yule
Yönetici
- Katılım
- 4 Haz 2008
- Mesajlar
- 3,136
- Tepkime puanı
- 1,529
- İş
- Parapsikolog & Enerji Terapist /Sosyolog
İstanbul Metrosu Haliç'i geçmeye hazırlanırken 'tarihi bir viraja' girdiğini bilmiyordu: Dev yatırımın inşası Şişhane'de kayıp Ceneviz Surları'na çarptı! Yedi ay sonra bugün aynı virajı bölgeden sorumlu koruma kurulu almaya çalışıyor: Metro için yapılacak köprü bu önemli keşfi yutacak mı?
Şişhane'de bir duvar kalıntısı var. O duvar tarihi midir, korunması gerekir mi, değil mi, altından mı geçelim, nasıl geçelim noktasında belirsizlik var. Kuruldan görüş bekliyoruz
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Dr. Kadir Topbaş bu açıklamayı, Taksim-Yenikapı metro hattı inşaatının gecikmesiyle ilgili 10 Ekim 2006 tarihinde yaptı. Aynı günlerde bu 'duvarlar'ın, Bizans döneminde Galata'ya yerleşen Ceneviz kolonisine ait kayıp surlar olduğu anlaşıldı. Tesadüfen ortaya çıkarılan bu buluntular, İstanbul'da son yıllardaki en önemli keşiflerden. Surların kaderi bölgeden sorumlu 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun bu ay içinde vereceği karara bağlı. 'Korunması gerekir mi, değil mi?' Kurul, geleceğini kurtarma telaşındaki İstanbul'un Şişhane'de yakaladığı 'tarihi' fırsatı kullanıp kullanamayacağını belirleyecek.
Bu bir keşif. Çünkü binalar arasına sıkışmış birkaç kule ve sur parçası dışında, Ceneviz Surları'nın günümüze ulaşmadığı düşünülüyordu. Surun açıkta bulunan tek parçası, Azapkapı Sokollu Camii'nin doğu tarafında yer alan payandalı yapıydı. Metronun rastladığı 'yeni' surlar, sahildeki bu surla aynı doğrultuda ve kuzey yönünde devam ediyor: Tersane Caddesi'ne bakan binaların temelinden başlıyor. Mimar Sinan eseri Yeşildirek Hamamı'na paralel, Yolcuzade Sokak boyunca 150 metre kesintisiz devam ediyor.
Konuyu önümüzdeki günlerde tartışacak olan koruma kurulu belge ve projeyle ilgili detayların kendisine ulaşmasını bekliyor. Kurul başkanı Mimar Prof. Dr. Mete Çapan, kent bütçesinin önemli bir bölümünü tüketen proje bu aşamaya geldikten sonra ellerinde fazla şans olmadığını kabul ediyor: 'Tünel o noktaya kadar gelmiş. Gerçekçi olmak gerekirse bundan sonra neyi kurtarabiliyorsak onu kurtarmaya çalışacağız. Dünyada, modern ulaşım projelerinin kültürel mirasla barışık yürütüldüğü örnekler var.'
Mete Tapan'ın sözleri, köprü projesinin 2005 başında onaylandığı Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'nı hatırlatıyor. Taksim-Yenikapı hattı için Haliç'e yapılacak köprünün 2002 yılında bitirilmesi öngörülüyordu. Ancak I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, deniz seviyesinden yüksekliği nedeniyle Tarihi Yarımada'nın siluetini bozacağı, karşıya geçtiği noktada Süleymaniye Külliyesi'nin hemen yanından geçtiği için bu yapıyı riske edeceği gerekçeleriyle projeyi onaylamadı. Tıpkı bugün Ceneviz Surları'nda olduğu gibi belediye, kazısı yapılan tüneller atıl kalacağı için güzergâhta ısrar etti. Ve koruma kurulu 26 Ocak 2005 tarihinde, akademik çevreler ve sivil toplum kuruluşları tarafından büyük tepki gören, hukuka aykırı bulunan kararıyla projeyi geçirdi. Köprü projesinin onaylanmasıyla tasarımı için ilk teklif Mimar Dr. Kadir Topbaş'tan geldi. Topbaş, 24 Ekim 2005 tarihinde Leonardo Da Vinci'nin 1502 yılında, II. Bayezid'e önerdiği köprüyü gündeme getirdi. 'Zannediyorum ki bunu uygulayabilirsek, sırf o köprüyü görmek için binlerce, milyonlarca insan İstanbul'a gelecektir' dedi ve inşasına iki ay içinde başlanacağını duyurdu.
