Kozmik Felaketler..

göçmenoğlu

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Şub 2010
Mesajlar
719
Tepkime puanı
128
Yaş
48
Konum
Manisa merkez
İş
Elektironik müh.
kozmik-olay.jpg



a) Kozmik Çarpışma

"Kuyruklu yıldız Dünya'mıza çarpacak..." Gördüğünde insanın yüreğini ağzına getiren, zaman zaman gazetelerin attığı bu manşet, her ne kadar biraz sansasyon yaratmak amacını taşımış ve hiçbir zaman gerçekleşmemişse de, bu, acaba hiçbir zaman gerçekleşemez anlamını taşır mı? Elbette hayır. Bilimsel veriler, kozmik çarpışma tehlikesinin büyüklüğüne gitgide daha fazla dikkat çekmektedir.

Dünya'nın büyük küçük her türlü kozmik cisimle çarpışması kozmik çarpışma konusuna girerse de, burada özellikle, Dünya'ya iri bir göktaşının ya da bir kuyruklu yıldızın çarpması konusunu ele alacağız.

Denilebilir ki, Dünya'da felâkete neden olacak bir kozmik çarpışma olasılığı çok düşüktür... Doğrudur. Bir insanın ömrü boyunca Dünya'nın karşılaşacağı bir gök cismi felâketi sonucunda ölme olasılığı, bilim adamlarına göre, aynı kişinin bir ameliyat sırasında anesteziden ölmesi ya da altı aylık bir sürede trafik kazası sonucu ölmesi olasılığıyla aynıdır. Fakat bu olasılık onbinde bir bile olsa vardır ve üstelik büyük bir kozmik cismin Dünya'ya çarpması, ameliyat masasındaki bir kişinin ya da trafik kazasındaki birkaç kişinin ölümü gibi sınırlı bir olay olmayacaktır: Olayın şiddetine göre bir veya birçok kentin tüm halkı yok olabilecek, hatta tüm uygarlığımız ortadan silinebilecektir.

Yerkürenin geçmişi tehlikenin büyüklüğünü anlamaya yardımcı olmaktadır. Bilim adamlarına göre dinozorlar türünü ve diğer türlerin dörtte üçünü yok eden şey, geçmişte Dünya'ya düşen büyük bir göktaşıydı. Uzak geçmişten değil'de yakın geçmişten bir örnek vermek gerekirse, bilim adamlarının çoğuna göre, 1908'de Sibirya'nın Tunguska bölgesinde patlamaya yol açan şey, yine bir göktaşıydı. Gücü Hiroşima'ya atılan atom bombasının 600 katından fazla olduğu tahmin edilen bir patlamaya yol açan bu göktaşının çapı sadece 50 m kadardı. Oysa Dünya yüzeyinde, hepsi de göktaşı krateri olmamakla birlikte, çapları kilometre olarak ifade edilen 130'dan fazla krater saptanmış bulunmaktadır.

Peki, çapı yalnızca 2 km olan bir göktaşı ya da kuyruklu yıldız Dünya'ya şimdi çarpsa ne olur? Yapılan hesaplamalara göre, saniyeden daha kısa bir sürede dünya nüfusunun dörtte biri (1,5 milyar insan) yok olur. Patlamanın yol açacağı zarar, Hiroşima'dakinin on milyar katını aşar. Bu kadarla kalmaz, meydana gelen kıta büyüklüğündeki yangından yayılan binlerce ton ağırlığındaki toz atmosfere yayılarak Dünya'yı karanlığa gömer. Sıcaklık düşmeye başlar, atmosferdeki azotun yanması sonucu oluşan azotik asit toprak, göl ve nehirleri asitleştirir. Birkaç ay içinde karanlık dağılır, fakat stratosfere yayılan buhar ve karbon gazı "sera etkisi" yaratır.

İşte bu tehlike karşısında 1993'te NASA'da yapılan toplantıda Dünya'nın yakınında dolaşan göktaşlarının altı özel teleskopla sürekli izlenmesi kararlaştırılmıştır. NASA toplantısında açıklanan tahminlere göre, çapları 800 m'den büyük olan ve yörüngeleri Dünya ile kesişen 4000 kadar astreoit vardır ve bunların 150 tanesinden biriyle çarpışma durumunda Dünya' da tam anlamıyla kıyamet kopacaktır. Tehlikeli astreoitlerden bazıları zaman zaman Dünya'ya Ay'dan bile fazla yaklaşmaktadır. Her yıl gökyüzünde yeni ve Dünya için tehlikeli 30-40 astreoit keşfedilmektedir. Astreoitlerin çoğu Mars ve Jüpiterin yörüngeleri arasında sıkışık bir vaziyettedir. Bu yüzden Jüpiter'in yörüngeleri arasında bir kozmik bilardo oyununun toplarr gibi birbirleriyle çarpışıp yörünge değiştirebilmekte ve böylece zaman zaman bazıları Dünya'nın üzerine doğru gelebilmektedir.

