can-dan
Kayıtlı Üye
Esma-ül Hüsna ile dualar...
ALLAH
Yârabbi kulluk sanadır, inandım ki ilâh sensin,
Esirgeyensin kulunu, her belâdan felâh sensin,
Yârab senin gazabından yine sığınırız sana;
Sığınacak liman sende, yâ İlâhî penâh sensin!..
Yârabbi!..
Yoktur sana müphemiyet, herşey sana ayandır.
Gönülden gelen bir ses bu,
Samimi bir beyândır...
Hayat binbir âvâz ile
Seyreden bir garip şarkı;
Tıkandık vuslat sesinde,
Yârab, bu ne tiz meyândır...
Nefsimiz bir yanda, İblis bir yanda,
Bir çizgi var aramızda can gibi;
O yanda mıyız, bu yanda mıyız?..
Yan yanayız yangınlarla gün boyu,
Yâ İlâhî yakma bizi nârınla,
Nurunla yandır!..
Gözümüzde küfrün kadife tülü;
Yârab, koyma bizi bize,
Gaflet uykusundan kalbi uyandır!..
Sana gelen yollar tozdur-dumandır;
Kalmadı Yârabbi dayanacak güç,
Ekmeğimiz taştır, suyumuz kandır...
Yok ise bir hükmü al aklımızı,
Bizi vuslat günümüze inandır.
Hangi elimizde amel defteri?
Durduğumuz ârâf hangi mekândır?
Uzaklarda değil ölüm meleği;
Eledik unları, astık eleği,
Yalnız sensin gönlümüzün dileği,
Kasırgalar kavuruyor feleği,
Belli ki âhir zemandır...
"Dön" emrinle herşey dönecek sana,
Titriyor her zerrem Allah dedikçe;
Bu an, o andır...
Rahmeyle fakire, al elim Yârab!
Bir ömür sonunda elimde kalan;
Allah diyen bir dil, bir kuru candır
ER-RAHMAN
Esirgeyensin İlâhî, şefkatindir derde derman,
Bizler kumuz, sen bizleri sevgi ile saran umman,
Lütfün ile rahmetindir kucaklayan âlemleri;
Rahmeyle biz kullarına, ey sevgisi ulu Rahman...
Yârabbi!..
Esigeyensin kullarını her belâdan,
Bağışlayan sensin cümle günâhları...
Duyan sensin gönüllerden çağlayan gizli ahları,
Sensin veren gönüllere sevgiyi...
Yâ İlâhî, gönüllerin çorağına
Sevgi yağmurlarını yağdıran sensin.
Âlemler sevgin ile devreder demden deme,
Anaya şefkati veren, aşkı seren sensin âleme...
Lutfunun sonsuzluğu sarılır sonsuzluğa,
Can gibi sevdaları emdirirsin çocuğa.
Küçücük bir yüreğe dağlar gibi sevgiyi
Sığdıran sensin...
Rahmetinle serinler çöllerde sıcaklar,
Şefkatin âlemleri bir tül gibi kucaklar...
Kahretmezsin senin rızân için sevenlere,
Zulmünü rahmetinden süzdürüp zerre zerre,
O sonsuz sabrın ile son çizgiye saklarsın...
Kahrında bile kula şefkat var damla damla,
Lutfunda, rahmetinde sonsuz bir ummansın..
Rahmedersin her mahlûka rızık ve ikramla,
Dertliye devasın Yârab, hastaya dermansın...
O ne zavallı akıl ki, Yaratan dururken,
Yolunu yokta bitirip ve İblis'e kansın...
İlâhî merhametinden bir katrecik nasib
Alabilen gönüller erilmez sevdaya sahib...
Merhamet bilmeyen yürek ateşlere yansın,
Lutfeyle ki İlâhî, yarattığın şu yürek
Her vuruşta o güzel adını zikreylesin,
Rahmeyle ki şu akıl hep seni fikreylesin,
Kerem kıl ki diller seni söylesin,
Hep seni ansın...
Esirgeyensin İlâhî, bağışlayansın;
Âlemleri merhametiyle saran Rahmân'sın...
ER-RAHÎM
Rahmeti yağdıran sensin kuru ağaç dallarına,
Halkedensin vahaları gariplerin yollarına,
Rahîm sensin, merhametin menba't sensin İlâhî,
Bağışlayansın günâhı, acıyansın kullarına...
Yârabbi!..
Sen ki Rahîm'sin, bağışlayıp acıyansın,
Merhamet bilmeyen yürek utanç ateşiyle yansın...
Kullarının arasında gerginliği ören eller,
Ham meyveyi acımadan dallarından deren eller,
Senin yarattığın canı, cansız yere seren eller.
Merhamet bilmeyen yüreğe bağlı...
Elbette yücedir senin katında,
Sana niyaz için açık, rızân için veren eller,
Mazlumların yarasına merhameti süren eller...
Merhametin en yücesi şüphesiz sende İlâhî,
Merhametsiz rûh gerekmez şu garip tende İlâhî...
Bir koyun kuzusuna, bir ana yavrusuna,
Şefkat ve merhametle, sevgi ile yaklaşır.
Sevgi bilmeyen insan özünden uzaklaşır...
Veren sensin sevgiyi en katı yüreklere,
Merhamettir sarılan gönülde dileklere...
Yâ İlâhî, rahmeyle biz garip kullarına,
Senin gazabın çetin,
Senin azabın elîm;
Sen merhamet etmezsen ulaşır mı yarına
Benim dünkü emelim?..
Kan donduran ayazlarda çocuklar,
Çıplak ayaklarıyla ısıtırken buzları;
Senin merhametindir
Isıtan sonsuzları...
Ve sen merhametlilerin en merhametlisi,
Sonsuz merhametinden
Zâlimlere de dağıt.
Dağılsın metropollerin kör ve sağır sisi,
Dinsin iniltisi mazlumların,
Gülücükler gibi açsın dudaklarda ağıt,
Elem gözyaşları dönsün sevinç gözyaşlarına,
Ve ağıtlar tebessüme dönsün...
Rahmeyle Yârabbi,
Merhametle yarattığın şu dünya üzerinde
Mazlumların yüreğini yakan ateş sönsün...
EL-MELİK
Yârabbi sensin yaratan, yön verensin gökle yere,
Veylona ki mülk benimdir, der göğsünü gere gere,
Görünen ve görünmeyen cümle mülkü yönetensin;
Melik-i hakîkî sensin, hükmedensin âlemlere...
Yârabbi!..
Tasarruf eyleriz verdiğin mülkü,
Yarattığın mülk üstünde yaşayanların
Ne sonuncusuyuz, ne de ilki.
Sahibi sensin mülkün, üzerinde yaşarız biz
Otuz sene, altmış sene, seksen sene belki...
Sonra dön emrinle döneriz sana,
Yatağı mülk değildir ırmağa, çağlayana.
Çoğumuz anlamadan bakar gideriz,
Bizi bekleyen sona akar gideriz...
Hükmetti nice hükümdar verdiğin mülk üstünde,
Şimdi kimin başında tâc ve samur kürk üstünde?..
Küçücük aklımızın ermediği âlemler,
Senin mülkündür elbet,
Senin yed-i kudretinde gök ve yer,
Her gün göçüp gideriz mülkünden birer birer,
Yine almayız ibret...
Mülk senindir Yâ İlâhî,
Göçerken dârül bekaya nakledemeyiz.
Uyarız da nefsimize, akledemeyiz...
İblisin içimize yaktığı şu külhanda,
Kör olur gönül gözlerimiz.
Oysa bir yolcu gibiyiz
Bir ömürlük konağımız dünya denen şu handa.
Kibreder senin verdiğin güce,
Kendini dev sanan bunca, cüce,
Gezer mülkünün üstünde başı dik.
Bilmez ki sensin sahibi âlemlerin,
Sensin Melik...
Sen gazab eylersen bize nereye kaçarız?
Mülkünü terkedip gidecek mülk yok,
Şüphesiz ki senin merhametin çok,
Şu kısacık dünya seferimize
Son vermeden ömre biçtiğin süre;
Saadet lutfeyle mülkünde bize...
EL-KUDDÛS
Uludur cümle sıfatın, şefkat sende, celâl sende,
Münezzehsin hatâlardan, hüsn-ü alâ cemâl sende,
Berisin her nakîsadan, benzerin yoktur âlemde;
Sensin el-kuddûs İlâhî, ki ekmel-i kemâl sende...
Yârabbi!..
Senindir cümle kemâl sıfatları,
Her türlü eksiklikten, noksanlıktan münezzehsin.
Tenzih ederiz seni her hatâdan ey tekaddes,
Sensin gönlümüzün sevdası, gerisi hevâ ve heves,
Yarattığın herşey güzel,
Herşey temiz ve mukaddes...
Kirleten biziz yarattığın güzellikleri,
Temiz düşüncelere kara sürer ellerimiz.
İblis mızrap vurur şer telimize,
Fena söyler dillerimiz...
Sen ki bir katrecik kar tanesine
Binbir güzelliği nakşedensin,
Çiğ damlamış gonca güller üstünde
Gönüllere güzelliği sunan sensin...
Seni ömründe bir kez anmayan kulları da,
Anan sensin.
En ücra köşesinde gafil yüreklerin
Sevda sevda yanan sensin.
Günah bizden sâdır olur, hatâ bizden gelir,
Kusur bizdedir İlâhî, münezzehsin her kusurdan.
Aydınlatan sensin gönülleri,
Bize de lutfeyle o İlâhî nurdan...
Kusursuzluk sana mahsus, bağışla kusurumuzu,
İçimiz ayrıdır, dışımız ayrı,
Bilen sensin bilinmezleri,
Sana iltica eyleriz, merhamet senindir gayrı...
Batmışız boyumuzca bataklara,
Günahlar boynumuzda dizi dizi.
Kaybetmişiz kendimizi,
Dağıtmışız bendimizi,
Berî kıl günahlarımızdan
El-Kuddûs vasfınla bizi
ES-SELÂM
Senden gelen her emir, sanki gülşenden gelir,
Safâsi ruhu sarar, kokusu tenden gelir,
Erdirirsin lutfunla her zoru selâmete,
Selâm sensin yârabbi, esenlik senden gelir...
Yârabbi,
Muradındır senin huzurla barış,
Kabul görür indinde gönülden her yakarış...
Hayır ve şer sendendir,
Ne gelirse senden gelir, ne edersen sen edersin,
Diler isen her zorluğu kullara esen edersin...
Nefse uyup isyan eden elbet düşer melâmete,
Düğümlenen cümle zorluk sende erer selâmete…
Senden uzaklaşan yürek, katılaşır zâlim olur,
Darda kalır ise kulun
Ve çağırırsa gönülden seni,
Erer elbet kurtuluşa, sâlim olur...
Büklüm büklüm akar dere,
Yollar dolam dolam gider...
Yıldızlardan yıldızlara, dağdan dağa, çağdan çağa
Meleklerin kanadında,
Seher yelinin sesinde senden selâm gider...
Senden alır ilhamını aydınlığa açan güller,
Seni söyler dertli bülbül,
Seni teşbih eder diller...
Yolunu şaşıran garip,
Menziline ilhamınla bulur yol,
Ganîdir merhametin, lûtfun bol, ikramın bol...
Lutfeyle, zorluklara nâçar kılıp verme bizi,
Asan eyle işimizi, zor yola gönderme bizi...
Biz ki âciz kullarız,
Sen ki sonsuz kudret sahibi,
Şüphesiz zora sokmazsın
Sana sığınan garibi...
Sen darda kalan kulları selâmete erdirensin,
Selâmet sende İlâhî, kalbe esenlik verensin...
Sensin gönülde ilham, sensin dillerde kelâm,
Es-Selâm'sın Yâ İlâhî, es-Selâm!..
Yâ İlâhî gazab edip yakma bizi melâmete;
Selâm sensin, her darlıktan çıkaransın bizi selâmete.
EL-MÜ‘MİN
Sensin kılan bizi emîn her endişe ve korkudan,
Kullar endişesiz uyur, korkusuz kalkar uykudan,
Va'dine güvenilensin, güven veren sensin yârab;
el-mü'min vasfınla bizi uzak tutma bu duygudan...
Yârabbi!..
Eminiz encâmımızdan,
Çünkü sensin yaratan, yargılayan...
Adline sonsuzdur itimâdımız,
Yine de endişeliyiz yalnız...
Adlinle hükmedersen, bu âmelle yandık,
Merhametinle hükmeyle, seni Rahîm diye andık.
Sen ki ulûhiyyetinden emîn olan Hak'sın,
Eminiz Hak diyenleri yakmayacaksın...
Yaratansın, imân ettik, emânetiz sana,
Eminiz lütfedeceğin o sonsuz ihsana...
Canımızla, malımızla, ırzımızla her dem,
Esirgeyen kudretinden emindir her âdem...
Sen ki sözünde sabit, va’dinde durursun,
Âhirette vereceksin mükâfatı, mücâzatı.
Görecek cümle kulların orda Mü'min olan zâtı...
El-Mü'mîn yaraşır senin İlâhî zâtına,
İnandık, imân eyledik senin cümle sıfatına...
Gün gelir ki, orda zaman olmaz, zemin olmaz,
O mizanı düşünenler senden nice emin olmaz?..
Eyle bizi salâha erenlerden Yârabbi,
Sana gelip felaha erenlerden Yârabbi...
Teslim olup İslama gelenlerden eyle bizi,
Huzuruna imân ile gelenlerden eyle bizi...
Mü'min kullarının arasına kat,
Çünkü el-Mü'min sendeki bir ulvî sıfat...
Emin eyle bizi dünyamızdan, ukbamızdan,
Razı ol imânımızdan...
Zira senin emrine lâyık değil amelimiz,
Titrer sana açıldıkça hicap ile elimiz...
El-Mü'min sıfatınla emin eyle gönlümüzü,
Sana karşı bozulmamış yemin eyle gönlümüzü.
EL-MÜHEYMİN
Yönlendirensin âlemi, cümle işi yönetensin.
Yörüngesinde dünyayı gece gündüz denetensin,
Düzenleyen cümle seyri, ayarlayan hayr ve şerri,
İnsanları her işinde murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Yaptığımız her işten haberdâr olansın,
Bilirsin yaptığımız türlü işi...
Yârabbi, bizleri hayr işlere yönelt,
Yaptırmasın İblis bize şerli işi, kirli işi... ,
Yönlendirensin âlemde her ki ne var ise,
Yaptığımız amellerin sonu nâr ise,
Yönlendirme ol cihete Yârab!..
Bizi esir etme nefse, uydurma İblis'e,
Ki senin rızâna uygun hizmette kalalım;
Sana lâyık kullarından olalım...
Ne var ki şu âlemde senin kudretinden ırak,
Yakamaz odunu od, kıramaz taşı balyoz,
Kesemez otu orak, Rüzgâr kaldıramaz toz...
Sen ki görmediğimiz nice kuytularda hep
Yarattığın herşeyi görür ve denetlersin,
Rızân olmazsa eğer zehirleyemez akrep,
Onu kendi ktskacıyla kenetlersin...
Düzenleyen sensin elbette cümle işleri,
Seyyarelerin seyri, gidiş gelişleri,
Senin kudretinle olur Yârabbi...
Ayarlayansın zamanı, lahzaları bir bir,
Senin emrinle olur denizde med ve cezir...
Başak olan tohum, ağaç olan fidan,
Müheymin sıfatının hükmüdür ey Yaradan...
Herşey sana aşikâr,
Bilirsin gönlümüzden geçenleri her saat,
Biz de biliriz seni ve ederiz itaat...
El-Mühyemin’sin İlâhî,
Sen yönlendirmesen eğer nereye gider bu yollar?
Sana doğru yönlendir,
Allah deyip de sana gelebilsin garip kullar...
EL-AZÎZ
Yoktur eşin ve benzerin, ulu şöhret sende yârab,
Hüküm senindir İlâhî, yüce kudret sende yârab,
Erilmez payeler sende, üstünlükte üstüne yok;
Yârabbi sensin el-Aziz ulu izzet sende yârab...
Yârabbi!..
Eşi, dengi, benzeri olmayan sensin,
Sensin hiçbir zaman mağlub olmayan.
İzzet ve kuvvet senindir,
Senindir tek ihtişam...
Şerefli sensin İlâhî,
Bize verdiğin şerefle müşerrefiz,
Eşref-i mahlûkat payesi verdiğin biz
Rahman vasfını bilip, asla ümitsiz değiliz.
İstemeyiz bu şeref, esfel ile gölgelensin,
Güçlü olan sensin Yârab, daima üstün gelensin...
Dilersen edersin zelîl,
Dilersen eylersin azîz.
Zayıf ve âciz kullarız, neyimize kibrederiz?..
Var idin yokken âlemler,
Yok olunca cümle âlem, kalan sensin.
Sana mahsustur o izzet, zira Azîz olan sensin...
İblis bile andeyledi senin yüce izzetine,
Yaratan sensin İlâhî, kim erişir kudretine?..
Azîz sensin, sana lâyık her ihtiram,
Cümle varlık sendeki o sonsuz kudrete râm...
Sensin fevkinde herşeyin, sensin Ulu,
Elbette darda koymazsın, sana gelen garip kulu.
Verensin sen izzetinle her taama ayrı lezzet,
Bizler ki garip kullarız,
Senindir o mutlak izzet...
Yenilsek de nefsimize yenilmeyen İlâh sensin,
İmân ettik kudretine, Azîz olan Allah sensin...
Ta'zim eder seni gökler,
Ta'zim eder seni yer.
Ey benzeri bulunmayan tek İlâh,
Bize sıhhat, bize rızık, gönlümüze huzur ver...
EL-CEBBÂR
Kişi kibriyle küçülür, azamet sende İlâhî,
Soldu nice bin güzellik şu fâni tende İlâhî,
Engel tanımayan kudret zâtına münhasır yalnız;
Doludizgin deli çaylar takılır bende İlâhî...
Yârabbi!..
Senin ilhamınla çağlar,
Köpük köpük akar dere.
Göğü tırmalayan dağlar,
Bir gün secde eder yere...
Doğudan batıya kadar,
Güneş batmayan ülkeye
Hükmeden nice hükümdar,
Bir ömürlük zamanı mahmuzlarken
Koptu dizgini hayatın...
Üç-beş günlük saltanatın
Yeller eserken yerinde,
Esen senin sevdândır efil efil
Seher yelinde...
Sen ey hiçbir kudretin
Yetmediği sonsuz kudret!..
Kendinde nice kudret vehmeden şaşırmışlar,
Gün olmuş senin sonsuz sabrını taşırmışlar;
En azgını yok olmuş en azgın emelinde...
Muktedire verdiğin kudret senin elinde,
Yunus'a verdiğin ders, Davud'a verdiğin ses,
Mecnûn'a verdiğin aşk inler gönül telinde...
Sen ki, ey sonsuzluğu bir zerrecik gören göz,
Sen ki, ey gönüllerde sevda tutuşturan köz,
Sen ki yoktan var eden, hep var olan Ulu Zât,
Ne olur, kulluğundan bizi eyleme azat...
Sen ki, zâlime düşman,
Mazluma, Hakk diyene, doğru yolda arkadaş,
Sen ki dertliye sabır,
Öksüze, sevgi ile kotarılmış özge aş...
Sen ey kudretine güç yetmeyen Pâdişâh,
Akıl nice anlasın, diller nice söylesin?
Şüphesiz ki biz seni nasıl düşünüyorsak;
Lûtfunla, himmetinle, kudretinle öylesin...
Kerem kıl Yâ İlâhî,
Râm olur kudretine gönlü sana yâr olan,
Sen ey kudret sahibi, Ganî ve Cebbar olan...
EL-MÜTEKEBBİR
Kibriya sensin ilâhî, sual olmaz hikmetinden,
Azamet sendedir yârab, ötesi yok kudretinden,
Ol hamakat ehlidir ki, tekebbür eder gücüne;
Yalnız sana sığınırız celâlinden, hiddetinden...
Yârabbi!..
Azamet senin, kudret senin, hikmet senin,
Elbette merhamet sende, kullarına himmet senin...
Veren sensin, alan sensin,
Her dem bakî kalan sensin,
Rızık senden, nimet senin,
Zâlimlere hiddet senin,
Mazlumlara munis eser meltemler,
Zulmedene elbette en yüce şiddet senin...
