, çünkü bunu hep söylerler.
Ve hattâ arkadaşlarla birlikte bunu yapabiliriz. Baktım olmadı, hocadan biraz yardım isterim.

Ama kesinleşmemiş birşey var, 7 çakradan 6 çakra ayrılmış yazınızda, peki o bir çakra nerede?
En tepe çakra olabilirmi? O zaman aklıma şu gelir: insan şuurunu aşan sınır mı? Belki açıklanmayan kısım bumu? ki aklıma ilk gelen bu oldu ama emin olmak şart burada......
Hiç bir şey bütünden ayri değil.

Burada sesli derler ya bende sesli düşündüm. Umarım kafaları karıştırmam.

En önemlisini unuttum, Kozmik Bilincimiz.
Frekansı, enerjisi en yüksek olan.
Evrene karışıyorsunuz, ki zaten osunuz, tek fark anlık uyanış. 😉 işte, aklıma ılk gelen, tanrıları ve demoları kimler yarattı? Kimbilir?
Kafalar karışsın, yeterince karışmadıkça bir şeyler keşfedemeyiz. O kusursuz dağınıklıkta varolmayı öğrenmemiz gerek.

Çok teşekkür ederim bende birçok ufuk açtınız. Benim anladığım kadarıyla tepe çakra değil de kalp çakrası olarak kabul ediliyor burada bahsedilen yedinci, diğer altısının uyumlanıp kalp çakrasında birleştirilmesiyle bir tür enerji yaymak gibi anlamıştım yazarken.

Yedi beden konusuna değinmeniz çok güzel oldu benim için. Daha geçenlerde karşıma çıkmıştı ve araştırmak için kendime söz verip sonra unutmuşum, siz bahsedene kadar. Yedi birçok inanışta özel bir yere sahip (sinesteziye sahip olan bir birey olarak benim için de; rengini lacivert kabul ederim ayrıca çok karizmatik bulurum kendisini😅) ve bazı inanışlarda geçen “göğün yedi katı” konusunda bir yazıya denk geldim. Yazıda bu katlarda seyahat etmek için insanın da yedi bedeni olduğundan söz ediliyordu, herkes farklı adlandırsa da mantığı aşağı yukarı belli gibi. Bedendeki çakralar da tıpkı Otz Haim’de olduğu gibi farklı bir bilinç seviyesini ifade ediyor olabilir, belki bu şekilde deşifre edilmesi mümkün olabilir. Ama çakralar konusunda hiçbir bilgim olmadığı için ben sessizlik hakkımı kullanacağım.

Bu konunun tamamlanamayacağını biliyorum, en azından umuma açık bir şekilde. Ama herkesin içsel olarak bir cevap bulacağını ümit ediyorum eğer sorguluyorlarsa. Ve son cümleniz gerçekten can alıcı, herkesin bir teorisi var; belki demonlar veya tanrılar galaktik konsey, belki tulpalardan veya servitorlerden ibaretler, belki gerçekten bahsedilen gibiler. Çünkü farklı anlatımlarla bize geliyorlar, her kültürden her insandan farklı bir iz taşıyarak. Belki bu iz o yaratımın özü ve bize vermek istediği daha farklı bir şeyler var. Bulamıyorum ama bulamamaktan keyif alıyorum çünkü beni arayışa sevk ediyor.

Lütfen düşüncelerinizle keşfettiklerinizi, ister hocanızın anlatımıyla ister tamamen bağımsız, bizimle de paylaşır mısınız? Sınırlılığı, kısıtlılığı, üstü kapalılığı hiç sorun değil, keşfetmek isteyen bir bilinç zaten üzerine gidecektir. Küçük kırıntılar bile bıraksanız bu benim için büyük bir şeydir. Paylaşımınız için çok teşekkür ederim.
 
Kafalar karışsın, yeterince karışmadıkça bir şeyler keşfedemeyiz. O kusursuz dağınıklıkta varolmayı öğrenmemiz gerek.

Çok teşekkür ederim bende birçok ufuk açtınız. Benim anladığım kadarıyla tepe çakra değil de kalp çakrası olarak kabul ediliyor burada bahsedilen yedinci, diğer altısının uyumlanıp kalp çakrasında birleştirilmesiyle bir tür enerji yaymak gibi anlamıştım yazarken.

