"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Affetmek...

Elfangel

Kayıtlı Üye
Bugün yaşadığım bir olay üzerine karaladığım bir yazı, Farkındalık başlığı altında paylaşmak uygun olur diye düşündüm, umarım sizleri sıkmam...

Yaşadıklarımızı olduğu gibi kabullenmenin, yargılamamanın, affetmenin en büyük erdemlerden biri olduğunu biliriz, özgürleşmenin, kendimizi keşfetmenin en önemli basamaklarından biri olduğunun da farkındayızdır. Ama bazen öyle ağır gelir ki yaşadıklarımız, kişilere ve kendimize öyle bir yükleriz ki yaşadıklarımızın sorumluluğunu, ne kendimizi affedebiliriz olanlardan dolayı, ne de onları. Giderek büyür affedemediklerimiz içimizde, üstelik öyle kalmazlar, yenileri de eklenir üzerine. Her geçen gün daha da bağımlı hale geliriz affedemediklerimize, hayatımızın en önemli parçası haline gelirler, hayatımızı ele geçirirler.

Önyargıdır affedememenin sebebi, hayatta çok önemli yer tutan önyargılar. Öyle bir kapatır ki algılarımızı, sadece onlar çerçevesinde algılar hale geliriz hayatı ve olayları. Tabii kişileri de. Aslında en çok kendimizi algılarız önyargılarımızda, aslında biz olmayan kendimizi.

Sonra bir gün ne kadar büyük bir yük taşıdığımızı fark ederiz. Affetmemenin en büyük zararını kendimizin gördüğünü fark ederiz. Önce kendimizi affederiz ki en zoru da budur, çetin bir savaştır. Önyargıları parçalamaktır. Kabullenmedir, insanlığı ve varoluşu. Kendi içine dönmektir. Yaşamayı öğrenmektir, keşfetmektir. Sonrası kolay gelir zaten. Düşünülenin tersine kendini affetmektir en zoru, kendimizi affettiğimizde önyargılar yıkılmıştır. Kendi önyargısız benliğimizi bulduğumuzda başkalarını da affetmemiz kolaylaşır.

Affedersiniz, affedemediklerinizin aslında size neler kattığını fark ettiğiniz için. Affedersiniz, onların hayatınızın bir parçası olduğunu idrak ettiğiniz için. Ve affedersiniz yaşanılan olaylar ve o kişiler olmasa eksik kalacağınızı, sizi siz yapanın onlar olduğunu anladığınız için.

Ama bazen affettiklerinize söyleyemezsiniz bunları. Öylece çıkıp giderler hayatınızdan. Arkalarından bakakalırsınız ve içinizden haykırmak gelse de affettiğinizi, sadece sessiz çığlıklarınız yankılanır arkasından…
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Güzel bir yorum olmuş eline sağlık fakat diyemeden edemeyeceğim, yazı içerisinde çok '' affetmek.. '' kelimesi geçiyor. Buda belli bir yerden sonra telaffuz etmesi açışından ve kişiyi sıkma açısından bir adım önde oluyor. Eleştirimi kötü manada anlamayın, sadece ben yazıyı okurken gördüğümü yazıyorum. (:

Saygılar
 
Evet :) hissedilenlerin yoğunluğundan dolayı olmuştur :) Ayrıca neden yanlış anlayayım, eleştri insanı kuvvetlendirir eleştiriyi nasıl kullanacağınızı bilirseniz.
 
Paylaşım için çok teşekkür ederim..emeğine sağlık
yaşadıkça öğrenir insan aslında , ama bu yazıyı okuduktan sonra ,insan hayatını gözden geçirmeye başlar gibi oluyor ... affettim dediğimiz zaman gerçekten affediyormuyuz ... farkındalık devreye girdiği an budur işte :)
 
güzel bir yazı.. ama bildiğim ve öğrendiğim şu: '' Biz ne kadar okursak okuyalım,ne kadar bilinçaltımızı temızlemek istersek isteyelim, affetmek kolay bır sureç değildir.. hem kendimizi hem de başkalarını affetmemiz zaman isteyen bir süreçtir.. önyargılardan kurtulabilmek çok zordur.. ve şu an bize en iyi gelen şey zamandır.. evet zaman geçip giderken bizden de baya bişey götürür.. ama final her zaman lehimize sonuclanır..''
 
Affetmek aslında bir duygu biçimi zannedilir. Affetmek duyguların artık sona ermesidir.