Fir'avna verdiğin akıl almaz ibret senin,
Nemrud'u mahfeyleyen bir küçücük sinekse,
Elbette bir sineğe verdiğin kudret senin...
Yâ İlâhî, kudretine mağrur olan hükümdar,
Üç-beş günlük ömrü kadar olabilmiş payidar...
Tekebbür neyine kulun, ne kadardır kudreti?
Sadece kırk sene sürdü Süleyman'ın devleti...
Ebedî devlet senindir Yârabbi,
İlâhî hikmet senindir Yârabbi,
Fâni ömrünce sürer her sultanın saltanatı,
İnandık ki, yönlendiren sensin cümle kâinatı...
Bu dünyada kibredenler lütfettiğin kudretine,
Kibirlenip mestolanlar üç-beş günlük şöhretine,
Gün gelince sığınacak senin ulu kudretine,
Yaratılan muhtâc olur Yaratan'ın himmetine,
Bizi saptırma İlâhî, isyan yolu cihetine,
Sığınmışız aczimizle senin ulu devletine,
Erdir bizi hidâyete, erdir bizi rahmetine...
Karanlık dehlizlerde kayboldu aklımız,
Senin himmetin olmazsa Yârab perişanız...
Mütekebbir senin vasfın,
Her işte azametin var, yüceliğin hep aşikâr,
İnandık biz sana ey yâr,
Nurunla aydınlat bizi, sönmeyecek ziyasın sen,
Vurursun kibirlinin kibrine kibrinle kelepçe;
Azîm ve Kibriya'sın sen...
EL-HÂLIK
Yoktan var edensin yârab, âlemleri yaratansın,
Derdi dermanıyla verip, çâresini aratansın,
Verip idrâkin ipini nefsin, iblisin eline;
Yarattığın şu âlemde yaşayan münkir utansın!..
Yârabbi!..
Devrettikçe devrân icre kürreler,
Aklımız acze düşer...
Sonsuzlukta bunca âlem, gökle yer,
Kürreleri oluşturan zerreler,
Zikreder de senin yüce adını,
Neden idrak etmez şu garip beşer
Bedenini halkcdenin yâdını?..
Yerde akar, göğe çıkar, bulut olur bir damla su,
Gün kavurur, çöl tutuşur, umut olur bir damla su,
Dere olur, yanlan yarpuz tutar,
Zemheride kalıp kalıp buz tutar.
Bahar gelir çağıldar uğultusu...
Bir damlacık sudan oluşan beden,
Su kadar aklın yok, bu kibir neden?..
Bilmez misin yaratılmış her nesne O'nun eseri?
Ey hercai nefse uyan,
İblis peşinde koşan serseri!..
Uyan bu gafletten, uyan!
Yoktan var eden o kudret,
Varları yok eder elbet...
Gök gürlese yer ürperir sesinden,
Dünya denen şu kürre
Bir an için şaşırıp, çıksa yörüngesinden
Toprak bir deniz olur, denizler toprak olur;
Halkedilmiş ne varsa, bir anda helak olur...
Yâ İlâhî medet senden,
Bir hiçiz biz, Hâlık sensin...
Bir katrecik kan ve sudan
Ne sultanlar halkedensin...
Yaratan sen, yöneten sen,
Nice ben derim bana ben?..
Yürür beden cana gider,
Damla çaya, çay ırmağa, ırmaklar ummana gider.
İmân ettik Yâ İlâhî,
Alemler devreder durur,
Esen rüzgâr, doğan insan, yağan yağmur,
Herşey senden gelir, sana gider...
EL-BARÎ
Yaratansın güzelliği; ey en güzel, sen ey güzel,
Hâline hamdeden hamal, sana kul olan bey güzel,
Çiçekteki renk ve yaldız, gökyüzünde kayan yıldız,
el-Bâri'sin yâ ilâhî yarattığın her şey güzel...
Yârabbi!..
Senin eşsiz sanatın var güzelde,
Yedilin filizde, sarın gazelde...
Sen varsın İlâhî nakısında çiçeklerin,
Sonsuz kudretin çağıldar akışında gerçeklerin.,
Bu nice güzellik Yârab denizin yakamozunda,
Erir nice renk ve ışık, ürperir
Kelebek kanatlarının altın tozunda...
Ezeli ebede taşıyan sensin;
Semâya serilen Samanyolu'nda,
Bin derya resmeden balık pulunda,
Binbir sevda ile ışıyan sensin...
Bahar dalındaki o nazenin renk,
Tomurcuklardaki o sıcak ıtır
Damla damla içimizi ısıtır...
Tavus nakışındaki o akıl almaz ahenk,
Tutuşan gönüllerde İlâhî sevdaya denk...
Aşıkların sevdanı içer gönül gözünden,
Bin gündüzü yudumlar gecenin gökyüzünden.
Öperken kardelenler mor dağların karım,
Kim çözer başı karlı dağların esrarını?..
Çöl kavuran güneşte görmeyen gözler üşür,
Yarasalar karanlık kuytularda büzüşür...
Berisin her hatadan, münezzeh her kusurdan,
Bizler çamurdanız Yârab,
Bulaştırma bize bizi.
Sevgi yoksa yolumuzun ucunda,
Ulaştırma bize bizi...
Bizler çamurdanız Yârab, çamurdan...
Bir fanus giydir gönlümüze
İmân işlemeli İlâhî nurdan...
Yarattığın herşey güzel Yârabbi,
Yarattığın gönlümüzün yârisin.
Senin eşsiz sanatın var güzelde; Bâri'sin...
EL-MUSAVVİR
Göğe nakış, yere akış, suya içim veren sensin,
İşlevince her canlıya bir tür geçim veren sensin,
Yaratan sensin ilâhî her varlığı bir şekilde;
Dengeleyip, her surete özge biçim veren sensin.;.
Yârabbi!..
Yarattığın her canlıya özge suret,
Halkettiğin herşeye özge biçim verensin.
Onca benzerlik icre, tefrik için kulları,
Küçük ayrıntılarla büyük fark gösterensin...
Her çehrede iki göz, ağız burun ve kulak,
Bunca beşer nedense benzemez birbirine.
Sensin kâdir-i mutlak,
Bunca sığ ve derine
Sensin şekli resmeden...
Dağlarda ayrı rakım, derede ayrı biçim,
Rengi yeşil olsa da, ayrıdır çayırla çim...
Ömrü üç saat süren kelebek kanadına,
İşlersin akıl almaz binbir desenli bir tül,
Birkaç günlük ömr için, yarattığın gonca gül
Açılır katmer katmer dikenli dallarında...
Yarattığın kuşların kanadındaki nakşı,
Ne ressamlar resmeder, ne şair eder tasvir...
Musavvir sensin Yârab,
Senden alır ilhamı, senin yarattığını
Tasvir edenler ancak...
Bir deniz kabuğunda sıralanan şekiller,
Küçücük karıncalar, o dev yapılı filler,
Mor menekşe, pembe gül, kırmızı karanfiller,
Küçücük bir gagada sayısız bunca çiller
Hep senin sanatındır,..
Avazdaki rikkati bülbülün çilesinde,
Meltemdeki şefkati atların yelesinde,
Doyumsuz serinliği suların lülesinde
Sen sunarsın kullara...
Musavvir sensin İlâhî, kimse tasvir edemez
Senin yarattıkların nesnede şekli bile,
Toplarız verdiğin güzellikleri,
Bizlere görmek için verdiğin gözler ile...
EL-GAFFÂR
Gecelerin zulmetine seren sensin sabahları,
Duyan sensin nadim olan gönüllerdeki ahları,
Bulut nasıl örtüyorsa bir tül gibi yıldızları;
Sensin örten, yine sensin bağışlayan günâhları.
Yârabbi!..
Bin ridâya sarsak da bir günâhı,
Gören sensin...
Giren sensin gönüllerin gizli dehlizlerine.
Ağarmaz sandığımız dipsiz karanlıklara,
Açılmaz bildiğimiz toprakta en derine
Zavallı aklımızca gömdüğümüz her günah,
Bir yıldızda ağarır,
Bir filizde yeşerir;
Çarpılır çehremize bir avuç katran gibi,
Ruh bu utançla erir...
Oysa sen o mübarek Gaffar sıfatın ile
Örtersin günahları;
Kumların üzerine kapanan umman gibi...
Kulların belleğine gerersin perdeleri,
Her günâhın üstüne örtülen nisyân gibi...
İstersen gölgelersin güneşi bir bulutta,
İstemezsen bilinmez işlenen gizli günâh.
Ağarmaz karanlığın böğründeki kara ben,
Gecelerin alnında ağaran bir tan gibi...
Ve sen hep bağışlarsın günâhını kulların,
Köleye rahmeyleyen âdil bir sultan gibi...
Sultanlar sultanı sen,
Her neyi murad etsen
Yaratırsın o anda...
Zaman emrinle çağlar, ilmindedir her mekân,
Sararsın mekânları bir özge mekân gibi...
Yârabbi, sen herşeyi her mekânda görensin,
Bizler ki günahkârız...
Hatasız olan sensin, biz hatamızla varız.
Ört günâhlarımızı ve affeyle Yârabbi,
Bize bir arkadaş ver bu çetin yolumuzda;
Gönlümüzde üzeri örtülmüş imân gibi...
. EL-KAHHAR
Sensin âlemin sahibi, sensin her dem gâlip olan,
Yenilmeyen kudret senin, cemâlindir calip olan,
Kahredersin kudretinle, kudretine kibredeni;
Hamakat ehlidir elbet kahrolmaya talip olan...
Yârabbi!..
Cümle zerrâtı hem içinden, hem dışından,
Senin sonsuz kudretindir kuşatan...
İbret gerek biz kullara kelebeğin nakısından,
Pençesinden arslanların, ceylanların bakışından,.
Şüphesiz sensin yaşatan
Ölü bildiklerimizi...
Senin kahir kudretini elbette ki anlar
Yanılıp da kahrına uğrayanlar...
Yaratan gensin İlâhî, her yerde sen varsın,
Her dem gâlib olan sensin,
Lütfedersin dilediğin kullarına,
Zâlime karşı Kahhârsın!..
Dilersen lutfun ile kulları âbâd edersin,
Dilersen helak eder, ömrünü berbâd edersin...
Hiç kimse kuşatmandan kurtaramaz kendini,
Takarsın bileğine çözülmez kemendini...
Dayanamaz kahrına ne semâvât, ne de yer,
Sonsuz kudret senindir, âlem sana baş eğer...
İmân, irfan, adalet vesiledir lûtfuna,
Elbette kahredersin her kim ki uymaz buna...
Küfür, isyan ve zulüm sana baş kaldırmaktır,
Emrine uymayanlar perişan olacaktır...
Kahreyledin nice Nemrud'u sen ki Ey Kahhâr,
Bilebilsek ki kahrından daha çok lutfun var...
Hilmin de güzel İlâhî, cemâlin de güzel,
Şüphesiz ki her lafz-ı celâlin de güzel...
Kahhâr olan da sen, Latîf olan da sen,
Bizi kahretme Yârabbi,
Bağışla isyanımızı, bizlere lutfeyle... [
EL-VEHHÂB
Kuşa yuva, derde deva, yorguna hız veren sensin,
Hibedir her verdiğin şey; karşılıksız veren sensin,
Hidâyet ver kullarına, lutfeyle bizlere yârab;
Vehhâb olan, adın ile, elbet yalnız veren sensin...
Yârabbi!..
Eğer vermezsen,
Kimin olur malı mülkü?..
Dağlara kar, gönüle yâr, kışa bahar veren sensin...
Kirpiye dikeni, samura kürkü,
Dallara bâr, güllere har, hastaya nar veren sensin.
Vîrânı âbâda, kısırı evlâda
Nisyânları yâda erdiren sensin.
Meyveyle donatan sensin dalları,
Kış gelince mor dağlara ak kan,
Kıştan sonra yaylalara baharı
Nakış nakış serdiren sensin...
Sensin elbet Yâ İlâhî, tadı veren dilimize,
Çeşit çeşit hünerleri veren sensin elimize...
Yaratmasaydın yerleri
Nerde barınırdık Yârab?..
Yağmur verirsin bulut bulut,
Gayret verirsin umut umut,
Serhaddi yok arzularımızın,
İsteklerimize yoktur hudut...
Biliriz ki, yok yoktur senin için,
Biliriz ki, sonsuzdur nîmet hazinelerin...
Bol bol bağışlarsın her nimetini
Karşılık beklemeden...
Sen ki, sana isyan edeni bile,
Rızkınla rızıklandırır, yaşatırsın mülkünde.
Kısmadın hiçbir canlının rızkını
Ne sonunda, ne ilkinde...
Vehhâb'sın,
Hibedir tüm verdiklerin.
Câhile bilgiyi,
Garibe ilgiyi gönderen sensin...
Sen yaratan, yaşatan, yönlendiren Rab'sın,
Her nimeti hibe eden Vehhâb'sın...
ER-REZZAK
Yâ ilâhî, her şeyi sen tefrik edip ayıransın,
Mazlumları, öksüzleri, güçsüzleri kayıransın,
Rezzâk olan yalnız sensin, yarattığın her canlıyı
Sana isyan etse bile rızkın ile doyuransın...
Yârabbi!..
Ey her canlının rızkını tekeffül eden Allah,
Rızkımızdan şüphe mi? Tevbe, estağfirullah!..
Birinin rızkı için biri olsa da vesile,
Şüphesiz ki o ulaşır hep senin keremin ile...
Yaşadıkça vereceksin eksilmeyen hazinenden,
Deniz altında balığa, yer altında solucana,
Hiç kesilir mi umut, senden, senin kereminden?
Veren sensin her bedene, her ruha, her cana...
Nasıl beden alıyorsa her nebattan gıdasını,
Ruhlara da sunan sensin huzurunu, sevdasını...
Ayağıyla getirirsin kötürüm kurda kuzu,
Kör kuşun gagasının önünde biter dan.
Düşler ihsan edersin doyurup uykumuzu,
Edersin bir arslanı kırk tilkinin medarı....
Rezzâk sensin Yâ İlâhî,
Çok verirsin, az verirsin.
Yaşatırsın verdiğin ömür içinde canlıyı.
Kimini inleterek, her seher niyaz verirsin,
Bilen sensin geleceği, imkânsızı, imkânlıyı,
Göçere mekân verirsin, garibe imkân verirsin...
Nasıl doyuruyor isen yiyecekle, içecekle,
Gözleri de doyurursun çeşit çeşit çiçekler.
Ruha huzur, kalbe sevda,
Yuvalara mut ve umut...
Senin sonsuz hazinenden keremine yoktur hudut.
Yâ İlâhî sensin Rezzâk,
Yeşil, sarı, kırmızı mor,
Nebat verir kara toprak...
Bir dâneden yüzlük başak,
Bir tohumdan koca ağaç,
Rezzâk olan o ki sensin, kim kalır aç?..
EL-FETTAH
Açan sensin kapıları kurtuluşa birer birer,
Cihâna sığmayan sevdan gönül kapısından girer,
Fettâh sensin, her kapının anahtarı sende yârab;
Kullar ulu divânına açık dergâhından erer...
Yârabbi!..
Bir kapıyı açmadan, kapatmazsın bir kapıyı,
Açacak anahtar sende her kapıyı...
Senin yüce dergâhın açıkken her kuluna,
Gafil odur ki, gelenin yüzüne örter kapıyı...
Karşımıza duvar gibi dikilen her zorluğa,
Bizi cendere gibi sıkıp saran her darlığa
Kurtuluş ve ferahlık kapısı açan sensin...
Biz küçücük bir emelin koşarken peşinden,
Görüp gafletimizi, kapatıp o kapıyı sen,
Sonsuz mutluluklara kapıları açan sensin,
Mutluluğu çiçek çiçek gönüllere saçan sensin,..
Yâ İlâhî Fettâh sensin,
Kullarının arasında adâletle hükmedensin...
Bırakmazsın mazlumun âhını zâlimlere,
Bir kulun huzurunda alın vurursa yere,
Eser kışına bahar,
Açılır önünde cümle kapılar...
Sen lütfedersin de açılmaz mı?
Açılmaz sanılan çelik kapılar,
Aşılmaz sanılan dağlar,
Bitmez sanılan acılar...
Bitiverir bir lâhzada, huzur bulur gönül,
Tomurcuğa durur kurudu sanılan gül,
Yeniden çiler sevdasını sustu sanılan bülbül...
Gariplerin suratına kapanan büyük kapılar,
Sen kerem edince, açılır ardına kadar...
Çünkü sen Fettâh'sın,
Sen ki, âlemleri yaratan Allah'sın...
Nice baş kaldırır sana -hâşâ-, yarattığın şey,
Sen istersen hizmet eder hizmetindekine bey...
İnandık Ey İlâhî,
Şerîki olmayan Allah sensin,
Açan sensin her kapıyı, Fettâh sensin...
EL-ALÎM
Gayb açılır ilmin ile, sana gizli mekân yoktur,
Akan şu zaman içinde sana müphem bir an yoktur,
Alîm sıfatındır senin, sır aşikârdır ilmine;
Düşünceyi bile senden gizlemeye imkân yoktur...
Yârabbi!..
Herşeyi bilensin;
Uçan kuşun konacağı dalları,
Ayaklara serilecek yolları,
Gecenin ardından doğacak sabahları,
Kahkahanın peşindeki ahları,
En kuytu köşelerde işlenen günâhları,
Sahralarda sevdaya susamışı,
Filiz iken ney olacak kamışı
Bilen sensin...
Bilinmezde buğulanan esrarı,
İlmiyle silen sensin...
Yâ İlâhî,
İçimizden rüzgâr gibi geçenleri,
Yeraltında kımıldayan, gökyüzünde uçanları,
Gönüldeki her niyeti,
Keyfiyeti, kemiyeti,
İçine kapalı ferdi, uğuldayan cemiyeti
Elbette bilensin Yârab...
Yarattığın bunca âlem,
Bir zerreciktir indinde.
Yüce dağların başında, okyanusların dibinde
Ne var ise sana âyân...
Bizler ancak senin bize bildirdiğini biliriz,
Bilemeyiz bilmemizi istemediğin esrarı.
Bir topak dünya üstünde emrinle gidip geliriz
Bir aşağı, bir yukarı...
Akıp gider yarattığın zaman,
Binbir meçhul ile dolu bizlere görünen mekân.
Puslandırır aczimizin ifâdesi
Sır fanusunun camını,
Yalnız sen bilirsin Yârab her nesnenin encamını.
Bilgimizin bir sonu var,
Sonsuz olan ilim sensin,
Geçmişten sonsuza kadar
İlminde hıfzeden Alîm sensin... [
EL-KÂBIZ/EL-BÂSIT
Murad etsen, kullarına acıları bal edersin,
Bastedersen bir kuluna; sâhib-i emval edersin,
Diler isen kabzedersin serveti, devleti, ruhu;
Verirsin binbir ızdırap, vurup pâyimâl edersin...
Yârabbi!..
Cümle varlık senin yüce kudretinin kabzasında,
İstediğin kulundan alırsın verdiğini...
Zengin iken olur fakir,
Düşer itibardan, olur zelîl ve hakîr...
Sen ki hazreti Eyyûb'u eyledin imtihan;
Ne evlâd kaldı elinde, ne servet, ne sâmân...
Alıp elinden bir de sıhhat hazinesini,
Yaktın melâmet nârına o mübarek sinesini.
Her nimeti kabzetmek kudreti yalnız senin,
O Eyyûb ki, sabrile etmedi âh ü enîn...
Diler isen bağışlarsın, merhamet ve sabır ile;
İşleri isyan olan, nimete küfrân olan
Bir serâzâd güruhu.
İstersen kabzedersin bedenlere emânet
Verdiğin ruhu...
Kâbız olansın İlâhî, kabzedensin,
Sonsuz kudret ve merhamet sahibi İlâh sensin...
Murad edersen kolaylaşır kullarına nice zorluk,
Açılır birer birer yolunda engeller...
Damla damla verdiklerin akar oluk oluk,
Boş döner mi ihlâs ile sana açık eller?..
Basitleştirirsin cümle girift olan şeyi,
Ayaklara getirirsin her nimeti, her imkânı.