Yedi beden konusuna değinmeniz çok güzel oldu benim için. Daha geçenlerde karşıma çıkmıştı ve araştırmak için kendime söz verip sonra unutmuşum, siz bahsedene kadar. Yedi birçok inanışta özel bir yere sahip (sinesteziye sahip olan bir birey olarak benim için de; rengini lacivert kabul ederim ayrıca çok karizmatik bulurum kendisini😅) ve bazı inanışlarda geçen “göğün yedi katı” konusunda bir yazıya denk geldim. Yazıda bu katlarda seyahat etmek için insanın da yedi bedeni olduğundan söz ediliyordu, herkes farklı adlandırsa da mantığı aşağı yukarı belli gibi. Bedendeki çakralar da tıpkı Otz Haim’de olduğu gibi farklı bir bilinç seviyesini ifade ediyor olabilir, belki bu şekilde deşifre edilmesi mümkün olabilir. Ama çakralar konusunda hiçbir bilgim olmadığı için ben sessizlik hakkımı kullanacağım.

Bu konunun tamamlanamayacağını biliyorum, en azından umuma açık bir şekilde. Ama herkesin içsel olarak bir cevap bulacağını ümit ediyorum eğer sorguluyorlarsa. Ve son cümleniz gerçekten can alıcı, herkesin bir teorisi var; belki demonlar veya tanrılar galaktik konsey, belki tulpalardan veya servitorlerden ibaretler, belki gerçekten bahsedilen gibiler. Çünkü farklı anlatımlarla bize geliyorlar, her kültürden her insandan farklı bir iz taşıyarak. Belki bu iz o yaratımın özü ve bize vermek istediği daha farklı bir şeyler var. Bulamıyorum ama bulamamaktan keyif alıyorum çünkü beni arayışa sevk ediyor.

Lütfen düşüncelerinizle keşfettiklerinizi, ister hocanızın anlatımıyla ister tamamen bağımsız, bizimle de paylaşır mısınız? Sınırlılığı, kısıtlılığı, üstü kapalılığı hiç sorun değil, keşfetmek isteyen bir bilinç zaten üzerine gidecektir. Küçük kırıntılar bile bıraksanız bu benim için büyük bir şeydir. Paylaşımınız için çok teşekkür ederim.
"küçük kırıntılar " bunu çok sevdim çünkü senelerce bu küçük kırıntıları bir bütün parçaya getirmeye çalıştım ve bu kelumeyi kullanırdım.

Birbirimizden öğreniyoruz, öğrenmeye çalışıyoruz sadece.
Kalp çakrasında da birleşmesi harika bir yorum çünkü gerçek.
Işte o birleşimin bir güneş gibi parlağıdan söz edilir. Ama, bununla kalmaz kalp.

Çakralar yaşamsal merkezlerdir. Birinin tıkanık olması, bütünün problemli olması demektir .
Ilk toplu meditasyonumu hatırladım şimdi, salya sümük ağlamıştım, ve ağzımı sımsıkı kilitlemiştim ses çıkmasın diye. O günü asla unutmam.
Neyin tıkanmasıymış bu? Ağlamak benim için onur meleseydi ve yıllarca ağlamamıştım. Çakralar gercekten inanılmaz.

Cakralardan biraz bahsedeyim, bildiğim kadariyla;
Ve sizin buluşma tabirinizle. Ama buna kutsal birleşme yada kutsal evlilik denir.
Kök çakra yani aşağı dişil olduğu, yukarı baş ise eril olduğu yazar.
Kundalini'yi muhakkak biliyorsunuzdur. Dişil enerji kök de , yılan gibi çöreklenmiş uykuda olduğu söylenir , hatta Kundalini Anne olarak da anılır, onun uyanması ve yukarı başa yükselip eril ile birleşmezi, bütünleşmesi'ne kutsal evlilik denir. Işte orada Sevgi ve Aşk ile birleşip Tanri katında teke gelmek...diye biliyorum.
Yani Kether. Sizin bir arkadaşa ayraç nedir diye sorduğunuz yer.