Takılı kaldığın duygu artık seni rahatsız etmez ve o duyguyu artık mikroskopta inceleyen bir bilim adamı gibi tarafsızca ele alabilirsin. Böylece seni ipotek altında tutan duygunla yüzleştir, ondan özgürleşir, empati geliştirir ve kendinin hiç olmadığı kadar üstün bir versiyonundan seyretmeye başlarsın.

Böylece intikam alarak, ya da muhattabini da kendi düştüğün duruma düşürerek zorla kurdurtmayı umduğun o narsizm bulaşmış empatiyi daha sağlıklı bir yolla kurmuş ve o hastalığı kapmamış olursun.

İntikam da güzel bir yol. Sonuçta intikam aldığın kişi bu yolla da insafa gelebilir ve takkesini önüne alarak düşünmeye başlayabilir. Ama kibri direnç göstererek seni daha büyük bir intikam sarmaline de sürükleyebilir. Affetmek paha biçilemez bir ruhani intikam payı da barındırır. Hem de sıfır art niyet ile ama tamamen yıkıcı bir güç dengesi ile.

Ama birini yoketmek için affetmek (miş gibi görünmeye çalışmak) yine dip dalganda seni yok eder. Yani kolay bir süreç değil, o yüzden sürekli antrenmanlı olunmalı. Hoşgörülü, anlayışlı, ufak kusurları örtücü bir karakter modeli geliştirilmelidir. Gidenin arkasından kötü konuşmamalıdır. Orada olmayan insanların kusurları değil iyilikleri zikredilmelidir mesela. Insanlar farkında olmadan gün içindeki ufak dozlarda toxisiteye kendilerini maruz bırakarak intikamci ve kinci enerjileri içselleştirdiklerini anlayamıyorlar.
 
Son düzenleme:
Affetmek aslında bir duygu biçimi zannedilir. Affetmek duyguların artık sona ermesidir.

Takılı kaldığın duygu artık seni rahatsız etmez ve o duyguyu artık mikroskopta inceleyen bir bilim adamı gibi tarafsızca ele alabilirsin. Böylece seni ipotek altında tutan duygunla yüzleştir, ondan özgürleşir, empati geliştirir ve kendinin hiç olmadığı kadar üstün bir versiyonundan seyretmeye başlarsın.

Böylece intikam alarak, ya da muhattabini da kendi düştüğün duruma düşürerek zorla kurdurtmayı umduğun o narsizm bulaşmış empatiyi daha sağlıklı bir yolla kurmuş ve o hastalığı kapmamış olursun.

İntikam da güzel bir yol. Sonuçta intikam aldığın kişi bu yolla da insafa gelebilir ve takkesini önüne alarak düşünmeye başlayabilir. Ama kibri direnç göstererek seni daha büyük bir intikam sarmaline de sürükleyebilir. Affetmek paha biçilemez bir ruhani intikam payı da barındırır. Hem de sıfır art niyet ile ama tamamen yıkıcı bir güç dengesi ile.

Ama birini yoketmek için affetmek (miş gibi görünmeye çalışmak) yine dip dalganda seni yok eder. Yani kolay bir süreç değil, o yüzden sürekli antrenmanlı olunmalı. Hoşgörülü, anlayışlı, ufak kusurları örtücü bir karakter modeli geliştirilmelidir. Gidenin arkasından kötü konuşmamalıdır. Orada olmayan insanların kusurları değil iyilikleri zikredilmelidir mesela. Insanlar farkında olmadan gün içindeki ufak dozlarda toxisiteye kendilerini maruz bırakarak intikamci ve kinci enerjileri içselleştirdiklerini anlayamıyorlar.
"Canımı yakanlardan intikam almayı düşünmedim hiç, hayat benden daha yaratıcı."
Simone de Beauvoir
 
Şahsen ben, yaşamın bir başkasından bizlerin adına intikam alacağına inanmıyorum. Bu düşünce tamamen tek taraflı ve bencilce bakış açısından kaynaklanıyor. Çünkü ; bana göre benim canım yandı, ona göre ise kendi faydacılığına uygun davrandı.

Kişi yapıcı bencilse ve ben fazla kuruntuluysam ? Ya da ben fazla duygusalsam ?

Hayat neye göre alıyor intikamını ?

Duyguları mı tartıyor ? Aklı mı ?

