gümüş
Kayıtlı Üye
Bu başlık altında, zaman zaman tartışmalara konu olan din ve şizofreni ilişkisine dair dünya üzerinden mistik mi yoksa şizofren mi? tartışmalarında yer edinmiş kişilerden örneklemeler vereceğim. Yazılar normalde uzun olacağı için sizleri sıkmama adına parça parça sunum yapacağım 
İnsanların acı çekerek Tanrı’ya yaklaşacağına inanan dindarlar çok eski zamanlardan beri olagelmiştir.
Bazı doktorlar “acı çekenler ki onlar Tanrı’nın sevgili kullarıdır,” cümlesini hastalığın başı olarak değerlendirirler. Çoklukla 17-25 yaş arası din ile ilgili bir takım sorunlar yaşayan şizofrenler, yüksek algı sorunları ile beraber sessel halüsinasyonlar gibi gerçek dışı şeylere tanıklık ettiklerini sanırlar. Bu durum kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş kulları olduğuna inanmalarına neden olur. Dini sembollerin tamamen metoforik olduğunu anlamada güçlük çektikleri zaman durum daha da kötüye gider.
Hristiyanlık, “İsa tüm insanlığın günahlarını üzerine alarak affedilmemiz ve ruhlarımızın kurtarılması için kendisini feda etmiştir,”fikri üzerine kurulmuştur. Bu hikayeyi okuyan bir şizofren şöyle düşünecektir:” İsa ,Tanrı’nın sevgili bir kuludur. İsa, Tanrı’nın oğludur. İsa, inanılmaz acılara göğüs germiştir. Öyleyse inanılmaz acılara göğüs geren herkes Tanrı’nın sevgili bir kuludur.”
Hristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Heinrich Seuse, 1295 yılında Almanya’da doğmuş mistik bir din adamıdır. O dönemler MİNNASANGER (GERÇEK AŞKIN ŞARKICILARI) olarak bilinen din adamlarının en önemlilerindendir ve din üzerine yazdığı yazıların şiirselliği ile ünlüdür.
Seuse, Konstanzdaki Dominik tarikatına girdiğinde henüz 13 yaşında idi. Takip eden ilk beş yılı son derecede sıradan biri olarak yaşadı. Ancak 18’ine geldiğinde birdenbire bir aydınlanma yaşadı ve bu aydınlanmayı ;”bu öylesine semavi,öylesine derin bir zevkti ki,ruhumun bedenden ayrıldığını hissettim,” sözleriyle tarif etti ve haliyle hayatında dönüm noktası olan bu olay aynı zamanda, THE LIFE OF THE SERVANT /HİZMETKARIN YAŞANTISI,” adlı otobiyografisinin de başlangıcı oldu.
Bazı akademisyenler, Hizmetkarın Yaşantısı adlı eserin Alman dilinde yazılan ilk otobiyografi olduğunu savunur , diğerleri ise otobiyografi değil ama bir biyografi olduğu görüşündedirler.Biyografi olduğu iddiası temelde kitabın büyük kısmının Seuse’nun en sevdiği manevi evlatlarından Töss Rahibe manastırından Elsbeth Stagel tarafından , Seuse’nun sohbet esnasında anlattıklarının haberi olmadan kaydetmiş olmasına dayanır.Öyle ki Seuse, Elsbeth’in yazdıklarını görünce kitabın sayfalarını yakmaya başlamış ve buna ancak Tanrı’dan yakmaması için bir vahiy gelince son vermiştir.
Hizmetkarın Yaşantısı muazzam bir eserdir ve Seuse’nun gördüğü tüm imgelemleri bütün ayrıntıları dramatik bir dil ile anlatır. Tanrı, Cennet, Cehennem ve Araf, Seuse’ya temsilen gösterilmiştir ve bazı merhumların ruhları ölümden sonra ona görünüp, ahiret hayatlarının neye benzediğine dair bilgiler vermişlerdir.
Bedensel rahatlığın insanı zayıflatacağı düşüncesinde olan Seuse, 25 yıl boyunca sıcak bir yana dursun, ılık bir odaya bile girmemiş ve dili susuzluktan kuruyana dek bir yudum su bile içmemiştir. Bu orucun ardından dilinin iyileşmesi tam bir yıl sürmüştür. Günde bir öğün yiyen Seuse, et, balık ve yumurtaya elini sürmemiştir. Bir defasında bir imgelemde ilahi bilgi yerine bir elma yemeyi tercih ettiğni görünce, kendisine elma metaforunda anlatılmak istenileni sorgulamak yerine kendisine ceza vermiş ve iki sene meyve yememiştir.