Genişler kalbe verdiğin ilhamla,
Canı bir cendere gibi sıkan dar mekânı...
Bâsıt vasfındır İlâhî, kolaylık verensin,
En onulmaz zamanlarda yardım gönderensin...
Diler isen kabzedersin
Alırsın verdiklerini,
Gafil olur az görenler lûtfunla erdiklerini.
Diler isen bastedersin, ister isen kabzedersin,
Dilersen bir zindan gibi
Kulu kendinde hapsedersin.
Senden gelen herşey güzel, herşey hoştur;
Lûtfeyle bizlere Yârab, işimizi kolaylaştır...
EL-HÂFID(Z)/ER-RÂFİ’
Hâfıd vasfınla ilâhî, neş'eyi elem edersin,
Düşürüp kulu zillete, rüsvây-l âlem edersin,
Er- râfi'sin, yüceltirsin dilediğin kullarını;
Zelilolan zamanları, en şerefli dem edersin.
Yârabbi!..
Sensin zarifi zail eyleyen cümle ziynetten,
Düşüren sensin İlâhî, kulunu kadr ü kıymetten...
Nefse uyup isyan eden senin sonsuz kudretine,
Düşecektir İblis ile nefsinin bed zilletine...
Azîz eden de sensin,
Zelîl eden de.
Kur'ân'ı mürşid eden de, Resulü delil eden de.
Gafil odur ki verdiğin rûh ile fânî bedende
Bir kudret vehmeder;
Sonunda Hâfıd vasfınla zelîl olur gider...
Er-Rafı' olan da sensin,
Cümle derdi defedersin,
Yüceltirsin zelîl kulu, zirvelere ref edersin...
Dilediğin kullarına şeref sunar, şan verirsin,
Nice garip kullarına erilmez imkân verirsin...
Sonsuzluğa yükseltirsin göklerini direksiz,
Yarattığın hiçbir nesne değil hâşâ gereksiz...
Derece verirsin kullarına,
Dağların mertebe mertebe yükselir,
Dönen herşey sana döner, gelenler senden gelir.
Kimine ihsan edersin serveti, iktidarı,
Kimine çilesi olur âhiretin medarı...
Yârabbi Hâfıd vasfınla hükmetme bizlere,
Yüceliğine yaraşır keremdir biz âcizlere...
Zelil etme yaşadıkça yaratığın şu dünyada,
Râfi' vasfınla ref eyle mertebimizi ukbada...
Var eden sensin İlâhî,
Ebediyyen vâr olan sensin.
Düşmanımız nefsimizdir, gerçekten yâr olan sensin.
EL-MU'İZ/EL-MÜZİL
Sensin mu'iz olan yârab, erdiren sensin izzete,
Müzil olan yine sensin, garkedersin bin zillete,
Şeref verdin kullarına eşref-i mahlûkat kılıp;
Düşürme bizleri yârab, ne zillete, ne illete...
Yârabbi!..
Yed-i kudretindedir herşey,
Râm olur cümle kudret senin sonsuz kudretine,
Akıl ermez hikmetine,
Sınır yoktur elbet senin lutfun ile rahmetine,
Lutfeyle bizlere Yârab,
Nail eyle nimetine,
Bizler ki âciz kullarız, hep muhtacız himmetine...
Reva görme bizi Yârab, hiddetine, şiddetine;
Mu'iz olan vasfın ile erdir bizi izzetine...
Müzil olan da sensin,
Rahmeyle ey Rahîm Allah, düşürme bizi zillete...
Reddedersek senin bize gönderdiğin delilini,
Unutursak senin Müzil olan ism-i celîlini;
Elbette katılırız zâlimlerin safına,
Yüreği kaptırırız İblisin insafına...
Şefaate göndermezsen bize delîl ettiğini,
Kim tutup kaldırır yerden senin zelîl ettiğini?.
Erdir bizi izzetine, zelîl etme bizi Yârab;
Mü'minlere lütfettiğin imân aşkına,
Mürşid diye gönderdiğin yüce Kur'ân aşkına,
Hâtemü'l Enbiyâ olan ulu Sultan aşkına,
Senin yüce şanın olan Rahman aşkına;
Müzil vasfınla eyleme bizi rüsvâ ve zelîl,
Eyle bize Habîbini sana gelen yolda delil...
Sensin Mu'iz olan Yârab,
Yakışır kudretine, yakışır devletine,
Bizler ki her dem muhtacız senin inayetine,
Vardır bizi sana olan imânın lezzetine,
Erdir bizi Yâ İlâhî, o ulu izzetine...
ES-SEMÎ
Irak değil duyumundan karıncanın ayak sesi,
Duyan sensin her sadâyı, aldığımız her nefesi,
İşitensin ya ilâhî, her şeyi tam anlamıyla;
Semi’ vasfına açıktır hatta gönül vesvesesi
Yârabbi!..
Semî' sensin, herşeyi işitensin,
İçe dönük fısıltı, dışa vurulan sadâ,
Gönülden doğan niyet bir kelâm olmasa da,
Sesimizi duyansın...
Farketmez senin için seslerin niteliği,
İster dudakta yansın,
İster bir feryâd olup, varsın arşa dayansın...
İşitirsin her sesi titreşip çıkmasa da,
Semî'sin, sana döner yarattığın her sadâ...
Duyan sensin herşeyi, anlayıp işitenrin; .
Uzayda sessizlikte seyreden seyyareyi,
Bulutları sesiyle titreten tayyareyi,
Ovada büklüm büklüm sessiz akan dereyi,
Salarken âvâzeyi yırtılan hançereyi,
Gül dalında dinlenen meltemin nefesini,
Yeraltında inleyen bir yılanın sesini,
Baştan omuza düşen bir saç kılını,
Yaprakta kımıldayan bir bahar tırtılını,
Döne döne iniyorken fısıldayan kar tanesi,
Çatlayan kabuğundan yere düşen nar tanesi,
Sana ulaşır yuvadan yem bekleyen kuşun sesi,
Sana gelir müjde için-şehid eden kurşun sesi...
Sana gelir efil efil uyuyan bebeğin sesi,
Sana uçar vurulup da kanadından,
Bir turnanın yelpe yelpe
Yere düşürdüğü incecik teleğin sesi...
Ulaşır sana Yârabbi, sana açık ellerden,
Yüce katına salınan incecik dileğin sesi.
Sana dalga dalga gelir,
Göklerdeki yıldızların,
Canlıların, cansızların,
Devreden feleğin sesi...
EL-BASÎR
Görmemiz için âlemi, bizlere göz verensin sen,
Görülmeyen ücralarda, her zerreye erensin sen,
Uzak değil nazarından, yarattığın hiçbir nesne;
Basîr olan vasfın ile, ne mükemmel görensin sen...
Yârabbi!..
Seni görmeye muktedir değil iken verdiğin göz,
Yarattığın her nesneyi elbette görensin sen...
Görürsün göklerin sonsuzluğuna
Yaydığın cümle zerrâtı,
Görürsün toprakta haşır-neşir
Lûtfunla kımıldayan haşerâtı...
Büyüteçlerle görülmeyen nice canlı,
Senin himmetinle yaşar etli ve kanlı...
Yaratan sensin kürreyi,
Yaratan sensin zerreyi,
Bu sınırsız kudretini âciz akıl nasıl çeksin?
Yarattığın her varlığı elbet göreceksin...
Gören sensin kanat kanat görünmeden uçanları,
Gören sensin rahmetinden yudum yudum içenleri,
Gören sensin gönlümüzden geçenleri...
Güneş doğar, aydınlanır yeryüzü,
Güneş batar, karanlıklar karalar ak gündüzü,
Sen ki karanlıklarda herşeyi aşikâre
İlâhî kudretinle görensin...
Sen ki görelim diye bize aydınlık verensin,
Sen ki ağarsın diye geceyi güne serensin,
Sen ki bizim görmemizi murad ettiklerini,
Göz verip de bizlere gösterensin...
Sensin Basîr olan Yârab,
Bizleri her lâhza görensin.
Görürsün gariplerin aczini,
Lutfunla muktedir olanların iktidarını...
Lutfeyle Yâ İlâhî,
Bizi imân ile hasret.
Alma kulların elinden verdiğin medarını,
Bizler ki istemeyiz dünya iktidarını,
Sen ki hep gördün bizleri, göstermedin cemâlini;
Kabul edip dergâhına, göster bize dîdârını...
EL-HAKEM
El-hakem'sin yâ ilâhî, hükmü hep sürecek sensin,
Hükümdarlara hakemsin, hesabı dürecek sensin
Yok hükmüne mâni olan, hükmedensin hükmedene;
Âlem yed-i kudretinde, son hükmü verecek sensin
Yârabbi!..
Hükmünü bozmak kimin haddine?
Kul erişse bile verdiğin kudretin serhaddine,
Cirmince yer yakar, hükmünce hükmeder;
Bırakır fânî bedeni, toprak olup gider...
Zâlimin yaptığı zulüm,
Hükümdarın hükmettiği beldeler,
Gider İlâhî hükmünle ellerinden birer birer...
Nerde varsa karanlık
Elbet gün üstündedir,
Senin İlâhî hükmün, her hükmün üstündedir...
Anında icra edilir senin verdiğin hüküm,
Seni düşündükçe Yârab, ağırlaşır yüküm.
Çekemez olur ruhum bedenimin sıkletini,
Çimdikler binbir çekirge aklımın tatsız etini...
Döner kafamın içinde beynimi içen sarhoşluk,
Erir damla damla akar elimle sıktığım boşluk...
Gözüme batan dikeni çıkarmayı akledemem,
Ruhum gider bir vahaya, bedenimi nakledemem...
Gözümden kum olup akar kulağımla duyduğum ses,
Isıtırım binbir kışı avucumda nefes nefes...
Kaldırıp atarım aklı, hayran olduğum sırçaya,
Dağılır sırça gönlümde yıldızlar kadar parçaya.
Bir parmak daldırırım nefsimin bal peteğine,
Ve silerim parmağımı hayâlimin eteğine...
Bir incecik yol ki Yârab,
Durur döner, döner durur.
Düşüncemin aynasına
Aklımın son aksi vurur... , -
Hakem olan sensin, hükmeyleyen sensin,
Nice hükmettiğine hükmeylemez aklım.
Kim neye hükmederse aklınca hükmeder,
Son hükmü verecek sensin...
Hakem olan sensin, herşeye hâkimsin,
Hakk'ın hükmüne isyan mı? Ey rezil nefs, kimsin?..
EL-ADL
Adlin ile kemter kula yine gufran olan sensin,
Tüyü kanada adledip, ruhu pervan eden sensin,
Andolsun adlini tartmaz aczimizin terazisi;
Hamdolsun ki, yâ ilâhî yine rahman olan sensin
Yârabbi!..
Adlinle dengelersin âlemleri,
Elbette mutlak adalet sahibi sensin...
Ne İlâhî dengedir bize lütfettiğin ölüm.
Adaletle hükmedensin, sâdır olmaz senden zulüm.
Verip de dişine zehir,
Akıtırsın nehir nehir
Elsiz ayaksız yılanı...
Ne verirsen sen verirsin,
Kuşlara kanat verirsin, kirpiye diken verirsin...
Her nesneye özge bir boy ve özge bir en verirsin.
Sen âdilsin Yâ İlâhî,
Sevmezsin zâlimi, zulmü...
Zayıf yarattıklarına mutlaka bir yol verirsin,
Bir zaman kıt verdiğine
Yeri gelir bol verirsin,
Kötürüme lütfedersin,
Daha güçlü kol verirsin...
Kime neler verdiğine, karışamaz hiçbir kulun,
Adline yoktur şüphemiz, elbet bilen-gören sensin.
Malı dilediklerine,
İlmi dileyene veren sensin...
Şaşmaz senin adaletinin terazisi,
İmân ettik kudretine, birliğine inandık.
Lâkin bazen nefse uyup, İblis'e de kandık...
Şaşmaz terazin ile tartarsan günahları,
Bir günahımızın isi karartır sabahları...
Takılıp nefsin peşine ötelere saptık,
Yapma dediklerini inadına yaptık...
Yâ İlâhî, günahkârız, bağışlayan sensin,
Gören sensin âlemleri, bizi duyan sensin...
Dara düştüğümüz zaman ancak seni andık,
İlâhî sâdayı duyduk, ibretle uyandık...
Merhamet eyle bizlere yargılarken Yârab;
Adlinle hükmedersen, el-aman ki yandık!..
EL-LATÎF
İstiridyede inciyi, arıda balı verensin,
Kuru ağaç gövdesine çiçekli dalı verensin,
Küçük tırtıl salya salya örüp kozasın! ölür;
Dilediğin kullarına ipekten şalı verensin...
Yârabbi!..
Latifsin Yâ İlâhî, lütfedersin kullarına
Aklımızın ermediği en ince yollardan...
En ince işlerin inceliğinde
Çiçekler devşirip kuru dallardan
Kuru gönüllere aşk gönderirsin...
Sen verirsin Yârab, sen verirsin,
Yaratılmışların bilip de ihtiyacını,
Sezilmez inceliklerle gönderirsin...
Lutfunda öylesine latîfsin ki ey İlâh,
Bilmeyiz nerden gelir gönlümüze bu ferah?..
En zor işler en ince çizgisiyle belirir
Latîf vasfından esen bir meltemle gönülde,
Çile sabrın zirvesi olur iken bülbülde,
Lutfundur latîf-latîf açan tomurcuk gülde...
Veren sensin akıla, akıl almaz hülyayı,
Kimler çözebilmiş ki bir damlacık rüyayı?..
Yumruk kadar bir beyin nasıl olur çatlamaz,
Nasıl girer bunca şey bu yumağın içine?
Sıralanan şeyleri bir kerecik atlamaz,
Alır götürür bizi hayâlin kanadıyla
Kafdağı'nın ardına, ya da Çin-i Mâçine...
An olur, geçmişteki yaşananı sıralar,
Çözülür yumak yumak bellekte hatıralar...
Akıl almaz incelikle serersin idrâkimize,
Düşünce devreder durur içimizden içimize...
Lütfeden sensin İlâhî
Bilip ihtiyacımızı.
Paylaştıkça büyütürsün sevincimizi git gide,
Bölüştükçe küçültürsün acımızı...
Bilirsin en ince işleri,
En ince noktasına kadar.
Sezersin ihtiyacımız olan en ince sezişleri,
Latifsin, büyüktür lutfun sonsuz kudretin kadar.
EL-HABÎR
Yarattığın cümle zerrât öz sırrını eder ihbar,
Elbet sana aşikârdır bilinmeyen cümle esrar,
Senden gizli değil yârab, içimizdeki emeller;
Mâhiyetinden efâlin yalnız sensin tek haberdâr
Yârabbi!..
Var idin ezelden, varsın, hep var olacaksın,
Eşin benzerin yoktur, teksin Yâ İlâhî, birsin,
Yarattığın âlemlerden,
Seni yazan kalemlerden.
Çektiğimiz elemlerden haberdârsın...
Mazlumlara hep medarsın,
Bilirsin nerde, kimlere zulmedilir,
Haberin vardır karınca yuvasından
Ta bilmediğimiz âlemlere uzanan çizgide
İsmin nice zikredilir...
Sayısı bilinmez yarattıklarının,
Akıl ermez hükmettiğin âlemlere.
Bunca varlığı yaratan sensin,
Birsin Yâ İlâhî, birsin...
İçimizden geçenleri bilirsin,
Haberdâr olursun herşeyin seyrinden,
Habîr'sin...
Senden gizleyecek sanır sırrını zavallı kullar,
Oysa sen, zerre zerre her nesneyi bilensin.
Zerreler kürre gibi aşikârdır hep sana,
Sinmiştir cümle varlık o Yüce varlığına,
Nasıl ki damlacıklar gizlenirse ummana...
Ummanın yüceliği damlanın içindedir,
Saklandım sanan damla, ummanın içindedir...
Gören sensin herşeyi, ırak olup gözlerden,
Sana sığınıyoruz galat olan sözlerden...
Seni vasfeylemek Yârab, verdiğin akla sığar mı?
Kudretini anlatmaya kulunun kudreti var mı?..
Bir vasfını düşünmek bile âciz akla bârdır,
Senin kudretin İlâhî, senin kudretin kadardır...
Haberdârsın ne ki varsa gökten yere,
Çünkü sensin hükmeyleyen yarattığın âlemlere.
Habîr'sin, ilk haber sana gelir,
Herşeyin başında ve sonunda sen varsın,
Herşeyden haberdârsın... [
EL-HALÎM
Gizleyensin kullarının yüz kızartan hicabını,
Hilminle erteleyensin hışmın ile gazabını,
Halîm sensin yâ ilâhî, yoktur azâbda acelen;
Lâkin er-geç verecektir sana her kul hesabını.
Yârabbi!..
Müsamaha edersin kullarına,
Halim sahibisin İlâhî, acelen yoktur azâbda...
Günahları bir yazarken,
Sevaba sevâb eklersin.
Belki nadim olur diye ertelersin azabını,
Bağışlamak için Yârab, ufak bir tevbe beklersin.
Yine de biz âsî kullar
Binip de nefsin atma;
Sürüp gideriz hışmınla vereceğin afatına...
Alîmsin, bilirsin işlediğimiz cümle günâhı,
Halimsin, beklersin nedametle gelen ânı...
Ânında verebilmeye muktedirken cezayı,
Sonsuz merhametinle hoş görmezsin ezayı.
İblisin terkisinde yol alırız hüsrana,
Uzaklaşırız gittikçe lütfettiğin gufrana.
Kopardık dizginleri, arttırdık hızımızı,
Sen bilirsin Yâ İlâhî garip encamımızı...
İhlâsı çoktan bıraktık, zayıfladı imân,
İsyanımız sana karşı, senden dileriz aman...
Biliriz rahmetin bol, hilmin çok,
Merhametin olmazsa
İşlediğimiz amelden bize fâide yok...
Terketti gönlümüzü sevgi ile merhamet,
Şaşırdık kıblemizi, kayboldu istikamet...
Küfrân-ı nîmet ettik,
Ne yarattıklarına, ne sana hizmet ettik.
İblisle yoldaş olup, düştük nefsin peşine,
Üşüştük şu dünyanın kokuşmuş pis leşine..,
Zamanın rüzgârında koşuyoruz ecele,
Biliriz ki Halîm'sin, eylemezsin acele.
Bizi küfre çağıran şu ışıkları söndür,
Aydınlat nurunla idrâkimizi;
Bizi imân ile sana getiren yola döndür...
EL-AZÎM
Yaratılmış hiçbir şeyde yoktur senin azametin,
İlmin ulu, şanın büyük, pek yücedir adaletin,
Azîm olan sensin yârab, ta'zîm eder seni yer-gök;
Sarar sonsuz azametle her varlığı merhametin...
Yârabbi!..
Yarattığın o sonsuz âlemleri
Fikretmeye, keşfetmeye yetmez akim gücü.
Yarattığın bir yanardağ görünce,
Tutuşur aklımızın etekleri...
Bizi aydınlatan güneş kaç kez dünyamızdan büyük?
Sonsuzluğu düşünmek mi?
Aklımıza ağır gelir bu yük.
Herşey birbirinin zıddı,
Herşey birbirinin aksi,
Güneş sisteminden bin kat büyük binlerce galaksi...
Sanki bizim küçücük aklımıza inat,
Bir sır gibi döner durur şu koca kâinat...
Ne azîmsin ki İlâhî,
Yarattığın kâinatın azameti;
Olmaya yeterli değil kudretinin alâmeti...
Azamet sana münhasır,
Sensin yüce, sensin ulu.
Kendinde azamet vehmedip de,
Şaşırtma Yârabbi hiçbir kulu...
Sendeki sonsuz hikmeti,
İlme gelmez azameti,
Yetmez algılamaya verdiğin aklın kudreti...
Yetmez senin kudretine yarattığın hiçbir kudret,
Yetmez seni düşünmeye senin verdiğin şu akıl.
Senin azametinden habersiz,
Kendinde azametle kudreti vehmedenler;
Elbette taşıyordur beyin yerine çakıl...
Azîm sensin Yâ İlâhî,
Sana mahsustur o sonsuz azamet.
