janet
Kayıtlı Üye

Sadece Ezoterizm’de dile getirilen bu enerji merkezleri ile artık
bilimsel çevreler de yakından ilgilenmeye başladı. Batı dünyasında
Ley Hatları’na ilişkin gündeme gelen en son konu, kutsal coğrafik
merkezlerle (kozmik tesirlerin biriktiği ve yansıtıldığı yerler)
ilgili bilinmeyenlere ışık tuttu.
Batı dünyasının Ley Hatları adını verdiği akışkan özellikli enerji kanallarıyla yeryüzünün örülmüş
olduğu artık kesin olarak biliniyor. “Dünya enerjisi”, “Telürik
Enerji” veya “Küresel Biyoenerji” gibi isimler de alan bu hatlar,
yerkürenin manyetik gücünden farklı olarak, dünyayı yerküre
üzerindeki belirli doğrusal çizgilerle dolaştığı varsayılan bir
enerji türüdür. Bu terim ilk kez 1925 yılında bu hatları “yeniden”
keşfeden İngiliz araştırmacı Alfred Watkins tarafından kullanıldı.
Bu enerjinin canlı ve cansız maddeler üzerinde fiziksel etkiler
meydana getirdiği istatistiksel verilerden elde edilebilmiştir.
İnsan zihni üzerindeki etkileri çok yoğun olan bu enerjinin
özellikle psişik enerjiyle etkileşim içinde olduğu, hatta psişik
çalışmalarda başarıyı artırıcı bir fonksiyonu meydana getirdiği
ileri sürülüyor. Mitolojilerde geçen kutsal ırmaklar, aslında bu ley
hatlarını yani yerküre “çakraları”nın haritasını ifade ediyor. Bu
haritayı çok iyi bilen ve bu enerjiden psişik ve fiziksel
faaliyetlerde yararlanabilen Mu ve Atlantis halkları da,
kıtalarından göç etmek zorunda kaldıklarında rastgele yerlere değil,
bu enerjinin yoğun olduğu bölgelere göç ettiler. Bu bölgeler
şunlardı;
1.Orta Asya. Özellikle Tibet, Gobi ve Doğu Türkistan arasında kalan
bölge
2.Mısır
3.Yucatan
4.Arjantin’in kuzey bölgesi
5.Anadolu
Mısır ve Tibet gibi eski uygarlıklar bu ley hatlarını biliyor ve bu
yerlerde, özellikle de kesişme noktalarında mabetlerini inşa
ediyorlardı.
Eski Hint Ezoterizm’ine göre dünyamızda da insan bedenindeki gibi 7
enerji giriş ve dağılış noktaları mevcut. Bunlar ley hatlarının
kesişme noktaları. Bunların tamamı henüz tam kapasite ile çalışmıyor
bu bilgilere göre. İşte tam kapasite ile çalışma gerçekleştiğinde
beklenen uyanış meydana gelecek ve “Altın Çağ” başlayacak. Bu
mitolojilerde ve toplum geleneklerinde de sembolik olarak dile
getirilmiştir.
Bir zamanlar Spiritüel Coğrafya’nın en uygun olduğu bölge Mısır’da
idi. Bu enerji sırasıyla Delfe, İsa Peygamber’in doğacağı yer olan
Kudüs ve Kabe’nin bulunduğu Mekke’ye kaymıştır. Son üç dinin
gelişinden sonra bu merkez, tekrar yer değiştirdi ve bunun haricinde
irili ufaklı merkezler ortaya çıktı. Hint’te Meru Dağı, Tibet’te
Himalayalar’ın güney eteklerindeki noktalar, Delf’te Onfolos Dağı,
Musa Peygamber’in Sina Dağı, Muhammed Peygamber’in Hira Dağı, İsa
Peygamber’in Zeytinlik Dağı, Çanakkale’deki Troya kentinin bulunduğu
tepe, Bursa’da Uludağ, yedi tepeli İstanbul'un belirli bölgesi bu
kutsal coğrafyanın noktalarına denk gelen merkezlerdi. Hangisinin
hala işler olduğu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil.
LEY HATLARI NE ZAMAN VE NASIL KEŞFEDİLDİ ?
Bedeni saran sinir sisteminde akmakta olan biyo-elektrik enerji gibi yeryüzünün altından da gezegeni enlemesi ve boylamasına geçen, nedeni şu an için tam olarak bilinmese bile dünyanın iç dinamiğiyle ilgili olduğu düşünülen, etkisi tamamen kanıtlanmış olan seyyal enerji damarları (elektrik akımları) bulunmaktadır. Bu enerji çizgileri de akupunktur noktalarında olduğu gibi belli bölgelerde kesişerek daha güçlü enerji noktaları oluşturmakta, dolayısıyla bu enerji de düzenli ya da düzensiz davranış biçimlerine göre pozitif ve negatif (kara) radyasyon akımları olarak adlandırılmaktadır. Buna, Çinliler “ejderha”, Keltliler “peri” İngilizler “Ley hatları” adını verirken çeşitli kültürler, varlığını tespit ettikleri bu şeyi farklı isimlerle anmaktadırlar.
