Bunun neyle ilgili olduğunu düşünüyorsunuz?

Hopemore

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Ocak 2018
Mesajlar
219
Tepkime puanı
158
İnsan uyumadan (uykuya dalmadan) niyetlenip rüyada bir konu hakkında mesaj almak isteyip uyuyunca o gece mesajcı rüyayı görebilmenin sebebi kendi enerjimiz midir yoksa işin içine farkında olmadan varlık giriyor mudur?
 

Snooww

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2016
Mesajlar
167
Tepkime puanı
186
Konum
Hillstone
İnsan uyumadan (uykuya dalmadan) niyetlenip rüyada bir konu hakkında mesaj almak isteyip uyuyunca o gece mesajcı rüyayı görebilmenin sebebi kendi enerjimiz midir yoksa işin içine farkında olmadan varlık giriyor mudur?
Kendini o konu için şartlandırdıysan da görebilirsin , bilinçaltına işlediyse
 

Ella~ella

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Şub 2010
Mesajlar
62
Tepkime puanı
79
İş
Architect
Bilinçaltı cevabını duymaktan hiç hoşlanmıyorum ama ben :ROFLMAO:
Bilinçaltını öyle her zaman inandırmak kolay bir şey de değil
O kadar kolay olmasaydı çocukken olan farkında bile olmadığımız olaylar bilinçaltına işlenip bugünkü yaşamımıza/hayatımıza damga vurmazdi.
Direkt bilinçaltı.
 

makssenberg

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
384
Tepkime puanı
396
Bilinçaltı cevabını duymaktan hiç hoşlanmıyorum ama ben :ROFLMAO:
Bilinçaltını öyle her zaman inandırmak kolay bir şey de değil
hem niyetlendim diyorsunuz hem kolay değil diyorsunuz :D sizin de itiraf ettiğiniz gibi tarafsız bakış açısına sahip değilsiniz, sanıyorum biri çıkıp varlıklar yapıyor dese inanacaksınız çünkü inanmak istiyorsunuz
 

cagatay98

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
95
Tepkime puanı
55
İnsan uyumadan (uykuya dalmadan) niyetlenip rüyada bir konu hakkında mesaj almak isteyip uyuyunca o gece mesajcı rüyayı görebilmenin sebebi kendi enerjimiz midir yoksa işin içine farkında olmadan varlık giriyor mudur?

İnsanın tekamülünde varacağı yol Allaha gitmelidir.Şunun farkında olmalıyız ki ihlaslı,takva ehli insanlar enerjetik boyuttan farklı olarak mana aleminden ilhamlar alırlar.Seyri süluk tan maksat insanın hakka giden yolda hakkı müşahade etmesinden ibaret olduğundan enerjetik boyut karanlık bir yoldur,çakra vb. işler de buna dahil olmak üzere Allahın nurundan yoksundur.Enerjetik boyut ise keşişlerin,enerji ile uğraşan "master" ların kendi çakralarını temize çıkarmaları ile uğraştıkları yoldur.Allahın nuru sırra,kalbe ve en son nefse sirayet ettiği zaman bilinçaltı temizlenir.O zaman mana aleminiz uykuda en fazla kesinliği kazanır.
 

KarBahçesi

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Ağu 2018
Mesajlar
442
Tepkime puanı
341
İnsanın tekamülünde varacağı yol Allaha gitmelidir.Şunun farkında olmalıyız ki ihlaslı,takva ehli insanlar enerjetik boyuttan farklı olarak mana aleminden ilhamlar alırlar.Seyri süluk tan maksat insanın hakka giden yolda hakkı müşahade etmesinden ibaret olduğundan enerjetik boyut karanlık bir yoldur,çakra vb. işler de buna dahil olmak üzere Allahın nurundan yoksundur.Enerjetik boyut ise keşişlerin,enerji ile uğraşan "master" ların kendi çakralarını temize çıkarmaları ile uğraştıkları yoldur.Allahın nuru sırra,kalbe ve en son nefse sirayet ettiği zaman bilinçaltı temizlenir.O zaman mana aleminiz uykuda en fazla kesinliği kazanır.
emin misiniz müslümanlıkta enerji çalışması çakra çalışması yapmak kötü mü
 

cagatay98

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
95
Tepkime puanı
55
emin misiniz müslümanlıkta enerji çalışması çakra çalışması yapmak kötü mü

Çakra çalışmaları,enerji çalışmaları olsun insanları enerji boyutuna açık hale getirir fakat burada emniyetsizdirler.

Allah ihlas,takva ehli dostlarını ise bunlardan emin kılmış ve onlara hakikati açmıştır.Letaifler ile çakralar benzer şeyler değillerdir.
 

Hopemore

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Ocak 2018
Mesajlar
219
Tepkime puanı
158
O kadar kolay olmasaydı çocukken olan farkında bile olmadığımız olaylar bilinçaltına işlenip bugünkü yaşamımıza/hayatımıza damga vurmazdi.
Direkt bilinçaltı.

Yatmadan önce bilinçaltını şartlandırıp uyumak kolay bir şey değil. 21 gün kuralı boşuna uygulanmıyor
Zira sizin için her şey ilahi,mesajcı,parapsikolojik sebepler olmaksızın direk bilinçaltıyla ilgiliyse bu sitede işiniz ne
Forum dışındaki herhangi birisi de bu soruya bilinçaltı diye cevap verirdi.
 

Isobelzxc

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ağu 2018
Mesajlar
421
Tepkime puanı
330
Yatmadan önce bilinçaltını şartlandırıp uyumak kolay bir şey değil. 21 gün kuralı boşuna uygulanmıyor
Zira sizin için her şey ilahi,mesajcı,parapsikolojik sebepler olmaksızın direk bilinçaltıyla ilgiliyse bu sitede işiniz ne
Forum dışındaki herhangi birisi de bu soruya bilinçaltı diye cevap verirdi.
@Hopemore sizin bilinçaltı ve gucu nedir onu araştırıp oylr soylenenlere karsi çıkmanız gerekiyor
 

Astre

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Mar 2013
Mesajlar
72
Tepkime puanı
13
"enerjetik boyut karanlık bir yoldur,çakra vb. işler de buna dahil olmak üzere Allahın nurundan yoksundur."

Şimdi ben doğru mu anladım? İslam'da enerji tabanlı çalışmalar neden kötü olsun? Bu mesajınızı neye dayandırarak söylüyorsunuz, dini bir dayanak gösterir misiniz? Ayrıca hepimiz enerjiyiz, farkında olalım/olmayalım enerji ile sürekli etkileşimdeyiz. Sizin mantığınız ile her bir insan evladı karanlık yolda.

