Elfangel
Kayıtlı Üye
Bugün yaşadığım bir olay üzerine karaladığım bir yazı, Farkındalık başlığı altında paylaşmak uygun olur diye düşündüm, umarım sizleri sıkmam...
Yaşadıklarımızı olduğu gibi kabullenmenin, yargılamamanın, affetmenin en büyük erdemlerden biri olduğunu biliriz, özgürleşmenin, kendimizi keşfetmenin en önemli basamaklarından biri olduğunun da farkındayızdır. Ama bazen öyle ağır gelir ki yaşadıklarımız, kişilere ve kendimize öyle bir yükleriz ki yaşadıklarımızın sorumluluğunu, ne kendimizi affedebiliriz olanlardan dolayı, ne de onları. Giderek büyür affedemediklerimiz içimizde, üstelik öyle kalmazlar, yenileri de eklenir üzerine. Her geçen gün daha da bağımlı hale geliriz affedemediklerimize, hayatımızın en önemli parçası haline gelirler, hayatımızı ele geçirirler.
Önyargıdır affedememenin sebebi, hayatta çok önemli yer tutan önyargılar. Öyle bir kapatır ki algılarımızı, sadece onlar çerçevesinde algılar hale geliriz hayatı ve olayları. Tabii kişileri de. Aslında en çok kendimizi algılarız önyargılarımızda, aslında biz olmayan kendimizi.
Sonra bir gün ne kadar büyük bir yük taşıdığımızı fark ederiz. Affetmemenin en büyük zararını kendimizin gördüğünü fark ederiz. Önce kendimizi affederiz ki en zoru da budur, çetin bir savaştır. Önyargıları parçalamaktır. Kabullenmedir, insanlığı ve varoluşu. Kendi içine dönmektir. Yaşamayı öğrenmektir, keşfetmektir. Sonrası kolay gelir zaten. Düşünülenin tersine kendini affetmektir en zoru, kendimizi affettiğimizde önyargılar yıkılmıştır. Kendi önyargısız benliğimizi bulduğumuzda başkalarını da affetmemiz kolaylaşır.
Affedersiniz, affedemediklerinizin aslında size neler kattığını fark ettiğiniz için. Affedersiniz, onların hayatınızın bir parçası olduğunu idrak ettiğiniz için. Ve affedersiniz yaşanılan olaylar ve o kişiler olmasa eksik kalacağınızı, sizi siz yapanın onlar olduğunu anladığınız için.
Ama bazen affettiklerinize söyleyemezsiniz bunları. Öylece çıkıp giderler hayatınızdan. Arkalarından bakakalırsınız ve içinizden haykırmak gelse de affettiğinizi, sadece sessiz çığlıklarınız yankılanır arkasından…
Yaşadıklarımızı olduğu gibi kabullenmenin, yargılamamanın, affetmenin en büyük erdemlerden biri olduğunu biliriz, özgürleşmenin, kendimizi keşfetmenin en önemli basamaklarından biri olduğunun da farkındayızdır. Ama bazen öyle ağır gelir ki yaşadıklarımız, kişilere ve kendimize öyle bir yükleriz ki yaşadıklarımızın sorumluluğunu, ne kendimizi affedebiliriz olanlardan dolayı, ne de onları. Giderek büyür affedemediklerimiz içimizde, üstelik öyle kalmazlar, yenileri de eklenir üzerine. Her geçen gün daha da bağımlı hale geliriz affedemediklerimize, hayatımızın en önemli parçası haline gelirler, hayatımızı ele geçirirler.
Önyargıdır affedememenin sebebi, hayatta çok önemli yer tutan önyargılar. Öyle bir kapatır ki algılarımızı, sadece onlar çerçevesinde algılar hale geliriz hayatı ve olayları. Tabii kişileri de. Aslında en çok kendimizi algılarız önyargılarımızda, aslında biz olmayan kendimizi.
Sonra bir gün ne kadar büyük bir yük taşıdığımızı fark ederiz. Affetmemenin en büyük zararını kendimizin gördüğünü fark ederiz. Önce kendimizi affederiz ki en zoru da budur, çetin bir savaştır. Önyargıları parçalamaktır. Kabullenmedir, insanlığı ve varoluşu. Kendi içine dönmektir. Yaşamayı öğrenmektir, keşfetmektir. Sonrası kolay gelir zaten. Düşünülenin tersine kendini affetmektir en zoru, kendimizi affettiğimizde önyargılar yıkılmıştır. Kendi önyargısız benliğimizi bulduğumuzda başkalarını da affetmemiz kolaylaşır.
Affedersiniz, affedemediklerinizin aslında size neler kattığını fark ettiğiniz için. Affedersiniz, onların hayatınızın bir parçası olduğunu idrak ettiğiniz için. Ve affedersiniz yaşanılan olaylar ve o kişiler olmasa eksik kalacağınızı, sizi siz yapanın onlar olduğunu anladığınız için.
Ama bazen affettiklerinize söyleyemezsiniz bunları. Öylece çıkıp giderler hayatınızdan. Arkalarından bakakalırsınız ve içinizden haykırmak gelse de affettiğinizi, sadece sessiz çığlıklarınız yankılanır arkasından…
Moderatör tarafında düzenlendi: