"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Azize Terrasa Günlügünden

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan GabrieL.
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

GabrieL.

Kayıtlı Üye
Çok gerilerde degildi
cennetten yeni kovuldugum zamanlardı
o zamanlar insanoglu denen varlıgı... baştan çıkartmanın...cehenneme zebani olarak gorevlendirilmekten..daha agır cezaları oldugunu biliyordum...ben sadece onlar gbi hissedebilmek istiyordum...ceza olarak Dunyaya gonderildigimde onlardan biri oldugumu sanmıstım...ilk saniyelerimdi dar sokakta adamın kadını bicakladıgını gordugumde...ve o zaman bunun;bu insanoglu arasına Dünyaya gönderilmenin kanatlarımın koparılmasından bile daha kötü oldugunu anladım...



Terrasa Rosa​
 
Düsmüs melekler her zaman ilgimi cekmistir. Peki sayin Gabriel, Incil'de Nefilim irki geciyor mu? Yani bir kitap okuyordum orada gördüm. Nefil olan yari ölümlülerden bahsediliyor mu?
 
Düsmüs melekler her zaman ilgimi cekmistir. Peki sayin Gabriel, Incil'de Nefilim irki geciyor mu? Yani bir kitap okuyordum orada gördüm. Nefil olan yari ölümlülerden bahsediliyor mu?

Size söyle açıklıyım...
Kutsal kitapta ''İlahi varlıklar''olarak geçen düşmüş melekler,insan kızlarıyla ilişkiye girip Nefiller adı verilen melke-insan türü dogurunca Tanrı'nın gözünden düşmüşlerdi(Bkz.Yaratılış 6)Gözcüler,bu suçları nedenıyle yeraltına hapsedılmıslerdı.Yeraltındaki hapislerinden kutsal Kitap'ın genlınde söz edilir.(bkz.Yahuda'nın mektubu 1:6)

Yaratılış 6:

1yeryüzünde insanlar cogalmaya başladı,kızlar dogdu.2ilahi varlıklar insan kızlarının güzelligini görünce begendıklerıyle evlendiler.3RAB,''Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak,çünkü o ölümlüdür ''dedi.4İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenıp çocuk sahibi oldugu günlerde ve daha sonra yüzünden Nefiller vardı.5 RAB baktı,yeryüzünde insanın yaptıgı kötülügü çok,aklı fikri hep köt
lükte.6insanı yarattıgına pişman oldu.Yüregi sızladı.7''Yaratıgım ınsanları,hayvanları,sürüngenleri yeryüzünden silip atacagım ''dedi.Çünkü onları yaratıgıma pişman oldum...
 
Size söyle açıklıyım...
Kutsal kitapta ''İlahi varlıklar''olarak geçen düşmüş melekler,insan kızlarıyla ilişkiye girip Nefiller adı verilen melke-insan türü dogurunca Tanrı'nın gözünden düşmüşlerdi(Bkz.Yaratılış 6)Gözcüler,bu suçları nedenıyle yeraltına hapsedılmıslerdı.Yeraltındaki hapislerinden kutsal Kitap'ın genlınde söz edilir.(bkz.Yahuda'nın mektubu 1:6)

Yaratılış 6:

1yeryüzünde insanlar cogalmaya başladı,kızlar dogdu.2ilahi varlıklar insan kızlarının güzelligini görünce begendıklerıyle evlendiler.3RAB,''Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak,çünkü o ölümlüdür ''dedi.4İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenıp çocuk sahibi oldugu günlerde ve daha sonra yüzünden Nefiller vardı.5 RAB baktı,yeryüzünde insanın yaptıgı kötülügü çok,aklı fikri hep köt
lükte.6insanı yarattıgına pişman oldu.Yüregi sızladı.7''Yaratıgım ınsanları,hayvanları,sürüngenleri yeryüzünden silip atacagım ''dedi.Çünkü onları yaratıgıma pişman oldum...

Yani Nefiller Incil'e göre gercekten var olmuslardir öyle mi?
 
Suanda yeryüzünden Tufanla birlikte Nefiller kalmamıştır...Tanrı gazabını sunup onların gerı kalanınıda yeraltına hapsetmiştir.
 
Yani Nefiller Incil'e göre gercekten var olmuslardir öyle mi?

Sevgili Onerepublic, bende aynen senin gibi okuduğum bir kitapta rastladım ilk nefiller'e. Daha sonra başka bir kaç yerde de karşıma çıkınca merak ettim. Tevrat kaynak gössterilmişti;
Tevrat' a göre:

Yar.6: 1 Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.

Yar.6: 2 İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.

Yar.6: 3 RAB, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”

Yar.6: 4 İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
Çölde Sayım 13:32-33 “Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, “Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir” dediler, “Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller’i, Nefiller’in soyundan gelen Anaklılar’ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
Paylaşım için teşekkürler sevgili Gabriel, emeklerine sağlık.
 
Sevgili Onerepublic, bende aynen senin gibi okuduğum bir kitapta rastladım ilk nefiller'e. Daha sonra başka bir kaç yerde de karşıma çıkınca merak ettim. Tevrat kaynak gössterilmişti;
Tevrat' a göre:

Yar.6: 1 Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.

Yar.6: 2 İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.

Yar.6: 3 RAB, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”

Yar.6: 4 İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
Çölde Sayım 13:32-33 “Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, “Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir” dediler, “Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller’i, Nefiller’in soyundan gelen Anaklılar’ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
Paylaşım için teşekkürler sevgili Gabriel, emeklerine sağlık.

Cok tesekkürler sayin SoNoL, bende aramaya calisiyordum fakat pek tatmin edici sonuclar cikmamisti. :)
 
İbrani folklorunda adlari "Nefilim". Eski Misir'da "Neter" olarak adlandiriliyorlar. Sümer, ilk kez adlarinin duyuldugu yer. Bütün bu kültürlerde ortak olan ve "Gözcü" olarak nitelenen bu "siradisi" varliklar birer mit mi, yoksa gerçek mi?


Kim bu "Gözcü"ler ?




Ibrani mitlerinde ve Tevrat'ta onlara "Nefilim" diyorlar. Eski Misir'da adlari, "Neter". Sümer mitlerinde "Anunnaki" diye geçiyorlar. Diger yandan "Sumer" sözcügü, "Gözcü'lerin ülkesi" anlamina sahip. Hangi adla anilirlarsa anilsinlar, bütün eski kültürlerde ve bu kültlere iliskin mitlerde basrol onlarin. Eski diller uzmanlari, Antik Çag kültürlerine sasilacak biçimde net biçimde damgasini vurmus bu esrarengiz varliklarin, neredeyse bütün eski uygarliklarda "gözcüler" olarak adlandirildiklarini söylüyorlar. Sözünü ettigimiz dönem, Isa'dan en az 3000 yil öncesi. Iyi ama, "geç neolitik" olarak adlandirilan dönemin bütün uygarliklarinin literatürlerine benzer ifadeler ve anlatilarla girmis bu "Gözcü"ler kimler? Neyi ya da kimi "gözlüyorlar"? Bütün bunlar yalnizca antik Çag insanlarinin düsgüçlerinin bir ürünü mü, yoksa gerçekten bugün anilari silinmis, izleri bulunamayan, haklarinda hiçbir sey bilmedigimiz birileri, bu gezegende yasamislar mi?