İstanbul'un bilinmeyen tarihine ait yakın zamandaki en önemli keşifler, kentin geleceğini kurtarmak için yürütülen İstanbul Metrosu ve Marmaray altyapı çalışmaları sırasında ortaya çıktı. Ve İstanbul Metrosu'yla birlikte vicdanlarımız, bugünlerde Şişhane'deki Ceneviz Surları'nın kıyısında tarihi bir viraja giriyor. 'Korunması gerekir mi, değil mi?'
Öteki Kentin Tahkimi
İstanbul'u İstanbul yapan en önemli coğrafi avantajı doğal liman Haliç'in varlığıdır. Bu limanın askeri anlamda güvenliğini sağlamak, İstanbul'u savunmakla eşanlamlıdır. Ve savunmanın gereği yerleşimi yüksek duvarlarla tahkim yani surdur. Sur sadece güvenlik oluşturmaz, aynı aynı zamanda sınırları da çizer.
Esas kentin bulunduğu Tarihi Yarımada, yerleşimin ilk günlerinden itibaren surlarla çevrildi. Haliç'in karşı kıyısının da aynı düzene girmesi fazla uzun sürmedi. Galata ya da eski Grek dilinde 'karşı' ya da 'öteki' anlamına gelen Pera (Peran), Bizans döneminde Konstantinopolis'in XIII. bölgesiydi. Arkeolog Semavi Eyice'den öğrendiğimize göre Galata, İmparator I. Constantinus zamanında (324-337) iki metre kalınlığında ve toplam uzunluğu 2 bin 800 metreyi bulan surla çevriliydi. Bugünkü Azapkapı-Şişhane-Tophane üçgeninde kuruluydu. Kara tarafındaki surun önü 15 metre derinliğinde bir hendekle çevriliydi. Dev hendek, sur kapılarının önündeki ağaç köprülerle aşılıyordu. Galata semtinde bugün de isimini koruyan Küçük Hendek, Büyük Hendek ve Lüleci Hendek sokakları bu surun güzergâhı hakkında fikir veriyor.
Galata'daki Constantinus dönemi surlarından geriye kalan görünür bir parça yok. Ancak Karaköy'de zaman zaman Galata Kulesi ile karıştırılan Galata Hisarı'nın temellerinde bugün Yeraltı Camii olarak bildiğimiz Kurşunlu Mahzen var. Bildiğimiz anlamda hiçbir camiye benzemeyen bu yapı, Bizanslıların İstanbul kuşatması sırasında Haliç'i kapatmak için gerdikleri zincirin kuzey ucunun bağlandığı Castrum Hisarı'nın bodrumu. Doğal imanın girişini kontrol eden bu hisar, kent için en kritik savunma noktalarından biriydi. IV. Haçlı Seferi'nde Latinler burayı zapt ederek Konstantinopolis'i yağmalamıştı. Kentin 1261'de tekrar Bizans kontrolüne geçmesi Galata Surları'nı da etkiledi. İmparator VIII. Mihael, esas kentin karşı kıyısında Latinlerin egemenliğinde bir şehrin varlığından çekindiği için surları yıktırdı. Galata Hisarı içinde bir Bizans garnizonu bıraktı.
Deniz ticaretiyle uğraşan ve Akdeniz'in önemli limanlarında koloniler bulunduran Cenevizliler, Konstantinopolis'e 12. yüzyılın ikinci yarısında geldi. Bizans'tan aldığı imtiyazla Haliç kıyısına Porta Neorion'a (bugünkü Bahçekapı) yerleşen koloni, ayaklanmaya önayak olduğu gerekçesiyle buradan kovuldu ve 1261'de Galata'ya göçtü. Topluluğa kendi surlarını inşa etme izni verilmedi. 1303 yılında, rakipleri Venediklilerin baskısını neden göstererek kendilerine ayrılan bölgenin etrafını geniş bir hendekle çevirmeyi başardılar. Hendek boyunca muhkem evler inşa ederek aralarını yüksek duvarlarla birleştirip kolonilerini tahkim ettiler. Bizans bu evlerin resmen sura dönüşmesini engelleyemeyecek kadar zayıflamıştı. Sanat tarihçisi Celal Esad Arseven'e göre Cenevizliler surun belli noktalarına fırsat buldukça müstahkem kuleler ilave etti. Kule inşası göreve gelen her 'podesta' yani koloni yöneticisi için önemli bir amaçtı.
