GabrieL.
Kayıtlı Üye
Bilim adamları, bugüne kadar yapılmış en kapsamlı iki galaksi haritalandırma çalışmasında, Big Bang teorisine ciddi destek sağlayan bulgular elde ettiler. Çalışmaların sonuçları, Amerikan Astronomi Derneğinin kış toplantısında açıklandı.
Galaksilerin geniş ölçekteki dağılım şekli astrofizikçiler tarafından, evrenin ilk aşamalarından günümüze kalan en önemli kalıntılardan birisi olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden galaksilerin dağılımı ve konumları hakkındaki bilgiler için, evrenin geçmişine açılan bir pencere tabirini kullanmak mümkün.
İngiliz, Avustralyalı ve Amerikalı bilim adamlarından meydana gelen iki ayrı çalışma grubu, yıllar süren araştırmalarında, toplamda yaklaşık 266.000 galaksiyi 3 boyutlu olarak konumlandırıp haritalandırdılar. Galaksi dağılımı hakkında topladıkları verileri, evrenin her yerinde yayılan Kozmik Fon Radyasyonu verileriyle karşılaştıran bilim adamları, galaksilerin kökenine dair önemli bulgular elde ettiler. Çalışmaları yorumlayan araştırmacılar, galaksilerin, Big Bangden 350.000 yıl sonra oluşan maddenin nispi olarak kümelendiği bölgelerde oluştuğunu ve yer çekimi kuvvetinin etkisiyle şekillendiği sonucuna vardılar.
Big Bang teorisine göre, herşey sonsuz yoğunlukta ve sıfır hacimde bir noktanın patlamasıyla başladı. Zaman geçtikçe uzay genişledi ve gök cisimlerinin arası açıldı. Söz konusu bulgular, Big Bang teorisini daha da sağlamlaştırdı. Big Bang teorisi, evrenin sıfır hacimde, sonsuz yoğunluktaki bir noktanın günümüzden 14 milyar yıl kadar önce patlamasıyla başladığını savunuyor. Onyıllar boyu yapılan astronomik gözlemlerin oluşturduğu testler karşısında sürekli olarak doğrulanmış olan teori son derece sağlam bir zeminde, rakipsiz olarak oturuyor. Günümüzde astrofizikçilerin büyük çoğunluğu tarafından kabul gören Big Bang, Allah ın evreni yoktan varettiği gerçeğinin bilimsel doğrulamasını oluşturuyor.
Avustralyanın New South Wales eyaletindeki İngiltere-Avustralya Ortak Gözlem Evinde on yıldır sürdürülen çalışmada, yaklaşık olarak 221.000 galaksinin uzaydaki konumları üç boyutlu bir haritalandırma tekniğiyle belirlendi. Gözlem evinin 3.9 metre çapındaki teleskobu kullanılarak yürütülen haritalandırma çalışması, önceki benzerlerinden en az on kez daha kapsamlı. Gözlem evi başkanı Dr. Matthew Colless liderliğindeki bilim adamları ekibi, önce galaksilerin birbirlerine göre konumlarını, aralarındaki mesafeleri belirlediler sonra da galaksilerin dağılım şekillerini modelleyip bu modellerdeki küçük farklılaşmaları detaylı şekilde incelediler. Bilim adamları çalışmalarını, yayın için Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisine sundular.
ABDnin New Mexico eyaletindeki Apache Point gözlem evince sürdürülen benzer bir çalışmada ise -uzayın başka bir bölgesindeki- yaklaşık 46.000 galaksinin konumları aynı şekilde üç boyutlu olarak haritalandırıldı ve dağılımları incelendi. 2.5 metre çapındaki Sloan teleskobunun kullanıldığı çalışmanın başkanlığını Arizona Üniversitesinden Daniel Eisenstein yürüttü. Bu araştırma ise Astrophysical Journal dergisinde yayınlanacak .
Her iki grup da elde ettikleri sonuçları, ABDnin Californianın San Diego şehrinde düzenlenen Amerikan Astronomi Derneği kış toplantısı sırasında, 11 Ocak 2005 günü açıkladılar.