Mitler ve gerçekler
Sürekli vurguladigimiz gibi, bilginin az oldugu ya da bazen üzerinin örtüldügü yerlerde, spekülasyonlarin basini alip gitmesini engellemek mümkün degildir. Bilimsel yöntemlerden, bilimsel süphecilikten (scepticism) ve somut bulgulardan baskasina güvenmemekten söz ederken, ayni süpheciligi su anda bildigimizi varsaydigimiz alanlara uygulamamak, bazen spekülasyonlardan da olumsuz sonuç verir. Bilim eger "gerçegi aramak" amacini içeriyorsa bizler için, bu ayni zamanda kurumlasmaya, bilimsel otokrasiye de karsi çikmamizi da gerektirir. Herhangi bir alanin "spekülasyona açik" olmasi bizi ürkütmemeli; verileri dogru okumak, burada anahtar sözcük niteligine sahip. Ortodoks bilim ve akademisyenler, çogu kez içinde bulunduklari "bilimsel bürokrasi"nin ellerini kollarini baglayici hantalligi ve "agaçlardan ormani görememe" aliskanligi nedeniyle; yeni ve sarsici düsüncelere bastan olumsuz tepki vermeye egilimlidirler. Hele bu, onlarin "Akademisyenler Olimpos'u"nun disindan geliyorsa. Arkeoloji ve arkeoastronomi, yirminci yüzyilin baslarindan bu yana bu sorunu yogun biçimde yasiyor. Siradisi oldugu varsayilan düsünce ve teoriler yalnizca dislanmakla kalmiyor, bir de asagilaniyor kendilerini "bilimsel süpheci" diye adlandiran ortodoks çevrelerde. Oysa tarih, uzun ve yavas bir yürüyüs. Genis dilimler halinde onu inceledigimizde, her asamasinda ortodoksinin engellemelerini ve inanilmaz tutuculugunu fark ediyor, ama uzun vadede "siradisi" varsayilan fikirlerin yasadigini görüyoruz.
"Neter"ler ya da "Gözcüler" sorunu da yirminci yüzyilin bitmeyen tartismalarindan biri. Dogmalarla gözünü baglamayan ve açik fikirli olmaya çaba gösterenler, bugün "mitler" deyip geçtigimiz anlatilarin bu denli genis bir cografyada ve neredeyse birbirinin ayni ayrintilarla varolmasindan yola çikarak, bu metinlere daha farkli bakmamiz gerektigine isaret ediyorlar. Oysa ortodoks bilim akademisyenlerinin yaklasimi, oldukça farkli. Onlar, eski toplumlari bütünüyle çözümlediklerine inaniyor ve ekliyorlar: "Din dindir, mitoloji de mitoloji. Bunlari gerçek tarihsel olgularla karistirmayin." Bunu söylerken de, bilerek ya da bilmeyerek, bugünün egemen dinlerinin yörüngesinde duruyorlar. Esine az rastlanir bir ikiyüzlülük ve çifte standart uygulamasi bu. Bir yandan somut bilimsel bulgular disinda hiçbir seye prim vermemekten söz ediyorlar, bir yandan da yasadiklari çevrenin egemen diniyle sürtüsmemeye çaba gösteriyorlar. Bunun kendilerine göre "etik" bir yolunu da bulmuslar: "Bilim ayridir, din ve inanç ayri." Oysa "inanmak ve inanç" sözcüklerinin egemen oldugu bir kültürde bilim ve bilginin her zaman bu çifte standartin gölgesinde kalacagini bilmezden geliyorlar. Ama ne gam; "bilimsel" kurumlarin birçogunun bütçesini, Kilise'yi destekleyen holdingler, hatta bazen bizzat dini vakiflar sagliyor. Çogu üniversitede kürsü baskanlari arasinda en az bir musevi var. Bilimin "besigi" oldugu varsayilan ABD'de halkin ezici bir çogunlugu Incil'e bütün kalbiyle inaniyor. Ortaligi bulandirmanin anlami var mi simdi?
"Gözcüler" sorunu, Antik Çag tarihi ve modern arkeolojiye iliskin en kilit noktalardan biri. Bir biçimiyle, felsefe ve ilahiyat akademisyenlerini, hatta dilbilimcileri de bu tartisma çemberi içinde düsünebiliriz. Simdi, bu uzun girizgahtan sonra meseleyi olabildigince yalin biçimde ortaya koyalim:


Eski Misir'in "Neter"leri
Bütün Antik Çag metinlerinde, kendi tarihlerini derleyen toplumlardan kalmis belgeler, geriye dogru giden kronolojilerinin sifir noktasina, net olarak çözümlenemeyen bir tür "baslangiç dönemi" yerlestiriyorlar. Bu, onlarin tarihlerinde, "yönetimin tanrilardan insanlara geçmekte oldugu" bir ara dönemi belgeliyor. Belirsiz bir baslangiç döneminden beri bizzat "tanrilar" tarafindan yönetildigini söyledikleri ülkelerinin, bu ara dönemde "Gözcüler" adi verilen üstün yaratiklarca yönetildigini ve sonuçta kralligin insanliga devredildigini anlatiyorlar. Eski Misir'da bunlarin adi, "Neter"ler. Son olarak Osiris'in oglu Horus tarafindan yönetilen ülke, belli bir dönem sonrasinda, bir "Kral yaratma" (Kingmaker) töreninden sonra insanlara birakiliyor ve Neterler geri plana çekiliyorlar - sonra da, izleri siliniyor. Bu ilk "insan kral", bugün arkeolojinin degismez bir gerçek biçiminde kabul ettigi, Firavun Menes. Bildigimiz, yazili tarihe göre I.Ö 3100 dolaylarinda Yukari ve Asagi Misir'i bir tek ülke halinde birlestiren Menes, Misir tarihinde "Hanedanlar Dönemi" denen bir evrenin de baslaticisi.
Misir kronolojisi üzerine bildiklerimiz, iki ana belgeye dayaniyor: Bunlar Misirli tarihçi Manetho'nun yazdigi krallar listesi ve bugün "Torino Papirüsü" olarak bilinen bir yazit. Her iki belge de birbiriyle uyumlu. Bu sayede arkeologlar ve ejiptologlar, Misir'in kronolojik gelisimini formüle edebiliyorlar. Buna göre, Firavun Menes'le baslayan Hanedanlar Dönemi, alt evrelere ayriliyor: Eski Krallik, 1. Ara Dönem, Orta Krallik, 2. Ara Dönem (Hiksoslar Devri) ve Yeni Krallik. Bugün okutulan tarih kitaplarinda da bu kronolojik düzen aynen böyle. süreç içindeki arkeolojik bulgularin Manetho'yu ve Torino Papirüsü'nü dogrulamasi sayesinde, Yeni Krallik ve sonrasi, neredeyse bütünüyle tarihlenebilmis durumda. Eski Krallik'ta, en fazla 150 yil yanilma payiyla arkeologlar hanedan listesini ve Krallari siralayabiliyorlar. Yani bu iki belge, dogrulugu desteklenmis veriler içeriyor. Bütün sorun da aslinda burada: Çünkü Manetho'nun listesi ve Torino Papirüsü, yalnizca hanedanlar dönemi Misir'ini degil, ondan çok daha öncesini de kronolojik sira içinde sunuyor. Yalniz burada yöneticiler insanlar degil, Neterler. Normal insanlara göre çok daha uzun yasayan, ülkeyi binlerce yil yöneten, esrarengiz varliklar. Ejiptoloji ve modern arkeoloji bunun üzerine ne yapiyor? "Alt paragraflarini" tartismasiz biçimde kabul ettigi ve bulgularla dogrulanan bir tarihi yazitin "üst paragraflarini" ya yok sayiyor, ya da "Bunlar mitoloji" deyip isin içinden çikiyor. Neden? Çünkü hayranlikla benimsedigi alt paragraflarda "normal insan"lar krallik yapiyor; üstteyse, kim olduklari anlasilamayan üstün yaratiklar. Böylece bilimsel ortodoksi, ayni belge üzerinde isine gelen bölümü "olgu" diye benimseyip dosyalarken, isine gelmeyen, çünkü anlayamadigi, isin gerçegi "dini inanislarina aykiri düsen" bölümleri "mitolojik" bulup ayikliyor!
Mezopotamya'da ayni seyle karsilasiyoruz: Layard ve Wooley'nin yaptigi arastirmalarda, son derece degerli ve ilgi çekici kil tabletler ele geçiyor. Bunlar, Sümer Kral Listeleri olarak adlandiriliyor. Ayni Misir'da oldugu gibi, listenin en üst sirasinda, yani "normal krallar"dan önce, her biri neredeyse 10.000 yil, 15.000 yil yasayan yöneticiler var. Bunlar, "Tufan'dan önce" uzun süre ülkeyi yönetmisler, sonra insanlara devretmisler. Babil metinleri bu olayi "Krallik gökten indiginde" gibi bir deyisle açikliyor. Bütün Mezopotamya'da ayni kült var asagi yukari. Bulunan belgeler, "en eski metin" olduguna inanilan Tevrat'in, Tufan basta olmak üzere bir sürü temayi Sümer ve Babil anlatilarindan ödünç aldigini ortaya koyarak Kilise'de ve dini çevrelerde buz gibi rüzgarlar esmesine neden oluyor. Üstelik, Tufan öncesi ülkeyi yöneten "tanrilar"dan söz ediliyor, tek bir tanridan degil!
Bu durumda ortodoks arkeoloji ne yapiyor? Misir'da yaptiginin aynisini. Yani Sümer Krallar Listesi'nin "normal insan ömrüne sahip" krallari dogru kabul ediliyor ve belgenin bu bölümü "somut bulgu" sinifina sokuluyor ama Tufan öncesi ülkeyi yönettigi anlatilan, 200.000 yil hüküm sürmüs "tanrilar" ve onlarin sonrasinda, "ara dönem"de insanlara yönetimin geçisini üstlenen ve denetleyen "Gözcü"ler, "mantiksiz" bulunarak "mitoloji" sinifina sokuluyor yine. Ayni belgenin alt kismi dogru, üst kismi "masal"!