Senin yüce dergâhına yüz sürmek isteyenlere
Lutfun ile, hilmin ile kıl inayet,
Ver yolumuza sana doğru istikamet...
Azametin karşısında ta'zîm ile ettik kıyam,
Merhamet et kullarına ey Azîmü'l- Âzam...
EL-GAFÛR
Yâ ilâhî, gölgelersin her günâhı gufran ile,
Oysa bizler zulmederiz her nimete küfrân ile,
Biliyoruz ey pâdişâh, salih değil amelimiz;
Tek teselli son nefeste sana gelmek imân ile..
Yârabbi!..
Nic'olur hâlimiz bizim?..
Küfrân-ı nîmetiz, başlarımız dik.
Bilmeyiz ne idik, nereden geldik..
Nice bin çirkefe bulaşır durur
Duaya açılan elimiz bizim...
Dualar riyaya karışır gider,
Kibir gerdan gerdan kırışır gider,
Tevazu tül gibi buruşur gider,
Haddin serhaddini aşar gideriz;
Karınca kartalla yansır gider,
Nefis İblis ile barışır gider...
Sonra bin nedamet yaş olur gözde,
Gönülden gelmeyen ses olur sözde;
Ve binbir yalanı yalar dilimiz,
Düzen tutmaz gönül telimiz.
Gafursun...
Merhametle setredersin suçları,
Bağışlarsın kalbden gelen
Bir âha bin günâhı...
Yâ İlâhî açıktır dört yanımız,
Yalnız gözümüzde gaflet perdesi...
Sen ki, bir ananın evlâdı için
Beslediği merhametten de öte
Rahimsin kullarına...
Sultan ile kölesi bir arada,
O büyük hesap günü, Mahkeme-i Kübrâ'da,
Gufran denizinde bir kum olaydık...
Yârabbi, aydınlat karanlıkları,
Bizlere lutfeyle nurlu sabahı...
Biz şaşkın kullara sen acımazsan,
Çeker mi bu omuz bunca günâhı?..
Yârabbi, nic'olur hâlimiz bizim?
Sensin darda kalanların penâhı...
EŞ-ŞEKUR
Ya ilâhî muhtacız hep, senin her dem himmetine,
Şüphesiz ki bir şükürle ereriz bin nimetine,
Nerden gelir ise gelsin, her nimeti gönderensin;
Şekûr sensin, yakma bizi nâdân kulun minnetine...
Yârabbi!..
Naîm-i hakîkî sensin, senden gelir onca nîmet,
Şekûr sensin, şükür sana, yalnız sana minnet...
Gönderirken rızkımızı yaratırsın bin vesile,
Lütfederken rüsvây etme
Yârab bizi nâdân ile...
Vesile olurken rızka, gafil nâdân ta'n eder,
Hâşâ özün rezzâk bilip, dünyamızı zindan eder...
Biliriz ki her nîmetin, dergâhındır geldiği yer,
Elbette ki cümle kullar gönderdiğin o rızkı yer.
Gafil odur ki her sabah eder rızkından endîşe,
Unutur nimete şükrü; işte odur sefil olan.
Yârabbi, elbette sensin rızkımıza kefîl olan...
Her dem gaflet içindeyiz, nîmete şükrü unuttuk,
Tefekkürden nasipsiziz, aydınlık fikri unuttuk,
Bizi yaratan Mevlâ'yı tesbîhi, zikri unuttuk...
Şekûr sensin,
Sana minnet, sana niyaz, sana şükran,
Uyandır gafletimizden, ihsan eyle bize iz'ân...
Bırakıp nîmete şükrü, olup da küfrân-ı nimet;
Eyledik hep nefse hizmet.
Affet bizi Yâ İlâhî, affet bizi, affet...
Veren sensin kullarının bir şükrüne bin mükâfat,
Şükürsüz yer içer olduk, Yârabbi bu nice âfât?..
Verdiğin gıdalar ile
Besleriz fânî bedeni,
Görmeyiz bu topraktan beslenip,
Yine toprağa gideni...
Ne kullarına teşekkür, ne sana şükrümüz kaldı,
Gönderdiğin nîmetlerden herkes nasîbini aldı.
Dönüp bakan yok ardına,
Veren kimdi bu nimeti?
Herkes gücüne güvenip, paylaşırca gibi ganimeti,
Rızkımız olmayan şeyleri de almak isteriz...
Düşünmeyiz rızkı veren o İlâhî kudret tektir,
Bilmeyiz ki, rızk olmayan boğazdan geçmeyecektir.
Şekûr sensin, mukayyed eyleme bizi nefsimize,
Yârab, lutfeyle bizlere, şükrü unutturma bize... [
EL-ALÎ
Gönlünde mü'minlerin aşksın hece-hece sen,
Ulusun ve sahipsin eşilmeyen güce sen,
Aşikârdır yücelik "alî" vasfında senin;
Yarabbi, kemâlinle yücelerden yüce sen...
Yârabbi!..
Şânına yaraşmayan herşeyden münezzehsin,
Sensin herşeyin üstünde,
Yoktur hâşâ bir benzerin
Ne içinde, ne dışında yarattığın âlemlerin...
Deva olan her derde sen,
Akıl almaz her yerde sen,
Medar sensin korkularda,
Kâbus yüklü uykularda,
Yücesindesin yücenin,
Zulmetinde her gecenin
Her dem aşikârsın, her dem mücellâsın;
"Zât-ı Eceli ü A'lâ" sın...
Her irâde yedindedir, her kudret senin dûnunda,
Sen ki kemâl sıfatınla herşeyin fevkindesin.
Âlemlere sığmayan sen, mü'min kalbin derûnunda,
Sana yönelen niyazın, duaların şevkindesin...
Herşeyden yücedir zâtın,
S ahibis in kâinatın,
Mâhiyetin ve sıfatın
Sığamaz idrâkine beşerin.
Münezzehsin mekânlardan,
Yarattığın zamanlardan,
Müphemdir yarattığın beşere elbette yerin...
Erilmez kemâl sahibi
Ulu ve ezelî varlık elbet senin varlığındır.
Seni düşünürken her dem acze düşeriz Yârabbi,
Şaşırtma senin yolundan, seni zikreyleyen kalbi...
Sensin yüce olan Yârab,
Sana münhasırdır yalnız o erilmez ulviyyet.
Sığındık yüceliğine, bizi imân ile hasret...
Alî'sin, yücelikte yoktur elbet sana eş,
Üstündür âlemlerden sıfatının tek hecesi;
Merhametine sığındık yücelerin en yücesi...
EL-KEBÎR
Sığmaz yarattığın akla seni anlatan sıfatlar,
Büyüklüğünü anlatır yarattığın kâinatlar,
Ululuğun karşısında küçülür cümle büyüklük;
Acze düşen düşünceler akıl çizgisini atlar..
Yârabbi!..
Öyle büyüksün ki, anlaşılmaz mâhiyetin,
Sahibisin kimselerde olmayan sonsuz kudretin...
Yarattığın herşeyin mutlaka benzeri çoktur,
Münezzehsin her kusurdan, eşin ve benzerin yoktur.
En büyük sensin İlâhî, göklerde ve yerde,
Büyüklüğündür gözlere çektiğin şu perde.
Senin İlâhî sırrına elbet eremeyiz,
Yarattığın âlemlere mutlak mânâ veremeyiz.
Senin izninle vurur kalb, dil izninle eder ezber,
Büyüklüğünü haykırır her nesne;
Allâhü Ekber!..
Küçülür her büyüklük, büyüklüğünün önünde,
Lutfeyle bizlere Yârab, o yüce mîzân gününde...
Ey en büyük, ey rahmeti büyük İlâhî,
Gücün her gücün üstünde, kudretin namütenahi..
İblis bile meyletmedi büyüklüğünü inkâra,
Ey kudret, şaşırma bizi, düşürme bizleri dara...
Eşin yok, benzerin yok, birsin;
En büyük sensin İlâhî, kemâlinle Kebîr'sin...
Sararsın kudretinle akıl almaz âlemleri,
Yaratan sensin zamanda hep devreden o demleri.
Devreder geceyle gündüz,
Bir dem zulmet, bir dem aydın.
Akar gider miydi ömür, zamanı yaratmasaydın?..
Kebîr sensin Yâ İlâhî, senin her sıfatın ulu,
Ezme sonsuz kudretinle yarattığın garip kulu...
Ezmezsin, çünkü senin sonsuzdur merhametin,
Biliriz, gazab edersen azabın da çetin...
Şaşkınız huzurunda, yalın ayak, açık bağır;
Yârabbi, lutfeyle, bizi dergâhına çağır...
Sensin benzeri olmayan, eşi bulunmayan,
Şu âciz kullarının hâli sana ayan.
Kebîr olan sensin, benzersiz ve tek-bir;
Yarattığın cümle zerrât seni eder Tekbîr!..
EL-HAFÎZ
Hıfzındadır mükâfatlar, hıfzındadır rûz-i ceza,
Muhafazan altındadır son vakte dek arz ve feza,
Yapılan cümle işleri tutansın dengede yârab;
Kullarını her belâdan eden sensin muhafaza...
Yârabbi!..
Kaybolmaz indinde zerre kadar hayır ve şer,
Senden gizli hiçbir amel işleyemez beni beşer...
Zayi olmaz hiçbir şey,
Senin ulu dergâhında muhafaza altındadır.
Bilirsin kim nerde mes'ûd, nerde ezâ altındadır...
Zerre kadar iyiliği unutmazsın haşre kadar,
Yaptığı cümle hasenat olur kullarına medar...
Ulu mîzânda kuluna hesabını sormak için,
Hıfzedersin bil-cümle işlediği ameli.
Hafız olan sensin Yârab, bilmem ki neylemeli?..
İmân ettik ki kalamaz senden gizli hiçbir günah,
Lâkin Rahîm olan sensin, Gafur olan da sen;
Elbette sensin sığınılacak tek penâh...
Sensin muhafaza eden âfât ve belâdan,
Sensin indinde hıfzeden zerre kadar hayrı,
Acıyan sen, affeden sen, hüküm senin gayrı...
Madem ki günâh ve sevâb senin muhafazanda,
Amel inkâr edilir mi rûz-i mîzânda?..
Rahmeyleyen sensin Yârab,
Rahman olan sensin.
Senin verdiğin dertlere, yine derman olan sensin.
Bir bir yazılır deftere,
Zayi olmaz hiçbir hesâb.
Rahmeylemezsen bizlere nic'olur hâlimiz Yârab?.
Yâ İlâhî, bu dünyada mü'nıinleri zelil etme,
O İlâhî mîzân günü huzurunda hacil etme...
Biliyoruz, sana lâyık değil hiçbir amelimiz,
Lâkin açıktır sana hep, mağfiret için elimiz.
Yâ Hafız, hıfzeyle imânımızı;
İmân ile sana teslim edelim canımızı...
EL-MUKÎT
Sen eymukît, gülistanı yüce ilminle derensin,
Herşeyin ihtiyacını yaratıp da gönderensin,
Yarattığın her canlıyı elbet eylersin îkâte;
Bedenlere ve ruhlara elzem gıdayı verensin...
Yârabbi!..
Sen bilirsin yarattığın herşeyin
İlmini, encamım, tavrını, edasını,
Yaratır gönderirsin onların gıdasını...
Bedenler ayrı gıda, gönüller ayn gıda, Sensin gıdalandıran beden gibi ruhları da.
Bilirsin ihtiyacını yarattığın her kulun;
Gıdası hazır durur cümle yaradilmışın,
Durur gibi her lahza balık sırtında pulun..
Mukît'sin, halkedersin gıdasını herşeyin,
Belki de gıdalanır düşünce ile beyin...
Yarattığın çiçekler üzerindeki polen,
Nice böcekler için dayanılmaz bir şölen.
Dilin gıdası lezzet, gözün gıdası ışık,
Yârabbi âlemlerin bize karma karışık...
Aşkındır Yâ İlâhî gönüllerin gıdası,
İlâhî aşka döner kulun fânî sevdası...
Kulların ekser rızkı bastığı yerden gelir,
Ruhumuzun gıdası acaba nerden gelir?..
Gıdâlandıran sensin, sen edersin îkâte,
Kul neyiyle kibreder Allah'a itaate?..
Kulağımıza sesi, gözlerimize rengi,
Seni zikretmese de, sesimize ahengi
Elbette veren sensin...
Bedenlerin, ruhların gıdasını her zaman,
Sonsuz keremin ile bize gönderen sensin...
Yârabbi, lutfeyle ki, gönlümüz gıdâlansın,
Her vuruşta dilimiz yüce adını ansın...
İnandık, bize gerek olacak gıda sende,
Biliriz; yine belâ ve yine kada sende...
Mukît sensin, verirsin her bedene gıdayı,
İhsan et gönüllere o İlâhî sevdayı...
EL-HASÎB
Zamani gelince yârab, durur devreden felekler,
Dürer âmel defterini, hesabı yazan melekler,
Hasîb sensin, cümle hesâb geçer şenin onayından;
Huzurunda ins ü melek, ulu fermanını bekler...
Yârabbi!..
Fânî hayatımızda yapıp ettiklerimizi,
O İlâhî hesabınla sıralarsın dizi dizi...
Hesaba çekeceğin o ulu mîzân gününde,
Mahcûb eyleme bizleri Resûlullah'ın önünde...
Kerem kıl ey ulu kudret,
Biz kullara merhamet et...
Biz ki, şaşkın ve perişan
Dolaşırken mahşerinde,
Kurtuluşa ver bir nişan
Olalım Sıratı aşan...
Senin hesabını tutmaz bizim nefsî hesabımız,
Biz ki amel eylemeyiz Kur'ân iken kitabımız...
Uyup da nefsin emrine,
Düştük İblis'in peşine.
Feda edip lütfettiğin o ebedî saadeti,
Üşüştük aç kurtlar gibi fânî dünyanın leşine...
Yârab bizi İblis'in peşine düşürtme,
Alıp da idrâkimizi, bizi Hak yoldan şaşırtma...
Hasîb sensin Yâ İlâhî,
Sendedir hesabımızdaki en ince teferruat,
Biliriz kıldan da incedir Sırat,
Lutfeyle geçmek için sıratından bize berât...
Yâ İlâhî, kaçış yoktur,
Çekileceğiz ettiklerimizden mutlak hesaba.
Günâhlar yetmiyor gibi, bir de isyanımız caba...
Ne zaman dinledikse şu berbat nefsin sesini,
Şaşırdık gönlümüzde vicdan muhasebesini...
Lâkin şaşmaz senin ulu adaletinin terazisi,
Dirhem dirhem tartılır fânî hayatın mazisi...
Affeden sensin cümle günahları,
Duyan sensin bağrımızdan kopan şu sıcak ânları.
Hesâb eden sensin Yârab, elbetteki sensin Hasîb,
Mağfiretine sığındık, cennetini eyle nasîb...
EL-CELÎL
Celîl sensin yâ ilâhî, sende azamet ve celâl,
Hükmedensin alemlere, olmaz cemâlinde melal,
Elbet sana sığınırız, yine senin celâlinden;
Yârab nasîb eyle bize, her ameli helâlinden...
Yârabbi!..
Sensin Celîl,
Celâlinden sana sığınırız Yârab.
Gazabına uğrayanın elbetteki hâli harâb...
Hükmedersin zâlimlere
O sonsuz kudretinle, azamet ve celâlinle.
Mü'minlere, âlimlere
Lütfedersin nurunu, İlâhî cemâlinle...
Celâline karşı duran bulunmaz,
Kudretine gem vuran bulunmaz,
Çünkü sonsuz kudret senindir Yârab,
Herkes yalnız sana verecek hesâb...
Yârabbi gazab etme bize Celîl sıfatınla.
Kabul eyle dergâhına lütfettiğin berâtınla...
Merhamet eyle bize rahmetinle ey Celîl,
Eyleme Yârab bizi iki cihanda zelîl...
Dayanamaz celâline yarattığın kürre-i arz,
Nasıl eyleriz sana biz
Korkusuz ve endişesiz
Perîşan hâlimizi arz?..
Yârabbi Celîl sensin, sende o ulu azamet,
Elbet kopacak İlâhî bildirdiğin kıyamet.
Haşr olunca mahşerinde sayısı bilinmez ervah,
Sen merhamet eylemezsen, eyvah bize, bize eyvah!.
Nic'olur hâlimiz Yârab
Hükmedersen celâlinle?..
Sana sâdık kulların
Sermest olup cemâlinle,
Ererken İlâhî lutfa; gazabını çekenlerden,
Mahzun, boyun bükenlerden
Eyleme bizi Yârab...
Eyleme bizi zelîl,
Sensin hesab gününün sahibi, sensin Celîl,
İmânı yoldaş kıl bize, Kur'ân'ı mürşid;
Sana gelen yolda bize Habîb'ini eyle delîl...
EL-KERÎM
Yöneltme iblis'e yârab; öfke ile, kinle bizi,
Müşerref kıl tâ haşre dek, bu şerefli dinle bizi,
Hem dünyada, hem ukbada etme bizleri perîşan;
Sensin kerîm, ihya eyle sonsuz kereminle bizi...
Yârabbi!..
İhsanın müstesnadır, karşılıksız verensin,
Bulutlardan çöllere yağmurlar gönderensin...
Lutfuna mazhâr olanlar
Elbet erer ikramına,
Gönlü aşkınla dolanlar
Düşer mi dünya gamına?
Yâ İlâhî, senden gelen herşeye şükrederim,
Kerem sendendir Yârab, elbette sensin Kerîm.
Senin gazabın çetin, senin azabın elîm,
Elbette gazabını geçer sonsuz keremin...
Herşey senden gelir bize,
Ne derseler derim Allah.
Sen güç versen eğer, kulun gelmez dize,
Bugüne de, yarına da elbet Kerîm Allah...
Sen dilersen zehri çevirirsin şerbete,
Sen dilersen çölleri'ulaştırırsın rahmete.
Yârab nefis götürmesin
Bizleri ne hiddete, ne şiddete;
Biz ki âciz kullarız, muhtacız merhamete.
Merhamet senden İlâhi,
Çıkar bizi selâmete...
Yârabbi rızkımızı helâlinden ihsan et,
Gayret lutfeyle bizlere, işimizi âsân et...
Koru bizi belâlardan, kazalardan, musibetten,
Ayırma bizleri Yârab hidâyetten.
Bereket ver ülkemize, bu toprağa karış karış,
Sevgi ihsan eyle bize, sürüp gitsin huzur-banş...
Sensin karşılıksız veren, sensin elbet keremi bol,
Önümüzden eksilmesin sana gelen aydınlık yol...
Sensin Kerîm, sensin ulu,
Perişan eyleme Yârab
Keremine muhtaç kulu...
ER-RAKÎB
Yarattığın âlemleri ilmin ile güden sensin,
Bunca sonsuz kâinatı yönlendirip yeden sensin,
Sen ki sonsuz kudretinle gözetensin gönülleri;
Rakîb sensin, kullarını murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Fevkindesin herşeyin,
Herşey senin ilminde.
Ha katında göklerin,
Ha yerlerin dibinde...
Görürsün, gözetirsin işlenen fiilleri,
Anlarsın binbir lisan söyleyen tüm dilleri...
Görürsün zâlimlerin köpüren hiddetini,
Sezersin kopacak fırtınanın şiddetini,
Anlarsın gülümseyen katilin niyetini...
Cümle işler elbette murakaben altında,
Ne zaman terleyecek uyuyan kılıç kında,
Ne zaman gülecektir yavrusuna anası,
Ne zaman açılacak bulutların vanası,
Ne zaman bal yapacak arıya konan çiçek,
Ne zaman arı olup balı içecek böcek?..
Yârabbi hata olmaz asla senin hesabında,
Dere çağlar mecrasında,
Su şekil alır kabında...
Bilirsin neler girecek
Ne zaman bir başka şekle,
Biz bilmeyiz geleceği,
Geçer ömür beklemekle...
Bilen sensin her fiili,
Gören sensin her faili,
İşleri yönlendirensin,
Murakabe eden sensin...
Yârabbi yaptığımız cümle işler sana ayan,
Herşey senin gözetimin altında eder cereyan.
Nereye gitsek kudretin bizi eder ta'kîb,
Elbette göz altındayız, çünkü sensin Rakîb...