Önemli bir doğrulama
COBE Uydusundan 1992 yılında elde edilen veriler, Kozmik Fon Radyasyonunun yayılımındaki son derece küçük dalgalanmaları ortaya koydu. Uzun ve titiz çabalar sonucu elde edilen veriler, astronomi alanında galaksilerin kökenine dair onyıllar önce yapılmış tahminleri doğruladı. Teorisyenler, 1960lı yıllarda, galaksilerin, Big Bangden kısa bir süre sonra, maddenin biraz daha yoğunluklu olarak kümelendiği bölgelerde tohumlanmış olabileceğini tahmin etmişlerdi. Bu tahmin doğruysa, galaksilerin tohumları, Big Bangden arta kalan ve Kozmik Fon Radyasyonu olarak isimlendirilen radyasyon kalıntısında sıcaklık değerleriyle oldukça belirsiz şekilde farklılaşan dalgalanmalar halinde- gözlemlenebilecekti.
Kozmik Fon Radyasyonu, Big Bangden ancak 350.000 yıl sonra yayılmaya başlayan ısı radyasyondur. Evrenin her yerinde yayılan bu radyasyon, 350.000 yıl yaşındaki evren için bir fotoğraf karesi oluşturmaktadır ve döneme ait bir fosil gibi günümüzde gözlemlenmektedir. İlk olarak 1965 yılında keşfedilen bu radyasyon, daha sonra yapılan çeşitli deney ve gözlemlerle Big Bangin kesin kanıtı olarak tanınmış, detaylı şekilde çalışılmıştır. 1992 yılında COBE (Cosmic Background Explorer- Kozmik Fon Kaşifi) uydusunca elde edilen veriler, 1960lı yıllarda yapılan tahminleri haklı çıkarmış, Kozmik Fon Plan radyasyonunda minik dalgalanmalar bulunduğunu ortaya koymuştu. O dönemde söz konusu dalgalanmalarla galaksi oluşumu arasında kısmen bağlantı kurulsa da bu bağlantı herhangi bir göstergeden mahrum kalmıştı.
Ancak son çalışmalarda bu önemli bağlantı kurulabildi. Colless ve Eisensteinın ekipleri, galaksiler arasındaki mesafelerdeki dalgalanmalarla, Kozmik Fon Radyasyonunda görülen dalgalanmalar arasında uyum saptadılar. Böylece galaksilerin, maddenin, Big Bangden 350.000 yıl sonra ortaya çıkıp biraz yoğunluklu olarak kümelendiği bölgelerde tohumlandığı belirlenmiş oldu.
Dr. Eisenstein, konuyla ilgili basın toplantısında, Galaksilerin evrendeki dağılımı, bu dağılıma yol açan şok dalgalarıyla doğrudan ilintili diyor. Araştırmacılar, yer çekimi kuvvetinin dalgalara etki edip galaksileri şekillendirdiğini düşünüyor. Eisenstein bu konuda şu yorumu yaptı:
Big Bange Destek
Sir Martin Rees
Söz konusu çalışmalarda elde edilen bulgular, Big Bang teorisini daha da güçlendirdi. Dr. Cannon, bu desteği şu sözlerle vurguladı:
Araştırma, evrenin kökeni konusunda Big Bang teorisine ciddi destek sağladı. Uzun zamandır evreni açıklamada en iyi teorinin Big Bang olduğunu; evrenin son derece küçük bir noktada devasa bir patlamayla başladığını ve patlamadan bu yana sürekli olarak genişlediğini biliyorduk. Şu anda çok daha güvenle söyleyebiliriz ki, bu son derece temel fikir, doğru. Ve buna gore herşey kolaylıkla yerli yerine oturuyor
Cambridge Üniversitesinde görevli ünlü İngiliz astronom Sir Martin Rees, çalışmalar hakkında yaptığı yorumda, ekiplerin, farklı teknikler ve farklı gözlemlere dayanmalarına rağmen, aynı sonuçlara varmış olduğuna dikkat çekti ve bunu sonuçların sağlamlığının bir göstergesi olarak karşıladığını belirtti.
İnternetin önemli fiziksel bilimler portallarında ise çalışmaların, Big Bang+Genişlemeşeklinde özetlenen standart kozmolojik model için yeni kanıtlar oluşturduğu yorumunu yaptı .
Bilim adamları, evrenin bir başlangıcı olduğunu (Big Bang) ve genişlediğini (Inflation), modern bilimin imkanları sayesinde uzaydaki radyasyondan ve gök cisimlerinden okuyarak öğrenmişlerdir. Oysa bu temel bilgiler, insanlık için hiç de yeni değildirler. Bilim adamlarının uzayın derinliklerinde 20. yüzyılda okuyabildiği iki gerçeği; insanoğlu Kuranda ondört asırdan beri okumaktadır.
Kuranda, standart kozmolojik modele dair iki temel bilgi de haber verilmiştir
Allah; Kuran'da ve indirildikten sonra tahrif edilmiş olan Tevrat, İncil'de, evrenin ve tüm maddenin yoktan yaratıldığını haber vermiş, bunlar içinde tahrifata uğramamış yegane kitap olan Kuran'da mucizevi bir sır da vererek evrenin genişlediğini de bildirmiştir.
Evrenin "yok" iken "var" hale geldiği, Kuran'da şöyle haber verilir:
O (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır... (Enam Suresi, 101)
Modern bilimin en önemli araştırma alanlarından birini oluşturan genişleme ise şu ayette bildirilmiştir:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
http://www.youtube.com/watch?v=ZFoGDmjVGCY
Galaksilerin geniş ölçekteki dağılım şekli astrofizikçiler tarafından, evrenin ilk aşamalarından günümüze kalan en önemli kalıntılardan birisi olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden galaksilerin dağılımı ve konumları hakkındaki bilgiler için, evrenin geçmişine açılan bir pencere tabirini kullanmak mümkün.
İngiliz, Avustralyalı ve Amerikalı bilim adamlarından meydana gelen iki ayrı çalışma grubu, yıllar süren araştırmalarında, toplamda yaklaşık 266.000 galaksiyi 3 boyutlu olarak konumlandırıp haritalandırdılar. Galaksi dağılımı hakkında topladıkları verileri, evrenin her yerinde yayılan Kozmik Fon Radyasyonu verileriyle karşılaştıran bilim adamları, galaksilerin kökenine dair önemli bulgular elde ettiler. Çalışmaları yorumlayan araştırmacılar, galaksilerin, Big Bangden 350.000 yıl sonra oluşan maddenin nispi olarak kümelendiği bölgelerde oluştuğunu ve yer çekimi kuvvetinin etkisiyle şekillendiği sonucuna vardılar.

Big Bang teorisine göre, herşey sonsuz yoğunlukta ve sıfır hacimde bir noktanın patlamasıyla başladı. Zaman geçtikçe uzay genişledi ve gök cisimlerinin arası açıldı. Söz konusu bulgular, Big Bang teorisini daha da sağlamlaştırdı. Big Bang teorisi, evrenin sıfır hacimde, sonsuz yoğunluktaki bir noktanın günümüzden 14 milyar yıl kadar önce patlamasıyla başladığını savunuyor. Onyıllar boyu yapılan astronomik gözlemlerin oluşturduğu testler karşısında sürekli olarak doğrulanmış olan teori son derece sağlam bir zeminde, rakipsiz olarak oturuyor. Günümüzde astrofizikçilerin büyük çoğunluğu tarafından kabul gören Big Bang, Allah ın evreni yoktan varettiği gerçeğinin bilimsel doğrulamasını oluşturuyor.