Enoch'un sasirtici hikayesi
Benzeri durum, Tevrat'la ilgili incelemelerde de söz konusu. Mezopotamya bulgularindan sonra, çok daha eski metinlerden esinlendigi belli olan Tevrat, bütün o eski metinlerdeki "Tanrilar" sözcügünü tek bir "Tanri" olarak düzeltmis. Bu arada, Tanri'ya verilen sifat ve onun genel adi, "Efendi" ya da "Sahip" anlamina gelen "Lord" sözcügünde somutlaniyor. Yahudi toplumunun mesken tuttugu bölgenin eski mitleri, büyük tanri Baal'den söz ediyor. "Baal"in sözlük anlami da "Efendi" ve "Sahip". Ayni sifatlarin, daha sonraki yillarda bütün Bati toplumlarinda yöneticiler için kullanilmasi ilginç. Ama daha ilginç olan, bütün o eski anlatilari ayiklayarak "Tanrilar" sözcügünü "Tanri" olarak tashih eden Tevrat'in, birkaç yerde bunu unutmasi. "Elohim" sözcügü, Tevrat'ta birkaç kez geçiyor. Ibranicedeki anlami, "ilahlar"; yani, "çogul" bir sözcük. Ilahiyatçilar bunun tartisma konusu yapilmasina bile karsi çikiyorlar - arkeologlarsa, sessiz. Ama bundan daha kafa karistirici olani var: Yaratilis (Genesis) bölümünün 6. Bab'inda "O günlerde ve sonrasinda da, dünyada Nefilimler vardi" diye bir ifadeye rastliyoruz. Sözü edilen zaman, Tufan'dan öncesi. "Nefilim" sözcügü, Ingilizce'ye "devler" diye çevriliyor. Oysa Ibranicedeki fiil yapisina göre tam ifadesi, "yukaridan asagiya inmis olanlar". Yaratilis'taki hikayede "devler"in hiçbir anlami yok - daha sonra da Nefilim sözcügüne rastlanmiyor zaten. Sanki "araya yanlislikla girmis" gibi bir sözcük. Igreti duran, ne anlatmak istedigi belli olmayan bir ifade. Oysa aradan yillar geçip 1947'de Ölü Deniz yakinindaki bir magarada orijinal el yazmalari bulundugunda, "Nefilim"in aslinda son derece önemli, neredeyse kilit denebilecek bir kavram oldugu çikiyor ortaya. Bunun yani sira, Tevrat'in din adamlarinca "edit edildigi" de anlasiliyor. Çünkü I.Ö 4. yüzyildan kalma yazitlar arasinda yer alan ve daha önce Etiyopya'daki Kutsal Kitap'ta rastlanmis olan kopyasi "sahte" sanilan "Enoch'un Kitabi"nin orijinal nüshasi da bulunuyor Ölü Deniz magaralarinda.
Yaratilis'ta yalniz birkaç satirda adi geçen ve "Tanri'yla birlikte yürüdügü" söylenen Enoch'un, aslinda son derece ilginç bir hikayesinin oldugunu ve Tevrat'tan çikarilan bu parçalarin "Nefilim" sözcügüne de açiklik getirdigini fark ediyoruz. Bosluklar Enoch'un Kitabi'nda yazanlarla dolduruldugunda, Bap 6'nin ayni satirinda sözü edilen "..ve Tanri'nin ogullarini insanin kizlarini gördüler ve onlar güzeldi. Onlari kendilerine es seçip onlardan çocuk sahibi oldular" ifadesi de anlamli hale geliyor. Ilahiyatçilari, dilbilimcileri ve tarihçileri yillardir ugrastiran "Tanri'nin ogullari" ile insanin kizlari arasindaki iliski Tevrat'ta yalnizca o cümlede geçiyor ve bir daha sözü edilmiyor. Ama Enoch'un Kitabi'ni okudugumuzda, bunun müthis sonuçlar doguran bir olay oldugu çikiyor ortaya. Evinden, ailesinden ayrilan ve "Tanri katinda" yasamini sürdüren Enoch, "Gözcülerden" söz ediyor anatisinda. Bunlar, Tanri ile insanlar arasindaki iliskinin bazen "ara halkasi" olma görevini üstlenen, insanlara nezaret eden, üstün varliklar. Ama hepsi, "emir kulu" sonuçta. Enoch'un ayrintili olarak anlattigi hikayede, bir gün bunlardan birinin dünya üzerindeki "gözcülük" görevi sirasinda "insan kizlari"ni arzuladigi ve bu fikrini diger "gözcü"lere de söyledigi belirtiliyor. Bir grup Gözcü (ya da Nefilim - "yukaridan inen") aralarinda karar aliyor ve yemin ediyorlar: Hepsi insan kizlariyla sevisip onlardan birer kari alacak ve bu bir sir olarak kalacak. Çünkü ögreniyoruz ki, yapilan aslinda "yasak". Sonuçta bu birlesmeden "melez" çocuklar doguyor ve genetik sorunlar yüzünden bu çocuklar sagliksiz, vahsi, garip yaratiklar oluyorlar. Diger yandan, "insan kizlariyla" birlikte olduklari süre boyunca Nefilimler, onlara bilgi aktariyor, bir seyler ögretiyorlar ki, bu da çok büyük bir yasagi çignemek anlamina geliyor. Sonuçta Tanri hem Nefilimleri cezalandiriyor, hem de yarattigi Tufan'la insanlari.
Sümer ve Babil metinlerini bulmus olmamiz, Enoch'un kitabinin da, Tevrat'in diger bölümleri gibi Mezopotamya anlatilarindan esinlenilerek, daha dogru bir deyisle bunlar "revize edilerek" yeniden yazildigini anliyoruz. Ama bu, bir garip durumu fark etmemize engel degil: Çok eski zamanlarda "Gözcü"ler denen birilerinin dünya üzerinde dolastigi ve yaptiklariyla dünyadaki hayati derinden etkiledigine iliskin en az on toplumun kültüründen gelen tanikliklar var elimizde. Isin en kafa bulandirici yani, çok benzeyen anlatilara, Antik Yakin Dogu'yla fiziksel temasi hiç bulunmadigi varsayilan eski Inka ve Maya folklorunda da rastliyoruz! Simdi, bütün bunlara "Mitoloji iste canim" deyip, elimizin tersiyle bir yana mi itmemiz gerekiyor, "bilimsel tavir" sergilemis olmamiz için. Yoksa eski metinleri farkli bir bakisla bir daha inceleyip, "Kim bu Gözcüler?" diye sormak mi daha mantikli bir davranis?