Bana kalırsa hayat ödülü de cezayı da bireysel dağıtıyor, bir başkası adına değil. Bağışlayamadığın, sırtında yük olarak taşıdığın her ne varsa ; düşüncene, duyguna, eylemlerine kadar etki ediyor. Haliyle sen zaten yükünün hayatını yaşıyorsun ve sonuç bireysel ceza oluyor. Dışarıdan gözlemleyen üçüncü kişi de muhatabının cezasını kendi ödülü sayıyor. Şimdi bu bencillik değil mi ?
 
Kişi yapıcı bencilse ve ben fazla kuruntuluysam ? Ya da ben fazla duygusalsam ?

Hayat neye göre alıyor intikamını ?

Hayat kendi aşıriliklarımıza göre bizi merkezde tutarak intikam alıyor bizden. Bunu yaparak, bizi yoketmeye çalışmıyor, tam tersi bizi bütüncül görmeye, öteki taraftan da bakmaya , analitik düşünerek gececekteki vizyonumuzu genişletmeye ve nihayetinde tekilliğe ulaşmamızı istiyor. Tekillik herşey olabilmişlikten başlıyor çünkü.


Başkalarının talebine veya gücenmişliklerine göre bizden intikam alınmıyor. Ama sıklıkla başkalarının gücenmişlikleri hayatın perdeli hareket eden gizeminin işine geliyor ve üstü kapalı olarak bir çok mesele kişiselliklerin etkileşimleri üzerinden ilerliyor işte.
 
Kişi yapıcı bencilse ve ben fazla kuruntuluysam ? Ya da ben fazla duygusalsam ?

Hayat neye göre alıyor intikamını ?

'Yapıcı bencil' tabirini ayrıca çok tuttum ben.

Hayatın bizden daha akıllı ve daha eksiksiz bir hafıza bandının olduğunu unutmaya çok meyilliz.

Hayat duygusal-incinmiş birinin intikamını, yapıcı-bencil birinden nasıl alacak ? Tabi ki aynı inceliği kullanrak :
Yapıcı-bencil birini, hayatın bir alanında duygusal bir zaaf göstertmeye iterek, ve bunun devamında karşısına da haklı çıkarları için herşeyi yapabilecek tek-yönlü düşünebilen gerisini umursamayan birilerini çıkararak bunu yapacak. Ama yapacak. Böylece inatçı bir köylüye tarlası karşılığında 100 daire parası teklif etmiş bir işadamı çaresizliği içinde kalmasını sağlayacak. Aynı köylünün paraya sıkışıp tarlasını sudan ucuza senin rakibine sattığı güne seni şahit tutarak bunu yapacak mesela. İhaleyi başkasına kaptırdığın için, yarıştan geri kaldığın için çıldıracaksın. Köylünün kafası basmadığı için vizyonu yetmediği için delireceksin xdxd. Hayat kimi nerde nasıl devreye sokacağını bizim içsel durumumuza göre yapılandırmaya devam eder. Bazen inceden inceye farkedilemez kilitlenmeler, bazen şiddetli çalkalanmalar, bazen ruhsal bozukluklar veya zihinsel takıntılarla bizi temelde kontrol eden bir dip dalgamız vardır. Bu dip dalgamızı da rutin hayatımızdaki mikro seçimlerle beslemeye devam ediyoruz aslında.

Tiyatrolardaki gibi hayat. Durumlar ve dinamikler asla değişmiyorken, roller, perdeler ve kıyafetler hatta oyuncular sürekli değişiyor.
 
Son düzenleme:
'Yapıcı bencil' tabirini ayrıca çok tuttum ben.

Hayatın bizden daha akıllı ve daha eksiksiz bir hafıza bandının olduğunu unutmaya çok meyilliz.

Hayat duygusal-incinmiş birinin intikamını, yapıcı-bencil birinden nasıl alacak ? Tabi ki aynı inceliği kullanrak :
Yapıcı-bencil birini, hayatın bir alanında duygusal bir zaaf göstertmeye iterek, ve bunun devamında karşısına da haklı çıkarları için herşeyi yapabilecek tek-yönlü düşünebilen gerisini umursamayan birilerini çıkararak bunu yapacak. Ama yapacak. Böylece inatçı bir köylüye tarlası karşılığında 100 daire parası teklif etmiş bir işadamı çaresizliği içinde kalmasını sağlayacak. Aynı köylünün paraya sıkışıp tarlasını sudan ucuza senin rakibine sattığı güne seni şahit tutarak bunu yapacak mesela. İhaleyi başkasına kaptırdığın için, yarıştan geri kaldığın için çıldıracaksın. Köylünün kafası basmadığı için vizyonu yetmediği için delireceksin xdxd . Hayat kimi nerde nasıl devreye sokacağını bizim içsel durumumuza göre ayarlamaya devam eder. Bazen inceden kilitlenmeler, bazen şiddetli çalkalanmalar, bazen ruhsal bozukluklar veya zihinsel takıntılarla bizi temelde kontrol eden bir dip dalgamız var. Bu dip dalgamızı da rutin hayatımızdaki mikro seçimlerle beslemeye devam ediyoruz aslında.