Avustralyanın New South Wales eyaletindeki İngiltere-Avustralya Ortak Gözlem Evinde on yıldır sürdürülen çalışmada, yaklaşık olarak 221.000 galaksinin uzaydaki konumları üç boyutlu bir haritalandırma tekniğiyle belirlendi. Gözlem evinin 3.9 metre çapındaki teleskobu kullanılarak yürütülen haritalandırma çalışması, önceki benzerlerinden en az on kez daha kapsamlı. Gözlem evi başkanı Dr. Matthew Colless liderliğindeki bilim adamları ekibi, önce galaksilerin birbirlerine göre konumlarını, aralarındaki mesafeleri belirlediler sonra da galaksilerin dağılım şekillerini modelleyip bu modellerdeki küçük farklılaşmaları detaylı şekilde incelediler. Bilim adamları çalışmalarını, yayın için Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisine sundular.
ABDnin New Mexico eyaletindeki Apache Point gözlem evince sürdürülen benzer bir çalışmada ise -uzayın başka bir bölgesindeki- yaklaşık 46.000 galaksinin konumları aynı şekilde üç boyutlu olarak haritalandırıldı ve dağılımları incelendi. 2.5 metre çapındaki Sloan teleskobunun kullanıldığı çalışmanın başkanlığını Arizona Üniversitesinden Daniel Eisenstein yürüttü. Bu araştırma ise Astrophysical Journal dergisinde yayınlanacak .
Her iki grup da elde ettikleri sonuçları, ABDnin Californianın San Diego şehrinde düzenlenen Amerikan Astronomi Derneği kış toplantısı sırasında, 11 Ocak 2005 günü açıkladılar.
Önemli bir doğrulama

COBE Uydusundan 1992 yılında elde edilen veriler, Kozmik Fon Radyasyonunun yayılımındaki son derece küçük dalgalanmaları ortaya koydu. Uzun ve titiz çabalar sonucu elde edilen veriler, astronomi alanında galaksilerin kökenine dair onyıllar önce yapılmış tahminleri doğruladı. Teorisyenler, 1960lı yıllarda, galaksilerin, Big Bangden kısa bir süre sonra, maddenin biraz daha yoğunluklu olarak kümelendiği bölgelerde tohumlanmış olabileceğini tahmin etmişlerdi. Bu tahmin doğruysa, galaksilerin tohumları, Big Bangden arta kalan ve Kozmik Fon Radyasyonu olarak isimlendirilen radyasyon kalıntısında sıcaklık değerleriyle oldukça belirsiz şekilde farklılaşan dalgalanmalar halinde- gözlemlenebilecekti.
Kozmik Fon Radyasyonu, Big Bangden ancak 350.000 yıl sonra yayılmaya başlayan ısı radyasyondur. Evrenin her yerinde yayılan bu radyasyon, 350.000 yıl yaşındaki evren için bir fotoğraf karesi oluşturmaktadır ve döneme ait bir fosil gibi günümüzde gözlemlenmektedir. İlk olarak 1965 yılında keşfedilen bu radyasyon, daha sonra yapılan çeşitli deney ve gözlemlerle Big Bangin kesin kanıtı olarak tanınmış, detaylı şekilde çalışılmıştır. 1992 yılında COBE (Cosmic Background Explorer- Kozmik Fon Kaşifi) uydusunca elde edilen veriler, 1960lı yıllarda yapılan tahminleri haklı çıkarmış, Kozmik Fon Plan radyasyonunda minik dalgalanmalar bulunduğunu ortaya koymuştu. O dönemde söz konusu dalgalanmalarla galaksi oluşumu arasında kısmen bağlantı kurulsa da bu bağlantı herhangi bir göstergeden mahrum kalmıştı.
Ancak son çalışmalarda bu önemli bağlantı kurulabildi. Colless ve Eisensteinın ekipleri, galaksiler arasındaki mesafelerdeki dalgalanmalarla, Kozmik Fon Radyasyonunda görülen dalgalanmalar arasında uyum saptadılar. Böylece galaksilerin, maddenin, Big Bangden 350.000 yıl sonra ortaya çıkıp biraz yoğunluklu olarak kümelendiği bölgelerde tohumlandığı belirlenmiş oldu.