"Enerjetik boyut ise keşişlerin,enerji ile uğraşan "master" ların kendi çakralarını temize çıkarmaları ile uğraştıkları yoldur.Allahın nuru sırra,kalbe ve en son nefse sirayet ettiği zaman bilinçaltı temizlenir"

Bu tarz şeyler söyleyerek bilinçsiz yeni üyelerin zihinlerini şartlandırmayın! Enerji çalışmaları için illa "master" olmak gerekmiyor. Her insanın küçük/büyük bir özelliği/bağı vardır ve bunun çalışmasının yapılmasında sakınca yoktur.

"Çakra çalışmaları,enerji çalışmaları olsun insanları enerji boyutuna açık hale getirir fakat burada emniyetsizdirler."

Çalışmanın güvenlik riski varsa gerekli önlemleri alırsın, önlemleri alamayacak durumdaysan (bilgisizsen vs.) yapmazsın, bu kadar basit.
 

cagatay98

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
95
Tepkime puanı
55
spritüalizma deccalın dinidir. bu tayfanın verdiği bilgiler hakikatin ancak yarım yamalak ve çarpıtılmış bir görüntüsünden kaynaklandığı için saptırıcıdır. “yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” demiş atalarımız. ne güzel söylemişler. gerçi bu sözün arif bir zatın dilinden çıkıp zamanla halka mâl olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

deccalın sağ gözü kördür yani nurani boyutu görmez sadece enerjetik boyutu görür ve o boyutun ilmine sahiptir.

insandaki yedi çakra(spritüel enerji merkezleri) spritüel bedene, enerjetik boyuta aittir. enerji boyutunun tam bir ayna görüntüsü halinde ve hizasında nurani boyut vardır. orada çakraların nurani eşlenikleri bulunur ve islam tasavvufunda bunlara “letaif” adı verilir.

bir kimse çakraları çalıştırırsa o kimse nefsini temizlemiş olur.

letaifini çalıştırır ise ruhunu arındırmış ve nurlara gark etmiş olur.

deccalın müritleri uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda ve zorlama usullerle(alın kemiğinin matkapla delinmesi dahil) alındaki üçüncü gözü açtıklarında, insanların ve tüm canlıların etrafındaki aura’yı görebilir hâle gelirler. aura’nın renginden o kimsenin ahlakını, huyunu suyunu hatta hastalıklarını anlayabilirler. aslında bu yılanların görüş kabiliyetinden başka bir şey değildir. hani belgesellerde yılanların kızılötesi görüşle avlarını yakaladıkları anlatılır. spritüalistin görüşü de onun bir kademe üstü veya belki aynısıdır. tabii henüz manyetik alanlar ve aura konusu, bilimsel yöntemle pek izah edilebilmiş değil.

firavunun da üçüncü gözü açıktı. alnındaki yılandan bunu anlayabilirsiniz.

yılanın ve auranın renginden spritüalistimizin rütbesi anlaşılabilir. altın rengi, nefsin tam olarak safiyet bulması anlamına gelir.(simya ilmindeki altın yapma olayı aslında nefsin saflaştırılmasına bir göndermedir)

tasavvuf yolunda(sapmamış olanlarında) ise enerjetik boyut değil öncelikle nurani boyut ve çakraların nurani karşılıkları olan letaifler temizlenir, nurlandırılır. nurani boyutun aktive olması ile birlikte dervişte keşif ve müşahade denilen duyular ötesi görüş açılır.

keşif ve müşahade ehlinin görüşü yogacılardan çok farklıdır. ancak yogacılar dervişleri de kendileri gibi zannederler ve ötesini bilmedikleri, görmedikleri için anlayamazlar. ne de olsa onlar tek gözlü deccalın çocuklarıdır. sağ gözleri kördür.

her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir,
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

(NFK)

nefs saflaşınca bir tür letafet kazanır ama asla emmarelikten(emmare=kötülüğü emredicilikten) kurtulamaz. üstelik saflaşan nefs boyutsal bir yükselişle cinler alemine dahil olur.

bu sebeple, yogacılar, aydınlanmış masonlar vb. enerji boyutunu ve cinleri görebilirler hatta onlarla iç içedirler. dervişler ise varlığın melekut boyutunu yani melekler alemini seyrederler hatta meleklere karışırlar. cinler ve dostlarıyla da kapışırlar.

“böylece biz, kesin iman edenlerden olması için ibrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”(en’am, 75)

dervişin keşfi, görüşü, feraseti imandaki mertebesine göredir. imanı ne kadar kuvvetli ise görüşü o kadar keskindir. çünkü gözündeki iman nuru eşyayı/varlığı projektör gibi aydınlatır.

“müminin ferasetinden sakınınız çünkü o allah’ın nuruyla nazar eder” (tirmizi, 5/298)

ve hz. peygamberin duası,

“allah’ım! bana batılı batıl olarak gösterip, ondan kaçınmayı, hakkı hak olarak gösterip, ona tâbî olmayı nasip et. allah’ım! bana eşyanın hakikatini göster.”
 

gerekli

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Eki 2010
Mesajlar
27
Tepkime puanı
18
İnsan uyumadan (uykuya dalmadan) niyetlenip rüyada bir konu hakkında mesaj almak isteyip uyuyunca o gece mesajcı rüyayı görebilmenin sebebi kendi enerjimiz midir yoksa işin içine farkında olmadan varlık giriyor mudur?
Sn. Hopemore size bu konuda "Yaratıcı zihinsel uygulamalar" adlı kitaptan alıntı ile cevap vermek istedim. Umarım aydınlatır.
Evrenden Bilgi Alma

Bir süre önce bir yakınımda baş gösteren rahatsızlık beni derinden etkilemişti. Üzüntümü daha da artıran ise onun hayat boyu ilaç kullanıp, hastalığın semptomlarını hep yaşayacak olmasıydı.

Geçip giden günler üzüntümü azaltmadığı gibi, bir yanım hala hastalığı kabullenmeye direniyor, diğer yanım onun sağlığına yeniden kavuşmasına duyduğum özlemle doluyordu. Deniz’in iyileşmesini öyle çok istiyordum ki… Her gece dua edip, onu hayallerimde iyileştirirken, sık sık da bu hastalığı neyin iyileştirebileceğine kafa yoruyordum. Bir gün yine bu konuyu düşünürken aklımda bir soru belirmişti.

“Deniz’in hastalığını iyileştirebilecek bir bilgi bir yerlerde var olabilir miydi?”