Alıntıdır..
ALLAH
Yârabbi kulluk sanadır, inandım ki ilâh sensin,
Esirgeyensin kulunu, her belâdan felâh sensin,
Yârab senin gazabından yine sığınırız sana;
Sığınacak liman sende, yâ İlâhî penâh sensin!..
Yârabbi!..
Yoktur sana müphemiyet, herşey sana ayandır.
Gönülden gelen bir ses bu,
Samimi bir beyândır...
Hayat binbir âvâz ile
Seyreden bir garip şarkı;
Tıkandık vuslat sesinde,
Yârab, bu ne tiz meyândır...
Nefsimiz bir yanda, İblis bir yanda,
Bir çizgi var aramızda can gibi;
O yanda mıyız, bu yanda mıyız?..
Yan yanayız yangınlarla gün boyu,
Yâ İlâhî yakma bizi nârınla,
Nurunla yandır!..
Gözümüzde küfrün kadife tülü;
Yârab, koyma bizi bize,
Gaflet uykusundan kalbi uyandır!..
Sana gelen yollar tozdur-dumandır;
Kalmadı Yârabbi dayanacak güç,
Ekmeğimiz taştır, suyumuz kandır...
Yok ise bir hükmü al aklımızı,
Bizi vuslat günümüze inandır.
Hangi elimizde amel defteri?
Durduğumuz ârâf hangi mekândır?
Uzaklarda değil ölüm meleği;
Eledik unları, astık eleği,
Yalnız sensin gönlümüzün dileği,
Kasırgalar kavuruyor feleği,
Belli ki âhir zemandır...
"Dön" emrinle herşey dönecek sana,
Titriyor her zerrem Allah dedikçe;
Bu an, o andır...
Rahmeyle fakire, al elim Yârab!
Bir ömür sonunda elimde kalan;
Allah diyen bir dil, bir kuru candır
ER-RAHMAN
Esirgeyensin İlâhî, şefkatindir derde derman,
Bizler kumuz, sen bizleri sevgi ile saran umman,
Lütfün ile rahmetindir kucaklayan âlemleri;
Rahmeyle biz kullarına, ey sevgisi ulu Rahman...
Yârabbi!..
Esigeyensin kullarını her belâdan,
Bağışlayan sensin cümle günâhları...
Duyan sensin gönüllerden çağlayan gizli ahları,
Sensin veren gönüllere sevgiyi...
Yâ İlâhî, gönüllerin çorağına
Sevgi yağmurlarını yağdıran sensin.
Âlemler sevgin ile devreder demden deme,
Anaya şefkati veren, aşkı seren sensin âleme...
Lutfunun sonsuzluğu sarılır sonsuzluğa,
Can gibi sevdaları emdirirsin çocuğa.
Küçücük bir yüreğe dağlar gibi sevgiyi
Sığdıran sensin...
Rahmetinle serinler çöllerde sıcaklar,
Şefkatin âlemleri bir tül gibi kucaklar...
Kahretmezsin senin rızân için sevenlere,
Zulmünü rahmetinden süzdürüp zerre zerre,
O sonsuz sabrın ile son çizgiye saklarsın...
Kahrında bile kula şefkat var damla damla,
Lutfunda, rahmetinde sonsuz bir ummansın..
Rahmedersin her mahlûka rızık ve ikramla,
Dertliye devasın Yârab, hastaya dermansın...
O ne zavallı akıl ki, Yaratan dururken,
Yolunu yokta bitirip ve İblis'e kansın...
İlâhî merhametinden bir katrecik nasib
Alabilen gönüller erilmez sevdaya sahib...
Merhamet bilmeyen yürek ateşlere yansın,
Lutfeyle ki İlâhî, yarattığın şu yürek
Her vuruşta o güzel adını zikreylesin,
Rahmeyle ki şu akıl hep seni fikreylesin,
Kerem kıl ki diller seni söylesin,
Hep seni ansın...
Esirgeyensin İlâhî, bağışlayansın;
Âlemleri merhametiyle saran Rahmân'sın...
ER-RAHÎM
Rahmeti yağdıran sensin kuru ağaç dallarına,
Halkedensin vahaları gariplerin yollarına,
Rahîm sensin, merhametin menba't sensin İlâhî,
Bağışlayansın günâhı, acıyansın kullarına...
Yârabbi!..
Sen ki Rahîm'sin, bağışlayıp acıyansın,
Merhamet bilmeyen yürek utanç ateşiyle yansın...
Kullarının arasında gerginliği ören eller,
Ham meyveyi acımadan dallarından deren eller,
Senin yarattığın canı, cansız yere seren eller.
Merhamet bilmeyen yüreğe bağlı...
Elbette yücedir senin katında,
Sana niyaz için açık, rızân için veren eller,
Mazlumların yarasına merhameti süren eller...
Merhametin en yücesi şüphesiz sende İlâhî,
Merhametsiz rûh gerekmez şu garip tende İlâhî...
Bir koyun kuzusuna, bir ana yavrusuna,
Şefkat ve merhametle, sevgi ile yaklaşır.
Sevgi bilmeyen insan özünden uzaklaşır...
Veren sensin sevgiyi en katı yüreklere,
Merhamettir sarılan gönülde dileklere...
Yâ İlâhî, rahmeyle biz garip kullarına,
Senin gazabın çetin,
Senin azabın elîm;
Sen merhamet etmezsen ulaşır mı yarına
Benim dünkü emelim?..
Kan donduran ayazlarda çocuklar,
Çıplak ayaklarıyla ısıtırken buzları;
Senin merhametindir
Isıtan sonsuzları...
Ve sen merhametlilerin en merhametlisi,
Sonsuz merhametinden
Zâlimlere de dağıt.
Dağılsın metropollerin kör ve sağır sisi,
Dinsin iniltisi mazlumların,
Gülücükler gibi açsın dudaklarda ağıt,
Elem gözyaşları dönsün sevinç gözyaşlarına,
Ve ağıtlar tebessüme dönsün...
Rahmeyle Yârabbi,
Merhametle yarattığın şu dünya üzerinde
Mazlumların yüreğini yakan ateş sönsün...
EL-MELİK
Yârabbi sensin yaratan, yön verensin gökle yere,
Veylona ki mülk benimdir, der göğsünü gere gere,
Görünen ve görünmeyen cümle mülkü yönetensin;
Melik-i hakîkî sensin, hükmedensin âlemlere...
Yârabbi!..
Tasarruf eyleriz verdiğin mülkü,
Yarattığın mülk üstünde yaşayanların
Ne sonuncusuyuz, ne de ilki.
Sahibi sensin mülkün, üzerinde yaşarız biz
Otuz sene, altmış sene, seksen sene belki...
Sonra dön emrinle döneriz sana,
Yatağı mülk değildir ırmağa, çağlayana.
Çoğumuz anlamadan bakar gideriz,
Bizi bekleyen sona akar gideriz...
Hükmetti nice hükümdar verdiğin mülk üstünde,
Şimdi kimin başında tâc ve samur kürk üstünde?..
Küçücük aklımızın ermediği âlemler,
Senin mülkündür elbet,
Senin yed-i kudretinde gök ve yer,
Her gün göçüp gideriz mülkünden birer birer,
Yine almayız ibret...
Mülk senindir Yâ İlâhî,
Göçerken dârül bekaya nakledemeyiz.
Uyarız da nefsimize, akledemeyiz...
İblisin içimize yaktığı şu külhanda,
Kör olur gönül gözlerimiz.
Oysa bir yolcu gibiyiz
Bir ömürlük konağımız dünya denen şu handa.
Kibreder senin verdiğin güce,
Kendini dev sanan bunca, cüce,
Gezer mülkünün üstünde başı dik.
Bilmez ki sensin sahibi âlemlerin,
Sensin Melik...
Sen gazab eylersen bize nereye kaçarız?
Mülkünü terkedip gidecek mülk yok,
Şüphesiz ki senin merhametin çok,
Şu kısacık dünya seferimize
Son vermeden ömre biçtiğin süre;
Saadet lutfeyle mülkünde bize...
EL-KUDDÛS
Uludur cümle sıfatın, şefkat sende, celâl sende,
Münezzehsin hatâlardan, hüsn-ü alâ cemâl sende,
Berisin her nakîsadan, benzerin yoktur âlemde;
Sensin el-kuddûs İlâhî, ki ekmel-i kemâl sende...
Yârabbi!..
Senindir cümle kemâl sıfatları,
Her türlü eksiklikten, noksanlıktan münezzehsin.
Tenzih ederiz seni her hatâdan ey tekaddes,
Sensin gönlümüzün sevdası, gerisi hevâ ve heves,
Yarattığın herşey güzel,
Herşey temiz ve mukaddes...
Kirleten biziz yarattığın güzellikleri,
Temiz düşüncelere kara sürer ellerimiz.
İblis mızrap vurur şer telimize,
Fena söyler dillerimiz...
Sen ki bir katrecik kar tanesine
Binbir güzelliği nakşedensin,
Çiğ damlamış gonca güller üstünde
Gönüllere güzelliği sunan sensin...
Seni ömründe bir kez anmayan kulları da,
Anan sensin.
En ücra köşesinde gafil yüreklerin
Sevda sevda yanan sensin.
Günah bizden sâdır olur, hatâ bizden gelir,
Kusur bizdedir İlâhî, münezzehsin her kusurdan.
Aydınlatan sensin gönülleri,
Bize de lutfeyle o İlâhî nurdan...
Kusursuzluk sana mahsus, bağışla kusurumuzu,
İçimiz ayrıdır, dışımız ayrı,
Bilen sensin bilinmezleri,
Sana iltica eyleriz, merhamet senindir gayrı...
Batmışız boyumuzca bataklara,
Günahlar boynumuzda dizi dizi.
Kaybetmişiz kendimizi,
Dağıtmışız bendimizi,
Berî kıl günahlarımızdan
El-Kuddûs vasfınla bizi
ES-SELÂM
Senden gelen her emir, sanki gülşenden gelir,
Safâsi ruhu sarar, kokusu tenden gelir,
Erdirirsin lutfunla her zoru selâmete,
Selâm sensin yârabbi, esenlik senden gelir...
Yârabbi,
Muradındır senin huzurla barış,
Kabul görür indinde gönülden her yakarış...
Hayır ve şer sendendir,
Ne gelirse senden gelir, ne edersen sen edersin,
Diler isen her zorluğu kullara esen edersin...
Nefse uyup isyan eden elbet düşer melâmete,
Düğümlenen cümle zorluk sende erer selâmete…
Senden uzaklaşan yürek, katılaşır zâlim olur,
Darda kalır ise kulun
Ve çağırırsa gönülden seni,
Erer elbet kurtuluşa, sâlim olur...
Büklüm büklüm akar dere,
Yollar dolam dolam gider...
Yıldızlardan yıldızlara, dağdan dağa, çağdan çağa
Meleklerin kanadında,
Seher yelinin sesinde senden selâm gider...
Senden alır ilhamını aydınlığa açan güller,
Seni söyler dertli bülbül,
Seni teşbih eder diller...
Yolunu şaşıran garip,
Menziline ilhamınla bulur yol,
Ganîdir merhametin, lûtfun bol, ikramın bol...
Lutfeyle, zorluklara nâçar kılıp verme bizi,
Asan eyle işimizi, zor yola gönderme bizi...
Biz ki âciz kullarız,
Sen ki sonsuz kudret sahibi,
Şüphesiz zora sokmazsın
Sana sığınan garibi...
Sen darda kalan kulları selâmete erdirensin,
Selâmet sende İlâhî, kalbe esenlik verensin...
Sensin gönülde ilham, sensin dillerde kelâm,
Es-Selâm'sın Yâ İlâhî, es-Selâm!..
Yâ İlâhî gazab edip yakma bizi melâmete;
Selâm sensin, her darlıktan çıkaransın bizi selâmete.
EL-MÜ‘MİN
Sensin kılan bizi emîn her endişe ve korkudan,
Kullar endişesiz uyur, korkusuz kalkar uykudan,
Va'dine güvenilensin, güven veren sensin yârab;
el-mü'min vasfınla bizi uzak tutma bu duygudan...
Yârabbi!..
Eminiz encâmımızdan,
Çünkü sensin yaratan, yargılayan...
Adline sonsuzdur itimâdımız,
Yine de endişeliyiz yalnız...
Adlinle hükmedersen, bu âmelle yandık,
Merhametinle hükmeyle, seni Rahîm diye andık.
Sen ki ulûhiyyetinden emîn olan Hak'sın,
Eminiz Hak diyenleri yakmayacaksın...
Yaratansın, imân ettik, emânetiz sana,
Eminiz lütfedeceğin o sonsuz ihsana...
Canımızla, malımızla, ırzımızla her dem,
Esirgeyen kudretinden emindir her âdem...
Sen ki sözünde sabit, va’dinde durursun,
Âhirette vereceksin mükâfatı, mücâzatı.
Görecek cümle kulların orda Mü'min olan zâtı...
El-Mü'mîn yaraşır senin İlâhî zâtına,
İnandık, imân eyledik senin cümle sıfatına...
Gün gelir ki, orda zaman olmaz, zemin olmaz,
O mizanı düşünenler senden nice emin olmaz?..
Eyle bizi salâha erenlerden Yârabbi,
Sana gelip felaha erenlerden Yârabbi...
Teslim olup İslama gelenlerden eyle bizi,
Huzuruna imân ile gelenlerden eyle bizi...
Mü'min kullarının arasına kat,
Çünkü el-Mü'min sendeki bir ulvî sıfat...
Emin eyle bizi dünyamızdan, ukbamızdan,
Razı ol imânımızdan...
Zira senin emrine lâyık değil amelimiz,
Titrer sana açıldıkça hicap ile elimiz...
El-Mü'min sıfatınla emin eyle gönlümüzü,
Sana karşı bozulmamış yemin eyle gönlümüzü.
EL-MÜHEYMİN
Yönlendirensin âlemi, cümle işi yönetensin.
Yörüngesinde dünyayı gece gündüz denetensin,
Düzenleyen cümle seyri, ayarlayan hayr ve şerri,
İnsanları her işinde murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Yaptığımız her işten haberdâr olansın,
Bilirsin yaptığımız türlü işi...
Yârabbi, bizleri hayr işlere yönelt,
Yaptırmasın İblis bize şerli işi, kirli işi... ,
Yönlendirensin âlemde her ki ne var ise,
Yaptığımız amellerin sonu nâr ise,
Yönlendirme ol cihete Yârab!..
Bizi esir etme nefse, uydurma İblis'e,
Ki senin rızâna uygun hizmette kalalım;
Sana lâyık kullarından olalım...
Ne var ki şu âlemde senin kudretinden ırak,
Yakamaz odunu od, kıramaz taşı balyoz,
Kesemez otu orak, Rüzgâr kaldıramaz toz...
Sen ki görmediğimiz nice kuytularda hep
Yarattığın herşeyi görür ve denetlersin,
Rızân olmazsa eğer zehirleyemez akrep,
Onu kendi ktskacıyla kenetlersin...
Düzenleyen sensin elbette cümle işleri,
Seyyarelerin seyri, gidiş gelişleri,
Senin kudretinle olur Yârabbi...
Ayarlayansın zamanı, lahzaları bir bir,
Senin emrinle olur denizde med ve cezir...
Başak olan tohum, ağaç olan fidan,
Müheymin sıfatının hükmüdür ey Yaradan...
Herşey sana aşikâr,
Bilirsin gönlümüzden geçenleri her saat,
Biz de biliriz seni ve ederiz itaat...
El-Mühyemin’sin İlâhî,
Sen yönlendirmesen eğer nereye gider bu yollar?
Sana doğru yönlendir,
Allah deyip de sana gelebilsin garip kullar...
EL-AZÎZ
Yoktur eşin ve benzerin, ulu şöhret sende yârab,
Hüküm senindir İlâhî, yüce kudret sende yârab,
Erilmez payeler sende, üstünlükte üstüne yok;
Yârabbi sensin el-Aziz ulu izzet sende yârab...
Yârabbi!..
Eşi, dengi, benzeri olmayan sensin,
Sensin hiçbir zaman mağlub olmayan.
İzzet ve kuvvet senindir,
Senindir tek ihtişam...
Şerefli sensin İlâhî,
Bize verdiğin şerefle müşerrefiz,
Eşref-i mahlûkat payesi verdiğin biz
Rahman vasfını bilip, asla ümitsiz değiliz.
İstemeyiz bu şeref, esfel ile gölgelensin,
Güçlü olan sensin Yârab, daima üstün gelensin...
Dilersen edersin zelîl,
Dilersen eylersin azîz.
Zayıf ve âciz kullarız, neyimize kibrederiz?..
Var idin yokken âlemler,
Yok olunca cümle âlem, kalan sensin.
Sana mahsustur o izzet, zira Azîz olan sensin...
İblis bile andeyledi senin yüce izzetine,
Yaratan sensin İlâhî, kim erişir kudretine?..
Azîz sensin, sana lâyık her ihtiram,
Cümle varlık sendeki o sonsuz kudrete râm...
Sensin fevkinde herşeyin, sensin Ulu,
Elbette darda koymazsın, sana gelen garip kulu.
Verensin sen izzetinle her taama ayrı lezzet,
Bizler ki garip kullarız,
Senindir o mutlak izzet...
Yenilsek de nefsimize yenilmeyen İlâh sensin,
İmân ettik kudretine, Azîz olan Allah sensin...
Ta'zim eder seni gökler,
Ta'zim eder seni yer.
Ey benzeri bulunmayan tek İlâh,
Bize sıhhat, bize rızık, gönlümüze huzur ver...
EL-CEBBÂR
Kişi kibriyle küçülür, azamet sende İlâhî,
Soldu nice bin güzellik şu fâni tende İlâhî,
Engel tanımayan kudret zâtına münhasır yalnız;
Doludizgin deli çaylar takılır bende İlâhî...
Yârabbi!..
Senin ilhamınla çağlar,
Köpük köpük akar dere.
Göğü tırmalayan dağlar,
Bir gün secde eder yere...
Doğudan batıya kadar,
Güneş batmayan ülkeye
Hükmeden nice hükümdar,
Bir ömürlük zamanı mahmuzlarken
Koptu dizgini hayatın...
Üç-beş günlük saltanatın
Yeller eserken yerinde,
Esen senin sevdândır efil efil
Seher yelinde...
Sen ey hiçbir kudretin
Yetmediği sonsuz kudret!..
Kendinde nice kudret vehmeden şaşırmışlar,
Gün olmuş senin sonsuz sabrını taşırmışlar;
En azgını yok olmuş en azgın emelinde...
Muktedire verdiğin kudret senin elinde,
Yunus'a verdiğin ders, Davud'a verdiğin ses,
Mecnûn'a verdiğin aşk inler gönül telinde...
Sen ki, ey sonsuzluğu bir zerrecik gören göz,
Sen ki, ey gönüllerde sevda tutuşturan köz,
Sen ki yoktan var eden, hep var olan Ulu Zât,
Ne olur, kulluğundan bizi eyleme azat...
Sen ki, zâlime düşman,
Mazluma, Hakk diyene, doğru yolda arkadaş,
Sen ki dertliye sabır,
Öksüze, sevgi ile kotarılmış özge aş...
Sen ey kudretine güç yetmeyen Pâdişâh,
Akıl nice anlasın, diller nice söylesin?
Şüphesiz ki biz seni nasıl düşünüyorsak;
Lûtfunla, himmetinle, kudretinle öylesin...
Kerem kıl Yâ İlâhî,
Râm olur kudretine gönlü sana yâr olan,
Sen ey kudret sahibi, Ganî ve Cebbar olan...
EL-MÜTEKEBBİR
Kibriya sensin ilâhî, sual olmaz hikmetinden,
Azamet sendedir yârab, ötesi yok kudretinden,
Ol hamakat ehlidir ki, tekebbür eder gücüne;
Yalnız sana sığınırız celâlinden, hiddetinden...
Yârabbi!..
Azamet senin, kudret senin, hikmet senin,
Elbette merhamet sende, kullarına himmet senin...
Veren sensin, alan sensin,
Her dem bakî kalan sensin,
Rızık senden, nimet senin,
Zâlimlere hiddet senin,
Mazlumlara munis eser meltemler,
Zulmedene elbette en yüce şiddet senin...