Bu konuyla ilgili bir başka deneyde de radyetesi uzmanı Bill Louis, Londra Emperial Kolejden Dr. Eduardo Balonovski ve ünlü bilim adamı Fizik ve Matematik Profesörü John Taylor’la birlikte güney Galler’de bir nehir kenarında bulunan 4 metrelik tarih öncesi bir taşı incelediklerinde Bill, bu taştan zamanla değişen bir manyetik alanın varlığını hissetmeye başlar. Bill’ in akabinde Taylor ve Balanovski, bu taşı Gauss-metre (manyetik ölçerle) ölçtüklerinde bu alanın İngiltere’ ye ait olan 0,47 gaussluk değerinin üzerinde olduğunu, ayrıca bu enerjinin spiral biçimde uzaya doğru yayıldığını tespit etmişlerdir. Ley hatları üzerine konulan taşların tesadüfi olarak belli hizalarda ve mesafelerde konumlandırıldığını düşünen bazı matematikçiler de iddialarını bilgisayar yardımıyla kanıtlamak için yaptıkları araştırmaların sonuçları karşısında büsbütün şok geçirmişlerdi. Çünkü, matematiksel olarak da bu taşların tesadüfi yerleştirilemeyeceği net olarak görülmüştü. Aynı şekilde 1900’ lü yılların başında Greenwich Rasathanesi müdürü Sir Norman Lockyer ile 30’lu yıllarda Oxford Üniversitesi Mühendislik Bölümünden Prof. Alexandre Thom da çok geniş çaplı araştırmalarda bu taşların ley hatları boyunca tesadüfi olarak yerleştirilmediğini kanıtlamışlardır. 80’ li yılların başında Arkeoloji Enstitüsünde araştırmacı olan inorganik kimyacı Dr. Don Robbins de taşlardan kurulu dairesel yapıların çeşitli (E-M) enerji yayımladıklarını bilimsel olarak tespit etmiştir. Dr. Robinson’ un keşfettiği, sadece bununla sınırlı değildi. Bunun yanında bu taşlardan gece ve gündüzün eşit olduğu Mart ve Eylül gün dönümlerinde çok daha yüksek frekanslı dalga yayınımı olduğunu, topraktaki radyoaktivite oranının daire dışında olana oranla çok çok düşük bulunduğunu ve bu taş yapıdaki enerjinin uzaydan gelerek dünyaya kadar inen kozmik ışınları (1) durdurup koruyucu bir kalkan gibi hep bu dairenin dışında tuttuğunu da belirlemiştir.
LEY HATLARININ OLUŞUMU
Yerkürenin yüzeye yakın katmanlarında, örneğin dıştan ilk 400 km'sinde etkin olduğu düşünülen ama yeryüzüne yaklaştıkça şiddetinin arttığı bilinen, en az 11 adet dönel elektrik alanların ve dolayısı ile bu alanların indüklediği elektrik akımlarının varlığını ölçerek biliyoruz. Bu dönel alanların büyüklükleri yaklaşık olarak onar milyon km² dir. Bu akımlar; atmosferdeki iyonosferden elektromagnetik olarak, -artı eksi 80 derece paralelleri civarında oluşan Aurora Borealis ve Aurora Australis boşalmalarından statik elektrik olarak, -Yerkabuğunda 100 km ila 300 km derinlikler arasındaki yarı ergimiş gibi hareketli olan Astenosfer katmanının, konsentrasyon farklarının indüklediği yer altı foucoult akımlarından, -Borneo + Kongo + Amazon yağmur ormanlarındaki yıldırım deşarjlarından oluşan elektrostatik yük kazanımlarından ve -hidroelektrik, termik, rüzgar ve nükleer santraların geri dönen enerji topraklamalarından …. Beslenir. -Bunlara, tam deprem anında kopma gerilmesine ulaşan kuvars kristalli kayaçların piezoelektrik deşarjları da ilave olur.
İşte bu doğal doğru akımlar "Tellürik Akımları"nı, bu doğal akımların rezonans periyodlarda salınım yapması ise doğal "Deplasman Akımları"nı, bu salınan akımların rotasyonelinde oluşan ikincil alanlara ise Magnetotellürik alanlar adı verilir. Bunlardan yararlanılarak Jeofiziksel ölçüm teknikleri geliştirilmiştir. Salınım olayının nedeni ise iyonosferdeki hidromagnetik parçacık tuzaklanmasıdır.
Bu doğal tek yönlü ve çift yönlü olabilen akımlar, sonuçta elektrik akımları olup, içinden geçtiği ortamın doğal elektriksel direncine karşı ilerler. Bu yüzden Yerkabuğu içerisinde salınan ya da akan bu akımlar, su gibi en kolay akabilecekleri yolu seçerler. Yani alınan yolun uzunluğu önemli olmayıp kolaylığı daha önemlidir. Bu yüzden Tellürik akımlar ve Deplasman akımları, iletkenliği çevresine göre daha yüksek, ya da direnci çevresine göre daha düşük olan yolları seçerler. Yani kanalize olurlar. Bu kanallar genellikle içerisinde bol metal oksitler bulunan kayaçları, bol tuzlu su içeren kayaçları ve tabiidir ki maden yataklarını takip ederler
alıntıdır