Surlar dışarıya doğru genişlediği gibi, içten de gelişti. İç surlar, kentin farklı topluluklarına ait mahallelerini ayırıyordu. 1352 yılında en geniş sınırlarına ulaştı. Bu tarihte Karaköy'deki Galata Hisarı'nda surun kuzey sınırını belli eden Galata Kulesi (Christea Turris, 1349) öteki kentin baskın mimari unsuru oldu. Bugün Galata Surları denince en çok Ceneviz kolonisinin 1303-1352 arasında inşa ettiği surları anlıyoruz.
İsminde de saklı olduğu gibi Pera daima kente 'yabancı' unsurları temsil etti.
Osmanlı döneminde inşa edilen büyük iki Mimar Sinan eserinin, Azapkapı'daki Sokollu Mehmed Paşa Camii ve Tophanhane'deki Kılıç Ali Paşa Camii'nin yerlerinin seçimi de tesadüf değil. 14. yüzyıldan itibaren Galata, tam bir İtalyan kenti görümündeydi ve İstanbul'un Batı Akdeniz'e açılan limanıydı. Fatih Sultan Mehmed, ticari getirisi yüksek bu limandan vazgeçmemekle birlikte payitahtınin karşısında Batı Hrıstiyan devletlerinin kontrolünde güçlü bir kalenin varlığını istemedi. Cenevizlilerin tarafsız kalma önerisine rağmen kara surlarını yer yer yıktırdı. Kent giderek gelişti, surlar yapıların arasında kalmaya başladı. Batı'daki devletlere burada toprak bağışlandı, elçilikler çevresinde koloniler gelişti. Cenevizliler, diğer Hıristiyan topluluklar arasında nufüs olarak eridi. Semtin yoğun bir yerleşim mekânı haline geldiği 19. yüzyılda, Batılı kimliğini korumasına rağmen Müslüman, Rum ve Ermeniler baskın nüfus oldu.
Galata Surları'nda II. Mehmed'den sonra bilinen en köklü yıkım, şehremanetinin (belediye) altıncı dairesi tarafından 1864'ten sonra gerçekleştirildi.
Şişhane'de bir duvar kalıntısı var. O duvar tarihi midir, korunması gerekir mi, değil mi, altından mı geçelim, nasıl geçelim noktasında belirsizlik var. Kuruldan görüş bekliyoruz
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Dr. Kadir Topbaş bu açıklamayı, Taksim-Yenikapı metro hattı inşaatının gecikmesiyle ilgili 10 Ekim 2006 tarihinde yaptı. Aynı günlerde bu 'duvarlar'ın, Bizans döneminde Galata'ya yerleşen Ceneviz kolonisine ait kayıp surlar olduğu anlaşıldı. Tesadüfen ortaya çıkarılan bu buluntular, İstanbul'da son yıllardaki en önemli keşiflerden. Surların kaderi bölgeden sorumlu 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun bu ay içinde vereceği karara bağlı. 'Korunması gerekir mi, değil mi?' Kurul, geleceğini kurtarma telaşındaki İstanbul'un Şişhane'de yakaladığı 'tarihi' fırsatı kullanıp kullanamayacağını belirleyecek.
Bu bir keşif. Çünkü binalar arasına sıkışmış birkaç kule ve sur parçası dışında, Ceneviz Surları'nın günümüze ulaşmadığı düşünülüyordu. Surun açıkta bulunan tek parçası, Azapkapı Sokollu Camii'nin doğu tarafında yer alan payandalı yapıydı. Metronun rastladığı 'yeni' surlar, sahildeki bu surla aynı doğrultuda ve kuzey yönünde devam ediyor: Tersane Caddesi'ne bakan binaların temelinden başlıyor. Mimar Sinan eseri Yeşildirek Hamamı'na paralel, Yolcuzade Sokak boyunca 150 metre kesintisiz devam ediyor.
