C
cortana
Geçen günlerde bir videoya denk geldim. Gregg Braden duygularımızın, hislerimizin gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğini anlatmaktaydı. Eğer doğru bir şekilde hissetmeyi öğrenirsek ya da doğru hissi hissetmeyi başarırsak onu gerçekliğimize davet edeceğimizi anlatıyordu, bu zaten forumda çok defa konuşulmuş "çekim yasasının" farklı bir anlatımından başka bir şey değildi.
Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.
Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.
Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.
İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.
Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.
Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.
Evrende insanlar için kayıp bir dil olduğunu iddia eden Braden hayvanların ve bitkilerin bu dili etkin bir biçimde kullandığını ifade etmekteydi. Braden bunu kuantum çerçevesinde açıklamaya çalışıyordu, karmaşık kavramlara girmeyeceğim, ancak bence bu bir çeşit telepatiden farklı değil. Bu sayede hayvanlarla ve bitkilerle insanların da bağ kurabileceği ifade ediliyordu. Psişikler muhtemelen bu konuya hakimdir; bitkilerle veya hayvanlarla hatta nesnelerle temaslarında içsel sesler-duyumlar aldıkları oluyordur. Bu dil için farklı teoriler mevcut, istediğinizi seçip adlandırabilirsiniz; evrensel bilinç, Aether, Esîr, ilahi matriks, morfik rezonans veya daha mekanik bir yolla; radyo dalgaları.
Ayrıca bu adam, çakra sistemindeki kanallar aracılığıyla doğaüstü değişimler meydana getirmek için keskin hisler ve güçlü duygulardan faydalanılabileceğini ifade ediyordu. Buna göre üst üç çakra "düşünce" ve "bilinç"le ilgiliyken alt üç çakra tamamen duygularla ilgilidir (çakra konusunda hiç hakimiyetim yok, düzeltmeleriniz benim için kıymetli olacaktır). Kalp çakrası bu çakraların tam ortasında durduğundan duygunun ve düşüncenin inanca dönüştüğü yerdir. Kalp kendine ait elektromanyetik dalgalara sahiptir ve bu elektromanyetik dalgalar aslında düşünceyle duygunun birleştiği inanca göre şekil almaktadır. Çevremizde sürekli olarak oluşturulan ve iptal edilen bir radyo dalgaları/frekans denizi var. Bu enerji denizi her yerdedir. Dünya'nın erişim alanından uzay hacminin geri kalanına kadar uzanan evrenimiz... Peki, eğer etrafımız bu engin enerji deniziyle çevriliyse, bu enerjinin "akımını" manipüle edemez miyiz? Kalbimizdeki inancın elektromanyetik dalgalara dönüşerek gerçekliği değiştirebileceğine inanamaz mıydık? Peki bu dalgalar nereye seyahat eder? Her tarafa, çünkü onlar auramızı ve gerçekliğimizi inşa eder. Daha önce "kuantum dolanıklık ve süperpozisyonu" açıklamaya çalışan yazımda yapıların, tıpkı fotonlar gibi hem parçacık hem de dalga olarak davranabildiğini, serbestken farklı davrandıklarını ve bir sensör varken daha farklı davrandıklarını anlatmıştım. Yani sanılanın aksine "gerçeklik" dar ve kesin bir yapıda değil. Gnosis'e (veya evrenin sonsuz bilgisi, Yaratanın ilhamı artık ne isim vermek isterseniz) ulaşabilen biri için ise dalgaları manipüle etmek zor olmayacaktır.
Batı kanadında son yıllarda ortaya çıkan majikal ekollerin çoğu maddesel dünyanın bir çeşit matriks, uyku hali olduğunu anlatır. Baktığımızda semavi dinlerde de benzer atıflarla karşılaşabiliriz. Yansıma ve yanılsamaların dünyasında zihnimizin sınırlarından kurtulmak ve kainatın bilincine dahil olmak belki de bizi gerçekten Gnosis'e, mutlak gerçekliğe ve bilgiye taşıyacak olan şeydir. Bazılarımız bu yolun rehberliğini kendi içinde keşfetmişken, nasıl olacak diye soranlar da elbette vardır. Doğu felsefesinde akışta kalma, akışa uyum sağlama; Semavi dinlerde teslimiyet ve vazgeçiş (vazgeçiş yanlış anlaşılmasın, bu bir tür zihin-ruh hali (evet "state of mind"ı doğru çeviremediğimi hissediyorum)) gibidir. Ancak bu "evrenle bir olalım, tüm dünyayı sevgiyle kucaklayalım" gibi gerçeklikten uzak bir durumla karşılaştırılmamalıdır, elbette dünyayı sevgiyle kucaklamak da sizin seçiminiz, ancak temelde anlatılmak istenen bilincin, tüm ikiliklerin üzerinde bir anlayış geliştirmesidir. Bu anlayışla "acı" artık zihnin katlanmak istemeyeceği bir duygu olmaktan çıkar ve hayat yolunda sıradan bir yaşantıya, kıymetli bir öğretmene dönüşür. Duyguları bir kırbaç veya ödül mamasından farklı anlamaya başladığımızda zihnimiz o zaman gerçekliği dönüştürecek sağlıklı inançları oluşturmaya başlayacaktır. Bu bir hissizlik hali değildir, hissettiğiniz halde hissi dönüştürebilme yeteneğinizle ilgilidir.
İnsan kendi duygularını, duyumsamalarını manipüle edecek ve yönlendirebilecek kadar güçlü bir yaratıma sahiptir. Şöyle düşünün; beş duyu organınızdan soyutlansanız, zihniniz çalışmaya ve algılamaya devam etmeyecek mi? Bence "his" burada devreye giriyor. Dolayısıyla hissine, zihnine hükmedebilen, gerçekliğinde ve yaşantısında da söz sahibidir, yalnız maddeler dünyasında değil, öte alemlerde ve majikal alanlarda da! Bir çeşit matematik, henüz benim de hakim olmaya çalıştığım türden.
Farklı ekollerde bu noktaya veya makama ulaşmak için türlü yollar mevcuttur. Birçoğu derin meditasyonlar, bazıları yüksek frekanslı zikirler içerir ve buna eşlik eden oruçlar, ibadetler de vardır. Özellikle orta ve uzakdoğu ekollerinde bunlara sıklıkla rastlarız.Güncel batı ekolleri (bu kısmı ayırmalıyım çünkü Batı'daki birçok köklü majikal ekol eğer Paganizm kökenli değilse Hinduizm'den, Kabala'dan izler taşır, güncel ekoller daha çok eskiye başkaldırı gibidir) daha çok bazı frekanslar dinleyerek ve kendilerine özgü meditasyon teknikleri geliştirerek bu noktaya varmayı hedeflemektedir. Ancak belli bir bilgi birikimiyle evrene ilişkin özgün bakış açısı kazanabilen biri elbette kendi yolunu da inşa edebilir.
Bilgeliğe giden bu yolda, yolculuğuna dair bir şeyler paylaşmak, katkıda bulunmak isteyenler varsa mutlaka bekliyorum.