Çok uzun ve sınırsız bir konu.
Bir video var ama paylaşımı bilmiyorum. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştim.
Gördüğüm sembolleri ve izleri çözmek için giriştiğim arayışta, yoluma çıkan şeylerden yeni öğrendiklerim benimde, yani öğrencilik nereye kadar, sonsuzdur. Kendimizi bilmek, aramak sanırım sonsuz bir yolculuk. Daha o kadar çömeziz ki kendimiz 'de... bilmek istememin tek amacı, sebepi bu....
 
belki demonlar veya tanrılar galaktik konsey, belki tulpalardan veya servitorlerden ibaretler, belki
Tubalar , düşünce gücüyle astralde hazırlandığını duydum. Epey uğraşı istermiş.
Sırtında bir bit besler gibi gelir bana. Oysa, gözümüzle gördüğümüz ve aynı evrende yaşadığımız, enerjisini paylaştığımız, örnek; bir bilinçli gücü Ay, neden kullanmıyoruz? Tabi ki o çok daha zormuş 🙂
 
Tubalar , düşünce gücüyle astralde hazırlandığını duydum. Epey uğraşı istermiş.
Sırtında bir bit besler gibi gelir bana. Oysa, gözümüzle gördüğümüz ve aynı evrende yaşadığımız, enerjisini paylaştığımız, örnek; bir bilinçli gücü Ay, neden kullanmıyoruz? Tabi ki o çok daha zormuş 🙂
Evet ama birden fazla kanaldan beslenen tulpalar da mevcut; atıyorum biz bu forumda oyuncak bir ayının hakimiyetine ve mutlak gücüne inanıyor olsak, az çok beslemeyle bir tulpa oluşturmamız mümkün. Servitor kadar etkin çalışmasa da mevcudiyetini ilan edebilir ve inançlıları için bir etki alanı oluşturabilir sanıyorum.

Pek tabii olanı kullanmak daha yerinde bir uğraş, ancak insanlar ayın hangi evrelerinde kendilerini nasıl besleyeceğini dahi bilemezken bu biraz zor gelir herhalde. Beslenme ve yönlendirme diğer yöntemlere nispeten zor gelebilir insanlara, bilemedim şimdi☺️
 
Evet ama birden fazla kanaldan beslenen tulpalar da mevcut; atıyorum biz bu forumda oyuncak bir ayının hakimiyetine ve mutlak gücüne inanıyor olsak, az çok beslemeyle bir tulpa oluşturmamız mümkün. Servitor kadar etkin çalışmasa da mevcudiyetini ilan edebilir ve inançlıları için bir etki alanı oluşturabilir sanıyorum.

Pek tabii olanı kullanmak daha yerinde bir uğraş, ancak insanlar ayın hangi evrelerinde kendilerini nasıl besleyeceğini dahi bilemezken bu biraz zor gelir herhalde. Beslenme ve yönlendirme diğer yöntemlere nispeten zor gelebilir insanlara, bilemedim şimdi☺️
Bakın, hep istiyoruz, bekliyoruz ve elde etmek istiyoruz; hiç düşündük mü istenilmeyi? Istediğimiz den istenilmeyi?...
Seçilmeyi!?
Böyle birşey olur mu demeyi !?
Arzu ettik mi?
Zaruri dünyasal ihtiyaçlara odaklanıp, sadece merakımızı gidermek için yukarı baktık, öğrenmek istedik, öğrendiğimiz'den de menfat bekledik....
Sevgili cortana, tam insan olmadığımızdan dolayı da kirli zihinliyiz ve o zihin bizi sürekli aldatıp oyalıyor.

Ve , bize verilmek istenirse verilir, seçilene verilir ve o da muhafaza eder, oranın hiyerarşi'sini burayla aynı köfeye koymayalım; yanlış anlaşılmasın seçilen falan değilim 🙂 aynı kirli zihin sahibiyim.
Evrenin yasası ne isterse o olur. Ya ona uyarız , küllerimizden tekrar tekrar doğar tanrı gibi yaşarız, ya da evrenin yasasını zorlaştırarak Tulpa gibi oluruz. Hep derim, aslinda birer zombiyiz. Acaba kimin yada kimlerin yarattıklarıyız ; kollektif bilinçlerin olabilir mi?

Ama düşünüyorsun? Gözlemliyorsun ve bunun tahlilini yapmaya çalışıyorsun, ya da öyle görünüyorsun; bu arada bende bunu yapıyorum, gözlemliyorum.

Buna devam edin,öyle veya böyle...ama hep aşağıdan beklemeyin, hatta hiç beklemeyin, ama aşağıyı kullanın, onları yaşayarak öğrenicez. Bunu birinci aşmadan sonra, ilk aşama yukarı bilgiyle ve oda kapısını çalarsan ve oda senin aldığın kadarıyla...

