A
angeldream
“Onu affetmelisin” dedim arkadaşıma, “yoksa bu öfkenin altında ezileceksin..” “Tabii ki affetmeyeceğim” dedi, “bana yaptıklarını nasıl unuturum..”
Yolumuzu en çok tıkayan duygulardan biri kızgınlık, öfke ve affedememedir. Birinin bize yaptığı bir davranış, söylediği bir söz yüreğimizde öyle derin bir iz bırakır ki, o kişiyi affetmek bi yana sözel ya da davranışsal bir cevap vermek, fiziksel bir zarar vermek hatta boğazına yapışmak isteriz. Bunu hakedecek ne yapmışızdır anlamayız, nasıl olmuş da bize bunu yapmıştır bilmeyiz.. İçimizde ciddi miktarda öfke birikmiştir ve günbegün çoğalmaktadır..
Affetmenin bence iki boyutu var: Birincisi maruz kaldığımız her ne ise illa ki onu hak edip etmediğimizi düşünmek.. Olayları haklılık ya da haksızlığa bağlamaya bayılırız, “ama bunu hakedecek ne yaptım” deriz. Oysa ki o kişinin bizim hayatımızda olmasının, o davranışta bulunmasının bir nedeni vardır; onu anlamaya / dersimizi görmeye çalışmak yerine haksızlığa uğradığımızı savunmak daha kolaydır. Halbuki olan olmuş gitmiştir, bundan sonrası olana yüklediğimiz anlamdır. Üzülür, kızar, öfkelenir, bazen de hınç alma arzusuyla yanıp tutuşuruz.
İkinci yanı ise affetmenin karşımızdaki ile alakalı olduğunu düşünmektir. Oysa affetmek doğrudan affedenle ilgilidir, affedilenle dolaylı bir ilgisi vardır. Affedenle ilgisi, insanların özünü anlamakla ilgili tanrısal bir eylem olmasıdır. Affetmeye karar verdiğimizde Tanrı’nın ışığının ve sevgisinin o olay üstüne çalışmasına izin vermiş oluruz. Affetmek demek karşımızdakinin suçlarını bağışlamak, karşımızdakini haklı bulmak demek değildir. Yapılanı artık doğru bulmak anlamına gelmez ve bağışlanan ile yeniden ilişki kurmayı da gerektirmez. Sadece, artık onun neden olduğu acı duygusu ile yanmak istemediğimiz anlamına gelir. Kendimizi öfkenin esaretinden kurtarmak ve özgürleşmek için karşımızdakini affetmeliyiz. Yoksa sürekli bir yargılama içinde olmaktan kendimizi kurtaramayız ve bu da bizi kendimizi de affetmeme ve yargılamaya götürür. İnsanları yargılamayıp bağışlayabildiğimizde ise kendimizi de yargılamaz ve bağışlarız; özgürlüğe doğru adım atmış oluruz. Böylece olayın ve yapılanın içinden çıkmak bataklıktan çıkmak kadar rahatlatıcı ve huzur verici etki yaratır. Hissedilen acı / keder ortadan kaybolur. Karşımızdaki sadece bir insandır artık ve onun bize kazandırdığı dersi net olarak algılar ona teşekkür ederiz. Bağışlama süreci tamamlanmış ve yararımıza son bulmuş olur. Özgürlüğe doğru ilerleyen yolumuzda bir engeli daha geçmiş ve dinginliği yakalamış oluruz.
Affetmeyi anlayıp yaşamaya başladığımızda ikinci aşamaya geçmiş oluruz. Bu aşama ise bağışlamanın ortadan kalktığı sürecin başlamasıdır. Bağışlama gereği hissetmediğimiz bu nokta ise farkındalığın bilgeliğe dönüştüğü noktadır. O noktadaysa sadece sevgi enerjisi hissedilir.