O gün çok da üzerinde durmadığım bu soru, cevap arayan bir varlık gibi zihnimde bekleyip sürekli aklıma gelince, kendimi hastalıkların tedavisine yönelik her tür yöntemi içeren bir araştırmanın içinde bulmuştum. Böylece tarihten bu güne gelen yazılı her kaynağa ulaşmaya çalışıp, içinde şifa kelimesi geçen hemen her kitabı okumaya başlamıştım.

Bu yol beni bakın nereye götürmüştü?

Edgar Cayce bu süreçte karşıma çıkan isimlerden biriydi. (Cayce’nin hayatına dair edindiğim bilgiyi kısaca verdikten sonra konuya devam edeceğim).

1877'de Kentucky'de doğan Edgar Cayce, hipnoz ile uyutularak trans halindeyken yaptığı ve kayda alınan okumalarıyla tanınmış biriydi. Mucize insan olarak bilinen Edgar Cayce, zaman ve mekân ötesi bir algı ile kendisine gelen kişilerin hastalığına uykuda teşhis koyuyor, reçete yazdırıyor, tedavi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini söylüyordu. 43 yılda sekiz binden fazla hastayı sağlığına kavuşturduğu söyleniyordu. Tıp dünyasına verdiği bilgiler o günkü hekimlerce de onaylanıyordu.

Edgar Cayce insanların hayatları ile ilgili bütün ayrıntıları içeren kitapların bulunduğu eşsiz bir kütüphaneden söz ediyor; bu kayıtların tarih boyunca yaşamış bulunan insanların bilinçaltından toplandığını söylüyordu. Doğru dua ve alçak gönüllülükle istediği zaman oraya gidebildiğini söyleyen Edgar Cayce, herkesin, evrensel kayıtlara girebileceğini düşünüyordu.

Edgar Cayce’nin yaşamı, bu güne kadar okuduğum en ilgi çekici biyografilerden biri olmakla birlikte, hastaların tedavisi için verdiği mucizevi bilgiler ve evrensel kayıtlara herkesin girebileceğini düşünmesi, aklıma, Deniz’in hastalığını iyileştirebilecek bilgiyi bu yolla edinebileceğim fikrini getirmişti. Evrensel kayıtlara nasıl erişebileceğim bir muamma olup, ne yapabileceğim konusunda bir yol ararken, karşıma adeta “Aradığın cevap burada” dercesine bir kitap çıkıvermişti. İnternette herkese açık olarak yayınlanan bu kitabın adı “A’dan Z’ye insan ve Yaşam” dı.

İçeriğindeki tüm bilgilerin evrensel bilgi merkezinden çağrışım bilgi algılama yöntemiyle alındığı belirtilen bu kitapta, düşünce ve işleyişine dair önemli bilgiler verilirken, istenilen bilgiye çağrışım yasaları sayesinde ulaşmanın mümkün olduğu belirtiliyordu. Kitap bilgi algılama yöntemini de tüm açıklığı ve kolay uygulanabilirliğiyle okuyucuya sunuyordu. İstediğim bilgiye erişmemi sağlayacak bir yol bulmuş olmanın beni nasıl bir merakın içine çektiğini umarım tahmin etmişsinizdir.

Aşağıda çağrışım bilgi algılama yöntemini kısaca verdikten sonra sırrına ermek istediğim bilgiye erişme yolunda kat ettiğim mesafe ile birlikte geldiğim noktayı anlatmaya devam edeceğim.

“Çağrışım Bilgi algılama yöntemi:

1. Ulaşmak istediğiniz bilginin hangi problemin çözümü için gerekli olduğunu ayrıntılarıyla (mümkün mertebe kısa ve net) olarak dile getiriniz (örneğin metni bir kâğıda kompozisyon olarak) yazınız.

2. Kâğıda bir kompozisyon olarak yazmış olduğunuz mesajı zihninizden bir kez okuyunuz. Okuma işlemini, algılamak istediğiniz bilginin geleceğine tam olarak inanarak yapınız.

3. Ulaşmak istediğiniz bilgi mesajını zihninizden okuduktan sonra, söz konusu bilgiyi algılamaya hazır olduğunuzu zihninizden geçirerek sakince beklemeye koyulunuz. Bilgi mesajını zihinden okuma işlemini gerektiği gibi (inançla) yapabildinizse beklediğiniz bilgi size düşüncenizde beliren bir düşünce formuna gelebileceği gibi diğer başka formlarda da gelebilir. Örneğin herhangi bir yerde (Bir kitapta vs.) okuduğunuz bir yazı arasında veya izlediğiniz bir filmde veya gerçekte geçen bir olay arasında veya rüya arasında da gelebilir.” (Akıncı 2006, 11)

Çağrışım bilgi algılama yöntemini okumak bana bir süre önce gördüğüm bir rüyayı hatırlatmıştı. Bu rüya bir sesin annemle ilgili verdiği bilgiden ibaretti. Rüyamda öğrendiğim bilgiyi önemsemiş, bu bilginin doğru olduğuna inanmayı seçmiştim. Bunun nedeni daha önce de doğruluğundan emin olduğum benzer rüyalar görmüş olmamdı. Fakat bilgi algılama yöntemini okuyana kadar bu rüyanın zihnimden geçen bir soruya cevap verdiğini düşünememiş, aklımdan geçirdiğim soru ile rüya arasında bir bağ kuramamıştım.

Şimdi ise rüyamı anlatıp soru ile bağlantısına değineceğim.

Yaşadığım en sarsıcı dönemlerden biri kuşkusuz annemi kaybettiğim yıl olmuştu. Kabullenmekte güçlük çektiğim bu ölüm göğsüme derin bir acı olarak çöreklenirken, ölümü bir kez daha alabildiğine sorgulamış, o dönem annemin ne durumda olduğunu bilmeye şiddetle ihtiyaç duymuştum. Anneme gittiği âlemde faydası dokunacak ne varsa yapmaya çalışırken, içimden hep şu soruyu geçiriyordum.

“Anne neredesin? İyi misin?”

O günlerde bu soru ile uyuyor, bu soru ile uyanıyordum. Dünyaya bu soruyu soran gözlerle bakıyordum. “Anne neredesin? İyi misin?”