Alıntı

***
Konu oldukça çekici geliyor insana. Ayrıca şimdi nerede okuduğumu anımsamıyorum, Nuh nufanında nefilim soyları tükendi dense de aslında bir tanesinin gemiye gizlice bindiği ve böylelikle soyunu sürdürmeyi başardığı rivayeti de var , bulursam eklerim sonra.
 
Sevgili Gümüş, emeklerine sağlık. Çok güzel bir paylaşım yapmışsın. Bir dönem nefiiler çok ilgimi çekmişti. Yukarda yazdıklarını okuyunca unuttuklarımı hatırladım.
Haklısın çifte standart olduğu apaçık ortada, nasıl ki sümerolog' lar çivi yazısını deşifre etmek için, hala çalışmalarına Pensilvanya üniversitesinde devam edip, ortak bir alfabe çıkarmaya çalışıyorlarsa; Mitolojik diye üstü örtülen, hesaplarına gelmeyen kısımları silen zihniyeti ortadan kaldırmak ve doğru bilgilere ulaşmak için ortak bir bilim merkezi kurulmalı ve tüm veriler bilim insanlarınca incelenmelidir.
''Simdi, bütün bunlara "Mitoloji iste canim" deyip, elimizin tersiyle bir yana mi itmemiz gerekiyor, "bilimsel tavir" sergilemis olmamiz için. Yoksa eski metinleri farkli bir bakisla bir daha inceleyip, "Kim bu Gözcüler?" diye sormak mi daha mantikli bir davranis?''
Yukarıda sorulan soruya cevap: Kesinlikle incelenmeli ve açıklanmalıdır.
 
ozur dılerım sayın gümüş fakat Hristiyanlıkta melek bilimi diye bir bölüm var duymussunuzdur...burdakı arastırmalar ve ıncıl yorumcuları Yaratılıs ve Tevratı arastırdılar ve Nuh tufanında insan ırkı alınmadıgından kurutlabılen olmadıgını soyledıler ve İncilde Onları yarattıgıma pışman oldum diye bır acıklama yazar...Burdan bence su sonuc cıkarılmalı gercektende arastırmalar yanılmıyorkı Nefiller dünyada suanda bulunmuyor...Fakat Başmeleklerin dünyaya sıklıkla insan kılıgında geldigi söyleniyor
 
ozur dılerım sayın gümüş fakat Hristiyanlıkta melek bilimi diye bir bölüm var duymussunuzdur...burdakı arastırmalar ve ıncıl yorumcuları Yaratılıs ve Tevratı arastırdılar ve Nuh tufanında insan ırkı alınmadıgından kurutlabılen olmadıgını soyledıler ve İncilde Onları yarattıgıma pışman oldum diye bır acıklama yazar...Burdan bence su sonuc cıkarılmalı gercektende arastırmalar yanılmıyorkı Nefiller dünyada suanda bulunmuyor...Fakat Başmeleklerin dünyaya sıklıkla insan kılıgında geldigi söyleniyor

Evet, incilde ''Onları yarattığıma pişman oldum'' diye bir açıklama var. Nuh tufanında da yok oldukları işaret edilmektedir.
Zaten sevgili Gümüş şu anda varlar demiyor. Eskiden olduklarından söz ediyor. Benim de yine kendi yorumumda belirttiğim bir nokta var:
''Çölde Sayım 13:32-33 “Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, “Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir” dediler, “Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller’i, Nefiller’in soyundan gelen Anaklılar’ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
Sormak istediğim Anaklılar ile ilgili olarak incilde bir açıklama varmı?
Cidden merak ettiğim bir konu da Nefiiler'in soyundan geldikleri söylenen Anaklılar. Bu konuda bilgisi olan arkadaşlar varsa paylaşırlarsa sevinirim ve şimdiden çok teşekkürler.
 
Hz.İbrahim’in, Kenan’da yerleştiği ilk şehir olan Hebron/Hevron, İbranice bir isimdir. Tevrat’ta bu şehrin isminin Hz.İbrahim öncesi o bölgede oturan Kenan’lıların Anak kabilesinin, “Kiryat Arba” adı verilen putperest kahramanına izafeten verildiği belirtilir. “Hebron’un eski adı Kiryat-Arba’ydı. Arba, Anaklılar’ın en güçlü adamının adıydı.” Yeşu14/15

Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi
Bu ismin Hz. İbrahim’in buraya yerleşmesinden sonra değiştirildiği Tevrat’ta kayıtlıdır. “Eski adı Kiryat-Arba olan Hebron’da yaşayan Kenanlılar….” Hakimler1/10
Hebron ismine Yahudi ve Hristiyan kaynaklarda muhtelif anlamlar verilmektedir. Bunlardan birincisi “Kurucuları olan İbranilerin (Habirular) adına atfen şehre ‘’Hebron’’ adı verilmiştir. Hebron hakkında, İncil’de Kiryat Arba, ya da cennetten düşen dört deve gönderme yaparak ‘Dörtlerin Köyü’ (the Village of the Four) olarak geçer. Bir diğer anlatımda İncil’de adları geçen ve burada gömülü oldukları rivayet edilen 4 çifte atfe Adem ve Havva, İbrahim ve Sara, İshak ve Rabia, Yakup ve Leah.
İslam kaynaklarında ise Hebron’un, Adem ve Havva’nın Cennet Bahçesi’nden kovulduktan sonra yaşadıkları ilk insan yerleşimi olduğuna dair rivayetler vardır.
Hz.İbrahim, hanımları Sara ve Hacer, oğulları İsmail, İshak, torunu Yakup gibi resullerin de yaşadığı kutsal bir yer olan Hebron’un bu konumu Tevrat’ta şöyle belirtilir: “Yakup, İshak’la İbrahim’in de misafir olarak kalmış olduğu, bugün Hebron denen Kiryat-Arba yakınlarındaki Mamre’ye, babası İshak’ın yanına gitti.” Tekvin35/27
Bu şehir aynı zamanda Davud ve Süleyman peygamberlerin ait olduğu sıbt/boy olan Yahuda’nın sahip olduğu yerleşim merkezidir. “Yahuda’nın dağlık bölgesinde, Anaklılar’ın atası Arba’nın adıyla anılan Kiryat-Arba, yani Hevron’la çevresindeki otlaklar onlara verildi.” Yeşu21/11 İslamiyet’in bölgeye egemenliğinden sonra 7. yüzyılda şehir Müslüman hacıların önemli bir merkezi haline geldi ve Arapça ismiyle El Halil er-Rahman olarak anılmaya başlandı.
Alıntı.
Biraz araştırma yapınca yukarda yazdıklarımı buldum. Konu düşmüş melekler ve onların soylarının devamı oldu artık.
 
ozur dılerım sayın gümüş fakat Hristiyanlıkta melek bilimi diye bir bölüm var duymussunuzdur...burdakı arastırmalar ve ıncıl yorumcuları Yaratılıs ve Tevratı arastırdılar ve Nuh tufanında insan ırkı alınmadıgından kurutlabılen olmadıgını soyledıler ve İncilde Onları yarattıgıma pışman oldum diye bır acıklama yazar...Burdan bence su sonuc cıkarılmalı gercektende arastırmalar yanılmıyorkı Nefiller dünyada suanda bulunmuyor...Fakat Başmeleklerin dünyaya sıklıkla insan kılıgında geldigi söyleniyor