Bugüne kadarki yaşantımda bağışlayamadığım ve bende iz bırakan her olayı, herkesi ve kendimi bağışlamaya niyet ediyorum...
Sevgimle kucaklarım...
Yolumuzu en çok tıkayan duygulardan biri kızgınlık, öfke ve affedememedir. Birinin bize yaptığı bir davranış, söylediği bir söz yüreğimizde öyle derin bir iz bırakır ki, o kişiyi affetmek bi yana sözel ya da davranışsal bir cevap vermek, fiziksel bir zarar vermek hatta boğazına yapışmak isteriz. Bunu hakedecek ne yapmışızdır anlamayız, nasıl olmuş da bize bunu yapmıştır bilmeyiz.. İçimizde ciddi miktarda öfke birikmiştir ve günbegün çoğalmaktadır..
Affetmenin bence iki boyutu var: Birincisi maruz kaldığımız her ne ise illa ki onu hak edip etmediğimizi düşünmek.. Olayları haklılık ya da haksızlığa bağlamaya bayılırız, “ama bunu hakedecek ne yaptım” deriz. Oysa ki o kişinin bizim hayatımızda olmasının, o davranışta bulunmasının bir nedeni vardır; onu anlamaya / dersimizi görmeye çalışmak yerine haksızlığa uğradığımızı savunmak daha kolaydır. Halbuki olan olmuş gitmiştir, bundan sonrası olana yüklediğimiz anlamdır. Üzülür, kızar, öfkelenir, bazen de hınç alma arzusuyla yanıp tutuşuruz.
İkinci yanı ise affetmenin karşımızdaki ile alakalı olduğunu düşünmektir. Oysa affetmek doğrudan affedenle ilgilidir, affedilenle dolaylı bir ilgisi vardır. Affedenle ilgisi, insanların özünü anlamakla ilgili tanrısal bir eylem olmasıdır. Affetmeye karar verdiğimizde Tanrı’nın ışığının ve sevgisinin o olay üstüne çalışmasına izin vermiş oluruz. Affetmek demek karşımızdakinin suçlarını bağışlamak, karşımızdakini haklı bulmak demek değildir. Yapılanı artık doğru bulmak anlamına gelmez ve bağışlanan ile yeniden ilişki kurmayı da gerektirmez. Sadece, artık onun neden olduğu acı duygusu ile yanmak istemediğimiz anlamına gelir. Kendimizi öfkenin esaretinden kurtarmak ve özgürleşmek için karşımızdakini affetmeliyiz. Yoksa sürekli bir yargılama içinde olmaktan kendimizi kurtaramayız ve bu da bizi kendimizi de affetmeme ve yargılamaya götürür. İnsanları yargılamayıp bağışlayabildiğimizde ise kendimizi de yargılamaz ve bağışlarız; özgürlüğe doğru adım atmış oluruz. Böylece olayın ve yapılanın içinden çıkmak bataklıktan çıkmak kadar rahatlatıcı ve huzur verici etki yaratır. Hissedilen acı / keder ortadan kaybolur. Karşımızdaki sadece bir insandır artık ve onun bize kazandırdığı dersi net olarak algılar ona teşekkür ederiz. Bağışlama süreci tamamlanmış ve yararımıza son bulmuş olur. Özgürlüğe doğru ilerleyen yolumuzda bir engeli daha geçmiş ve dinginliği yakalamış oluruz.
Affetmeyi anlayıp yaşamaya başladığımızda ikinci aşamaya geçmiş oluruz. Bu aşama ise bağışlamanın ortadan kalktığı sürecin başlamasıdır. Bağışlama gereği hissetmediğimiz bu nokta ise farkındalığın bilgeliğe dönüştüğü noktadır. O noktadaysa sadece sevgi enerjisi hissedilir.
Bugüne kadarki yaşantımda bağışlayamadığım ve bende iz bırakan her olayı, herkesi ve kendimi bağışlamaya niyet ediyorum...
Sevgimle kucaklarım...