İki buçuk ay sonra annemi nihayet rüyamda görmüştüm. “Ne zamandır seni arıyorum anne! Neredeydin?” Diyerek yanına koşarken, bir ses tepki vermeyen annemin şimdi nerede olduğunu söylemişti. Çağrışım bilgi algılama yöntemini okur okumaz hatırıma gelen bu rüya, evrensel bilgi merkezinden bilgi almanın yolunu aslında bilmeden nasıl kullandığımı anlamamı sağlayarak aradığım bilgiye erişebilmem için(Edgar Cayce gibi.) nasıl bir yol izleyeceğim konusunu aydınlatmıştı.

Bu gelişme ile birlikte amacıma yeniden odaklandım ve evrenden istediğim şifa bilgisini alabilmek için kısa ve öz bir yazıyla isteğimi ifade eden bir soru belirledim. “…(hastalığın adı)…çaresi nedir?” Sorusunu annem olayında olduğu gibi her gece aklımdan geçirerek uyumaya başlamıştım.

Bir ayı aşkın süredir bu soruyu sorarak uykuya dalarken, bir gece rüyamda, tarihten kalma duvarları yıkık dökük, eski ve boş bir binadan içeri girdim. Merakla etrafa bakınıyor, temkinli ve yavaş adımlarla salona doğru yürüyordum. Karşıdaki duvarda yaprakları sararmış tozlu kitapların olduğu bir kitaplığa doğru ilerledim. Oradaki bir kitabın ismine dikkat kesilmişken, o kitabı okumam gerektiğini telkin eden bir hisle uykudan uyandım. Rüyadan uyandığım halde zihnimde bu kitabı okumam gerektiği düşüncesi hâkimdi. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken, şaşkınlığımı üzerimden atıp, unutmamak için kitabın adını bir kâğıda yazdım. (Kitabın adını herkesin inancına saygım gereği paylaşmıyorum.) Bir an önce işyerime gidip bu isimde bir kitabın var olup olmadığına bakmak için sabırsızlanıyordum ama haliyle önce mutfağa gidip kahvaltı sofrasını hazırladım.

İşyerime gidip masama oturduğumda aklımda bu kitap vardı. İlk işim bilgisayarı açmak ve arama motoruna kitabın adını yazmak olmuştu. İşe bakın ki aynı isimde bir kitap vardı. Kitabın içeriğinde neler olduğunu öğrenmek üzere hızlıca fihristine göz gezdirdiğimde ise şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Bu kitap, içinde manevi reçetelerin olduğu, yaklaşık olarak 150- 200 yıl önce yazılmış, 680 sayfadan oluşan oldukça eski bir kitaptı.

Beni oldukça heyecanlandıran bu kitabı merak ve ilgimi yitirmeden okumuş, içindeki bazı değerli bilgi ve manevi reçeteleri gerekli hallerde kullanmak ve ihtiyaç halinde tavsiyede bulunmak üzere kısa bölümler halinde dosyalamıştım. Kitaptaki manevi reçeteleri defalarca gözden geçirmiş Deniz’in hastalığına iyi gelebileceğini düşündüğüm uygulamaları yerine getirmiştim. Ancak somut bir netice alamamıştım. Sonuç alınması için belli bir zamana mı ihtiyaç vardı bilemiyordum.

Anladım ki: İnsan bir şeyin arayışına girdiğinde, onu bilgiye götüren yollar beliriyordu önünde. Bu yolun nerede sonlanacağını bilemesem de bildiğim tek şey şifa aramaya devam edeceğimdi.
 

Hopemore

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Ocak 2018
Mesajlar
219
Tepkime puanı
158
Sn. Hopemore size bu konuda "Yaratıcı zihinsel uygulamalar" adlı kitaptan alıntı ile cevap vermek istedim. Umarım aydınlatır.
Evrenden Bilgi Alma

Bir süre önce bir yakınımda baş gösteren rahatsızlık beni derinden etkilemişti. Üzüntümü daha da artıran ise onun hayat boyu ilaç kullanıp, hastalığın semptomlarını hep yaşayacak olmasıydı.

Geçip giden günler üzüntümü azaltmadığı gibi, bir yanım hala hastalığı kabullenmeye direniyor, diğer yanım onun sağlığına yeniden kavuşmasına duyduğum özlemle doluyordu. Deniz’in iyileşmesini öyle çok istiyordum ki… Her gece dua edip, onu hayallerimde iyileştirirken, sık sık da bu hastalığı neyin iyileştirebileceğine kafa yoruyordum. Bir gün yine bu konuyu düşünürken aklımda bir soru belirmişti.

“Deniz’in hastalığını iyileştirebilecek bir bilgi bir yerlerde var olabilir miydi?”

O gün çok da üzerinde durmadığım bu soru, cevap arayan bir varlık gibi zihnimde bekleyip sürekli aklıma gelince, kendimi hastalıkların tedavisine yönelik her tür yöntemi içeren bir araştırmanın içinde bulmuştum. Böylece tarihten bu güne gelen yazılı her kaynağa ulaşmaya çalışıp, içinde şifa kelimesi geçen hemen her kitabı okumaya başlamıştım.

Bu yol beni bakın nereye götürmüştü?

Edgar Cayce bu süreçte karşıma çıkan isimlerden biriydi. (Cayce’nin hayatına dair edindiğim bilgiyi kısaca verdikten sonra konuya devam edeceğim).

1877'de Kentucky'de doğan Edgar Cayce, hipnoz ile uyutularak trans halindeyken yaptığı ve kayda alınan okumalarıyla tanınmış biriydi. Mucize insan olarak bilinen Edgar Cayce, zaman ve mekân ötesi bir algı ile kendisine gelen kişilerin hastalığına uykuda teşhis koyuyor, reçete yazdırıyor, tedavi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini söylüyordu. 43 yılda sekiz binden fazla hastayı sağlığına kavuşturduğu söyleniyordu. Tıp dünyasına verdiği bilgiler o günkü hekimlerce de onaylanıyordu.

Edgar Cayce insanların hayatları ile ilgili bütün ayrıntıları içeren kitapların bulunduğu eşsiz bir kütüphaneden söz ediyor; bu kayıtların tarih boyunca yaşamış bulunan insanların bilinçaltından toplandığını söylüyordu. Doğru dua ve alçak gönüllülükle istediği zaman oraya gidebildiğini söyleyen Edgar Cayce, herkesin, evrensel kayıtlara girebileceğini düşünüyordu.