Burası çöplük...burasını tam anlayana kadar araştırın ve yaşayın ; ama kadim bilgilerden önce başlayın ve özdeşlesin. Yoksa ortam çok hareketli ve kirli. Binbir suratla karşılaşıyoruz 🙂
 
Bakın, hep istiyoruz, bekliyoruz ve elde etmek istiyoruz; hiç düşündük mü istenilmeyi? Istediğimiz den istenilmeyi?...
Seçilmeyi!?
Böyle birşey olur mu demeyi !?
Arzu ettik mi?
Zaruri dünyasal ihtiyaçlara odaklanıp, sadece merakımızı gidermek için yukarı baktık, öğrenmek istedik, öğrendiğimiz'den de menfat bekledik....
Sevgili cortana, tam insan olmadığımızdan dolayı da kirli zihinliyiz ve o zihin bizi sürekli aldatıp oyalıyor.

Ve , bize verilmek istenirse verilir, seçilene verilir ve o da muhafaza eder, oranın hiyerarşi'sini burayla aynı köfeye koymayalım; yanlış anlaşılmasın seçilen falan değilim 🙂 aynı kirli zihin sahibiyim.
Evrenin yasası ne isterse o olur. Ya ona uyarız , küllerimizden tekrar tekrar doğar tanrı gibi yaşarız, ya da evrenin yasasını zorlaştırarak Tulpa gibi oluruz. Hep derim, aslinda birer zombiyiz. Acaba kimin yada kimlerin yarattıklarıyız ; kollektif bilinçlerin olabilir mi?

Ama düşünüyorsun? Gözlemliyorsun ve bunun tahlilini yapmaya çalışıyorsun, ya da öyle görünüyorsun; bu arada bende bunu yapıyorum, gözlemliyorum.

Buna devam edin,öyle veya böyle...ama hep aşağıdan beklemeyin, hatta hiç beklemeyin, ama aşağıyı kullanın, onları yaşayarak öğrenicez. Bunu birinci aşmadan sonra, ilk aşama yukarı bilgiyle ve oda kapısını çalarsan ve oda senin aldığın kadarıyla...

Burası çöplük...burasını tam anlayana kadar araştırın ve yaşayın ; ama kadim bilgilerden önce başlayın ve özdeşlesin. Yoksa ortam çok hareketli ve kirli. Binbir suratla karşılaşıyoruz 🙂
Çıkarsız, koşulsuz saf sevgi ve saf bilinç... Erişilmesi en zor makamlardan biri belki.

Aslında kirli zihin de biziz, temiz zihin de; ermiş de biziz, toy olan da. Seçimlerimiz, izlerimiz ve en önemlisi hislerimiz belirliyor bir şeyleri, biz yalnız sürükleniyoruz ta ki akışı anlayana kadar, ki akış da biziz. Görülebilenin ve görülemeyenin arkasındakiler.

Tavsiyeleriniz benim için o kadar kıymetli ki bunu kelimelere dökemem. Kadim bilgileri okuyorum ancak sindirmem biraz zaman alacak gibi, bir puzzle gibi her şeyi birleştirmeye çalışıyorum çünkü. İçimden bir ses devamlı her şeyin bir bütüne ait olduğunu söyleyip duruyor. Bakalım, karıştırayım tüm çöplükleri ve hazineleri; ama bir anlayış kazanana kadar hiç dokunmadan. Belki arayanlar olarak “bütünü” keşfedebiliriz bizden öncekiler gibi...
 
Çıkarsız, koşulsuz saf sevgi ve saf bilinç... Erişilmesi en zor makamlardan biri belki.

Aslında kirli zihin de biziz, temiz zihin de; ermiş de biziz, toy olan da. Seçimlerimiz, izlerimiz ve en önemlisi hislerimiz belirliyor bir şeyleri, biz yalnız sürükleniyoruz ta ki akışı anlayana kadar, ki akış da biziz. Görülebilenin ve görülemeyenin arkasındakiler.