Fir'avna verdiğin akıl almaz ibret senin,
Nemrud'u mahfeyleyen bir küçücük sinekse,
Elbette bir sineğe verdiğin kudret senin...
Yâ İlâhî, kudretine mağrur olan hükümdar,
Üç-beş günlük ömrü kadar olabilmiş payidar...
Tekebbür neyine kulun, ne kadardır kudreti?
Sadece kırk sene sürdü Süleyman'ın devleti...
Ebedî devlet senindir Yârabbi,
İlâhî hikmet senindir Yârabbi,
Fâni ömrünce sürer her sultanın saltanatı,
İnandık ki, yönlendiren sensin cümle kâinatı...
Bu dünyada kibredenler lütfettiğin kudretine,
Kibirlenip mestolanlar üç-beş günlük şöhretine,
Gün gelince sığınacak senin ulu kudretine,
Yaratılan muhtâc olur Yaratan'ın himmetine,
Bizi saptırma İlâhî, isyan yolu cihetine,
Sığınmışız aczimizle senin ulu devletine,
Erdir bizi hidâyete, erdir bizi rahmetine...
Karanlık dehlizlerde kayboldu aklımız,
Senin himmetin olmazsa Yârab perişanız...
Mütekebbir senin vasfın,
Her işte azametin var, yüceliğin hep aşikâr,
İnandık biz sana ey yâr,
Nurunla aydınlat bizi, sönmeyecek ziyasın sen,
Vurursun kibirlinin kibrine kibrinle kelepçe;
Azîm ve Kibriya'sın sen...
EL-HÂLIK
Yoktan var edensin yârab, âlemleri yaratansın,
Derdi dermanıyla verip, çâresini aratansın,
Verip idrâkin ipini nefsin, iblisin eline;
Yarattığın şu âlemde yaşayan münkir utansın!..
Yârabbi!..
Devrettikçe devrân icre kürreler,
Aklımız acze düşer...
Sonsuzlukta bunca âlem, gökle yer,
Kürreleri oluşturan zerreler,
Zikreder de senin yüce adını,
Neden idrak etmez şu garip beşer
Bedenini halkcdenin yâdını?..
Yerde akar, göğe çıkar, bulut olur bir damla su,
Gün kavurur, çöl tutuşur, umut olur bir damla su,
Dere olur, yanlan yarpuz tutar,
Zemheride kalıp kalıp buz tutar.
Bahar gelir çağıldar uğultusu...
Bir damlacık sudan oluşan beden,
Su kadar aklın yok, bu kibir neden?..
Bilmez misin yaratılmış her nesne O'nun eseri?
Ey hercai nefse uyan,
İblis peşinde koşan serseri!..
Uyan bu gafletten, uyan!
Yoktan var eden o kudret,
Varları yok eder elbet...
Gök gürlese yer ürperir sesinden,
Dünya denen şu kürre
Bir an için şaşırıp, çıksa yörüngesinden
Toprak bir deniz olur, denizler toprak olur;
Halkedilmiş ne varsa, bir anda helak olur...
Yâ İlâhî medet senden,
Bir hiçiz biz, Hâlık sensin...
Bir katrecik kan ve sudan
Ne sultanlar halkedensin...
Yaratan sen, yöneten sen,
Nice ben derim bana ben?..
Yürür beden cana gider,
Damla çaya, çay ırmağa, ırmaklar ummana gider.
İmân ettik Yâ İlâhî,
Alemler devreder durur,
Esen rüzgâr, doğan insan, yağan yağmur,
Herşey senden gelir, sana gider...
EL-BARÎ
Yaratansın güzelliği; ey en güzel, sen ey güzel,
Hâline hamdeden hamal, sana kul olan bey güzel,
Çiçekteki renk ve yaldız, gökyüzünde kayan yıldız,
el-Bâri'sin yâ ilâhî yarattığın her şey güzel...
Yârabbi!..
Senin eşsiz sanatın var güzelde,
Yedilin filizde, sarın gazelde...
Sen varsın İlâhî nakısında çiçeklerin,
Sonsuz kudretin çağıldar akışında gerçeklerin.,
Bu nice güzellik Yârab denizin yakamozunda,
Erir nice renk ve ışık, ürperir
Kelebek kanatlarının altın tozunda...
Ezeli ebede taşıyan sensin;
Semâya serilen Samanyolu'nda,
Bin derya resmeden balık pulunda,
Binbir sevda ile ışıyan sensin...
Bahar dalındaki o nazenin renk,
Tomurcuklardaki o sıcak ıtır
Damla damla içimizi ısıtır...
Tavus nakışındaki o akıl almaz ahenk,
Tutuşan gönüllerde İlâhî sevdaya denk...
Aşıkların sevdanı içer gönül gözünden,
Bin gündüzü yudumlar gecenin gökyüzünden.
Öperken kardelenler mor dağların karım,
Kim çözer başı karlı dağların esrarını?..
Çöl kavuran güneşte görmeyen gözler üşür,
Yarasalar karanlık kuytularda büzüşür...
Berisin her hatadan, münezzeh her kusurdan,
Bizler çamurdanız Yârab,
Bulaştırma bize bizi.
Sevgi yoksa yolumuzun ucunda,
Ulaştırma bize bizi...
Bizler çamurdanız Yârab, çamurdan...
Bir fanus giydir gönlümüze
İmân işlemeli İlâhî nurdan...
Yarattığın herşey güzel Yârabbi,
Yarattığın gönlümüzün yârisin.
Senin eşsiz sanatın var güzelde; Bâri'sin...
EL-MUSAVVİR
Göğe nakış, yere akış, suya içim veren sensin,
İşlevince her canlıya bir tür geçim veren sensin,
Yaratan sensin ilâhî her varlığı bir şekilde;
Dengeleyip, her surete özge biçim veren sensin.;.
Yârabbi!..
Yarattığın her canlıya özge suret,
Halkettiğin herşeye özge biçim verensin.
Onca benzerlik icre, tefrik için kulları,
Küçük ayrıntılarla büyük fark gösterensin...
Her çehrede iki göz, ağız burun ve kulak,
Bunca beşer nedense benzemez birbirine.
Sensin kâdir-i mutlak,
Bunca sığ ve derine
Sensin şekli resmeden...
Dağlarda ayrı rakım, derede ayrı biçim,
Rengi yeşil olsa da, ayrıdır çayırla çim...
Ömrü üç saat süren kelebek kanadına,
İşlersin akıl almaz binbir desenli bir tül,
Birkaç günlük ömr için, yarattığın gonca gül
Açılır katmer katmer dikenli dallarında...
Yarattığın kuşların kanadındaki nakşı,
Ne ressamlar resmeder, ne şair eder tasvir...
Musavvir sensin Yârab,
Senden alır ilhamı, senin yarattığını
Tasvir edenler ancak...
Bir deniz kabuğunda sıralanan şekiller,
Küçücük karıncalar, o dev yapılı filler,
Mor menekşe, pembe gül, kırmızı karanfiller,
Küçücük bir gagada sayısız bunca çiller
Hep senin sanatındır,..
Avazdaki rikkati bülbülün çilesinde,
Meltemdeki şefkati atların yelesinde,
Doyumsuz serinliği suların lülesinde
Sen sunarsın kullara...
Musavvir sensin İlâhî, kimse tasvir edemez
Senin yarattıkların nesnede şekli bile,
Toplarız verdiğin güzellikleri,
Bizlere görmek için verdiğin gözler ile...
EL-GAFFÂR
Gecelerin zulmetine seren sensin sabahları,
Duyan sensin nadim olan gönüllerdeki ahları,
Bulut nasıl örtüyorsa bir tül gibi yıldızları;
Sensin örten, yine sensin bağışlayan günâhları.
Yârabbi!..
Bin ridâya sarsak da bir günâhı,
Gören sensin...
Giren sensin gönüllerin gizli dehlizlerine.
Ağarmaz sandığımız dipsiz karanlıklara,
Açılmaz bildiğimiz toprakta en derine
Zavallı aklımızca gömdüğümüz her günah,
Bir yıldızda ağarır,
Bir filizde yeşerir;
Çarpılır çehremize bir avuç katran gibi,
Ruh bu utançla erir...
Oysa sen o mübarek Gaffar sıfatın ile
Örtersin günahları;
Kumların üzerine kapanan umman gibi...
Kulların belleğine gerersin perdeleri,
Her günâhın üstüne örtülen nisyân gibi...
İstersen gölgelersin güneşi bir bulutta,
İstemezsen bilinmez işlenen gizli günâh.
Ağarmaz karanlığın böğründeki kara ben,
Gecelerin alnında ağaran bir tan gibi...
Ve sen hep bağışlarsın günâhını kulların,
Köleye rahmeyleyen âdil bir sultan gibi...
Sultanlar sultanı sen,
Her neyi murad etsen
Yaratırsın o anda...
Zaman emrinle çağlar, ilmindedir her mekân,
Sararsın mekânları bir özge mekân gibi...
Yârabbi, sen herşeyi her mekânda görensin,
Bizler ki günahkârız...
Hatasız olan sensin, biz hatamızla varız.
Ört günâhlarımızı ve affeyle Yârabbi,
Bize bir arkadaş ver bu çetin yolumuzda;
Gönlümüzde üzeri örtülmüş imân gibi...
. EL-KAHHAR
Sensin âlemin sahibi, sensin her dem gâlip olan,
Yenilmeyen kudret senin, cemâlindir calip olan,
Kahredersin kudretinle, kudretine kibredeni;
Hamakat ehlidir elbet kahrolmaya talip olan...
Yârabbi!..
Cümle zerrâtı hem içinden, hem dışından,
Senin sonsuz kudretindir kuşatan...
İbret gerek biz kullara kelebeğin nakısından,
Pençesinden arslanların, ceylanların bakışından,.
Şüphesiz sensin yaşatan
Ölü bildiklerimizi...
Senin kahir kudretini elbette ki anlar
Yanılıp da kahrına uğrayanlar...
Yaratan gensin İlâhî, her yerde sen varsın,
Her dem gâlib olan sensin,
Lütfedersin dilediğin kullarına,
Zâlime karşı Kahhârsın!..
Dilersen lutfun ile kulları âbâd edersin,
Dilersen helak eder, ömrünü berbâd edersin...
Hiç kimse kuşatmandan kurtaramaz kendini,
Takarsın bileğine çözülmez kemendini...
Dayanamaz kahrına ne semâvât, ne de yer,
Sonsuz kudret senindir, âlem sana baş eğer...
İmân, irfan, adalet vesiledir lûtfuna,
Elbette kahredersin her kim ki uymaz buna...
Küfür, isyan ve zulüm sana baş kaldırmaktır,
Emrine uymayanlar perişan olacaktır...
Kahreyledin nice Nemrud'u sen ki Ey Kahhâr,
Bilebilsek ki kahrından daha çok lutfun var...
Hilmin de güzel İlâhî, cemâlin de güzel,
Şüphesiz ki her lafz-ı celâlin de güzel...
Kahhâr olan da sen, Latîf olan da sen,
Bizi kahretme Yârabbi,
Bağışla isyanımızı, bizlere lutfeyle... [
EL-VEHHÂB
Kuşa yuva, derde deva, yorguna hız veren sensin,
Hibedir her verdiğin şey; karşılıksız veren sensin,
Hidâyet ver kullarına, lutfeyle bizlere yârab;
Vehhâb olan, adın ile, elbet yalnız veren sensin...
Yârabbi!..
Eğer vermezsen,
Kimin olur malı mülkü?..
Dağlara kar, gönüle yâr, kışa bahar veren sensin...
Kirpiye dikeni, samura kürkü,
Dallara bâr, güllere har, hastaya nar veren sensin.
Vîrânı âbâda, kısırı evlâda
Nisyânları yâda erdiren sensin.
Meyveyle donatan sensin dalları,
Kış gelince mor dağlara ak kan,
Kıştan sonra yaylalara baharı
Nakış nakış serdiren sensin...
Sensin elbet Yâ İlâhî, tadı veren dilimize,
Çeşit çeşit hünerleri veren sensin elimize...
Yaratmasaydın yerleri
Nerde barınırdık Yârab?..
Yağmur verirsin bulut bulut,
Gayret verirsin umut umut,
Serhaddi yok arzularımızın,
İsteklerimize yoktur hudut...
Biliriz ki, yok yoktur senin için,
Biliriz ki, sonsuzdur nîmet hazinelerin...
Bol bol bağışlarsın her nimetini
Karşılık beklemeden...
Sen ki, sana isyan edeni bile,
Rızkınla rızıklandırır, yaşatırsın mülkünde.
Kısmadın hiçbir canlının rızkını
Ne sonunda, ne ilkinde...
Vehhâb'sın,
Hibedir tüm verdiklerin.
Câhile bilgiyi,
Garibe ilgiyi gönderen sensin...
Sen yaratan, yaşatan, yönlendiren Rab'sın,
Her nimeti hibe eden Vehhâb'sın...
ER-REZZAK
Yâ ilâhî, her şeyi sen tefrik edip ayıransın,
Mazlumları, öksüzleri, güçsüzleri kayıransın,
Rezzâk olan yalnız sensin, yarattığın her canlıyı
Sana isyan etse bile rızkın ile doyuransın...
Yârabbi!..
Ey her canlının rızkını tekeffül eden Allah,
Rızkımızdan şüphe mi? Tevbe, estağfirullah!..
Birinin rızkı için biri olsa da vesile,
Şüphesiz ki o ulaşır hep senin keremin ile...
Yaşadıkça vereceksin eksilmeyen hazinenden,
Deniz altında balığa, yer altında solucana,
Hiç kesilir mi umut, senden, senin kereminden?
Veren sensin her bedene, her ruha, her cana...
Nasıl beden alıyorsa her nebattan gıdasını,
Ruhlara da sunan sensin huzurunu, sevdasını...
Ayağıyla getirirsin kötürüm kurda kuzu,
Kör kuşun gagasının önünde biter dan.
Düşler ihsan edersin doyurup uykumuzu,
Edersin bir arslanı kırk tilkinin medarı....
Rezzâk sensin Yâ İlâhî,
Çok verirsin, az verirsin.
Yaşatırsın verdiğin ömür içinde canlıyı.
Kimini inleterek, her seher niyaz verirsin,
Bilen sensin geleceği, imkânsızı, imkânlıyı,
Göçere mekân verirsin, garibe imkân verirsin...
Nasıl doyuruyor isen yiyecekle, içecekle,
Gözleri de doyurursun çeşit çeşit çiçekler.
Ruha huzur, kalbe sevda,
Yuvalara mut ve umut...
Senin sonsuz hazinenden keremine yoktur hudut.
Yâ İlâhî sensin Rezzâk,
Yeşil, sarı, kırmızı mor,
Nebat verir kara toprak...
Bir dâneden yüzlük başak,
Bir tohumdan koca ağaç,
Rezzâk olan o ki sensin, kim kalır aç?..
EL-FETTAH
Açan sensin kapıları kurtuluşa birer birer,
Cihâna sığmayan sevdan gönül kapısından girer,
Fettâh sensin, her kapının anahtarı sende yârab;
Kullar ulu divânına açık dergâhından erer...
Yârabbi!..
Bir kapıyı açmadan, kapatmazsın bir kapıyı,
Açacak anahtar sende her kapıyı...
Senin yüce dergâhın açıkken her kuluna,
Gafil odur ki, gelenin yüzüne örter kapıyı...
Karşımıza duvar gibi dikilen her zorluğa,
Bizi cendere gibi sıkıp saran her darlığa
Kurtuluş ve ferahlık kapısı açan sensin...
Biz küçücük bir emelin koşarken peşinden,
Görüp gafletimizi, kapatıp o kapıyı sen,
Sonsuz mutluluklara kapıları açan sensin,
Mutluluğu çiçek çiçek gönüllere saçan sensin,..
Yâ İlâhî Fettâh sensin,
Kullarının arasında adâletle hükmedensin...
Bırakmazsın mazlumun âhını zâlimlere,
Bir kulun huzurunda alın vurursa yere,
Eser kışına bahar,
Açılır önünde cümle kapılar...
Sen lütfedersin de açılmaz mı?
Açılmaz sanılan çelik kapılar,
Aşılmaz sanılan dağlar,
Bitmez sanılan acılar...
Bitiverir bir lâhzada, huzur bulur gönül,
Tomurcuğa durur kurudu sanılan gül,
Yeniden çiler sevdasını sustu sanılan bülbül...
Gariplerin suratına kapanan büyük kapılar,
Sen kerem edince, açılır ardına kadar...
Çünkü sen Fettâh'sın,
Sen ki, âlemleri yaratan Allah'sın...
Nice baş kaldırır sana -hâşâ-, yarattığın şey,
Sen istersen hizmet eder hizmetindekine bey...
İnandık Ey İlâhî,
Şerîki olmayan Allah sensin,
Açan sensin her kapıyı, Fettâh sensin...
EL-ALÎM
Gayb açılır ilmin ile, sana gizli mekân yoktur,
Akan şu zaman içinde sana müphem bir an yoktur,
Alîm sıfatındır senin, sır aşikârdır ilmine;
Düşünceyi bile senden gizlemeye imkân yoktur...
Yârabbi!..
Herşeyi bilensin;
Uçan kuşun konacağı dalları,
Ayaklara serilecek yolları,
Gecenin ardından doğacak sabahları,
Kahkahanın peşindeki ahları,
En kuytu köşelerde işlenen günâhları,
Sahralarda sevdaya susamışı,
Filiz iken ney olacak kamışı
Bilen sensin...
Bilinmezde buğulanan esrarı,
İlmiyle silen sensin...
Yâ İlâhî,
İçimizden rüzgâr gibi geçenleri,
Yeraltında kımıldayan, gökyüzünde uçanları,
Gönüldeki her niyeti,
Keyfiyeti, kemiyeti,
İçine kapalı ferdi, uğuldayan cemiyeti
Elbette bilensin Yârab...
Yarattığın bunca âlem,
Bir zerreciktir indinde.
Yüce dağların başında, okyanusların dibinde
Ne var ise sana âyân...
Bizler ancak senin bize bildirdiğini biliriz,
Bilemeyiz bilmemizi istemediğin esrarı.
Bir topak dünya üstünde emrinle gidip geliriz
Bir aşağı, bir yukarı...
Akıp gider yarattığın zaman,
Binbir meçhul ile dolu bizlere görünen mekân.
Puslandırır aczimizin ifâdesi
Sır fanusunun camını,
Yalnız sen bilirsin Yârab her nesnenin encamını.
Bilgimizin bir sonu var,
Sonsuz olan ilim sensin,
Geçmişten sonsuza kadar
İlminde hıfzeden Alîm sensin... [
EL-KÂBIZ/EL-BÂSIT
Murad etsen, kullarına acıları bal edersin,
Bastedersen bir kuluna; sâhib-i emval edersin,
Diler isen kabzedersin serveti, devleti, ruhu;
Verirsin binbir ızdırap, vurup pâyimâl edersin...
Yârabbi!..
Cümle varlık senin yüce kudretinin kabzasında,
İstediğin kulundan alırsın verdiğini...
Zengin iken olur fakir,
Düşer itibardan, olur zelîl ve hakîr...
Sen ki hazreti Eyyûb'u eyledin imtihan;
Ne evlâd kaldı elinde, ne servet, ne sâmân...
Alıp elinden bir de sıhhat hazinesini,
Yaktın melâmet nârına o mübarek sinesini.
Her nimeti kabzetmek kudreti yalnız senin,
O Eyyûb ki, sabrile etmedi âh ü enîn...
Diler isen bağışlarsın, merhamet ve sabır ile;
İşleri isyan olan, nimete küfrân olan
Bir serâzâd güruhu.
İstersen kabzedersin bedenlere emânet
Verdiğin ruhu...
Kâbız olansın İlâhî, kabzedensin,
Sonsuz kudret ve merhamet sahibi İlâh sensin...
Murad edersen kolaylaşır kullarına nice zorluk,
Açılır birer birer yolunda engeller...
Damla damla verdiklerin akar oluk oluk,
Boş döner mi ihlâs ile sana açık eller?..
Basitleştirirsin cümle girift olan şeyi,
Ayaklara getirirsin her nimeti, her imkânı.