Sn Gabriel, özür dilenecek bir durum yok, ben de kişisel alıp alınganlık yapmam alternatif görüslere ( Önce buna bir netlik getireyim dedim :) )

Angelology tabii ki duydum ve kısmet olursa ileriki eğitimimi teoloji ve ırklararası ilişkiler üzerine yapmak istediğim için konuyla uzaktan yakından bağlı tüm doneleri okumak ve kendi yargımı olusturmak temel hedefim. (parantez açılımı önereceğiniz kitap ve kaynakları serbestce bana yazabilirsiniz demek oluyor :) )

Dinsel anlatımlardaki yerine gelince, mensub olduğunuz dine göre biz /ben islam dinindeyim sizin saydığınız dinlere ek olarak saymadığınız bizim islam dini de aynı olasılığı tevrat ve incil gibi reddeder olduğundan hassasiyetinizi anlıyorum . Ama kendi yürüdüğüm zemin için konusuyorum sadece ; dinleri reddetmeden, dinlerle beraber ama bir şekilde toplumda yer edinmiş inanışları da beraberinde hurafe bile olsa ard dönmeden içiçe görmenin ki aslında öyle , daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Nuh'un gemisine gizlice giren nefilim rivayeti için, okuduğum yeri bulmam lazım. Bir iki sene önce okumustum bir yerde... Kaynak kurgu da olabilir bir yerlere dayandırılmısta. Bunu bilmiyorum, şimdilik rivayet ama başmelekler kadar şeytanın da insan suretinde geldiği söylencelerini düşününce tufanın kötülüğün izlerini silmeye yeterli olmadığını söylemek de mümkün. İlaveten tufanda insan ırkı alınmadı ise biz nereden geldik ? Şimdi burada olmamamız lazım . Olmamız kitapta söylenenle örtüsmüyor. İncil ne der bilmiyorum ama islamda yaratıcının pişman oldum deme olasılığı kesinlikle yoktur. Rollerimiz bellidir. Hata yapması muhtemel ve pişman olması gereken taraf bellidir ve o taraf kesinlikle Yaratıcı değildir.
 
Sn Gabriel, özür dilenecek bir durum yok, ben de kişisel alıp alınganlık yapmam alternatif görüslere ( Önce buna bir netlik getireyim dedim :) )

Angelology tabii ki duydum ve kısmet olursa ileriki eğitimimi teoloji ve ırklararası ilişkiler üzerine yapmak istediğim için konuyla uzaktan yakından bağlı tüm doneleri okumak ve kendi yargımı olusturmak temel hedefim. (parantez açılımı önereceğiniz kitap ve kaynakları serbestce bana yazabilirsiniz demek oluyor :) )

Dinsel anlatımlardaki yerine gelince, mensub olduğunuz dine göre biz /ben islam dinindeyim sizin saydığınız dinlere ek olarak saymadığınız bizim islam dini de aynı olasılığı tevrat ve incil gibi reddeder olduğundan hassasiyetinizi anlıyorum . Ama kendi yürüdüğüm zemin için konusuyorum sadece ; dinleri reddetmeden, dinlerle beraber ama bir şekilde toplumda yer edinmiş inanışları da beraberinde hurafe bile olsa ard dönmeden içiçe görmenin ki aslında öyle , daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Nuh'un gemisine gizlice giren nefilim rivayeti için, okuduğum yeri bulmam lazım. Bir iki sene önce okumustum bir yerde... Kaynak kurgu da olabilir bir yerlere dayandırılmısta. Bunu bilmiyorum, şimdilik rivayet ama başmelekler kadar şeytanın da insan suretinde geldiği söylencelerini düşününce tufanın kötülüğün izlerini silmeye yeterli olmadığını söylemek de mümkün. İlaveten tufanda insan ırkı alınmadı ise biz nereden geldik ? Şimdi burada olmamamız lazım . Olmamız kitapta söylenenle örtüsmüyor. İncil ne der bilmiyorum ama islamda yaratıcının pişman oldum deme olasılığı kesinlikle yoktur. Rollerimiz bellidir. Hata yapması muhtemel ve pişman olması gereken taraf bellidir ve o taraf kesinlikle Yaratıcı değildir.
Tanrı nın bazı seylerden pişman olmadıgını soylemıssınız fakat sözler Tevrat ve İncilde Yaratılıs 6da geçmektedir...Peki sayın Gümüş mademki Dinlerin kıyaslamasını yapar olduk yada en azından ortak noktasını bulur olduk sıze bı soru sormak ıstıyorum,Sizce İnsan ırkına karsın tufan neden yaratıldı ve neden Kutsal Kitap ve din ogretılerınde Nuhun soyunu aldıgını ve her canlıdan 2 cıft aldıgını soyler? Nuhun kendı soyundan kısılerın ıcınde şeytanın kötülügü olamazmı?burdan gelmıs olamazmı? Ve aynı sekılde ınsan ırkı bu soydan yeniden türemiş olamazmı? Adem ve Havvada 2 kisiden bır ınsan ırkı yarattı bır aile neden yaratamasın? Aynı sözü önemli bir din bilgini olan ve bir zamanlar Diyanet işleri eski başkanı olan (suan adını hatırlayamadım ) bir programda ınsan ırkı arastırmalarımıza gore 4cu kusaktadır...Biz kacıncı ademın soyundanız acaba dedı ...bu konu hakkında fıkırlerınızı alabılırmıyım
 
Tanrı nın bazı seylerden pişman olmadıgını soylemıssınız fakat sözler Tevrat ve İncilde Yaratılıs 6da geçmektedir...Peki sayın Gümüş mademki Dinlerin kıyaslamasını yapar olduk yada en azından ortak noktasını bulur olduk sıze bı soru sormak ıstıyorum,Sizce İnsan ırkına karsın tufan neden yaratıldı ve neden Kutsal Kitap ve din ogretılerınde Nuhun soyunu aldıgını ve her canlıdan 2 cıft aldıgını soyler? Nuhun kendı soyundan kısılerın ıcınde şeytanın kötülügü olamazmı?burdan gelmıs olamazmı? Ve aynı sekılde ınsan ırkı bu soydan yeniden türemiş olamazmı? Adem ve Havvada 2 kisiden bır ınsan ırkı yarattı bır aile neden yaratamasın? Aynı sözü önemli bir din bilgini olan ve bir zamanlar Diyanet işleri eski başkanı olan (suan adını hatırlayamadım ) bir programda ınsan ırkı arastırmalarımıza gore 4cu kusaktadır...Biz kacıncı ademın soyundanız acaba dedı ...bu konu hakkında fıkırlerınızı alabılırmıyım

Kıyaslama yapmıyorum. Tevrat ve incili kabul etmekle ilgili bir problemim yok. Kabul ediyorum, parça parça değil bütün olarak okumam gerekliliğini bir kenara bırakırsak tevrat ve İncil'e ilaveten Kur'an'ı da tamamlayıcı ve tasdikleyici olarak kabul ediyorum. Bu sekilde bakmayı denerseniz ortak noktalar bulmak zor değil ve benim dinsel inanısıma göre ortak noktaların olmaması anormal olurdu cünkü yineliyorum görünürde Kur'an islam aleminin kitabının olmasının yanısıra hernekadar her müslüman katılmasa da evvelkileri de tasdikleyen ve tamamlayan olma sıfatını taşıdığı için de evrenseldir bizim için.

İlaveten bu 3 kitabın ( dahil edersek Zebur ile beraber 4 kitabın ) üzerine semavi dinlerin ( Judaism - hristiyanlık ve islam) kabul etmediği ve paganic ya da değil inanışlar olarak kestirip attığı d.iğer inançları da var kabul ediyorum çünkü otoritelerceonaylansa da onaylanmasa da sonucta varlar, buna ardımızı dönmek 3 maymunu oynamaktan farklı bir duruma düsürmez bizi. ve baktıkca reddettiklerimizde aslında ne kadar cok ortak nokta var bunu görmek mümkün rahatlıkla.

