Herkese selam olsun. Bu bölüm paranormal ve doğa üstü kısmı yani benim tabirimle olağanüstü olan hikayeleri konu alan bir yermiş. Öncelikle sizler saygı ve sevgi duyulmasını hakkeden kardeşlerim, abilerim ve ablalarıma selam olsun. Mutluluk ve huzur sizlerle olsun.
Anlatacağım bir çok hikaye birçok sır olsa da bazı sırlar kişinin kendi kalbinde kalmalıdır diye düşünüyorum. Bugün buraya aşk'a inanan sizlere kendi yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Bu güzel siteye bir iz bir dokunuşta benden olsun istedim. Hepinize teşekkür ederim.
Yaklaşık olarak 3-4 yıl önce idi. O zamanlar medreseye giderdim yaşım küçüktü 15 olmalıydım öyle hatırlıyorum. O zamanlar muhabbet kapısından daha saf ve çocuksu ruhum ile giriyordum. Sırları seven ve sırlarla kalmayı seven biriydim hala öyleyim...
O zamanlar fazlasıyla Allah ile olan muhabbetimin fazlalığını yaşıyordum. Aşıktım önce Allah'a sonra ise Resulüne. Hiçbir ilim bilgim yoktu. Hiçbir şekilde zihinsel değil tamamıyla duygusaldım. Bir zaman sonra artık aşk canıma tak etti. Napabilirim diye düşünürken derinlerden bir fikir geldi zihnime. Allah'ın El-Lâtif esmasının 16.641 tane olan sırrını öğrendim. Daha sonra ise tarifini öğrendim. Saftım birşey bilmiyordum. Tek tecellim 16.641 tane Yâ Lâtif ismi zikrini çekerek duamın kabul olmasını Allah'tan beklemekti. Başladım daha sonra. Abdest aldım hacet namazından sonra Beytullah'a döndüm ve zikrime başladım.
Bin oldu, iki bin, üç bin... Derken 10 bine kadar ulaştım daha sonra ruhum kaldıramadı. Kalbimin en ücra köşelerinde bir dolup taşma bir aşk hissettim. Her zikrimde duamın hayalini kuruyordum. Hülyalardaydım adeta. 13 bin derken kaldıramadım. Ve bırakmak zorunda kaldım ve Allah'a duamda elimden bu kadarının geldiğini ve Resulünü görmek istediğimi, sırrını bana göstermesini ve nazar etmesini istedim. Aradan tam olarak 2-3 gün geçti. Bir gece uykuda iken rüyama uğradı Allah'ın Resulü (s.a.v). Resulullah'ın yanında Hz Cebrail vardı. Rüyamda mekan olarak eski bir zamanda idim. Dostlarım ve ailem vardı. Herkes Resulullah ve Hz Cebrailin peşinde kılıç ile gidiyordu. Resulullahı ilk gördüğüm vakit içimde diyordum ki artık yeter onu görmeliyim. Yanımdan geçti yüzünde bir örtü vardı sadece gözleri ve kaşları görünüyordu. Genç idi. Benden 5-6 yaş kadar büyüktü. O an durdum daha fazla kaldıramadım ve yerimde sabit kaldım. Rüyamda ellerim ve ayaklarım adeta buz kesmişti. O an içimden koşmam gerektiğini ve onu görmem gerektiğini fısıldayan sesimi işittim. Koştum koştum ama nafile yetişemedim bana son bakış attı ve ben uyandım.
Sabah uyandığımda hem çok mutlu hemde çok üzgündüm. Neden Resulullah'ın yüzünün tamamını göremediğimi sonradan anladım. Meğersem zikir adedini tam yapmamıştım. Ondan dolayı da yarım kaldığı için bu bana bir mesajdı. Bu böyle kaldı ben bu rüyadan sonra Aşk-ı Mehcur oldum. Ağladım günlerce aylarca. Sadece Allah'ın sevgilisi ile görüşmek ve ona sarılmak istiyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama 1 yıldan fazla bir zaman geçtiğinden hiç şüphem yok. Taa ki herşey son bulana dek...