Genişler kalbe verdiğin ilhamla,
Canı bir cendere gibi sıkan dar mekânı...
Bâsıt vasfındır İlâhî, kolaylık verensin,
En onulmaz zamanlarda yardım gönderensin...
Diler isen kabzedersin
Alırsın verdiklerini,
Gafil olur az görenler lûtfunla erdiklerini.
Diler isen bastedersin, ister isen kabzedersin,
Dilersen bir zindan gibi
Kulu kendinde hapsedersin.
Senden gelen herşey güzel, herşey hoştur;
Lûtfeyle bizlere Yârab, işimizi kolaylaştır...
EL-HÂFID(Z)/ER-RÂFİ’
Hâfıd vasfınla ilâhî, neş'eyi elem edersin,
Düşürüp kulu zillete, rüsvây-l âlem edersin,
Er- râfi'sin, yüceltirsin dilediğin kullarını;
Zelilolan zamanları, en şerefli dem edersin.
Yârabbi!..
Sensin zarifi zail eyleyen cümle ziynetten,
Düşüren sensin İlâhî, kulunu kadr ü kıymetten...
Nefse uyup isyan eden senin sonsuz kudretine,
Düşecektir İblis ile nefsinin bed zilletine...
Azîz eden de sensin,
Zelîl eden de.
Kur'ân'ı mürşid eden de, Resulü delil eden de.
Gafil odur ki verdiğin rûh ile fânî bedende
Bir kudret vehmeder;
Sonunda Hâfıd vasfınla zelîl olur gider...
Er-Rafı' olan da sensin,
Cümle derdi defedersin,
Yüceltirsin zelîl kulu, zirvelere ref edersin...
Dilediğin kullarına şeref sunar, şan verirsin,
Nice garip kullarına erilmez imkân verirsin...
Sonsuzluğa yükseltirsin göklerini direksiz,
Yarattığın hiçbir nesne değil hâşâ gereksiz...
Derece verirsin kullarına,
Dağların mertebe mertebe yükselir,
Dönen herşey sana döner, gelenler senden gelir.
Kimine ihsan edersin serveti, iktidarı,
Kimine çilesi olur âhiretin medarı...
Yârabbi Hâfıd vasfınla hükmetme bizlere,
Yüceliğine yaraşır keremdir biz âcizlere...
Zelil etme yaşadıkça yaratığın şu dünyada,
Râfi' vasfınla ref eyle mertebimizi ukbada...
Var eden sensin İlâhî,
Ebediyyen vâr olan sensin.
Düşmanımız nefsimizdir, gerçekten yâr olan sensin.
EL-MU'İZ/EL-MÜZİL
Sensin mu'iz olan yârab, erdiren sensin izzete,
Müzil olan yine sensin, garkedersin bin zillete,
Şeref verdin kullarına eşref-i mahlûkat kılıp;
Düşürme bizleri yârab, ne zillete, ne illete...
Yârabbi!..
Yed-i kudretindedir herşey,
Râm olur cümle kudret senin sonsuz kudretine,
Akıl ermez hikmetine,
Sınır yoktur elbet senin lutfun ile rahmetine,
Lutfeyle bizlere Yârab,
Nail eyle nimetine,
Bizler ki âciz kullarız, hep muhtacız himmetine...
Reva görme bizi Yârab, hiddetine, şiddetine;
Mu'iz olan vasfın ile erdir bizi izzetine...
Müzil olan da sensin,
Rahmeyle ey Rahîm Allah, düşürme bizi zillete...
Reddedersek senin bize gönderdiğin delilini,
Unutursak senin Müzil olan ism-i celîlini;
Elbette katılırız zâlimlerin safına,
Yüreği kaptırırız İblisin insafına...
Şefaate göndermezsen bize delîl ettiğini,
Kim tutup kaldırır yerden senin zelîl ettiğini?.
Erdir bizi izzetine, zelîl etme bizi Yârab;
Mü'minlere lütfettiğin imân aşkına,
Mürşid diye gönderdiğin yüce Kur'ân aşkına,
Hâtemü'l Enbiyâ olan ulu Sultan aşkına,
Senin yüce şanın olan Rahman aşkına;
Müzil vasfınla eyleme bizi rüsvâ ve zelîl,
Eyle bize Habîbini sana gelen yolda delil...
Sensin Mu'iz olan Yârab,
Yakışır kudretine, yakışır devletine,
Bizler ki her dem muhtacız senin inayetine,
Vardır bizi sana olan imânın lezzetine,
Erdir bizi Yâ İlâhî, o ulu izzetine...
ES-SEMÎ
Irak değil duyumundan karıncanın ayak sesi,
Duyan sensin her sadâyı, aldığımız her nefesi,
İşitensin ya ilâhî, her şeyi tam anlamıyla;
Semi’ vasfına açıktır hatta gönül vesvesesi
Yârabbi!..
Semî' sensin, herşeyi işitensin,
İçe dönük fısıltı, dışa vurulan sadâ,
Gönülden doğan niyet bir kelâm olmasa da,
Sesimizi duyansın...
Farketmez senin için seslerin niteliği,
İster dudakta yansın,
İster bir feryâd olup, varsın arşa dayansın...
İşitirsin her sesi titreşip çıkmasa da,
Semî'sin, sana döner yarattığın her sadâ...
Duyan sensin herşeyi, anlayıp işitenrin; .
Uzayda sessizlikte seyreden seyyareyi,
Bulutları sesiyle titreten tayyareyi,
Ovada büklüm büklüm sessiz akan dereyi,
Salarken âvâzeyi yırtılan hançereyi,
Gül dalında dinlenen meltemin nefesini,
Yeraltında inleyen bir yılanın sesini,
Baştan omuza düşen bir saç kılını,
Yaprakta kımıldayan bir bahar tırtılını,
Döne döne iniyorken fısıldayan kar tanesi,
Çatlayan kabuğundan yere düşen nar tanesi,
Sana ulaşır yuvadan yem bekleyen kuşun sesi,
Sana gelir müjde için-şehid eden kurşun sesi...
Sana gelir efil efil uyuyan bebeğin sesi,
Sana uçar vurulup da kanadından,
Bir turnanın yelpe yelpe
Yere düşürdüğü incecik teleğin sesi...
Ulaşır sana Yârabbi, sana açık ellerden,
Yüce katına salınan incecik dileğin sesi.
Sana dalga dalga gelir,
Göklerdeki yıldızların,
Canlıların, cansızların,
Devreden feleğin sesi...
EL-BASÎR
Görmemiz için âlemi, bizlere göz verensin sen,
Görülmeyen ücralarda, her zerreye erensin sen,
Uzak değil nazarından, yarattığın hiçbir nesne;
Basîr olan vasfın ile, ne mükemmel görensin sen...
Yârabbi!..
Seni görmeye muktedir değil iken verdiğin göz,
Yarattığın her nesneyi elbette görensin sen...
Görürsün göklerin sonsuzluğuna
Yaydığın cümle zerrâtı,
Görürsün toprakta haşır-neşir
Lûtfunla kımıldayan haşerâtı...
Büyüteçlerle görülmeyen nice canlı,
Senin himmetinle yaşar etli ve kanlı...
Yaratan sensin kürreyi,
Yaratan sensin zerreyi,
Bu sınırsız kudretini âciz akıl nasıl çeksin?
Yarattığın her varlığı elbet göreceksin...
Gören sensin kanat kanat görünmeden uçanları,
Gören sensin rahmetinden yudum yudum içenleri,
Gören sensin gönlümüzden geçenleri...
Güneş doğar, aydınlanır yeryüzü,
Güneş batar, karanlıklar karalar ak gündüzü,
Sen ki karanlıklarda herşeyi aşikâre
İlâhî kudretinle görensin...
Sen ki görelim diye bize aydınlık verensin,
Sen ki ağarsın diye geceyi güne serensin,
Sen ki bizim görmemizi murad ettiklerini,
Göz verip de bizlere gösterensin...
Sensin Basîr olan Yârab,
Bizleri her lâhza görensin.
Görürsün gariplerin aczini,
Lutfunla muktedir olanların iktidarını...
Lutfeyle Yâ İlâhî,
Bizi imân ile hasret.
Alma kulların elinden verdiğin medarını,
Bizler ki istemeyiz dünya iktidarını,
Sen ki hep gördün bizleri, göstermedin cemâlini;
Kabul edip dergâhına, göster bize dîdârını...
EL-HAKEM
El-hakem'sin yâ ilâhî, hükmü hep sürecek sensin,
Hükümdarlara hakemsin, hesabı dürecek sensin
Yok hükmüne mâni olan, hükmedensin hükmedene;
Âlem yed-i kudretinde, son hükmü verecek sensin
Yârabbi!..
Hükmünü bozmak kimin haddine?
Kul erişse bile verdiğin kudretin serhaddine,
Cirmince yer yakar, hükmünce hükmeder;
Bırakır fânî bedeni, toprak olup gider...
Zâlimin yaptığı zulüm,
Hükümdarın hükmettiği beldeler,
Gider İlâhî hükmünle ellerinden birer birer...
Nerde varsa karanlık
Elbet gün üstündedir,
Senin İlâhî hükmün, her hükmün üstündedir...
Anında icra edilir senin verdiğin hüküm,
Seni düşündükçe Yârab, ağırlaşır yüküm.
Çekemez olur ruhum bedenimin sıkletini,
Çimdikler binbir çekirge aklımın tatsız etini...
Döner kafamın içinde beynimi içen sarhoşluk,
Erir damla damla akar elimle sıktığım boşluk...
Gözüme batan dikeni çıkarmayı akledemem,
Ruhum gider bir vahaya, bedenimi nakledemem...
Gözümden kum olup akar kulağımla duyduğum ses,
Isıtırım binbir kışı avucumda nefes nefes...
Kaldırıp atarım aklı, hayran olduğum sırçaya,
Dağılır sırça gönlümde yıldızlar kadar parçaya.
Bir parmak daldırırım nefsimin bal peteğine,
Ve silerim parmağımı hayâlimin eteğine...
Bir incecik yol ki Yârab,
Durur döner, döner durur.
Düşüncemin aynasına
Aklımın son aksi vurur... , -
Hakem olan sensin, hükmeyleyen sensin,
Nice hükmettiğine hükmeylemez aklım.
Kim neye hükmederse aklınca hükmeder,
Son hükmü verecek sensin...
Hakem olan sensin, herşeye hâkimsin,
Hakk'ın hükmüne isyan mı? Ey rezil nefs, kimsin?..
EL-ADL
Adlin ile kemter kula yine gufran olan sensin,
Tüyü kanada adledip, ruhu pervan eden sensin,
Andolsun adlini tartmaz aczimizin terazisi;
Hamdolsun ki, yâ ilâhî yine rahman olan sensin
Yârabbi!..
Adlinle dengelersin âlemleri,
Elbette mutlak adalet sahibi sensin...
Ne İlâhî dengedir bize lütfettiğin ölüm.
Adaletle hükmedensin, sâdır olmaz senden zulüm.
Verip de dişine zehir,
Akıtırsın nehir nehir
Elsiz ayaksız yılanı...
Ne verirsen sen verirsin,
Kuşlara kanat verirsin, kirpiye diken verirsin...
Her nesneye özge bir boy ve özge bir en verirsin.
Sen âdilsin Yâ İlâhî,
Sevmezsin zâlimi, zulmü...
Zayıf yarattıklarına mutlaka bir yol verirsin,
Bir zaman kıt verdiğine
Yeri gelir bol verirsin,
Kötürüme lütfedersin,
Daha güçlü kol verirsin...
Kime neler verdiğine, karışamaz hiçbir kulun,
Adline yoktur şüphemiz, elbet bilen-gören sensin.
Malı dilediklerine,
İlmi dileyene veren sensin...
Şaşmaz senin adaletinin terazisi,
İmân ettik kudretine, birliğine inandık.
Lâkin bazen nefse uyup, İblis'e de kandık...
Şaşmaz terazin ile tartarsan günahları,
Bir günahımızın isi karartır sabahları...
Takılıp nefsin peşine ötelere saptık,
Yapma dediklerini inadına yaptık...
Yâ İlâhî, günahkârız, bağışlayan sensin,
Gören sensin âlemleri, bizi duyan sensin...
Dara düştüğümüz zaman ancak seni andık,
İlâhî sâdayı duyduk, ibretle uyandık...
Merhamet eyle bizlere yargılarken Yârab;
Adlinle hükmedersen, el-aman ki yandık!..
EL-LATÎF
İstiridyede inciyi, arıda balı verensin,
Kuru ağaç gövdesine çiçekli dalı verensin,
Küçük tırtıl salya salya örüp kozasın! ölür;
Dilediğin kullarına ipekten şalı verensin...
Yârabbi!..
Latifsin Yâ İlâhî, lütfedersin kullarına
Aklımızın ermediği en ince yollardan...
En ince işlerin inceliğinde
Çiçekler devşirip kuru dallardan
Kuru gönüllere aşk gönderirsin...
Sen verirsin Yârab, sen verirsin,
Yaratılmışların bilip de ihtiyacını,
Sezilmez inceliklerle gönderirsin...
Lutfunda öylesine latîfsin ki ey İlâh,
Bilmeyiz nerden gelir gönlümüze bu ferah?..
En zor işler en ince çizgisiyle belirir
Latîf vasfından esen bir meltemle gönülde,
Çile sabrın zirvesi olur iken bülbülde,
Lutfundur latîf-latîf açan tomurcuk gülde...
Veren sensin akıla, akıl almaz hülyayı,
Kimler çözebilmiş ki bir damlacık rüyayı?..
Yumruk kadar bir beyin nasıl olur çatlamaz,
Nasıl girer bunca şey bu yumağın içine?
Sıralanan şeyleri bir kerecik atlamaz,
Alır götürür bizi hayâlin kanadıyla
Kafdağı'nın ardına, ya da Çin-i Mâçine...
An olur, geçmişteki yaşananı sıralar,
Çözülür yumak yumak bellekte hatıralar...
Akıl almaz incelikle serersin idrâkimize,
Düşünce devreder durur içimizden içimize...
Lütfeden sensin İlâhî
Bilip ihtiyacımızı.
Paylaştıkça büyütürsün sevincimizi git gide,
Bölüştükçe küçültürsün acımızı...
Bilirsin en ince işleri,
En ince noktasına kadar.
Sezersin ihtiyacımız olan en ince sezişleri,
Latifsin, büyüktür lutfun sonsuz kudretin kadar.
EL-HABÎR
Yarattığın cümle zerrât öz sırrını eder ihbar,
Elbet sana aşikârdır bilinmeyen cümle esrar,
Senden gizli değil yârab, içimizdeki emeller;
Mâhiyetinden efâlin yalnız sensin tek haberdâr
Yârabbi!..
Var idin ezelden, varsın, hep var olacaksın,
Eşin benzerin yoktur, teksin Yâ İlâhî, birsin,
Yarattığın âlemlerden,
Seni yazan kalemlerden.
Çektiğimiz elemlerden haberdârsın...
Mazlumlara hep medarsın,
Bilirsin nerde, kimlere zulmedilir,
Haberin vardır karınca yuvasından
Ta bilmediğimiz âlemlere uzanan çizgide
İsmin nice zikredilir...
Sayısı bilinmez yarattıklarının,
Akıl ermez hükmettiğin âlemlere.
Bunca varlığı yaratan sensin,
Birsin Yâ İlâhî, birsin...
İçimizden geçenleri bilirsin,
Haberdâr olursun herşeyin seyrinden,
Habîr'sin...
Senden gizleyecek sanır sırrını zavallı kullar,
Oysa sen, zerre zerre her nesneyi bilensin.
Zerreler kürre gibi aşikârdır hep sana,
Sinmiştir cümle varlık o Yüce varlığına,
Nasıl ki damlacıklar gizlenirse ummana...
Ummanın yüceliği damlanın içindedir,
Saklandım sanan damla, ummanın içindedir...
Gören sensin herşeyi, ırak olup gözlerden,
Sana sığınıyoruz galat olan sözlerden...
Seni vasfeylemek Yârab, verdiğin akla sığar mı?
Kudretini anlatmaya kulunun kudreti var mı?..
Bir vasfını düşünmek bile âciz akla bârdır,
Senin kudretin İlâhî, senin kudretin kadardır...
Haberdârsın ne ki varsa gökten yere,
Çünkü sensin hükmeyleyen yarattığın âlemlere.
Habîr'sin, ilk haber sana gelir,
Herşeyin başında ve sonunda sen varsın,
Herşeyden haberdârsın... [
EL-HALÎM
Gizleyensin kullarının yüz kızartan hicabını,
Hilminle erteleyensin hışmın ile gazabını,
Halîm sensin yâ ilâhî, yoktur azâbda acelen;
Lâkin er-geç verecektir sana her kul hesabını.
Yârabbi!..
Müsamaha edersin kullarına,
Halim sahibisin İlâhî, acelen yoktur azâbda...
Günahları bir yazarken,
Sevaba sevâb eklersin.
Belki nadim olur diye ertelersin azabını,
Bağışlamak için Yârab, ufak bir tevbe beklersin.
Yine de biz âsî kullar
Binip de nefsin atma;
Sürüp gideriz hışmınla vereceğin afatına...
Alîmsin, bilirsin işlediğimiz cümle günâhı,
Halimsin, beklersin nedametle gelen ânı...
Ânında verebilmeye muktedirken cezayı,
Sonsuz merhametinle hoş görmezsin ezayı.
İblisin terkisinde yol alırız hüsrana,
Uzaklaşırız gittikçe lütfettiğin gufrana.
Kopardık dizginleri, arttırdık hızımızı,
Sen bilirsin Yâ İlâhî garip encamımızı...
İhlâsı çoktan bıraktık, zayıfladı imân,
İsyanımız sana karşı, senden dileriz aman...
Biliriz rahmetin bol, hilmin çok,
Merhametin olmazsa
İşlediğimiz amelden bize fâide yok...
Terketti gönlümüzü sevgi ile merhamet,
Şaşırdık kıblemizi, kayboldu istikamet...
Küfrân-ı nîmet ettik,
Ne yarattıklarına, ne sana hizmet ettik.
İblisle yoldaş olup, düştük nefsin peşine,
Üşüştük şu dünyanın kokuşmuş pis leşine..,
Zamanın rüzgârında koşuyoruz ecele,
Biliriz ki Halîm'sin, eylemezsin acele.
Bizi küfre çağıran şu ışıkları söndür,
Aydınlat nurunla idrâkimizi;
Bizi imân ile sana getiren yola döndür...
EL-AZÎM
Yaratılmış hiçbir şeyde yoktur senin azametin,
İlmin ulu, şanın büyük, pek yücedir adaletin,
Azîm olan sensin yârab, ta'zîm eder seni yer-gök;
Sarar sonsuz azametle her varlığı merhametin...
Yârabbi!..
Yarattığın o sonsuz âlemleri
Fikretmeye, keşfetmeye yetmez akim gücü.
Yarattığın bir yanardağ görünce,
Tutuşur aklımızın etekleri...
Bizi aydınlatan güneş kaç kez dünyamızdan büyük?
Sonsuzluğu düşünmek mi?
Aklımıza ağır gelir bu yük.
Herşey birbirinin zıddı,
Herşey birbirinin aksi,
Güneş sisteminden bin kat büyük binlerce galaksi...
Sanki bizim küçücük aklımıza inat,
Bir sır gibi döner durur şu koca kâinat...
Ne azîmsin ki İlâhî,
Yarattığın kâinatın azameti;
Olmaya yeterli değil kudretinin alâmeti...
Azamet sana münhasır,
Sensin yüce, sensin ulu.
Kendinde azamet vehmedip de,
Şaşırtma Yârabbi hiçbir kulu...
Sendeki sonsuz hikmeti,
İlme gelmez azameti,
Yetmez algılamaya verdiğin aklın kudreti...
Yetmez senin kudretine yarattığın hiçbir kudret,
Yetmez seni düşünmeye senin verdiğin şu akıl.
Senin azametinden habersiz,
Kendinde azametle kudreti vehmedenler;
Elbette taşıyordur beyin yerine çakıl...
Azîm sensin Yâ İlâhî,
Sana mahsustur o sonsuz azamet.