Az önceki iletimde başmelekler kadar şeytanında insan suretinde göründüğü dediğim kısımda devam etmek isteyipte sonra vazgectiğim noktaya gelmişsiniz. Kişisel inancımda meleklerle seytanı kendimden ayırmam. Eski kızılderili hikayesi diye döner dolaşır nette, içinizde iki köpek var hangisi beslerseniz baskın cıkar o olur diye. Bu adam bizim semavi din otoritelerine göre kafirin önde gideni olabilir ama söyleminde hahamların, rahiplerin ya da imamların söylediklerinden farklı olan nedir mesela ? Mana itibari ile hiç bir şey.


Nuh tufanı için eşekle ilgili anlatılan bir rivayet var , duymussunuz belki. Rivayete göre eşek gemiye girmekte inat edince Hz Nuh, inadına kast ile gir şeytan demiş, şeytan da o vesileyle eşekle beraber gemiye girmiş. İslamik cevreler bu hikayeyi anlatırlar ama temelini ibranilere dayandırırlar ve rivayettir derler. Ben kendi algıma göre baktığımda şeytanın o gemiye girmesi /girmemesi icin bir neden göremiyorum, cünkü şeytan bildiğimiz anlamda fiziksel bir varlık değil zaten ve mantıken selden depremden kurtulmak için herhangi bir bedene girme ihtiyacı hissedeceğini de sanmıyorum. Boyutsal olarak farklı boyuttan denmesini esas alırsak tufanın diğer boyutlarda da olması gerekir ki şeytan kurtulmak için sığınma talep etsin.

Nuh tufanında , yazıyı arıyorum bir yandan da,kaç insan vardı sorusuna karsılık.
Muhtelif rivayetler var.Onları aşağıda renklerdirdim, ayrıca mabet kütüphanesine nuh tufanı hakkında bir dosya eklemistim bir süre evvel, dilerseniz göz atın.

"Hz.Nuh’un oğulları Sam ,Ham,Yafes ve eşleri ile Hz.Nuh’a inanan altı kişi bindi.Yalnız Yam ile Hz.Nuh’un karısı Vaile, Hz.Nuh’a inanmayanlardan oldukalrı için onlar gemiye alınmadılar.Onlarda herkes gibi suda boğulup gittiler

Kimi görüşe göre Hz.Nuh ‘un üç oğlu ve eşleriyle sekiz kişi, kimi görüşte onbeş erkek beş kadın, yada on erkek on kadın vardı.Daha da yüksek bir sayıyla seksen kişi olduğu da ileri sürülmüştür. Gene bir söylentiye göre Hz.Adem’in tabutunu cebrail getirir, onu da gemiye alırlar. Gemiye binildiğinde recep ayının onuydu."


Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin / Tevrat :6:14:21 den alıntı

Petrus 2:5 Tanrı, eski dünyayı da esirgemedi. Ama tanrısızların dünyası üzerine tufanı gönderdiği zaman, doğruluk yolunu bildiren Nuh'u ve yedi kişiyi daha korudu;

Kur'an tefsirlerinde Cudi'nin Musul'a yakın bir yerde olduğundan bahsedilir. Bahsedilen dağ, bugün Cizre sınırları içinde bulunan dağ, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin Şırnak ili sınırları içine düşmektedir. Şırnak ismi, "Şehr-i Nuh" anlamında çok eski bir isimdir. Cudi Dağı'nın eteğinde ismi "seksenler" anlamına gelen Heştan Köyü bulunmaktadır. Heştan köyünün Nuh tarafından kurulduğuna inanılır, ve köyün ismi Nuh'un Gemisi'nde bulunduğuna inanılan seksen kişiye atfen böyle anılmaktadır.


Yukarıdaki ifadeleri esas alırsak kitaplara göre kesin sayı ikiden fazla her haliyle. Nefilim konusuna dönersek anımsadığım kadarıyla, okuduğum yazıda nefilimlerden birisinin ( şeytanın değil) Nuh'un oğullarından birisine benzerliğini kullandığı veya suretine büründüğü gibi bir not vardı, yineliyorum, tekrar okumadan- üzerine arama yapmadan böyledir demiyorum.

Hz Adem ilk insan mıydı, ya da biz kaçıncı kuşak insanlarız konusunda bahsettiğiniz din kişisi bilmiyorum ama Yaşar Nuri öztürk'ün sanıyorum galaktik insanlar ve ademoğulları üzerine irdelemesi ve irdelenmesi nette de mevcut , dilerseniz bu konuda karsılıklı devam ederiz.
 
Zecharia Sitchin'le bir söyleşi.