Bir gün sabaha doğru Perşembe sabahı idi hiç unutmam. Uyandım Sabah saat 07 civarı bir şeydi. Daha sonra tekrar uyumak istedim mutsuzdum. Rüya görmeye başladım. Bir mahallede yürüyordum ve yanımda biri vardı. Öyle nazik öyle kibar bir yürüyüştü ki bu tarifi olamaz. Narin adımlar ve aşk dolu hissiyat. Kafam yere doğruydu bir mahallede yürüyordum yanımda ise Resulullah vardı. Utancımdan dolayı yerden kafamı kaldıramıyor sadece onunla beraber yürüyordum. Hiç anlatamıyorum o an öylesine bir aşk kaplamıştı ki içimi artık durmadan ağlamak ağlaya ağlaya delirmek mecnuna dönmek istiyordum. Mahallede yol bitti yolun sonuna geldik. Birden durdum ve karşıma geçti. Karşımda idi. Yavaş bir şekilde ve çok kibar bir esneklik ile kafamı kaldırmaya başladım. Önce ayaklarından başlayarak tüm vücudunu süzmeye başladım. İnanın bana zerre miskal rüyaya benzemiyordu. Birebir gerçekti. Ben Rüya olduğuna inanmıyorum. Sonunda kanlı canlı karşımdaydı. Orta yaştaydı. Ve bana bakıyordu. Elbisesi bembeyazdı nuru Güneş gibiydi ben bunu Anlamazdım ama rüyamda gördüğüm vakit artık inandım. O an dehşete düştüm. Ve durmadan koştum, koştum ve koştum. Ona sımsıkı sarıldım. Öylesine şiddetli öylesine aşk dolu sarıldım ki tüm sıcaklığını tenini tenimde hissettim. Sizlere geçmişim ve geleceğim ve yaşantım üzerine yemin ederim ki teninin sıcaklığını ve gül kokusunu alıyordum. Öylesine güzel öylesine güzeldi ki durmadan ağlıyordum. Ben onu sıktıkça oda beni sıkıyordu. Öylesine bir hasret giderdim ki uyandığım vakit ömrümün en güzel gününün bugün olduğunu anladım...
Anlatacaklarım bu kadar saygı değer dostlarım abilerim, ablalarım ve kardeşlerim. Buda benim hayatımın bir kesiti bir aşk hikayesiydi. Hayat hiç olmadığı kadar sırlı. Sırlar perdesini bazen siz bazen hayat aralıyor. Ben bu hayatta imkansıza inanmam. Sizler inanırmısınız bilmem. Saygı duyarım. Hayat kısa keşke bu kısa hayatın her saniyesi daha mutlu geçebilse.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Hepiniz saygı ve sevgiyi sonuna kadar hak eden insanlarsınız.
Saygılarımla~
Anlatacağım bir çok hikaye birçok sır olsa da bazı sırlar kişinin kendi kalbinde kalmalıdır diye düşünüyorum. Bugün buraya aşk'a inanan sizlere kendi yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Bu güzel siteye bir iz bir dokunuşta benden olsun istedim. Hepinize teşekkür ederim.
Yaklaşık olarak 3-4 yıl önce idi. O zamanlar medreseye giderdim yaşım küçüktü 15 olmalıydım öyle hatırlıyorum. O zamanlar muhabbet kapısından daha saf ve çocuksu ruhum ile giriyordum. Sırları seven ve sırlarla kalmayı seven biriydim hala öyleyim...
O zamanlar fazlasıyla Allah ile olan muhabbetimin fazlalığını yaşıyordum. Aşıktım önce Allah'a sonra ise Resulüne. Hiçbir ilim bilgim yoktu. Hiçbir şekilde zihinsel değil tamamıyla duygusaldım. Bir zaman sonra artık aşk canıma tak etti. Napabilirim diye düşünürken derinlerden bir fikir geldi zihnime. Allah'ın El-Lâtif esmasının 16.641 tane olan sırrını öğrendim. Daha sonra ise tarifini öğrendim. Saftım birşey bilmiyordum. Tek tecellim 16.641 tane Yâ Lâtif ismi zikrini çekerek duamın kabul olmasını Allah'tan beklemekti. Başladım daha sonra. Abdest aldım hacet namazından sonra Beytullah'a döndüm ve zikrime başladım.