Edgar Cayce’nin yaşamı, bu güne kadar okuduğum en ilgi çekici biyografilerden biri olmakla birlikte, hastaların tedavisi için verdiği mucizevi bilgiler ve evrensel kayıtlara herkesin girebileceğini düşünmesi, aklıma, Deniz’in hastalığını iyileştirebilecek bilgiyi bu yolla edinebileceğim fikrini getirmişti. Evrensel kayıtlara nasıl erişebileceğim bir muamma olup, ne yapabileceğim konusunda bir yol ararken, karşıma adeta “Aradığın cevap burada” dercesine bir kitap çıkıvermişti. İnternette herkese açık olarak yayınlanan bu kitabın adı “A’dan Z’ye insan ve Yaşam” dı.

İçeriğindeki tüm bilgilerin evrensel bilgi merkezinden çağrışım bilgi algılama yöntemiyle alındığı belirtilen bu kitapta, düşünce ve işleyişine dair önemli bilgiler verilirken, istenilen bilgiye çağrışım yasaları sayesinde ulaşmanın mümkün olduğu belirtiliyordu. Kitap bilgi algılama yöntemini de tüm açıklığı ve kolay uygulanabilirliğiyle okuyucuya sunuyordu. İstediğim bilgiye erişmemi sağlayacak bir yol bulmuş olmanın beni nasıl bir merakın içine çektiğini umarım tahmin etmişsinizdir.

Aşağıda çağrışım bilgi algılama yöntemini kısaca verdikten sonra sırrına ermek istediğim bilgiye erişme yolunda kat ettiğim mesafe ile birlikte geldiğim noktayı anlatmaya devam edeceğim.

“Çağrışım Bilgi algılama yöntemi:

1. Ulaşmak istediğiniz bilginin hangi problemin çözümü için gerekli olduğunu ayrıntılarıyla (mümkün mertebe kısa ve net) olarak dile getiriniz (örneğin metni bir kâğıda kompozisyon olarak) yazınız.

2. Kâğıda bir kompozisyon olarak yazmış olduğunuz mesajı zihninizden bir kez okuyunuz. Okuma işlemini, algılamak istediğiniz bilginin geleceğine tam olarak inanarak yapınız.

3. Ulaşmak istediğiniz bilgi mesajını zihninizden okuduktan sonra, söz konusu bilgiyi algılamaya hazır olduğunuzu zihninizden geçirerek sakince beklemeye koyulunuz. Bilgi mesajını zihinden okuma işlemini gerektiği gibi (inançla) yapabildinizse beklediğiniz bilgi size düşüncenizde beliren bir düşünce formuna gelebileceği gibi diğer başka formlarda da gelebilir. Örneğin herhangi bir yerde (Bir kitapta vs.) okuduğunuz bir yazı arasında veya izlediğiniz bir filmde veya gerçekte geçen bir olay arasında veya rüya arasında da gelebilir.” (Akıncı 2006, 11)

Çağrışım bilgi algılama yöntemini okumak bana bir süre önce gördüğüm bir rüyayı hatırlatmıştı. Bu rüya bir sesin annemle ilgili verdiği bilgiden ibaretti. Rüyamda öğrendiğim bilgiyi önemsemiş, bu bilginin doğru olduğuna inanmayı seçmiştim. Bunun nedeni daha önce de doğruluğundan emin olduğum benzer rüyalar görmüş olmamdı. Fakat bilgi algılama yöntemini okuyana kadar bu rüyanın zihnimden geçen bir soruya cevap verdiğini düşünememiş, aklımdan geçirdiğim soru ile rüya arasında bir bağ kuramamıştım.

Şimdi ise rüyamı anlatıp soru ile bağlantısına değineceğim.

Yaşadığım en sarsıcı dönemlerden biri kuşkusuz annemi kaybettiğim yıl olmuştu. Kabullenmekte güçlük çektiğim bu ölüm göğsüme derin bir acı olarak çöreklenirken, ölümü bir kez daha alabildiğine sorgulamış, o dönem annemin ne durumda olduğunu bilmeye şiddetle ihtiyaç duymuştum. Anneme gittiği âlemde faydası dokunacak ne varsa yapmaya çalışırken, içimden hep şu soruyu geçiriyordum.

“Anne neredesin? İyi misin?”

O günlerde bu soru ile uyuyor, bu soru ile uyanıyordum. Dünyaya bu soruyu soran gözlerle bakıyordum. “Anne neredesin? İyi misin?”

İki buçuk ay sonra annemi nihayet rüyamda görmüştüm. “Ne zamandır seni arıyorum anne! Neredeydin?” Diyerek yanına koşarken, bir ses tepki vermeyen annemin şimdi nerede olduğunu söylemişti. Çağrışım bilgi algılama yöntemini okur okumaz hatırıma gelen bu rüya, evrensel bilgi merkezinden bilgi almanın yolunu aslında bilmeden nasıl kullandığımı anlamamı sağlayarak aradığım bilgiye erişebilmem için(Edgar Cayce gibi.) nasıl bir yol izleyeceğim konusunu aydınlatmıştı.

Bu gelişme ile birlikte amacıma yeniden odaklandım ve evrenden istediğim şifa bilgisini alabilmek için kısa ve öz bir yazıyla isteğimi ifade eden bir soru belirledim. “…(hastalığın adı)…çaresi nedir?” Sorusunu annem olayında olduğu gibi her gece aklımdan geçirerek uyumaya başlamıştım.

Bir ayı aşkın süredir bu soruyu sorarak uykuya dalarken, bir gece rüyamda, tarihten kalma duvarları yıkık dökük, eski ve boş bir binadan içeri girdim. Merakla etrafa bakınıyor, temkinli ve yavaş adımlarla salona doğru yürüyordum. Karşıdaki duvarda yaprakları sararmış tozlu kitapların olduğu bir kitaplığa doğru ilerledim. Oradaki bir kitabın ismine dikkat kesilmişken, o kitabı okumam gerektiğini telkin eden bir hisle uykudan uyandım. Rüyadan uyandığım halde zihnimde bu kitabı okumam gerektiği düşüncesi hâkimdi. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken, şaşkınlığımı üzerimden atıp, unutmamak için kitabın adını bir kâğıda yazdım. (Kitabın adını herkesin inancına saygım gereği paylaşmıyorum.) Bir an önce işyerime gidip bu isimde bir kitabın var olup olmadığına bakmak için sabırsızlanıyordum ama haliyle önce mutfağa gidip kahvaltı sofrasını hazırladım.

İşyerime gidip masama oturduğumda aklımda bu kitap vardı. İlk işim bilgisayarı açmak ve arama motoruna kitabın adını yazmak olmuştu. İşe bakın ki aynı isimde bir kitap vardı. Kitabın içeriğinde neler olduğunu öğrenmek üzere hızlıca fihristine göz gezdirdiğimde ise şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Bu kitap, içinde manevi reçetelerin olduğu, yaklaşık olarak 150- 200 yıl önce yazılmış, 680 sayfadan oluşan oldukça eski bir kitaptı.