Zecharia Sitchin Yakın Doğu tarihi ve arkeolojisi uzmanıdır Eski Ahit (Tevrat ve Zebur) Sami ve Avrupa dilleri modern ve eski İbrani dili konularında eğitim almış ve Londra İktisadi ve Siyasal Bilimler Okulu´nda öğrenim gördükten sonra Londra Üniversitesi´nden mezun oldu. Uzun yıllar gazetecilik ve yazarlık yaptıktan sonra şimdi New York´da yaşıyor ve çalışmalarını sürdürüyor. Sümer dilini anlayan ve okuyan nadir bilginlerden biridir. Yeni çalışmaları Yakın Doğu´daki eski uygarlıklar tarafından yazılan kil tablet metinlerle ilgilidir; bu alanda aradığı çok daha eski uygarlıklardır. Sitchin´in kitapları körler için yazılan Braille alfabesine bile çevrilmiş sayısız radyo ve tv programlarında tartışılmıştır. Sitchin´in "Dünya Kronolojisi" adlı kitap serisi mitolojinin kökeni olarak kabul edilebilir bir hayal ürünü değildir çünkü geçerli ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır yazar bunlara "Antik Anılar" demektedir. Tevrat ve İncil dinsel bir metin olarak değil tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır. Sitchin antik bilginin dünyaya Annunaki (Göklerden dünyaya gelen) tarafından getirildiğini öne sürerken modern bilimin antik bilgiyle uyum sağlamaya başladığını ve devamı olduğunu belirtmektedir. İlk kitabı olan "12. Gezegen"de Güneş Sistemi´ndeki kayıp gezegen olasılığından söz eder ve bu gezegenden dünyaya yarım milyon yıl önce gelen halkın kutsal kitaplarda anlatılan olaylara neden olduğunu belirtmektedir. Örneğin Tevrat´ın "Genesis" bölümünün 6. Bölümü´nde adları geçen ve Tufan´dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen "Nefilimler"in 12. Gezegen´den geldiğini yazar. "Nefilim" sözcüğünün özgün anlamı "Tanrının Oğulları veya göklerden gelen Devler"dir ve bizler geçmişte devlerin yaşadıklarını düşünüyor ve araştırıyoruz. Sitchin kilisenin kutsal kitaplarla ilgili soru sorulmaması kuralını da eleştiriyor ve sorgulamanın kutsallıkla ilgisi olmadığını söylüyor. Çünkü ona göre tarihsel bilgiler bu metinlerin içinde saklıdırlar İbranice´deki "Nafal" sözcüğü de "Nefilim" yorumunu destekler gibidir ve "Düşüş/Düşenler" anlamındadır. Sitchin kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor; Soru: Dünyaya 6.000 yıl evvel kimler indi? Sitchin; Düşüş ne anlama geliyor? Bu sözcük beni mitolojiden arkeolojiye oradan da kutsal kitaplarla buluşma noktasına getiriyor. Antik dilleri inceleme konusunda yeterince uzman olduğuma inanıyorum ve kutsal kitaplarda geçmişte yaşanan olayların anlatıldığından eminim. Peki kimdi Nefilimler? Tüm antik metinleri kutsal kitaplar Eski Yunan ve Eski Mısır mitolojilerini içeren metinler piramit yazmaları yani herşey beni bildiğimiz ilk uygarlık olan 6.000 yıl öncelerde yaşayan Sümerler´e götürüyor. Yani efsanelerin ve mitlerin kaynağı olarak Sümerler ortaya çıkıyorlar. Sümer yazısını çok iyi öğrendim ve hemen herşeyi ısrarla defalarca okudum ve gördüm ki Sümerliler´in Anunnaki´si "Nibiru" adı verilen bir gezegenden geliyordu. Gezegenin adının anlamı artı veya haç demekti. O zaman soruyu genişlettim; Nefilimler ve Anunnaki kimdiler ve Nibiru hangi gezegenin adıydı? Uzun astronomi çalışmalarından sonra astronomi kaynaklarında bu konuda iki ayrı yaklaşımın bulunduğunu öğrendim; Bir görüşe göre Nibiru Mars´dı karşıt görüşe göre ise Jüpiter´di. Uzmanlar bu konuda uzun tartışmalara girmişler ve asırlarca kendi görüşlerini savunmuşlardı. Doğrudan antik kaynaklara yani kil tabletlere dönerek Nibiru´nun tanımı ve konumunu araştırdım. Sümer astronomisinde gezegenin yeri belirtilmişti Güneş´e yakındı ve Mars´la ilgisi yoktu Jüpiter ise hiç olamazdı. Bir gece uyandığımda cevabı buldum; Tabii ki bu başka bir gezegen olmalıydı; Mars´la Jüpiter arasındaydı bazen Mars´a bazen de Jüpiter´e yakınlaştığından karıştırılmıştı. Mezopotamya Yaradılış Miti Tevrat´daki Yaratılış Bölümü´nün ilk satırlarıyla aynı anlamdadır ve burada Anunnaki ile ilgili tüm ayrıntıları bulabilirsiniz. Onun ve diğer liderlerin kendi gezegenlerinden dünyaya yaptıkları yolculuk İran Körfezi´ne inmeleri ve konuşlanmaları açıkça belirtilmiştir. Herşey çok açıktır Sümerliler astronomik açıdan büyük bir bilgiye sahiptiler. 6.000 yıl öncesinde Uranüs ve Neptün´ü biliyorlar ve Pluto´yu tanımlıyorlardı oysa bizler Pluto´yu 1930´larda keşfettik matematik alanındaki bilgileri bazı yönlerden günümüzün ötesindeydi ve "Bildiğimiz herşey bize Anunnaki tarafından öğretildi." diyorlardı. Nibiru farklı bir olaydır yüzyılımızda astronomlar tarafından "Planet X" adıyla tanımlanmıştır ve Nibiru´nun varlığı doğaldır yani Güneş Sistemi´nde olması gereken bir objedir. Ama Sümerler´in daha önemli bir iddiaları daha var; Nibiru kavramının yokolmadığını ve Anunnaki´nin geri geleceğini söylüyorlardı bu geri gelişin periyodu 3.600 yıldı. Öyleyse biz yalnız değiliz ve Güneş Sistemi´mizde bizden daha ileri bir uygarlık var. Soru: Bir daha geleceklerse bunun zamanı belli mi? Sitchin: Bunu kimse bilemez. Acaba bizi tekrar bilgilendirmeye karar verdiler mi? Daha fazla teknolojiye ve uygarlığa ulaşmalı mıyız? Veya bizim iyi olmadığımız kanaatine vararak yardımcı olacaklar mı? Tufan´da olduğu gibi yeni bir afet karşısında yine yardıma gelecekler mi? Bunu ancak geçmişten öğrenebiliriz. Sümer bilgilerinden yola çıktığımızda bilinmeyen bir gezegenin varlığı kesindir Tevrat´ın öyküleri geçmişimizi anlatmaktadır eğer onları iyi ve doğru anlarsak geleceğimizin nasıl olabileceğini de anlayabiliriz. Geçmişin günahkar insanları sadece bir tanımdır onların günahları teknolojik hataları ve hırslarıdır aynı yere tekrar geldiğimizi kim reddedebilir ki? Ben kutsal kitapların öykülerini gözden geçirdikten sonra iki önemli açıyla karşılaştım. Bir kere Eski Mısır yazıtları ve mitolojisi resim olarak Sümerle kesin uyum sağlıyor ikincisi ise insanın ölümsüzlüğü arayışıdır. Düğüm yeri Sina Dağı´dır iniş yeri veya irtibat merkezi orasıydı yani uzay üsleri Sina Dağı´ndaydı ve Kudüs´ün önemi bu yüzdendi. Üçüncü kitabım olan "The Wars of Gods and Men"de insanlarla Anunnaki insanları arasındaki savaşı anlattım İnsanlık kendilerine uygarlık getirenlere baş kaldırırken yanlarında uzaylıların bazıları da vardı. Belki bu savaş bir bağımsızlık savaşıydı veya Anunnaki´lerin kendi aralarındaki bir bölünmenin sonucuydu bunu bilemiyoruz ama kardeşlerin kavgası olduğu kesindi çünkü temelde kardeş olan Enlil ve Enki savaşıyorlardı ve savaş onların torunlarına kadar sürdü. Benim "Piramit Savaşları" adını verdiğim iki büyük savaşta insanlar da bölünmüşlerdi. İnsan denen yaratık savaşı nasıl öğrendi? Bu ahlaki veya teolojik bir konudur. İnsanın doğasında savaşmak var mı ya da savaşçı olmayı kimden öğrendi? Unutmayın ki kızılderililere de Afrikalılar´a da savaş sanatını ve stratejilerini biz uygar beyazlar öğrettik. Dördüncü kitabım olan "The Lost Realms" Amerika kıtalarının 5.000 yıl öncesini anlatır ve bu dönem İnkalar´ın Mayalar´ın Aztekler´in çok öncesidir. Amerika kıtaları bilinmeyenlerle doludur inanılmaz megalit yapıların kaynağı bilinmemektedir. 