Beyaz ışık, temel olarak 3 ana renkten oluşur. Bunlar kırmızı, yeşil ve mavidir. Bir prizmaya gönderilen beyaz ışık demeti kırılır ve kendisini oluşturan renklere ayrılır. Bu renkler kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mordur. Beyaz ışığın farklı renklere ayrılmasının nedeni, her rengin kırılma kat sayısının birbirinden farklı olmasıdır. İnsanlar yalnızca kırmızı ve mor arasındaki renkleri görebilir. Güneşli havalarda, yağmur yağdıktan sonra, yağmur damlasına gelen güneş ışınları kırılır. Damlacığın içinde yansımaya uğrar ve kendisini oluşturan renklere ayrılır. Böylece gökyüzünde gök kuşağı görülür.
Işık tayfındaki renkler tekrar birleştirilirse, yeniden beyaz ışık elde edilir. Üzerine ışık gelen bir madde ışığı ya yansıtır, ya tutar ya da geçirir. Madde hangi ışığı yansıtıyor ve ya da geçiriyorsa o renkte görünür.
Göze gelen ışık önce korneadan sonra göz bebeğinden sonra da mercekten geçerek retinaya ulaşır. Rengin algılanması retinadaki koni hücrelerinde başlar. Işığın belli renklerine göre reaksiyon veren üç ana koni hücre grubu vardır. Bunlar mavi, kırmızı ve sarı koniler olarak adlandırılırlar. Bu farklı konilerin farklı oranlarda uyarılmasıyla milyonlarca farklı renk tonu ortaya çıkar.
Koni hücreler aldıkları bu renk bilgilerini sahip oldukları pigmentler sayesinde elektrik sinyaline dönüştürürler. Bu hücrelerin bağlı bulunduğu sinir hücreleri de bu elektrik sinyallerini beyindeki özel bölgeye iletirler.
Beyine giden görüntü değerlendirilir. Hafızadaki görüntüler ile karşılaştırılır. Yorumlanır. Ayrıca beyine kadar gelen ters görüntü düzeltilerek algılanır. Sonuçta görme sağlanmış olur.
İşte hayatımız boyunca gördüğümüz rengarenk dünyamızın oluştuğu yer beyindeki bu özel bölgedir.
Dolayısıyla beynimizin dışında renkler yoktur, ışık da yoktur. Sadece elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar şeklinde hareket eden bir enerji vardır. Hem renkler hem de ışık sadece bizim beynimizdedir. Yani biz bir gülü kırmızı olduğu için kırmızı renkte görmeyiz. Bizim bir gülü kırmızı görmemizin nedeni, retinamıza çarpan enerjinin, beynimiz tarafından kırmızı olarak yorumlanmasıdır.
Bilinç ve beyin konusunda yazdığı kitapları ile tanınan Daniel C. Dennet, bu gerçeği şöyle özetler:
Ortak kanıya göre bilim, renkleri fiziksel dünyadan kaldırmış ve yerine sadece renksiz, farklı dalga boylarındaki elektromanyetik ışınları bırakmıştır.
Dennet, beyinle ilgili bir kitabında, renklerin meydana gelişi hakkında ise şunları söylemektedir:
Dünyada renk yoktur; renk sadece bakanın gözünde ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını yansıtırlar, ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.
Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden araştırmacı Jeremy Nathans, gözdeki hücrelerin renkleri oluşturmadığını şöyle belirtir:
Bir koni hücresinin tek yapabildiği, ışığı yakalayıp yoğunluğu hakkında bilgi vermektir. Renk hakkında size hiçbir şey söylemez.
Mesela,gökyüzünün mavi görünmesinin tek sebebi kırılma hadisesidir.
Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar. Fakat kırmız ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha büyük parçacıklara çarpmak zorundadır.
Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.
Deniz suyunun rengi su moleküllerinin ışığı emiş ve yansıtış özelliklerine bağlıdır. Beyaz ışık dediğimiz güneş ışığında bütün renkler vardır. Deniz suyu molekülleri aynen atmosferde olduğu gibi, bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler, mor tarafındakileri yansıtırlar. Deniz de bu nedenle mavi renkte görünür.
Ne var ki denizin rengi her yerde aynı değildir. Çeşitli yerlerde parlak mavi, koyu mavi, yeşil, turkuvaz hatta kırmızımsı renkler alır. Bu farklılıkları suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan canlılar, dip tabiatı, tuz oranı gibi etkenler yaratırlar. Burada güneş ışığının atmosferde, bulutlarda tutulan miktarı da önemlidir.
Deniz yerine kendi vücudumuzu koyup düşünelim!
Bu tip bilgilere her yerden ulaşabilirsiniz,yani ışık bütün renkleri barındırır.Yukarda da yazdığım gibi,madde hangi ışığı yansıtıyor ve ya da geçiriyorsa o renkte görünür.
Ancak auramızın rengi bile ruh halimize göre renk alır.Bir elimizin sıcaklığı diğeriyle aynı olmayabilir.
Göz yanılsamasını da unutmamak gerekir, uzun zaman ışığa baktığımızda gözümüzü kapattığımızda bile ışığı belli bir süre görmeye devam ederiz,elimizde gödüğümüz renkleri duvarda da görmemiz normaldir.Bence ruh halimizin dışında, bulunduğumuz ortamdaki cisimler bile gözümüzde renklerin oluşmasında etkilidir.
Sevgi ve ışıkla kalın