Tiyatrolardaki gibi hayat. Durumlar ve dinamikler asla değişmiyorken, roller, perdeler ve kıyafetler hatta oyuncular sürekli değişiyor.
Gerçekten öyle oluyor deneyimle sabit.
Oscarli pekiyi emojisi gelmeli ;)

'Yapıcı bencil' tabirini ayrıca çok tuttum ben.

Hayatın bizden daha akıllı ve daha eksiksiz bir hafıza bandının olduğunu unutmaya çok meyilliz.

Hayat duygusal-incinmiş birinin intikamını, yapıcı-bencil birinden nasıl alacak ? Tabi ki aynı inceliği kullanrak :
Yapıcı-bencil birini, hayatın bir alanında duygusal bir zaaf göstertmeye iterek, ve bunun devamında karşısına da haklı çıkarları için herşeyi yapabilecek tek-yönlü düşünebilen gerisini umursamayan birilerini çıkararak bunu yapacak. Ama yapacak. Böylece inatçı bir köylüye tarlası karşılığında 100 daire parası teklif etmiş bir işadamı çaresizliği içinde kalmasını sağlayacak. Aynı köylünün paraya sıkışıp tarlasını sudan ucuza senin rakibine sattığı güne seni şahit tutarak bunu yapacak mesela. İhaleyi başkasına kaptırdığın için, yarıştan geri kaldığın için çıldıracaksın. Köylünün kafası basmadığı için vizyonu yetmediği için delireceksin xdxd . Hayat kimi nerde nasıl devreye sokacağını bizim içsel durumumuza göre ayarlamaya devam eder. Bazen inceden kilitlenmeler, bazen şiddetli çalkalanmalar, bazen ruhsal bozukluklar veya zihinsel takıntılarla bizi temelde kontrol eden bir dip dalgamız var. Bu dip dalgamızı da rutin hayatımızdaki mikro seçimlerle beslemeye devam ediyoruz aslında.

Tiyatrolardaki gibi hayat. Durumlar ve dinamikler asla değişmiyorken, roller, perdeler ve kıyafetler hatta oyuncular sürekli değişiyor.
Hayat iyi niyetlilere hak etmediği şekilde davrananları kendi gibilerle sınıyor.
Hakları çalınan kandırılanlarin aklına gelmeyecek kötülükleri yapacak kişileri çıkarıyor karşısına bencil ve zalimce davrananların. Çoğunlukla da mağdur edilenleri şahit tutuyor intikamının nasıl alındığına.
 
Tekillik herşey olabilmişlikten başlıyor çünkü.
Tekillik ; tohumdan ağaç ilkesini kenara bırakıp, ağaçtan tohuma ilkesine ulaştığında gün yüzüne çıkar.

Demek ki tekillik dediğimiz senden önce kuruyan yaprağın düşüşünü seyr eylemen değil. Yahut, besini benden fazla aldığı için çürüdü demende gizli değil. Sen o yaprağı, sana ait bir şeyi gasp etmiş gibi görürken, o kendi öz suyunu paylaştığı yüklere feda olmuş olabilir.

Böyle bir durumda bireysel düşünceden ziyade, olay örgüsünün bireyler açısından yaptırımına bakmak daha adil olacaktır.

Yapıcı-bencil birini, hayatın bir alanında duygusal bir zaaf göstertmeye iterek, ve bunun devamında karşısına da haklı çıkarları için herşeyi yapabilecek tek-yönlü düşünebilen gerisini umursamayan birilerini çıkararak bunu yapacak
Diyelim ki bu hal yaşamsal vortex. Dualite gereği gereksinim. Yine de konu, kişinin anti karakteriyle karşılaşma halidir ve bireyseldir. Üçüncü kişi olarak, onun içinde bulunduğu durumdan pay çıkaramam. Bu benim ödülüm ya da benim üzerimden kesilmiş bir ceza düsturu olamaz.

Kişinin anti karakteri ile karşılaşma halini, bireysel varoluşunda değişkenlik göstermesi gereken bakış açısından tut kendini algılama ve algılatma biçimine kadar uzayan derin bir yol olarak bırak. Daha basit örnekle ; bir su mizacını toprakla harmanlarken ortaya kritik basınç çıkması (direnç) ateşin cezai yaptırımı değildir.
 