6.000 yıl önce kimler vardı? Aslında öykü aynıdır ve Anunnaki Amerika kıtalarına da gelmiştir. Gizem linguistiktir yani dillerin kökeninde saklıdır. İnanılması güç ama hemen her teknolojik buluş Sümerliler tarafından yazılmıştı antik yazıtları incelerken bunu doğruladığım her anda koltuğumdan sıçrıyor ve Tanrım 6.000 yıl önce Sümerliler bunları nasıl biliyorlardı diyordum. "12. Gezegen" adlı çalışmamda yer alan bir Sümer metni vardır açık açık Adem´den yani yaratılan ilk insandan söz eder. Metni okuduğunuzda tüp bebek yöntemiyle karşıkarşıya kalırsınız. Bunun daha birçok örneği var bilim herşeyi bir yana bırakıp antik bilgilere bu gözle bakmalı ve farklı bir dünyanın kapısını artık aralamalıdır. Soru: Bütün bunlar "Nefilim" sözcüğü ile başladı değil mi? Sitchin: Evet başlangıç oydu. Soru: Kitaplarını okuyan birçok insan tahminlerinizin cesurca olduğunu söylüyorlar. Tabletler ve çivi yazısı örneklerini yorumlamanızdan rahatsız olanlar var? Sitchin: Elimizdeki bilginin Sümerliler´e ait olduğu kanıtlanmıştır ve 6.000 yıllık olduğu kesindir. Hiç merak etmiyorlar mı bugünün buluşlarının oralarda nasıl yer aldığını? Genetik mühendislik ve Adem´in nasıl üretildiği Enki mitinde açıkça anlatılır Enki´nin simgesi olan birbirine dolanmış iki yılan günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA´yı simgeler yani DNA´nın çift sarmalını. Teleskopları ve Voyager gibi uzay araçları olmadan Neptün´ün bir su gezegeni olduğunu nasıl biliyorlardı? Bunlar beni ilgilendirmiyor ben Sümerliler´e herşeyi öğreten Anunnaki´nin nereden geldiğinin peşindeyim; Sümerliler "Nibiru"dan geldi..." diyorlardı ve Nibiru´nun Güneş Sistemi´nde bulunduğunu söylüyorlardı. Ama ben dünyanın yakınında bu kadar zeki canlıların yaşadığı bir gezegenin varlığını düşünemiyorum. Öyleyse Anunnaki nerede? Sorulması gereken soru budur. Dinsel yorumların geçerli olduğuna tüm sıradanlıklarına rağmen inanıyorsak neden başka bir yorum aramayalım? Buna ne engel var ki? Eğer yeterli bir açıklama bulamıyorsak neden Sümerler´in sözlerini kabul etmeyelim? Bu çok daha akılcı olacaktır. Kitaplarımın hiçbir yerinde kullandığım metinlerin veya tabletlerin gerçek olmadığını bulamazsınız. Herşeyi gittim ve bizzat yerinde gördüm ve inceledim. Orada duruyorlar ve varlar. Enki diye birisi Nibiru´dan gelmiş ve İran Körfezi´ne inmiş metinlerde böyle yazıyor; işte bu kadar... Ortaya çıkıp show yaparak bakın ne buldum demedim. British Museum´da bana yazıtları gösteren bilim adamı; "Size gösterdiğim ve verdiğim tüm bilgiler tüm kaynaklar akademik ve bilimseldir kabul edilmiş bilimsel kaynaklardırlar." diyordu yani ben kaynaklarımı asla uydurmadım hepsi gerçekten varlar. Soru: "The Wars of God and Men" adlı kitabınızdaki kaynakların listesi 16 sayfa sürüyor? Sitchin: Bir kaynakta Enki´nin dünyaya nasıl geldiğini okuyorsunuz bir diğerinde aynı öykü "Enki ve Dünya Miti" olarak karşınıza çıkıyor. Başka bir metinde Enlil bir mit olarak karşınızda ve bunların tümünün adı mitolojidir. Ben diyorum ki mit olmayan nedir? Bunun tarifi var mı ki? Mitler gerçeği anlatıyorlar. Benim akla yakın makul ve mantıklı bir senaryom var bu şekilde birçok bulmaca ve gizem açıklanabilir yani bilinmeyen tarih öğrenilebilir. Piramitleri kimin yaptığını kesin olarak bilmek zorundayız... Soru: Anunnaki hakkında daha neler söyleyebilirsiniz? Bizler aynı Anunnaki´nin hala kontrolu altında mıyız yoksa özgür müyüz? Sitchin: Onlar bize değil biz onlara benziyoruz sanırım. Bizi genetik mühendislikle yarattılar ve evrim silahının namlusuna yerleştirdiler. Fiziksel ve duygusal olarak onlara benziyoruz Tevrat; "Ve Allah dedi; Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım... ve herşeye hakim olsun... ve Allah insanı kendi suretinde yarattı onu Allah´ın suretinde yarattı..." (Kitabı Mukaddes/Tekvin 26/27) diyor. Fazla söze gerek yok biz onlara benziyoruz. Ama çok önemli bir fark var; o da onların ölümsüzlüğü; Bunun nedeni uzay-zaman olmalıdır Güneş Sistemi çevresindeki bir turları yani onların bir yılı bizim uzay-zamanımıza göre 3.600 yıldır; işte aramızdaki en önemli fark budur. Teknolojik düzeyleri sadece uzayda yolculukla sınırlı değildir millyonlarca yıllık yolculuklar yapabilmektedir ve bunun için de ölüleri canlandırmaktadırlar yani dondurma yöntemini kullanmaktadırlar Kutsal kitaplardaki tüm mucizeler onların teknolojisinden başka birşey değildir. Dünyaya gelip bizleri genetik mühendislik aracılığı ile yarattıktan sonra kendi genlerini maymun-insanla karıştırdılar ve birgün biz de uzaya açılıp bir başka gezegene indiğimizde aynı şeyi yapacağız. Yani modeli yayacağız. Ama olaylar bunu engelleyebir Tufan öyküsünü anımsayın İnsanlık yok edilmiş fakat Nuh ve gemisi aracığılığı ile tohumlar kurtarılmıştır bu yine olabilir. Enlil insanlığı sularla boğmaya karar verdiğinde Enki Nuh´a (Sümerce´de Ziusudra) olacağı haber verir ve sonra gemiyi nasıl yapacağını ve batmaması için ne yapacağını öğretir ve Nuh ailesini ve hayvan türlerini alarak gemiye biner; Sümer kaynaklarına göre böylece tohumlar kurtarılır. Burada Anunnaki liderleri arasındaki anlaşmazlık görülür; hangisi doğru ve doğru değil bunu bilmiyoruz. Neyin yapılıp neyin yapılmadığını da... Ama olanlar ortada. Soru: Yaratılmış bizlerle ilgili bir son var mı? Ya sizin yaptığınız nedir? Sitchin: Söyleyebileceğim tek şey bir görevimin olduğudur veya bir misyonumun. Toplumu antik insanların bildikleri ve inandıkları konusunda bilgilendirmeliyim. Bunun için onların kaynaklarını ve yazdıklarını ve çizdikleri resmi kullanıyorum. Bu malzeme bir mit değil gerçek bir öykü. Benim yazdıklarım özgün bir bilginin başlangıçtaki temeli olabilir. İki düzine kitap yazdım teolojiden astrolojiye kadar... Daha da yazacağım tümünün temelinde onlar var yani Anunnaki. Anlatmaya devam edeceğim herkes arzuladığı gibi yorumlamakta serbesttir. Soru: Çalışmalarınızın bilimsel bir yoldan geçmesi sizi daha güvenilir kılıyor. Bu da tahminlerde bulunmadığınızı ve varolan güncel kanıtlara dayandığınızı gösteriyor değil mi? Sitchin: Evet bu malzemeyi kullanmaktan mutluyum ayrıca tüm görüşlere de açığım. Sonuç olarak benim kitaplarım antik zamanlarla ilgili metin kitaplarından başka birşey değildir. Soru: Sürekli yeni birşeyler bulduğumuza ve uygarlığımızı ilerlettiğimize göre bundan sonra nelerin olacağı hakkında bir fikriniz var mı? Sitchin: Elbette ki hayır bize verilen uygarlığın ne kadarı onlara ait bilemiyorum üstelik bizi yok etmeye de çalıştılar çıkarları neydi bilmiyorum ve tahmin yapmam doğru olmaz. Tabii ki kendiliğimizden yarattığımız çok şey de var. Soru: Burada bizim için bir ders var mı? Eğer bu bizim gerçek tarihimiz ise Anunnaki geri geldiğinde yeni bir Tufan´ı önlemenin yolunu öğrenebildik mi? Sitchin: Bu tahmin edilemez çünkü ben onların liderlerinin bildiğini bilmiyorum. Enlil veya Enki klanı ne durumda? Bunu da bilmiyorum işte bu nedenlerle bu çok büyük sorunun cevabı da çok zor. Şunu söyleyebilirim ancak; "Bir atı suya doğru sürebilirsiniz ama zorla su içiremezsiniz..."
 
Sevgili Onerepublic,
Teşekkürler paylaşım için, severek okudum :) Sitchin'in kutsal kitapları tarih / bilim kategorisinde görmesini anlıyor ve kısmen benim de aynı şekilde baktığımı söylemek istiyorum ama sadece tarihi/ bilimsel döküman olarak değerlendirmediğimi de eklemek istiyorum.
 
Geri
Üst