Dünyada daima ikilik vardır. Her şeyde, maddenin bütün ışınımlarında, maddenin esasında, ayrıntısında, maddenin değişik biçimleri olup da maddeden arınmış gibi görünen bütün ruhsal hâllerde, cansız denilen maddelerde, canlı denilen maddelerde, bireylerde, bireylerin birbirlerine karşı durumlarında, toplulukta, hislerde, fikirlerde, kısacası gözlemlenebilen ve gözlemlenemeyen dünyanın bütün koşullarında düalite ilkesi ve değer farklanması mekanizması egemendir. Ve maddenin birlik gibi görünen her hâlinde birbirine zıt karakterde ve denge hâlinde iki unsur daima vardır. Bir ünitede bu zıt unsurların var olması şarttır. Çünkü bu olmaksızın madde ortaya çıkamaz, yaşayamaz, dağılır. Ve madde var olamayınca da hiçbir şeyin varlığından söz edilemez.Dünyada ve bütün âlemimizde tek, bir gibi görünen her şey aslında birbirine zıt karakterde, birbirinden asla soyutlanamayan zıt durumda iki değerden oluşmuştur. Fakat bu zıt değerler birbirinden bağımsız, tamamen ayrı iki unsur değil, bir tek birimin karakterini meydana getiren, birbirine bağlı fakat zıt görünüşlü iki unsurdur.
Bizim âlemimizi oluşturan bütün parçalar ve bu parçalardan biri olan dünyanın ilk maddesi bile düalite ilkesinin kapsamı dışında kalamaz. Bu konudaki esaslı bilgiyi özet olarak tekrar ediyoruz:
a - Birim, düalitenin ismidir. Onun için buna birim düalite diyoruz.
b - Düalitenin zıtları tek birer değerden ibaret değildirler. Onlar da yine daha küçük çapta birer birim düalitedirler, yani her biri birer düalite olan birimlerdir.
c - Düalite ilk maddenin oluşumu konusunda açıklanacağı gibi, hareketin ilk kaynağı ve esasıdır.
d - Düalite mekanizması olmaksızın hareket ve hareket olmaksızın madde hâl ve şekilleri var olamaz.
e - Düalite ruh ve madde durumunun dünyadaki aslî görünüşüdür.
Sonuncu şıkta geçen fikirler hakkında açıklama yapmanın gerekli olduğunu hissediyoruz. Madde evreninde ruhla madde bir arada bulunamaz, demiştik. Yani evrende birbirine doğrudan doğruya, direkt olarak tesir eden ruh-madde kavramı gerçek bir kavram olamaz. Ancak bu ifadeden de ruhun varlığını reddetmek ve yalnız maddenin varlığını kabul etmek anlamını asla çıkarmamak gerekir.
Gerçekten madde evreninde doğrudan aralarında tesir alıp veren, birbirine kendilerinden bir şeyler gönderen ruh-madde realitesi yoktur ama evrenin temelini oluşturan maddenin varoluşu da amaçsız ve sebepsiz değildir. Aslında maddenin varoluş amacının, bir ruha hizmet etmek olduğunu daha önce söylemiştik. Bu hakikatin ifadesi madde düalitesinde gizlidir. Şöyle ki: Maddenin oluşundaki amaç, onun ruha hizmet etmesidir. Ruha hizmet etmek ise maddenin her türlü şekil ve hâller içinde, gelişim olanaklarının ruh tarafından kullanılmasıyla olur. Onun bu olanaklarının kullanılabilmesi de ruhtan gelen dolaylı tesirlerle birtakım hareketlerin maddede ortaya çıkabilmelerine bağlıdır. Oysa maddedeki her hareketin meydana gelme olanağı, ancak düalite ilkesi ve değer farklanması mekanizması ile mümkün olur. Yani düalite ilkesi ve onun ek mekanizması olan değer farklanması olmazsa ruhların maddelerden yararlanabilmeleri mümkün olmaz. Böyle olunca, ruh-madde ilişkisi gerçekleşemez. Demek ki düalite, değer farklanması mekanizması madde-ruh düalitesi zorunluluğunun bir ifadesidir. Daha doğrusu maddedeki düalite ilkesi bu yönden irdelenince, ruh-madde ikiliğinin evrendeki aslî görünüşü, yani -yüksek ilkeler karşısında- zorunluluğu olur.