Affetmenin bir çeşit kibir barındırmak ve büyüklük taslamakla alakalı olduğunu düşünürüm.
Ben de aksine affedememenin kibir barındırdığını düşünürüm.

Salome, Yahya'nın başını aldığında, kat kat günah örtüsü ile örtülenmiş ve kendi benliğinden uzaklaşmıştı. İnsanın en zor affedişi her zaman kendinedir. Bin parça olmuş varlığını bedel olarak taşırsın.
 
Ben de aksine affedememenin kibir barındırdığını düşünürüm.

Salome, Yahya'nın başını aldığında, kat kat günah örtüsü ile örtülenmiş ve kendi benliğinden uzaklaşmıştı. İnsanın en zor affedişi her zaman kendinedir. Bin parça olmuş varlığını bedel olarak taşırsın.
Benim varlığıma, benliğime, varoluş sebebime, hakikat yolculuğuma bilinçli olarak kasteden hiç kimseyi affedemem. Af mercii ben değilim, affetmek yüce güce mahsus.
 
İntikamını hakkıyla almadıkça affedemeyen insanlar oluyor. Ama bu insanlar intikam aldıktan sonra da bir türlü hoş göremiyor, gevşeyemiyor, mesele artık kapansa da huzura eremiyorlar. Çünkü intikam fenomeninde bazı sırlar var. ilmi tabandan bakarsak eğer "hayatın müşterek" olması gerektiğine kadar götüren sırlar bunlar.

Müşterek, iştirak kelimesinden gelir. Katılım, ortak olmak, ortak değerlere bağlanmak gibi anlamlara gelir.

İntikam alırken, bizi kötü duruma düşüren, bizi önemsiz gören kişiye aynı şartları sağlarız ve bize kasten yaşattığı acıyı ona tattırarak onu kendi egosal merkezinden çıkmaya zorlayarak hayatı daha kollektif (yani müşterek) görebilmesini sağlamaya çalışırız. Ben merkezde kalan bireylerden mutlaka keyfiyete dayalı ve bütünü hiç ilgilendirmeyen kusurlar ve kısır talepler doğar çünkü. Bu kusurlar emin olun her seferinde kolay tölere edilebilen cinsten olmayabilir. Alt boyutun kovulmuş tanrısı olan ego, diğer egolarla kolayca tanrısallığını sınama tuzağına gark olabiir.


***

İntikam almak bir noktaya kadar tüm semavi dinlerde de sana hak olarak iade edilir. Buraya kadar sorun yok. Ama intikam gütmekten beslenen toxic saplantılı kişiler artık ne yazık ki fıtratlarını ciddi şekilde bozmuş ve bir çeşit duygusal sapıklığın içine sürüklenmişlerdir. Ruhları kovulmuş ve gözden çıkarılmış ruhlşarın kontrolüne geçmiştir. İntikam sözlükte iyi ya da kötü değildir. Kişinin ruhani frekansı bunu yerinde veya lüzumsuz gösterir.
 
Son düzenleme:
Benim varlığıma, benliğime, varoluş sebebime, hakikat yolculuğuma bilinçli olarak kasteden hiç kimseyi affedemem. Af mercii ben değilim, affetmek yüce güce mahsus.
" bilinçli olarak kasteden" varlığa, benliğe, var oluş sebebine ve hakikat yolculuğuna karşı kullanilan bu cümle bence kısa ve net olmuş. Yazılar ve cümlelerle hayat fazla giydirilip özü kapatmış gibi görünmüştü bana. Yanlış anlaşılmasın, kullanılan ifadeler güzeldi felsefi olarak ama hayat'ın felsefeden çok daha sade ve analetik olduğunu düşünüyorum. Hayatı, ortak inançtan çıkardığımızda onu bir tiyatro okuluna sokuyor ve özümüzden çıkarıyoruz...özü parçalıyoruz.
 
Benim varlığıma, benliğime, varoluş sebebime, hakikat yolculuğuma bilinçli olarak kasteden hiç kimseyi affedemem. Af mercii ben değilim, affetmek yüce güce mahsus.
Kimse kimsenin hayatına boşuna gelmez. Kast varsa, izin vardır.