Konuyu önümüzdeki günlerde tartışacak olan koruma kurulu belge ve projeyle ilgili detayların kendisine ulaşmasını bekliyor. Kurul başkanı Mimar Prof. Dr. Mete Çapan, kent bütçesinin önemli bir bölümünü tüketen proje bu aşamaya geldikten sonra ellerinde fazla şans olmadığını kabul ediyor: 'Tünel o noktaya kadar gelmiş. Gerçekçi olmak gerekirse bundan sonra neyi kurtarabiliyorsak onu kurtarmaya çalışacağız. Dünyada, modern ulaşım projelerinin kültürel mirasla barışık yürütüldüğü örnekler var.'
Mete Tapan'ın sözleri, köprü projesinin 2005 başında onaylandığı Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'nı hatırlatıyor. Taksim-Yenikapı hattı için Haliç'e yapılacak köprünün 2002 yılında bitirilmesi öngörülüyordu. Ancak I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, deniz seviyesinden yüksekliği nedeniyle Tarihi Yarımada'nın siluetini bozacağı, karşıya geçtiği noktada Süleymaniye Külliyesi'nin hemen yanından geçtiği için bu yapıyı riske edeceği gerekçeleriyle projeyi onaylamadı. Tıpkı bugün Ceneviz Surları'nda olduğu gibi belediye, kazısı yapılan tüneller atıl kalacağı için güzergâhta ısrar etti. Ve koruma kurulu 26 Ocak 2005 tarihinde, akademik çevreler ve sivil toplum kuruluşları tarafından büyük tepki gören, hukuka aykırı bulunan kararıyla projeyi geçirdi. Köprü projesinin onaylanmasıyla tasarımı için ilk teklif Mimar Dr. Kadir Topbaş'tan geldi. Topbaş, 24 Ekim 2005 tarihinde Leonardo Da Vinci'nin 1502 yılında, II. Bayezid'e önerdiği köprüyü gündeme getirdi. 'Zannediyorum ki bunu uygulayabilirsek, sırf o köprüyü görmek için binlerce, milyonlarca insan İstanbul'a gelecektir' dedi ve inşasına iki ay içinde başlanacağını duyurdu.
İstanbul'un bilinmeyen tarihine ait yakın zamandaki en önemli keşifler, kentin geleceğini kurtarmak için yürütülen İstanbul Metrosu ve Marmaray altyapı çalışmaları sırasında ortaya çıktı. Ve İstanbul Metrosu'yla birlikte vicdanlarımız, bugünlerde Şişhane'deki Ceneviz Surları'nın kıyısında tarihi bir viraja giriyor. 'Korunması gerekir mi, değil mi?'
Öteki Kentin Tahkimi
İstanbul'u İstanbul yapan en önemli coğrafi avantajı doğal liman Haliç'in varlığıdır. Bu limanın askeri anlamda güvenliğini sağlamak, İstanbul'u savunmakla eşanlamlıdır. Ve savunmanın gereği yerleşimi yüksek duvarlarla tahkim yani surdur. Sur sadece güvenlik oluşturmaz, aynı aynı zamanda sınırları da çizer.
Esas kentin bulunduğu Tarihi Yarımada, yerleşimin ilk günlerinden itibaren surlarla çevrildi. Haliç'in karşı kıyısının da aynı düzene girmesi fazla uzun sürmedi. Galata ya da eski Grek dilinde 'karşı' ya da 'öteki' anlamına gelen Pera (Peran), Bizans döneminde Konstantinopolis'in XIII. bölgesiydi. Arkeolog Semavi Eyice'den öğrendiğimize göre Galata, İmparator I. Constantinus zamanında (324-337) iki metre kalınlığında ve toplam uzunluğu 2 bin 800 metreyi bulan surla çevriliydi. Bugünkü Azapkapı-Şişhane-Tophane üçgeninde kuruluydu. Kara tarafındaki surun önü 15 metre derinliğinde bir hendekle çevriliydi. Dev hendek, sur kapılarının önündeki ağaç köprülerle aşılıyordu. Galata semtinde bugün de isimini koruyan Küçük Hendek, Büyük Hendek ve Lüleci Hendek sokakları bu surun güzergâhı hakkında fikir veriyor.