Dr. Eisenstein, konuyla ilgili basın toplantısında, Galaksilerin evrendeki dağılımı, bu dağılıma yol açan şok dalgalarıyla doğrudan ilintili diyor. Araştırmacılar, yer çekimi kuvvetinin dalgalara etki edip galaksileri şekillendirdiğini düşünüyor. Eisenstein bu konuda şu yorumu yaptı:
Bu bulguları, yer çekimi kuvvetinin, Kozmik Fon Radyasyonunun başlangıç tohumlarının, etrafımızda gördüğümüz galaksilerin oluşumunda önemli rol oynadığının bir kanıtı olarak yorumluyoruz
Diğer araştırma ekibinden Russell Cannon da, AAP haber ajansına verdiği demeçte, bulguların son derece büyük bir önem teşkil ettiğini kaydetti ve çalışmanın önemini şu sözlerle özetledi:
Yaptığımız şey, galaksilerin gözlemlediğimiz dağılım şekillerinin Big Bangin kalıntılarında görülen diğer dağılım şekilleriyle tamamen birbirini tuttuğunu göstermekti
Çalışmada evreni oluşturan madde ve enerjinin oranları ile evrenin geometrik şekli hakkında da bulgular elde edildi. Buna göre evrenin %4ü normal madde, %25i kara madde (varlığı hesaplanan ancak gözlemlenemeyen madde) ve kalan kısmının da kara enerjiden (evrenin, umulandan daha hızlı genişlemesine yol açan gizemli enerji) meydana geliyor. Evrenin geometrik şekli ise, düz.
Big Bange Destek

Sir Martin Rees
Söz konusu çalışmalarda elde edilen bulgular, Big Bang teorisini daha da güçlendirdi. Dr. Cannon, bu desteği şu sözlerle vurguladı:
Araştırma, evrenin kökeni konusunda Big Bang teorisine ciddi destek sağladı. Uzun zamandır evreni açıklamada en iyi teorinin Big Bang olduğunu; evrenin son derece küçük bir noktada devasa bir patlamayla başladığını ve patlamadan bu yana sürekli olarak genişlediğini biliyorduk. Şu anda çok daha güvenle söyleyebiliriz ki, bu son derece temel fikir, doğru. Ve buna gore herşey kolaylıkla yerli yerine oturuyor
Cambridge Üniversitesinde görevli ünlü İngiliz astronom Sir Martin Rees, çalışmalar hakkında yaptığı yorumda, ekiplerin, farklı teknikler ve farklı gözlemlere dayanmalarına rağmen, aynı sonuçlara varmış olduğuna dikkat çekti ve bunu sonuçların sağlamlığının bir göstergesi olarak karşıladığını belirtti.
İnternetin önemli fiziksel bilimler portallarında ise çalışmaların, Big Bang+Genişlemeşeklinde özetlenen standart kozmolojik model için yeni kanıtlar oluşturduğu yorumunu yaptı .
Bilim adamları, evrenin bir başlangıcı olduğunu (Big Bang) ve genişlediğini (Inflation), modern bilimin imkanları sayesinde uzaydaki radyasyondan ve gök cisimlerinden okuyarak öğrenmişlerdir. Oysa bu temel bilgiler, insanlık için hiç de yeni değildirler. Bilim adamlarının uzayın derinliklerinde 20. yüzyılda okuyabildiği iki gerçeği; insanoğlu Kuranda ondört asırdan beri okumaktadır.
Kuranda, standart kozmolojik modele dair iki temel bilgi de haber verilmiştir
Allah; Kuran'da ve indirildikten sonra tahrif edilmiş olan Tevrat, İncil'de, evrenin ve tüm maddenin yoktan yaratıldığını haber vermiş, bunlar içinde tahrifata uğramamış yegane kitap olan Kuran'da mucizevi bir sır da vererek evrenin genişlediğini de bildirmiştir.
Evrenin "yok" iken "var" hale geldiği, Kuran'da şöyle haber verilir:
O (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır... (Enam Suresi, 101)
Modern bilimin en önemli araştırma alanlarından birini oluşturan genişleme ise şu ayette bildirilmiştir:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
http://www.youtube.com/watch?v=ZFoGDmjVGCY