Beni oldukça heyecanlandıran bu kitabı merak ve ilgimi yitirmeden okumuş, içindeki bazı değerli bilgi ve manevi reçeteleri gerekli hallerde kullanmak ve ihtiyaç halinde tavsiyede bulunmak üzere kısa bölümler halinde dosyalamıştım. Kitaptaki manevi reçeteleri defalarca gözden geçirmiş Deniz’in hastalığına iyi gelebileceğini düşündüğüm uygulamaları yerine getirmiştim. Ancak somut bir netice alamamıştım. Sonuç alınması için belli bir zamana mı ihtiyaç vardı bilemiyordum.

Anladım ki: İnsan bir şeyin arayışına girdiğinde, onu bilgiye götüren yollar beliriyordu önünde. Bu yolun nerede sonlanacağını bilemesem de bildiğim tek şey şifa aramaya devam edeceğimdi.

Okuyamadım çok uzun yazmışsınız yine de teşekkürler.
 

Ella~ella

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Şub 2010
Mesajlar
62
Tepkime puanı
79
İş
Architect
Yatmadan önce bilinçaltını şartlandırıp uyumak kolay bir şey değil. 21 gün kuralı boşuna uygulanmıyor
Zira sizin için her şey ilahi,mesajcı,parapsikolojik sebepler olmaksızın direk bilinçaltıyla ilgiliyse bu sitede işiniz ne
Forum dışındaki herhangi birisi de bu soruya bilinçaltı diye cevap verirdi.
Peki siz neden istediğiniz cevabı bildiğiniz halde başkalarına sorma ihtiyacı duyuyorsunuz?
Çok pis bir demon musallat olmuş. Hemen bir hoca bulup yaktırmalısınız. Oldu mu istediğiniz cevap?
 
Ü

Üye silindi 58480

İnsan uyumadan (uykuya dalmadan) niyetlenip rüyada bir konu hakkında mesaj almak isteyip uyuyunca o gece mesajcı rüyayı görebilmenin sebebi kendi enerjimiz midir yoksa işin içine farkında olmadan varlık giriyor mudur?

Tabi ki kendi enerjimizdir. Bilincaltimizdir.

Bilinçaltı cevabını duymaktan hiç hoşlanmıyorum ama ben :ROFLMAO:

Bilinalti demek aslinda bilincdisi demektir.
Bilincalti, mucizati cok kucuk ve kapali bir bunyeye indirgeyen bir cagrisima surukler. Ben de bu terimi oldum olasi hic sevmem. Zaten yanlistir. Bilinc disi olan her uzanti kastedilir.
Sifahaneye Hastahane demek kadar yanlistir. Cagrisimi negatiftir cunku.

Bilinçaltını öyle her zaman inandırmak kolay bir şey de değil

Evet cunku bilinc disi olarak ele alirsaniz isler tamamen degisiyor.
Insan kapali bir devre degil, bilakis uzanti koridorlarindan bircok aleme gecis yapabilen bir varliktir. Mesajci ruyalarinizi bilincaltinizin bir yansimasi olarak degerlendirmek potansiyelinizi ziyan etmektir.

Gerci bazi insanlar dirilik ve suur ozellikleri gostermezler. Kisir donguye hapsolmus suurlar vardir. Bu insanlar genelde cinlerin tesirindedirler. Ve kendi zanlari surekli donup donuk onlerine gelir. Bu sureklilik onlarin kendilerini siradisi zanni ile oyalayadabilir.

Isin asli Hayy olmaktir. Diri olmaktir. Hersey burda baslar/biter
 

KarBahçesi

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Ağu 2018
Mesajlar
442
Tepkime puanı
341
spritüalizma deccalın dinidir. bu tayfanın verdiği bilgiler hakikatin ancak yarım yamalak ve çarpıtılmış bir görüntüsünden kaynaklandığı için saptırıcıdır. “yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” demiş atalarımız. ne güzel söylemişler. gerçi bu sözün arif bir zatın dilinden çıkıp zamanla halka mâl olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

deccalın sağ gözü kördür yani nurani boyutu görmez sadece enerjetik boyutu görür ve o boyutun ilmine sahiptir.

insandaki yedi çakra(spritüel enerji merkezleri) spritüel bedene, enerjetik boyuta aittir. enerji boyutunun tam bir ayna görüntüsü halinde ve hizasında nurani boyut vardır. orada çakraların nurani eşlenikleri bulunur ve islam tasavvufunda bunlara “letaif” adı verilir.

bir kimse çakraları çalıştırırsa o kimse nefsini temizlemiş olur.

letaifini çalıştırır ise ruhunu arındırmış ve nurlara gark etmiş olur.

deccalın müritleri uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda ve zorlama usullerle(alın kemiğinin matkapla delinmesi dahil) alındaki üçüncü gözü açtıklarında, insanların ve tüm canlıların etrafındaki aura’yı görebilir hâle gelirler. aura’nın renginden o kimsenin ahlakını, huyunu suyunu hatta hastalıklarını anlayabilirler. aslında bu yılanların görüş kabiliyetinden başka bir şey değildir. hani belgesellerde yılanların kızılötesi görüşle avlarını yakaladıkları anlatılır. spritüalistin görüşü de onun bir kademe üstü veya belki aynısıdır. tabii henüz manyetik alanlar ve aura konusu, bilimsel yöntemle pek izah edilebilmiş değil.

firavunun da üçüncü gözü açıktı. alnındaki yılandan bunu anlayabilirsiniz.

yılanın ve auranın renginden spritüalistimizin rütbesi anlaşılabilir. altın rengi, nefsin tam olarak safiyet bulması anlamına gelir.(simya ilmindeki altın yapma olayı aslında nefsin saflaştırılmasına bir göndermedir)

tasavvuf yolunda(sapmamış olanlarında) ise enerjetik boyut değil öncelikle nurani boyut ve çakraların nurani karşılıkları olan letaifler temizlenir, nurlandırılır. nurani boyutun aktive olması ile birlikte dervişte keşif ve müşahade denilen duyular ötesi görüş açılır.

keşif ve müşahade ehlinin görüşü yogacılardan çok farklıdır. ancak yogacılar dervişleri de kendileri gibi zannederler ve ötesini bilmedikleri, görmedikleri için anlayamazlar. ne de olsa onlar tek gözlü deccalın çocuklarıdır. sağ gözleri kördür.

her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir,
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

(NFK)

nefs saflaşınca bir tür letafet kazanır ama asla emmarelikten(emmare=kötülüğü emredicilikten) kurtulamaz. üstelik saflaşan nefs boyutsal bir yükselişle cinler alemine dahil olur.

bu sebeple, yogacılar, aydınlanmış masonlar vb. enerji boyutunu ve cinleri görebilirler hatta onlarla iç içedirler. dervişler ise varlığın melekut boyutunu yani melekler alemini seyrederler hatta meleklere karışırlar. cinler ve dostlarıyla da kapışırlar.

