Çekingen Kişilik Bozukluğu

dreamwave

Kayıtlı Üye
Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile birlikte erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan yetersizlik duyguları, sosyal acıdan kendini geri çekme ve başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlı olma, fazla incinme ile seyreden bir kişilik bozukludur.
1-Başkaları tarafından kabul görmeme, küçümsenme, eleştirilme, dışlanma endişeleriyle sosyal ilişki gerektiren islerden uzak durma

2-Sevilip, sayıldığına kesin inanmadıkça başkalarıyla iletişim kurmak,görüşmek istemez

3-Hafife alınıp, dalga geçileceği endişesi ile yakın ilişkilerde rahat davranamaz,bu ilişkilerde tutukluk yasayıp, kendini ve sahip olduklarını ortaya koyamaz

4-Başkalarının da bulunduğu iletişim gereken ortamlarda düşünce içerikleri yoğun bir şekilde eleştirilme, dışlanma düşünceleri ile kaplanmıştır

5-Hissettikleri yetersizlik duyguları nedeniyle, daha önce karsılaşmadıkları kişilerle ayni ortamda bulunduklarında istedikleri gibi hareket edememelerine, konuşma ve davranışlarında kısıtlılık hissetmelerine yol acar.

6-Kişiler kendilerini sosyal acıdan yeteneksiz, renksiz, etkisiz ,zayıf veya diğer kişilere göre daha değersiz bireyler olarak görürler.

7-Küçük düşüp, mahcup olacakları seklindeki düşünce yapıları nedeniyle kendi baslarına bireysel girişimlerde bulunamaz ve yeni aktivitelere başlamak ya da başkalarına katılmak istemezler.

Bu kişiler yeni sorumluluk ve dolay isiyle eleştiri alma olasılığı, odak noktası olma,üstlerle daha çok ilişki kurma ve inisiyatif kullanma durumları nedeniyle islerinde daha üst konumlara yükselme tekliflerini reddedebilirler. Başkaları hakkında başlangıçta "beni eleştirir, beni aralarına almazlar" diye düşündüklerinden yeni ilişkilere girmekten kaçınırlar. Kendilerinden bahsetmekte, iç dünyalarını açmaları konusunda yanlış anlaşılma ve reddedilme endişeleri nedeniyle zorluk yasarlar.
Utangaç,ürkek, yalnız, kendini gizlemeye çalışan, sesi soluğu çıkmayan, kendini frenleyen kişilerdir.Olağan şeylerden bile bir çok tehlikenin oluşabileceğini düşünüp, hayatlarını alıştıkları ortam ve kişilerle geçirmeye çalışır, "kozaları içinde yasamaya çalışırlar". Korkulu ,endişeli ve diken üzerinde gibi olan davranışları başkalarınca alay konusu olabilir. Başkalarına kıyasla toplumdan uzak yasamayı yeğlerler, bu nedenle tanıyanları azdır ve iletişimleri de az olduğundan yeterli destek bulamazlar. Buna rağmen sevgi,saygı, yakınlık görmek ister, mükemmel ilişki hayalleri ile yasarlar.

Beraber görülen bozukluklar:
-Sosyal fobi
-Depresif bozukluklar
-Diğer kişilik bozuklukları (borderline , paranoid, sizoid, sizotipal k.b.)

Toplumda %0.5-1 oranında görülmektedir. Çocukluk yaslarında utangaç, yabancılar arasına çıkamayan, yeni durumlar karsısında endişe edip, gerileyen, oyunlara katılmakta isteksiz ya da pasif kalan çocuklardır. Yıllar geçip, ilişki gereği arttıkça daha çok çekingenlikleri ortaya çıkar.
 
yukarıda yazılanların hepsi vardı bende yavaş yavaş hepsini bırakıyorum.

üzerine gittikçe yok oluyor hepsi
 
peki bunlardan kurtulmak için ne yapılmalı. önerisi olan varmı
Bir psikolog ile görüşüp ona hayatınızda sorun yarattığını düşündüğünüz şeyleri danışabilirsiniz. Eğer çekingen kişilik bozukluğunuz ya da başka bir sorununuz varsa psikolog sizi yönlendirir zaten. Buradaki özelliklerin ne kadarını kendinizde görüyorsunuz bilemiyorum ama unutmayın ki özelliklerin ne kadar çok olduğu değil, hayatımızda ne kadar yer kapladıkları önemlidir. Yoksa bu özelliklerin pek çoğu az da olsa belli dönemlerimizde içimizde varolduklarını hissettirirler...
 