Derleme

İnsanların acı çekerek Tanrı’ya yaklaşacağına inanan dindarlar çok eski zamanlardan beri olagelmiştir.
Bazı doktorlar “acı çekenler ki onlar Tanrı’nın sevgili kullarıdır,” cümlesini hastalığın başı olarak değerlendirirler. Çoklukla 17-25 yaş arası din ile ilgili bir takım sorunlar yaşayan şizofrenler, yüksek algı sorunları ile beraber sessel halüsinasyonlar gibi gerçek dışı şeylere tanıklık ettiklerini sanırlar. Bu durum kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş kulları olduğuna inanmalarına neden olur. Dini sembollerin tamamen metoforik olduğunu anlamada güçlük çektikleri zaman durum daha da kötüye gider.
Hristiyanlık, “İsa tüm insanlığın günahlarını üzerine alarak affedilmemiz ve ruhlarımızın kurtarılması için kendisini feda etmiştir,”fikri üzerine kurulmuştur. Bu hikayeyi okuyan bir şizofren şöyle düşünecektir:” İsa ,Tanrı’nın sevgili bir kuludur. İsa, Tanrı’nın oğludur. İsa, inanılmaz acılara göğüs germiştir. Öyleyse inanılmaz acılara göğüs geren herkes Tanrı’nın sevgili bir kuludur.”
Hristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Heinrich Seuse, 1295 yılında Almanya’da doğmuş mistik bir din adamıdır. O dönemler MİNNASANGER (GERÇEK AŞKIN ŞARKICILARI) olarak bilinen din adamlarının en önemlilerindendir ve din üzerine yazdığı yazıların şiirselliği ile ünlüdür.
Seuse, Konstanzdaki Dominik tarikatına girdiğinde henüz 13 yaşında idi. Takip eden ilk beş yılı son derecede sıradan biri olarak yaşadı. Ancak 18’ine geldiğinde birdenbire bir aydınlanma yaşadı ve bu aydınlanmayı ;”bu öylesine semavi,öylesine derin bir zevkti ki,ruhumun bedenden ayrıldığını hissettim,” sözleriyle tarif etti ve haliyle hayatında dönüm noktası olan bu olay aynı zamanda, THE LIFE OF THE SERVANT /HİZMETKARIN YAŞANTISI,” adlı otobiyografisinin de başlangıcı oldu.
Bazı akademisyenler, Hizmetkarın Yaşantısı adlı eserin Alman dilinde yazılan ilk otobiyografi olduğunu savunur , diğerleri ise otobiyografi değil ama bir biyografi olduğu görüşündedirler.Biyografi olduğu iddiası temelde kitabın büyük kısmının Seuse’nun en sevdiği manevi evlatlarından Töss Rahibe manastırından Elsbeth Stagel tarafından , Seuse’nun sohbet esnasında anlattıklarının haberi olmadan kaydetmiş olmasına dayanır.Öyle ki Seuse, Elsbeth’in yazdıklarını görünce kitabın sayfalarını yakmaya başlamış ve buna ancak Tanrı’dan yakmaması için bir vahiy gelince son vermiştir.
Hizmetkarın Yaşantısı muazzam bir eserdir ve Seuse’nun gördüğü tüm imgelemleri bütün ayrıntıları dramatik bir dil ile anlatır. Tanrı, Cennet, Cehennem ve Araf, Seuse’ya temsilen gösterilmiştir ve bazı merhumların ruhları ölümden sonra ona görünüp, ahiret hayatlarının neye benzediğine dair bilgiler vermişlerdir.
Bedensel rahatlığın insanı zayıflatacağı düşüncesinde olan Seuse, 25 yıl boyunca sıcak bir yana dursun, ılık bir odaya bile girmemiş ve dili susuzluktan kuruyana dek bir yudum su bile içmemiştir. Bu orucun ardından dilinin iyileşmesi tam bir yıl sürmüştür. Günde bir öğün yiyen Seuse, et, balık ve yumurtaya elini sürmemiştir. Bir defasında bir imgelemde ilahi bilgi yerine bir elma yemeyi tercih ettiğni görünce, kendisine elma metaforunda anlatılmak istenileni sorgulamak yerine kendisine ceza vermiş ve iki sene meyve yememiştir.
Derleme