“böylece biz, kesin iman edenlerden olması için ibrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”(en’am, 75)

dervişin keşfi, görüşü, feraseti imandaki mertebesine göredir. imanı ne kadar kuvvetli ise görüşü o kadar keskindir. çünkü gözündeki iman nuru eşyayı/varlığı projektör gibi aydınlatır.

“müminin ferasetinden sakınınız çünkü o allah’ın nuruyla nazar eder” (tirmizi, 5/298)

ve hz. peygamberin duası,

“allah’ım! bana batılı batıl olarak gösterip, ondan kaçınmayı, hakkı hak olarak gösterip, ona tâbî olmayı nasip et. allah’ım! bana eşyanın hakikatini göster.”
letaif nasıl çalıştırılıyor
 

cagatay98

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
95
Tepkime puanı
55
letaif nasıl çalıştırılıyor

Bu sorunun cevabını şeriati tam idrak edip hayatınıza oturttuktan sonra cevabını Allah karşınıza çıkarır,size öğretir.

Size tevhidi öğretir,sizi herşeyden korur,sizi temizler,dost olur,gerçek dost olur.Her gece kapısında yatarsınız.Nefsinizin peşinden koşamaz olursunuz.İçte dışta kavgalar biter.

Yoktan var olan yokluğa tekrar döner.O ise gerçek var olandır.Nefsimizi fark edememek bize günah olarak yeter.
 

Willard Deleyn

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Tem 2018
Mesajlar
88
Tepkime puanı
95
İş
Çevirmen
spritüalizma deccalın dinidir. bu tayfanın verdiği bilgiler hakikatin ancak yarım yamalak ve çarpıtılmış bir görüntüsünden kaynaklandığı için saptırıcıdır. “yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” demiş atalarımız. ne güzel söylemişler. gerçi bu sözün arif bir zatın dilinden çıkıp zamanla halka mâl olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

deccalın sağ gözü kördür yani nurani boyutu görmez sadece enerjetik boyutu görür ve o boyutun ilmine sahiptir.

insandaki yedi çakra(spritüel enerji merkezleri) spritüel bedene, enerjetik boyuta aittir. enerji boyutunun tam bir ayna görüntüsü halinde ve hizasında nurani boyut vardır. orada çakraların nurani eşlenikleri bulunur ve islam tasavvufunda bunlara “letaif” adı verilir.

bir kimse çakraları çalıştırırsa o kimse nefsini temizlemiş olur.

letaifini çalıştırır ise ruhunu arındırmış ve nurlara gark etmiş olur.

deccalın müritleri uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda ve zorlama usullerle(alın kemiğinin matkapla delinmesi dahil) alındaki üçüncü gözü açtıklarında, insanların ve tüm canlıların etrafındaki aura’yı görebilir hâle gelirler. aura’nın renginden o kimsenin ahlakını, huyunu suyunu hatta hastalıklarını anlayabilirler. aslında bu yılanların görüş kabiliyetinden başka bir şey değildir. hani belgesellerde yılanların kızılötesi görüşle avlarını yakaladıkları anlatılır. spritüalistin görüşü de onun bir kademe üstü veya belki aynısıdır. tabii henüz manyetik alanlar ve aura konusu, bilimsel yöntemle pek izah edilebilmiş değil.

firavunun da üçüncü gözü açıktı. alnındaki yılandan bunu anlayabilirsiniz.

yılanın ve auranın renginden spritüalistimizin rütbesi anlaşılabilir. altın rengi, nefsin tam olarak safiyet bulması anlamına gelir.(simya ilmindeki altın yapma olayı aslında nefsin saflaştırılmasına bir göndermedir)

tasavvuf yolunda(sapmamış olanlarında) ise enerjetik boyut değil öncelikle nurani boyut ve çakraların nurani karşılıkları olan letaifler temizlenir, nurlandırılır. nurani boyutun aktive olması ile birlikte dervişte keşif ve müşahade denilen duyular ötesi görüş açılır.

keşif ve müşahade ehlinin görüşü yogacılardan çok farklıdır. ancak yogacılar dervişleri de kendileri gibi zannederler ve ötesini bilmedikleri, görmedikleri için anlayamazlar. ne de olsa onlar tek gözlü deccalın çocuklarıdır. sağ gözleri kördür.

her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir,
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

(NFK)

nefs saflaşınca bir tür letafet kazanır ama asla emmarelikten(emmare=kötülüğü emredicilikten) kurtulamaz. üstelik saflaşan nefs boyutsal bir yükselişle cinler alemine dahil olur.

bu sebeple, yogacılar, aydınlanmış masonlar vb. enerji boyutunu ve cinleri görebilirler hatta onlarla iç içedirler. dervişler ise varlığın melekut boyutunu yani melekler alemini seyrederler hatta meleklere karışırlar. cinler ve dostlarıyla da kapışırlar.

“böylece biz, kesin iman edenlerden olması için ibrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”(en’am, 75)

dervişin keşfi, görüşü, feraseti imandaki mertebesine göredir. imanı ne kadar kuvvetli ise görüşü o kadar keskindir. çünkü gözündeki iman nuru eşyayı/varlığı projektör gibi aydınlatır.

“müminin ferasetinden sakınınız çünkü o allah’ın nuruyla nazar eder” (tirmizi, 5/298)

ve hz. peygamberin duası,

“allah’ım! bana batılı batıl olarak gösterip, ondan kaçınmayı, hakkı hak olarak gösterip, ona tâbî olmayı nasip et. allah’ım! bana eşyanın hakikatini göster.”

Oldukça ilgimi çekti bu yazı. Merak ettiğim ve sormak istediğim bir konu var.
Çakra çalışmalarını önermediğinizi görüyorum. Enerjetik boyutun çok tekin olmadığını biliyorum, yaklaşık 4 yıldır bu konularla uğraşıyorum, zaten kristaller doğru kullanılmadığında transa geçirebiliyor insanı. Hayatta yapmam dediği şeyleri yaptırabiliyor. Bu ayrı konu.