Tavsiyeleriniz benim için o kadar kıymetli ki bunu kelimelere dökemem. Kadim bilgileri okuyorum ancak sindirmem biraz zaman alacak gibi, bir puzzle gibi her şeyi birleştirmeye çalışıyorum çünkü. İçimden bir ses devamlı her şeyin bir bütüne ait olduğunu söyleyip duruyor. Bakalım, karıştırayım tüm çöplükleri ve hazineleri; ama bir anlayış kazanana kadar hiç dokunmadan. Belki arayanlar olarak “bütünü” keşfedebiliriz bizden

Çıkarsız, koşulsuz saf sevgi ve saf bilinç... Erişilmesi en zor makamlardan biri belki.

Aslında kirli zihin de biziz, temiz zihin de; ermiş de biziz, toy olan da. Seçimlerimiz, izlerimiz ve en önemlisi hislerimiz belirliyor bir şeyleri, biz yalnız sürükleniyoruz ta ki akışı anlayana kadar, ki akış da biziz. Görülebilenin ve görülemeyenin arkasındakiler.

Tavsiyeleriniz benim için o kadar kıymetli ki bunu kelimelere dökemem. Kadim bilgileri okuyorum ancak sindirmem biraz zaman alacak gibi, bir puzzle gibi her şeyi birleştirmeye çalışıyorum çünkü. İçimden bir ses devamlı her şeyin bir bütüne ait olduğunu söyleyip duruyor. Bakalım, karıştırayım tüm çöplükleri ve hazineleri; ama bir anlayış kazanana kadar hiç dokunmadan. Belki arayanlar olarak “bütünü” keşfedebiliriz bizden öncekiler gibi...
Sevgili cortana, kıymetli olan sizsiniz, yitirdiğimiz özümüz. Lütfen sınırları zorlayın, ister deli olun, ama daima içinizde yaşayın. Çünkü içinizde bir ateş var.

Kundabuffer'ı isterseniz biraz araştırın.
Kolektif'de sakın takılı kalmayın; arayın, kendinizi bulun ve gerekirse kendinizin delisi olun. .. kendi yolumuz, kendi her halimizden geçmektir. Dikenlidir...
Demezmisiniz her şey bizis!
 
Çıkarsız, koşulsuz saf sevgi ve saf bilinç... Erişilmesi en zor makamlardan biri belki.

Aslında kirli zihin de biziz, temiz zihin de; ermiş de biziz, toy olan da. Seçimlerimiz, izlerimiz ve en önemlisi hislerimiz belirliyor bir şeyleri, biz yalnız sürükleniyoruz ta ki akışı anlayana kadar, ki akış da biziz. Görülebilenin ve görülemeyenin arkasındakiler.

Tavsiyeleriniz benim için o kadar kıymetli ki bunu kelimelere dökemem. Kadim bilgileri okuyorum ancak sindirmem biraz zaman alacak gibi, bir puzzle gibi her şeyi birleştirmeye çalışıyorum çünkü. İçimden bir ses devamlı her şeyin bir bütüne ait olduğunu söyleyip duruyor. Bakalım, karıştırayım tüm çöplükleri ve hazineleri; ama bir anlayış kazanana kadar hiç dokunmadan. Belki arayanlar olarak “bütünü” keşfedebiliriz bizden öncekiler gibi...
Kundali'yi önemseyin. Sıçrama taşlarımız vardır; kadim bilgeler sayesin de🙂
 
Gnosis ne, vahiy mi?

İlk başlarda bazen bir çınlama, bazen de iki kulağımı sırasıyla dolaşan bir uğultu şeklinde oluyor. Sonrasında gürültü azalıyor ve derin bir sessizlik başlıyor. Kimseyle karşılaşmadığımda elbette kendimden başka bir şey duymuyorum. Bir iki kez saldırıyla karşılaştım, bunlardan biri tamamen sessizdi, biri yoğun fısıltı şeklinde ve diğeri telefon-radyo bozulduğunda duyduğumuz bas tonda bir bozulan ses dalgası gibiydi. Onun dışında nadiren duyduklarım insan sesine benzerdi, pek farklı değildi.

 
Gnosis ne, vahiy mi?



Evet süper bir tahmin.. Son peygamber geldi aramızda siz de onun sahabesindensiniz herhalde :D Zaten mabet peygamber kaynıyor Mekke den daha kutsal oldu burası :ROFLMAO:
 
Gnosis ne, vahiy mi?



Tam olarak vahiy denemez, Gnosis vahyi de kapsar ama “yaratıcının mutlak bilgisi” veya “evrenin sonsuz bilgisi” diyebiliriz kısaca. Her kültürde farklı adları var.
 
Geri
Üst