Senin yüce dergâhına yüz sürmek isteyenlere
Lutfun ile, hilmin ile kıl inayet,
Ver yolumuza sana doğru istikamet...
Azametin karşısında ta'zîm ile ettik kıyam,
Merhamet et kullarına ey Azîmü'l- Âzam...
EL-GAFÛR
Yâ ilâhî, gölgelersin her günâhı gufran ile,
Oysa bizler zulmederiz her nimete küfrân ile,
Biliyoruz ey pâdişâh, salih değil amelimiz;
Tek teselli son nefeste sana gelmek imân ile..
Yârabbi!..
Nic'olur hâlimiz bizim?..
Küfrân-ı nîmetiz, başlarımız dik.
Bilmeyiz ne idik, nereden geldik..
Nice bin çirkefe bulaşır durur
Duaya açılan elimiz bizim...
Dualar riyaya karışır gider,
Kibir gerdan gerdan kırışır gider,
Tevazu tül gibi buruşur gider,
Haddin serhaddini aşar gideriz;
Karınca kartalla yansır gider,
Nefis İblis ile barışır gider...
Sonra bin nedamet yaş olur gözde,
Gönülden gelmeyen ses olur sözde;
Ve binbir yalanı yalar dilimiz,
Düzen tutmaz gönül telimiz.
Gafursun...
Merhametle setredersin suçları,
Bağışlarsın kalbden gelen
Bir âha bin günâhı...
Yâ İlâhî açıktır dört yanımız,
Yalnız gözümüzde gaflet perdesi...
Sen ki, bir ananın evlâdı için
Beslediği merhametten de öte
Rahimsin kullarına...
Sultan ile kölesi bir arada,
O büyük hesap günü, Mahkeme-i Kübrâ'da,
Gufran denizinde bir kum olaydık...
Yârabbi, aydınlat karanlıkları,
Bizlere lutfeyle nurlu sabahı...
Biz şaşkın kullara sen acımazsan,
Çeker mi bu omuz bunca günâhı?..
Yârabbi, nic'olur hâlimiz bizim?
Sensin darda kalanların penâhı...
EŞ-ŞEKUR
Ya ilâhî muhtacız hep, senin her dem himmetine,
Şüphesiz ki bir şükürle ereriz bin nimetine,
Nerden gelir ise gelsin, her nimeti gönderensin;
Şekûr sensin, yakma bizi nâdân kulun minnetine...
Yârabbi!..
Naîm-i hakîkî sensin, senden gelir onca nîmet,
Şekûr sensin, şükür sana, yalnız sana minnet...
Gönderirken rızkımızı yaratırsın bin vesile,
Lütfederken rüsvây etme
Yârab bizi nâdân ile...
Vesile olurken rızka, gafil nâdân ta'n eder,
Hâşâ özün rezzâk bilip, dünyamızı zindan eder...
Biliriz ki her nîmetin, dergâhındır geldiği yer,
Elbette ki cümle kullar gönderdiğin o rızkı yer.
Gafil odur ki her sabah eder rızkından endîşe,
Unutur nimete şükrü; işte odur sefil olan.
Yârabbi, elbette sensin rızkımıza kefîl olan...
Her dem gaflet içindeyiz, nîmete şükrü unuttuk,
Tefekkürden nasipsiziz, aydınlık fikri unuttuk,
Bizi yaratan Mevlâ'yı tesbîhi, zikri unuttuk...
Şekûr sensin,
Sana minnet, sana niyaz, sana şükran,
Uyandır gafletimizden, ihsan eyle bize iz'ân...
Bırakıp nîmete şükrü, olup da küfrân-ı nimet;
Eyledik hep nefse hizmet.
Affet bizi Yâ İlâhî, affet bizi, affet...
Veren sensin kullarının bir şükrüne bin mükâfat,
Şükürsüz yer içer olduk, Yârabbi bu nice âfât?..
Verdiğin gıdalar ile
Besleriz fânî bedeni,
Görmeyiz bu topraktan beslenip,
Yine toprağa gideni...
Ne kullarına teşekkür, ne sana şükrümüz kaldı,
Gönderdiğin nîmetlerden herkes nasîbini aldı.
Dönüp bakan yok ardına,
Veren kimdi bu nimeti?
Herkes gücüne güvenip, paylaşırca gibi ganimeti,
Rızkımız olmayan şeyleri de almak isteriz...
Düşünmeyiz rızkı veren o İlâhî kudret tektir,
Bilmeyiz ki, rızk olmayan boğazdan geçmeyecektir.
Şekûr sensin, mukayyed eyleme bizi nefsimize,
Yârab, lutfeyle bizlere, şükrü unutturma bize... [
EL-ALÎ
Gönlünde mü'minlerin aşksın hece-hece sen,
Ulusun ve sahipsin eşilmeyen güce sen,
Aşikârdır yücelik "alî" vasfında senin;
Yarabbi, kemâlinle yücelerden yüce sen...
Yârabbi!..
Şânına yaraşmayan herşeyden münezzehsin,
Sensin herşeyin üstünde,
Yoktur hâşâ bir benzerin
Ne içinde, ne dışında yarattığın âlemlerin...
Deva olan her derde sen,
Akıl almaz her yerde sen,
Medar sensin korkularda,
Kâbus yüklü uykularda,
Yücesindesin yücenin,
Zulmetinde her gecenin
Her dem aşikârsın, her dem mücellâsın;
"Zât-ı Eceli ü A'lâ" sın...
Her irâde yedindedir, her kudret senin dûnunda,
Sen ki kemâl sıfatınla herşeyin fevkindesin.
Âlemlere sığmayan sen, mü'min kalbin derûnunda,
Sana yönelen niyazın, duaların şevkindesin...
Herşeyden yücedir zâtın,
S ahibis in kâinatın,
Mâhiyetin ve sıfatın
Sığamaz idrâkine beşerin.
Münezzehsin mekânlardan,
Yarattığın zamanlardan,
Müphemdir yarattığın beşere elbette yerin...
Erilmez kemâl sahibi
Ulu ve ezelî varlık elbet senin varlığındır.
Seni düşünürken her dem acze düşeriz Yârabbi,
Şaşırtma senin yolundan, seni zikreyleyen kalbi...
Sensin yüce olan Yârab,
Sana münhasırdır yalnız o erilmez ulviyyet.
Sığındık yüceliğine, bizi imân ile hasret...
Alî'sin, yücelikte yoktur elbet sana eş,
Üstündür âlemlerden sıfatının tek hecesi;
Merhametine sığındık yücelerin en yücesi...
EL-KEBÎR
Sığmaz yarattığın akla seni anlatan sıfatlar,
Büyüklüğünü anlatır yarattığın kâinatlar,
Ululuğun karşısında küçülür cümle büyüklük;
Acze düşen düşünceler akıl çizgisini atlar..
Yârabbi!..
Öyle büyüksün ki, anlaşılmaz mâhiyetin,
Sahibisin kimselerde olmayan sonsuz kudretin...
Yarattığın herşeyin mutlaka benzeri çoktur,
Münezzehsin her kusurdan, eşin ve benzerin yoktur.
En büyük sensin İlâhî, göklerde ve yerde,
Büyüklüğündür gözlere çektiğin şu perde.
Senin İlâhî sırrına elbet eremeyiz,
Yarattığın âlemlere mutlak mânâ veremeyiz.
Senin izninle vurur kalb, dil izninle eder ezber,
Büyüklüğünü haykırır her nesne;
Allâhü Ekber!..
Küçülür her büyüklük, büyüklüğünün önünde,
Lutfeyle bizlere Yârab, o yüce mîzân gününde...
Ey en büyük, ey rahmeti büyük İlâhî,
Gücün her gücün üstünde, kudretin namütenahi..
İblis bile meyletmedi büyüklüğünü inkâra,
Ey kudret, şaşırma bizi, düşürme bizleri dara...
Eşin yok, benzerin yok, birsin;
En büyük sensin İlâhî, kemâlinle Kebîr'sin...
Sararsın kudretinle akıl almaz âlemleri,
Yaratan sensin zamanda hep devreden o demleri.
Devreder geceyle gündüz,
Bir dem zulmet, bir dem aydın.
Akar gider miydi ömür, zamanı yaratmasaydın?..
Kebîr sensin Yâ İlâhî, senin her sıfatın ulu,
Ezme sonsuz kudretinle yarattığın garip kulu...
Ezmezsin, çünkü senin sonsuzdur merhametin,
Biliriz, gazab edersen azabın da çetin...
Şaşkınız huzurunda, yalın ayak, açık bağır;
Yârabbi, lutfeyle, bizi dergâhına çağır...
Sensin benzeri olmayan, eşi bulunmayan,
Şu âciz kullarının hâli sana ayan.
Kebîr olan sensin, benzersiz ve tek-bir;
Yarattığın cümle zerrât seni eder Tekbîr!..
EL-HAFÎZ
Hıfzındadır mükâfatlar, hıfzındadır rûz-i ceza,
Muhafazan altındadır son vakte dek arz ve feza,
Yapılan cümle işleri tutansın dengede yârab;
Kullarını her belâdan eden sensin muhafaza...
Yârabbi!..
Kaybolmaz indinde zerre kadar hayır ve şer,
Senden gizli hiçbir amel işleyemez beni beşer...
Zayi olmaz hiçbir şey,
Senin ulu dergâhında muhafaza altındadır.
Bilirsin kim nerde mes'ûd, nerde ezâ altındadır...
Zerre kadar iyiliği unutmazsın haşre kadar,
Yaptığı cümle hasenat olur kullarına medar...
Ulu mîzânda kuluna hesabını sormak için,
Hıfzedersin bil-cümle işlediği ameli.
Hafız olan sensin Yârab, bilmem ki neylemeli?..
İmân ettik ki kalamaz senden gizli hiçbir günah,
Lâkin Rahîm olan sensin, Gafur olan da sen;
Elbette sensin sığınılacak tek penâh...
Sensin muhafaza eden âfât ve belâdan,
Sensin indinde hıfzeden zerre kadar hayrı,
Acıyan sen, affeden sen, hüküm senin gayrı...
Madem ki günâh ve sevâb senin muhafazanda,
Amel inkâr edilir mi rûz-i mîzânda?..
Rahmeyleyen sensin Yârab,
Rahman olan sensin.
Senin verdiğin dertlere, yine derman olan sensin.
Bir bir yazılır deftere,
Zayi olmaz hiçbir hesâb.
Rahmeylemezsen bizlere nic'olur hâlimiz Yârab?.
Yâ İlâhî, bu dünyada mü'nıinleri zelil etme,
O İlâhî mîzân günü huzurunda hacil etme...
Biliyoruz, sana lâyık değil hiçbir amelimiz,
Lâkin açıktır sana hep, mağfiret için elimiz.
Yâ Hafız, hıfzeyle imânımızı;
İmân ile sana teslim edelim canımızı...
EL-MUKÎT
Sen eymukît, gülistanı yüce ilminle derensin,
Herşeyin ihtiyacını yaratıp da gönderensin,
Yarattığın her canlıyı elbet eylersin îkâte;
Bedenlere ve ruhlara elzem gıdayı verensin...
Yârabbi!..
Sen bilirsin yarattığın herşeyin
İlmini, encamım, tavrını, edasını,
Yaratır gönderirsin onların gıdasını...
Bedenler ayrı gıda, gönüller ayn gıda, Sensin gıdalandıran beden gibi ruhları da.
Bilirsin ihtiyacını yarattığın her kulun;
Gıdası hazır durur cümle yaradilmışın,
Durur gibi her lahza balık sırtında pulun..
Mukît'sin, halkedersin gıdasını herşeyin,
Belki de gıdalanır düşünce ile beyin...
Yarattığın çiçekler üzerindeki polen,
Nice böcekler için dayanılmaz bir şölen.
Dilin gıdası lezzet, gözün gıdası ışık,
Yârabbi âlemlerin bize karma karışık...
Aşkındır Yâ İlâhî gönüllerin gıdası,
İlâhî aşka döner kulun fânî sevdası...
Kulların ekser rızkı bastığı yerden gelir,
Ruhumuzun gıdası acaba nerden gelir?..
Gıdâlandıran sensin, sen edersin îkâte,
Kul neyiyle kibreder Allah'a itaate?..
Kulağımıza sesi, gözlerimize rengi,
Seni zikretmese de, sesimize ahengi
Elbette veren sensin...
Bedenlerin, ruhların gıdasını her zaman,
Sonsuz keremin ile bize gönderen sensin...
Yârabbi, lutfeyle ki, gönlümüz gıdâlansın,
Her vuruşta dilimiz yüce adını ansın...
İnandık, bize gerek olacak gıda sende,
Biliriz; yine belâ ve yine kada sende...
Mukît sensin, verirsin her bedene gıdayı,
İhsan et gönüllere o İlâhî sevdayı...
EL-HASÎB
Zamani gelince yârab, durur devreden felekler,
Dürer âmel defterini, hesabı yazan melekler,
Hasîb sensin, cümle hesâb geçer şenin onayından;
Huzurunda ins ü melek, ulu fermanını bekler...
Yârabbi!..
Fânî hayatımızda yapıp ettiklerimizi,
O İlâhî hesabınla sıralarsın dizi dizi...
Hesaba çekeceğin o ulu mîzân gününde,
Mahcûb eyleme bizleri Resûlullah'ın önünde...
Kerem kıl ey ulu kudret,
Biz kullara merhamet et...
Biz ki, şaşkın ve perişan
Dolaşırken mahşerinde,
Kurtuluşa ver bir nişan
Olalım Sıratı aşan...
Senin hesabını tutmaz bizim nefsî hesabımız,
Biz ki amel eylemeyiz Kur'ân iken kitabımız...
Uyup da nefsin emrine,
Düştük İblis'in peşine.
Feda edip lütfettiğin o ebedî saadeti,
Üşüştük aç kurtlar gibi fânî dünyanın leşine...
Yârab bizi İblis'in peşine düşürtme,
Alıp da idrâkimizi, bizi Hak yoldan şaşırtma...
Hasîb sensin Yâ İlâhî,
Sendedir hesabımızdaki en ince teferruat,
Biliriz kıldan da incedir Sırat,
Lutfeyle geçmek için sıratından bize berât...
Yâ İlâhî, kaçış yoktur,
Çekileceğiz ettiklerimizden mutlak hesaba.
Günâhlar yetmiyor gibi, bir de isyanımız caba...
Ne zaman dinledikse şu berbat nefsin sesini,
Şaşırdık gönlümüzde vicdan muhasebesini...
Lâkin şaşmaz senin ulu adaletinin terazisi,
Dirhem dirhem tartılır fânî hayatın mazisi...
Affeden sensin cümle günahları,
Duyan sensin bağrımızdan kopan şu sıcak ânları.
Hesâb eden sensin Yârab, elbetteki sensin Hasîb,
Mağfiretine sığındık, cennetini eyle nasîb...
EL-CELÎL
Celîl sensin yâ ilâhî, sende azamet ve celâl,
Hükmedensin alemlere, olmaz cemâlinde melal,
Elbet sana sığınırız, yine senin celâlinden;
Yârab nasîb eyle bize, her ameli helâlinden...
Yârabbi!..
Sensin Celîl,
Celâlinden sana sığınırız Yârab.
Gazabına uğrayanın elbetteki hâli harâb...
Hükmedersin zâlimlere
O sonsuz kudretinle, azamet ve celâlinle.
Mü'minlere, âlimlere
Lütfedersin nurunu, İlâhî cemâlinle...
Celâline karşı duran bulunmaz,
Kudretine gem vuran bulunmaz,
Çünkü sonsuz kudret senindir Yârab,
Herkes yalnız sana verecek hesâb...
Yârabbi gazab etme bize Celîl sıfatınla.
Kabul eyle dergâhına lütfettiğin berâtınla...
Merhamet eyle bize rahmetinle ey Celîl,
Eyleme Yârab bizi iki cihanda zelîl...
Dayanamaz celâline yarattığın kürre-i arz,
Nasıl eyleriz sana biz
Korkusuz ve endişesiz
Perîşan hâlimizi arz?..
Yârabbi Celîl sensin, sende o ulu azamet,
Elbet kopacak İlâhî bildirdiğin kıyamet.
Haşr olunca mahşerinde sayısı bilinmez ervah,
Sen merhamet eylemezsen, eyvah bize, bize eyvah!.
Nic'olur hâlimiz Yârab
Hükmedersen celâlinle?..
Sana sâdık kulların
Sermest olup cemâlinle,
Ererken İlâhî lutfa; gazabını çekenlerden,
Mahzun, boyun bükenlerden
Eyleme bizi Yârab...
Eyleme bizi zelîl,
Sensin hesab gününün sahibi, sensin Celîl,
İmânı yoldaş kıl bize, Kur'ân'ı mürşid;
Sana gelen yolda bize Habîb'ini eyle delîl...
EL-KERÎM
Yöneltme iblis'e yârab; öfke ile, kinle bizi,
Müşerref kıl tâ haşre dek, bu şerefli dinle bizi,
Hem dünyada, hem ukbada etme bizleri perîşan;
Sensin kerîm, ihya eyle sonsuz kereminle bizi...
Yârabbi!..
İhsanın müstesnadır, karşılıksız verensin,
Bulutlardan çöllere yağmurlar gönderensin...
Lutfuna mazhâr olanlar
Elbet erer ikramına,
Gönlü aşkınla dolanlar
Düşer mi dünya gamına?
Yâ İlâhî, senden gelen herşeye şükrederim,
Kerem sendendir Yârab, elbette sensin Kerîm.
Senin gazabın çetin, senin azabın elîm,
Elbette gazabını geçer sonsuz keremin...
Herşey senden gelir bize,
Ne derseler derim Allah.
Sen güç versen eğer, kulun gelmez dize,
Bugüne de, yarına da elbet Kerîm Allah...
Sen dilersen zehri çevirirsin şerbete,
Sen dilersen çölleri'ulaştırırsın rahmete.
Yârab nefis götürmesin
Bizleri ne hiddete, ne şiddete;
Biz ki âciz kullarız, muhtacız merhamete.
Merhamet senden İlâhi,
Çıkar bizi selâmete...
Yârabbi rızkımızı helâlinden ihsan et,
Gayret lutfeyle bizlere, işimizi âsân et...
Koru bizi belâlardan, kazalardan, musibetten,
Ayırma bizleri Yârab hidâyetten.
Bereket ver ülkemize, bu toprağa karış karış,
Sevgi ihsan eyle bize, sürüp gitsin huzur-banş...
Sensin karşılıksız veren, sensin elbet keremi bol,
Önümüzden eksilmesin sana gelen aydınlık yol...
Sensin Kerîm, sensin ulu,
Perişan eyleme Yârab
Keremine muhtaç kulu...
ER-RAKÎB
Yarattığın âlemleri ilmin ile güden sensin,
Bunca sonsuz kâinatı yönlendirip yeden sensin,
Sen ki sonsuz kudretinle gözetensin gönülleri;
Rakîb sensin, kullarını murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Fevkindesin herşeyin,
Herşey senin ilminde.
Ha katında göklerin,
Ha yerlerin dibinde...
Görürsün, gözetirsin işlenen fiilleri,
Anlarsın binbir lisan söyleyen tüm dilleri...
Görürsün zâlimlerin köpüren hiddetini,
Sezersin kopacak fırtınanın şiddetini,
Anlarsın gülümseyen katilin niyetini...
Cümle işler elbette murakaben altında,
Ne zaman terleyecek uyuyan kılıç kında,
Ne zaman gülecektir yavrusuna anası,
Ne zaman açılacak bulutların vanası,
Ne zaman bal yapacak arıya konan çiçek,
Ne zaman arı olup balı içecek böcek?..
Yârabbi hata olmaz asla senin hesabında,
Dere çağlar mecrasında,
Su şekil alır kabında...
Bilirsin neler girecek
Ne zaman bir başka şekle,
Biz bilmeyiz geleceği,
Geçer ömür beklemekle...
Bilen sensin her fiili,
Gören sensin her faili,
İşleri yönlendirensin,
Murakabe eden sensin...
Yârabbi yaptığımız cümle işler sana ayan,
Herşey senin gözetimin altında eder cereyan.
Nereye gitsek kudretin bizi eder ta'kîb,
Elbette göz altındayız, çünkü sensin Rakîb...
Alıntıdır..