Ama merak ettiğim, insanların enerji tıbbından yararlanması, taşları (mesela bir safir) süs ya da terapötik olarak takması onları enerji boyutuna çekiyorsa, o zaman bütün
spritüalizma deccalın dinidir. bu tayfanın verdiği bilgiler hakikatin ancak yarım yamalak ve çarpıtılmış bir görüntüsünden kaynaklandığı için saptırıcıdır. “yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” demiş atalarımız. ne güzel söylemişler. gerçi bu sözün arif bir zatın dilinden çıkıp zamanla halka mâl olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

deccalın sağ gözü kördür yani nurani boyutu görmez sadece enerjetik boyutu görür ve o boyutun ilmine sahiptir.

insandaki yedi çakra(spritüel enerji merkezleri) spritüel bedene, enerjetik boyuta aittir. enerji boyutunun tam bir ayna görüntüsü halinde ve hizasında nurani boyut vardır. orada çakraların nurani eşlenikleri bulunur ve islam tasavvufunda bunlara “letaif” adı verilir.

bir kimse çakraları çalıştırırsa o kimse nefsini temizlemiş olur.

letaifini çalıştırır ise ruhunu arındırmış ve nurlara gark etmiş olur.

deccalın müritleri uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda ve zorlama usullerle(alın kemiğinin matkapla delinmesi dahil) alındaki üçüncü gözü açtıklarında, insanların ve tüm canlıların etrafındaki aura’yı görebilir hâle gelirler. aura’nın renginden o kimsenin ahlakını, huyunu suyunu hatta hastalıklarını anlayabilirler. aslında bu yılanların görüş kabiliyetinden başka bir şey değildir. hani belgesellerde yılanların kızılötesi görüşle avlarını yakaladıkları anlatılır. spritüalistin görüşü de onun bir kademe üstü veya belki aynısıdır. tabii henüz manyetik alanlar ve aura konusu, bilimsel yöntemle pek izah edilebilmiş değil.

firavunun da üçüncü gözü açıktı. alnındaki yılandan bunu anlayabilirsiniz.

yılanın ve auranın renginden spritüalistimizin rütbesi anlaşılabilir. altın rengi, nefsin tam olarak safiyet bulması anlamına gelir.(simya ilmindeki altın yapma olayı aslında nefsin saflaştırılmasına bir göndermedir)

tasavvuf yolunda(sapmamış olanlarında) ise enerjetik boyut değil öncelikle nurani boyut ve çakraların nurani karşılıkları olan letaifler temizlenir, nurlandırılır. nurani boyutun aktive olması ile birlikte dervişte keşif ve müşahade denilen duyular ötesi görüş açılır.

keşif ve müşahade ehlinin görüşü yogacılardan çok farklıdır. ancak yogacılar dervişleri de kendileri gibi zannederler ve ötesini bilmedikleri, görmedikleri için anlayamazlar. ne de olsa onlar tek gözlü deccalın çocuklarıdır. sağ gözleri kördür.

her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir,
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

(NFK)

nefs saflaşınca bir tür letafet kazanır ama asla emmarelikten(emmare=kötülüğü emredicilikten) kurtulamaz. üstelik saflaşan nefs boyutsal bir yükselişle cinler alemine dahil olur.

bu sebeple, yogacılar, aydınlanmış masonlar vb. enerji boyutunu ve cinleri görebilirler hatta onlarla iç içedirler. dervişler ise varlığın melekut boyutunu yani melekler alemini seyrederler hatta meleklere karışırlar. cinler ve dostlarıyla da kapışırlar.

“böylece biz, kesin iman edenlerden olması için ibrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”(en’am, 75)

dervişin keşfi, görüşü, feraseti imandaki mertebesine göredir. imanı ne kadar kuvvetli ise görüşü o kadar keskindir. çünkü gözündeki iman nuru eşyayı/varlığı projektör gibi aydınlatır.

“müminin ferasetinden sakınınız çünkü o allah’ın nuruyla nazar eder” (tirmizi, 5/298)

ve hz. peygamberin duası,

“allah’ım! bana batılı batıl olarak gösterip, ondan kaçınmayı, hakkı hak olarak gösterip, ona tâbî olmayı nasip et. allah’ım! bana eşyanın hakikatini göster.”

Düşünceleriniz ilgimi çekti Çağatay98. Oldukça iddialı sözler bunlar.
Öncelikle bir şeyi belirteyim. Tamamen dini ritüellerden uzak bir biçimde, bilimsel yanları olduğunu da gözönüne alarak enerji terapisi yapmaktayım. Bunlar kristaller, aromaterapi, ses terapisi dahil pek çok alan. ESP ile ilgileniyorum yine.
Letaifler nurani, çakralar enerjetik yapıyı temsil ediyor. Bu konuya katılıyorum. Ancak spiritüellik deccalın dinidir lafı çok ağır bir söz. Sadece insanların hoşuna gitsin diye düşüncenizden geri adım atmayacaksınız bunu biliyorum ve destekliyorum. Spiritüelliği elbette tapınma eylemlerine dönüştürmeye, kişi müslümansa bunu dininin önüne almaya ben de karşıyım. Ancak enerjetik uygulamalar, spiritüel evrenle ilgili öğretiler tamamen kabbalah öğretisinden ibaret değildir. Kabbalah temel itibariyle kendi ekolünde yaratılışla ve işleyişle ilgili bazı sorulara cevap aramış olabilir. Ben de desteklemem kabbalah'ı. Ancak şuna inanırım. Allah, evreni ve içindekileri yasalarla yönetmekte. Bu yasaları, aslını gözetmeden, batıla kayarak uygularsak yanlış yapmış oluruz.

Sizin bu yazdıklarınızla, şöyle bir kanıya vardım. Tasavvufu da, mistisizmin her türlüsünü de muhtemelen şeytani buluyorsunuz, şeriatta diretiyorsunuz. Elbette şeriatın ötesini araştırmak konusunda nasibi olan zaten alıyor. Dalalete düşme olasılığı bir sufi kadar şeriat taraftarlarında da her zaman vardır. Ben enerjetik tedavinin güzel bir tedavi olduğunu düşünenlerdenim. Ama spiritüel bir takım uygulamaların ve ezoterik araştırmaların kişinin din algısını zedelememesi gerektiğine inanırım.

Kısacası, tutkulara esir olmadan, ama hayatta da güzelliklerden yararlanarak hem bu dünya hem de ahiret için çalışabiliriz.
Bu benim görüşüm.
 
Üst