Bin oldu, iki bin, üç bin... Derken 10 bine kadar ulaştım daha sonra ruhum kaldıramadı. Kalbimin en ücra köşelerinde bir dolup taşma bir aşk hissettim. Her zikrimde duamın hayalini kuruyordum. Hülyalardaydım adeta. 13 bin derken kaldıramadım. Ve bırakmak zorunda kaldım ve Allah'a duamda elimden bu kadarının geldiğini ve Resulünü görmek istediğimi, sırrını bana göstermesini ve nazar etmesini istedim. Aradan tam olarak 2-3 gün geçti. Bir gece uykuda iken rüyama uğradı Allah'ın Resulü (s.a.v). Resulullah'ın yanında Hz Cebrail vardı. Rüyamda mekan olarak eski bir zamanda idim. Dostlarım ve ailem vardı. Herkes Resulullah ve Hz Cebrailin peşinde kılıç ile gidiyordu. Resulullahı ilk gördüğüm vakit içimde diyordum ki artık yeter onu görmeliyim. Yanımdan geçti yüzünde bir örtü vardı sadece gözleri ve kaşları görünüyordu. Genç idi. Benden 5-6 yaş kadar büyüktü. O an durdum daha fazla kaldıramadım ve yerimde sabit kaldım. Rüyamda ellerim ve ayaklarım adeta buz kesmişti. O an içimden koşmam gerektiğini ve onu görmem gerektiğini fısıldayan sesimi işittim. Koştum koştum ama nafile yetişemedim bana son bakış attı ve ben uyandım.
Sabah uyandığımda hem çok mutlu hemde çok üzgündüm. Neden Resulullah'ın yüzünün tamamını göremediğimi sonradan anladım. Meğersem zikir adedini tam yapmamıştım. Ondan dolayı da yarım kaldığı için bu bana bir mesajdı. Bu böyle kaldı ben bu rüyadan sonra Aşk-ı Mehcur oldum. Ağladım günlerce aylarca. Sadece Allah'ın sevgilisi ile görüşmek ve ona sarılmak istiyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama 1 yıldan fazla bir zaman geçtiğinden hiç şüphem yok. Taa ki herşey son bulana dek...
Bir gün sabaha doğru Perşembe sabahı idi hiç unutmam. Uyandım Sabah saat 07 civarı bir şeydi. Daha sonra tekrar uyumak istedim mutsuzdum. Rüya görmeye başladım. Bir mahallede yürüyordum ve yanımda biri vardı. Öyle nazik öyle kibar bir yürüyüştü ki bu tarifi olamaz. Narin adımlar ve aşk dolu hissiyat. Kafam yere doğruydu bir mahallede yürüyordum yanımda ise Resulullah vardı. Utancımdan dolayı yerden kafamı kaldıramıyor sadece onunla beraber yürüyordum. Hiç anlatamıyorum o an öylesine bir aşk kaplamıştı ki içimi artık durmadan ağlamak ağlaya ağlaya delirmek mecnuna dönmek istiyordum. Mahallede yol bitti yolun sonuna geldik. Birden durdum ve karşıma geçti. Karşımda idi. Yavaş bir şekilde ve çok kibar bir esneklik ile kafamı kaldırmaya başladım. Önce ayaklarından başlayarak tüm vücudunu süzmeye başladım. İnanın bana zerre miskal rüyaya benzemiyordu. Birebir gerçekti. Ben Rüya olduğuna inanmıyorum. Sonunda kanlı canlı karşımdaydı. Orta yaştaydı. Ve bana bakıyordu. Elbisesi bembeyazdı nuru Güneş gibiydi ben bunu Anlamazdım ama rüyamda gördüğüm vakit artık inandım. O an dehşete düştüm. Ve durmadan koştum, koştum ve koştum. Ona sımsıkı sarıldım. Öylesine şiddetli öylesine aşk dolu sarıldım ki tüm sıcaklığını tenini tenimde hissettim. Sizlere geçmişim ve geleceğim ve yaşantım üzerine yemin ederim ki teninin sıcaklığını ve gül kokusunu alıyordum. Öylesine güzel öylesine güzeldi ki durmadan ağlıyordum. Ben onu sıktıkça oda beni sıkıyordu. Öylesine bir hasret giderdim ki uyandığım vakit ömrümün en güzel gününün bugün olduğunu anladım...
Anlatacaklarım bu kadar saygı değer dostlarım abilerim, ablalarım ve kardeşlerim. Buda benim hayatımın bir kesiti bir aşk hikayesiydi. Hayat hiç olmadığı kadar sırlı. Sırlar perdesini bazen siz bazen hayat aralıyor. Ben bu hayatta imkansıza inanmam. Sizler inanırmısınız bilmem. Saygı duyarım. Hayat kısa keşke bu kısa hayatın her saniyesi daha mutlu geçebilse.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Hepiniz saygı ve sevgiyi sonuna kadar hak eden insanlarsınız.
Saygılarımla~