Galata'daki Constantinus dönemi surlarından geriye kalan görünür bir parça yok. Ancak Karaköy'de zaman zaman Galata Kulesi ile karıştırılan Galata Hisarı'nın temellerinde bugün Yeraltı Camii olarak bildiğimiz Kurşunlu Mahzen var. Bildiğimiz anlamda hiçbir camiye benzemeyen bu yapı, Bizanslıların İstanbul kuşatması sırasında Haliç'i kapatmak için gerdikleri zincirin kuzey ucunun bağlandığı Castrum Hisarı'nın bodrumu. Doğal imanın girişini kontrol eden bu hisar, kent için en kritik savunma noktalarından biriydi. IV. Haçlı Seferi'nde Latinler burayı zapt ederek Konstantinopolis'i yağmalamıştı. Kentin 1261'de tekrar Bizans kontrolüne geçmesi Galata Surları'nı da etkiledi. İmparator VIII. Mihael, esas kentin karşı kıyısında Latinlerin egemenliğinde bir şehrin varlığından çekindiği için surları yıktırdı. Galata Hisarı içinde bir Bizans garnizonu bıraktı.
Deniz ticaretiyle uğraşan ve Akdeniz'in önemli limanlarında koloniler bulunduran Cenevizliler, Konstantinopolis'e 12. yüzyılın ikinci yarısında geldi. Bizans'tan aldığı imtiyazla Haliç kıyısına Porta Neorion'a (bugünkü Bahçekapı) yerleşen koloni, ayaklanmaya önayak olduğu gerekçesiyle buradan kovuldu ve 1261'de Galata'ya göçtü. Topluluğa kendi surlarını inşa etme izni verilmedi. 1303 yılında, rakipleri Venediklilerin baskısını neden göstererek kendilerine ayrılan bölgenin etrafını geniş bir hendekle çevirmeyi başardılar. Hendek boyunca muhkem evler inşa ederek aralarını yüksek duvarlarla birleştirip kolonilerini tahkim ettiler. Bizans bu evlerin resmen sura dönüşmesini engelleyemeyecek kadar zayıflamıştı. Sanat tarihçisi Celal Esad Arseven'e göre Cenevizliler surun belli noktalarına fırsat buldukça müstahkem kuleler ilave etti. Kule inşası göreve gelen her 'podesta' yani koloni yöneticisi için önemli bir amaçtı.
Surlar dışarıya doğru genişlediği gibi, içten de gelişti. İç surlar, kentin farklı topluluklarına ait mahallelerini ayırıyordu. 1352 yılında en geniş sınırlarına ulaştı. Bu tarihte Karaköy'deki Galata Hisarı'nda surun kuzey sınırını belli eden Galata Kulesi (Christea Turris, 1349) öteki kentin baskın mimari unsuru oldu. Bugün Galata Surları denince en çok Ceneviz kolonisinin 1303-1352 arasında inşa ettiği surları anlıyoruz.
İsminde de saklı olduğu gibi Pera daima kente 'yabancı' unsurları temsil etti.
Osmanlı döneminde inşa edilen büyük iki Mimar Sinan eserinin, Azapkapı'daki Sokollu Mehmed Paşa Camii ve Tophanhane'deki Kılıç Ali Paşa Camii'nin yerlerinin seçimi de tesadüf değil. 14. yüzyıldan itibaren Galata, tam bir İtalyan kenti görümündeydi ve İstanbul'un Batı Akdeniz'e açılan limanıydı. Fatih Sultan Mehmed, ticari getirisi yüksek bu limandan vazgeçmemekle birlikte payitahtınin karşısında Batı Hrıstiyan devletlerinin kontrolünde güçlü bir kalenin varlığını istemedi. Cenevizlilerin tarafsız kalma önerisine rağmen kara surlarını yer yer yıktırdı. Kent giderek gelişti, surlar yapıların arasında kalmaya başladı. Batı'daki devletlere burada toprak bağışlandı, elçilikler çevresinde koloniler gelişti. Cenevizliler, diğer Hıristiyan topluluklar arasında nufüs olarak eridi. Semtin yoğun bir yerleşim mekânı haline geldiği 19. yüzyılda, Batılı kimliğini korumasına rağmen Müslüman, Rum ve Ermeniler baskın nüfus oldu.
Galata Surları'nda II. Mehmed'den sonra bilinen en köklü yıkım, şehremanetinin (belediye) altıncı dairesi tarafından 1864'ten sonra gerçekleştirildi.