Bu problemin temelinde Eriksson'un Psikososyal Gelişim Dönemlerinden ÖZERKLİĞE KARŞI KUŞKU VE UTANÇ döneminin sağlıklı bir şekilde geçirilmediğinden kaynaklandığını düşünüyorum...Bu dönemi de şöyle özetlersek:






Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç
Bu ikinci gelişim döneminde, çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile annesine olan bağımlılığında azalma başlamıştır. Yürüme, koşma, istediği nesneleri eline alma, istediklerini bırakma tuvalet kontrolünün ortaya çıkmasını da beraberinde getirir. Böylece çocuk özerk bir biçimde davranmaya ve bu bağımsız eylemlerinden zevk almaya başlar. Çocuğa eylemlerini kontrol etme olanağını vermek, özerklik duygusunun gelişmeye başlamasını sağlayacaktır.
Eğer ana-baba küçük çocuğun yapabildiklerini yapabildiği kadar istediği zamanda ve hızda yapmaya olan gereksinimini bilir ona göre davranırsa çocuk kaslarını ve çevresini kontrol edebileceğine ilişkin bir duygu özerklik duygusu, geliştirir.
kendisine verilenle eş tutmaktadır. "Ben bana verilenim". Çocuğa çok iyi bakım veren bakıcılarında süreklilik olması gerekir.Ve aynılık bulunmayan çocuk yuvalarında en önemli sorun temel güven duygusunun gelişmemesi ya da yıkılmasıdır.
Burada belirtmek gerekir ki, temel güven ya da güvensizlik sorunu yaşamın ilk yılında, bir daha karşılaşmamak üzere tamamen çözümlenmiş değildir. Birbirini izleyen gelişim evrelerinin her birinde yeniden ortaya çıkacaktır. Bunun öyle olmasında hem umut hem de tehlike vardır. Güvensizlik, duygusu ile okula başlayan çocuk, kendini güvenilir yapacak bir öğretmene ihtiyaç duyar.

Aşırı koruyucu ya da baskıcı bir çocuk yetiştirme tutumu ile çocuğunkiler yerine kendi istekleri ve kurallarını geçerli kılan, davranışlarının kontrolünü çocuğa bırakmayan anne babalar, çocuğun özerk olma çabalarını engelleyeceklerdir.
Anne-babanın aşırı kontrolü çocuğun kendi kapasitesine yönelik kuşkulara düşmesine ve utanç duymasına yol açacaktır. Çocuğun davranışlarını çok sıkı bir biçimde denetleyen, hoşgörüsüz, "mükemmel" davranışı elde etmek için sık sık cezaya başvuran anne baba tutumu, çocukta "tek başına hiç bir şeyi beceremem" duygusunu oluşturur kuşku ve utanç duygularını ortaya çıkmasına yol açar. Eğer çocuk bu evreyi özerklik duygusundan daha 'ağır basan utanç ya da kuşku duygularıyla geçerse, bu onun daha sonraki ergenlik ve yetişkinlik özerklik girişimlerini olumsuz yönde etkileyecektir Tersine bu evreyi utanç ve kuşku duygularının çok üstünde özerklik duygusu ile geçen çocuk yaşamın daha sonraki evreleri için özerklik yönünden iyi hazırlanmış demektir. Öte yandan, bu dönemde özerkliğin kuşku ve utançla oluşturduğu böyle bir denge daha sonraki olaylarla olumlu ya da olumsuz yönde değişebilir. Öte yandan "çocuk zarar görür" kaygısıyla, çocuğun özgürce davranmasına olanak tanımayan aşırı koruyucu ana-baba tutumu da özerklik duygusunun gelişmesini engelleyecektir. Kuşkusuz her ana babanın çocuklarına yardımda telaşlı olduğu zamanlar vardır. Çocuklar bu gibi masum yanlışları bağışlayacak kadar cesurdur.
 
Geri
Üst