Affetmek Allah'a mahsus diyebilmek için ; iyisiyle kötüsüyle yaşayacağınız her şeye tevekkül etmeniz gerekir. Oysa siz, bir önceki cümlenizde etmediğinizi açıkça beyan ettiniz. Öyleyse dilin alışkanlığı bize yapılan haksızlıklara göre şekil alır diyebilir miyiz ? Neden olmasın.. Demek ki dilin bile bakış açısı var.

Canımız yandığında ve somut gücümüzü ortaya koyamadığımızda, Allah'a havale ederiz. Can yaktığımızda ( bilerek yada bilmeyerek ) kendimizi neye havale ederiz ? Haklı olduğumuzu düşündüğümüz yerde söyleyebileceğimiz maksimum cümle : ''Allah'ın adaleti'' değil midir ? Allah'ın adaletinin kefelerini, kendi bakış açımızla doldurmanın yaptırımı nedir ? Kibir tuzağıdır.

Belki de bu yüzden ayetlerde açık beyanı var : Affetmeyi esas al !
Sizin hayatınızda affetmek size mahsus. Kul hakkınız gereği.

Tabi ben direk sizin üstünüzden yazıyor gibi oldum ama şahsi bir yazı değil. İnsanın kendi faydacılığına hitaben anlatmaya çalıştım. Yoksa sizin tercihiniz, sizin hayatınız, sizin kararlarınız. Saygım sonsuz.
 
Bugün yaşadığım bir olay üzerine karaladığım bir yazı, Farkındalık başlığı altında paylaşmak uygun olur diye düşündüm, umarım sizleri sıkmam...

Yaşadıklarımızı olduğu gibi kabullenmenin, yargılamamanın, affetmenin en büyük erdemlerden biri olduğunu biliriz, özgürleşmenin, kendimizi keşfetmenin en önemli basamaklarından biri olduğunun da farkındayızdır. Ama bazen öyle ağır gelir ki yaşadıklarımız, kişilere ve kendimize öyle bir yükleriz ki yaşadıklarımızın sorumluluğunu, ne kendimizi affedebiliriz olanlardan dolayı, ne de onları. Giderek büyür affedemediklerimiz içimizde, üstelik öyle kalmazlar, yenileri de eklenir üzerine. Her geçen gün daha da bağımlı hale geliriz affedemediklerimize, hayatımızın en önemli parçası haline gelirler, hayatımızı ele geçirirler.

Önyargıdır affedememenin sebebi, hayatta çok önemli yer tutan önyargılar. Öyle bir kapatır ki algılarımızı, sadece onlar çerçevesinde algılar hale geliriz hayatı ve olayları. Tabii kişileri de. Aslında en çok kendimizi algılarız önyargılarımızda, aslında biz olmayan kendimizi.

Sonra bir gün ne kadar büyük bir yük taşıdığımızı fark ederiz. Affetmemenin en büyük zararını kendimizin gördüğünü fark ederiz. Önce kendimizi affederiz ki en zoru da budur, çetin bir savaştır. Önyargıları parçalamaktır. Kabullenmedir, insanlığı ve varoluşu. Kendi içine dönmektir. Yaşamayı öğrenmektir, keşfetmektir. Sonrası kolay gelir zaten. Düşünülenin tersine kendini affetmektir en zoru, kendimizi affettiğimizde önyargılar yıkılmıştır. Kendi önyargısız benliğimizi bulduğumuzda başkalarını da affetmemiz kolaylaşır.

Affedersiniz, affedemediklerinizin aslında size neler kattığını fark ettiğiniz için. Affedersiniz, onların hayatınızın bir parçası olduğunu idrak ettiğiniz için. Ve affedersiniz yaşanılan olaylar ve o kişiler olmasa eksik kalacağınızı, sizi siz yapanın onlar olduğunu anladığınız için.

Ama bazen affettiklerinize söyleyemezsiniz bunları. Öylece çıkıp giderler hayatınızdan. Arkalarından bakakalırsınız ve içinizden haykırmak gelse de affettiğinizi, sadece sessiz çığlıklarınız yankılanır arkasından…
gördüğüm sürece affedemiyorum şuan bile merhamet ediyorum iyiniyetimin sadakası olsun zarar gördüğüm halde çünkü ne yaptıklarının farkında değiller üstüne birde seni suçluyorlar baş edemeyeceğimiz insanlar var şuurları yok dengemizi aklımızı bozup üstüne suçluyorlar bende helallik verdim diğer dünyada bile görmek istemiyorum nefret bile etmiyorum duygularımı ziyan edemem çok zor böyle insanlar akıllı girer deli çıkarsın sakinlik kalmaz .
 
Geri
Üst