Nitekim insanlık 23 Mart 1989'da böyle bir tehlike atlatmıştır. Bu tarihte, çapı 804 m olan bir astreoid Dünya'yı âdeta sıyırıp geçmiştir. Eğer bu iri kaya aynı yörüngeden altı saat önce geçmiş olsaydı, uygarlığımız belki de tarih sahnesinden silinmiş olacaktı. Büyük bir göktaşının bir kıtaya zarar vermesi için ille karaya çarpması gerekmez. Çapı birkaç yüz metre olan bir göktaşının Atlas Okyanusu'na düşmesi durumunda, Los Alamos Lâboratuvarı'nın hesaplarına göre, Kuzey Amerika ve Avrupa kıyıları yüksekliği 200 m' yi bulan deniz dalgalarının altında kalacaktır. Los Almos Ulusal Lâboratuvarı'ndan Jack Hills'e göre, efsanevî Atlantis ülkesinin ortadan kalkmasına yol açan olaylar böyle bir çarpışmayla başlamış olmalıdır.

Bereket versin göktaşlarının hepsi çok büyük değildir. Ancak, Tunguska'ya düşen 50 m çaplı bir göktaşının depreme elverişli bir fay hattına düşmesi durumunda, uzmanlar 7,5 Richter ölçeği şiddetindeki bir dizi yer sarsıntısının çok geniş bir alanı harabeye çevireceğini belirtmekteler. İri bir göktaşının yer kabuğunu delerek volkanik faaliyetlere neden olabileceği de ileri sürülmektedir.
Kanada Jeolojik Araştırma Merkezi'nden Richard Grieve, her yıl yeryüzünde 5-6 ufak krater oluştuğunu saptamıştır.

Yeri gelmişken, çok ufak kozmik cisimler olan "uzay tozları"na ya da kozmik toz zerreciklerine de değinmek gerekir. Uzaydan kopup gelen davetsiz kaya parçaları bir yana, her gün gezegenimize tonlarca "uzay tozu" yağmaktadır. Oxford Üniversitesi'nden Bili Napier'e göre, yeryüzüne düşen bu tozlar belli bir miktarı aştığı takdirde yeryüzünün ısısını 3-5 derece düşürecek; bu da bir buzul çağını başlatabilecektir.
Dünya insanlığını tehdit eden tehlikelerden biri de bir kuyruklu yıldızın Dünya'ya çarpmasıdır. Kuyruklu yıldızın çekirdek ya da baş kısmının taştan, buzdan, katı maddelerden, çevresinin ya da kuyruğunun ise gaz ve kirli tozdan ya da donmuş çamurdan oluştuğu sanılmaktadır. Ayrıca Güneş etrafında gezegenlerinkinden daha basık yörüngelerle dolanırlar. Fakat bilgisayar bulguları yörüngelerinin sabit ya da durağan olmadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca bir çok kuyruklu yıldızın yörüngesi, öteki kuyruklu yıldız ve astreoitlerle çarpışmayla, hatta dev gezegenler veya yıldızların yerçekimi etkisiyle değişmektedir. Kuyruklu yıldızlar, gezegenler gibi düzenli hareket etmediklerinden er geç, sonunda bir gezegene vs.'ye çarparlar. Kuyruklu yıldızları, arkadan itmeli gaz püskürten jet uçaklarına benzetebiliriz. Kuyruktan çıkan gazların çıkış yeri değiştiğinden yörüngeden sapmalar olabilmektedir. 7 Kasım 1992'de Swift-Tuttle kuyruklu yıldızı bereket versin böyle bir sapma yapmadan Dünya' yı sıyırıp geçmiştir.

Sıyırıp geçmese ne olurdu? Arizona Üniversitesi'nden Henry Melosh neler olup biteceğini şöyle anlatıyor: Büyüklüğü irice bir dağ kitlesi kadar olan
Swift Tuttle kuyruklu yıldızı, yeryüzüne yüz milyon megaton TNT gücündeki bir nükleer füzenin enerjisiyle çarpacaktı. Kuyruklu yıldız bir kurşunun yüz katı ivmeyle atmosfere girecek, saatte 32.000 km hızla yeryüzüne düşecek ve böylece önce, 240 km çaplı yerdeki her şeyi yok edecekti. Yükselen toz bulutunun yanı sıra çarpışmayla oluşan nitrik asit, yakıcı bir yağmur gibi yeryüzüne inerek tabloyu tamamlayacaktı.
Henry Melosh'a göre bu tehlike geçmiş değildir. Kuyruklu yıldızın 2126 yılındaki çarpma olasılığı şimdikinden daha yüksektir.

Güneş Sistemi'nin kuyruklu yıldızlar kabuğunda (Plüton'un dışında yer alan Oort bulutunda) milyarlarca küçük kuyruklu yıldız vardır. Her yüzyıl Dünya' nın çevresinden en az 200 kuyruklu yıldız geçmektedir. Özellikle baş kısmı kilometrelerce olan bazı kuyruklu yıldızlar Dünya için ciddî bir tehlike oluşturmaktadır.

Bazı bilim adamları dinozorların yok oluşunu 10 km çapındaki bir kuyruklu yıldızın Dünya'ya Karayip havzasından çarpmasına bağlamaktadır. Bu çarpmanın ardından yoğun bir toz bulutu Güneş ışınlarını engelleyerek bütün dünyayı soğutmuş ve karanlıklaştırmış, canlılar zehirli gazlarla zehirlenmiş ve asit yağmurları altında kalmış olmalıydılar. Kimi araştırmacılar ise, çarpmanın ardından kitlesel ölümün gelmesine, çarpmanın harekete geçirdiği volkanik etkinliğin neden olduğu görüşündedir: Volkanik etkinlik Güneş ışınlarının yeryüzüne yeterince gelmesini engelleyen bir toz ve gaz örtüsü oluşturmuş ve ozon tabakasının yok olmasına yol açmış olmalıydı.
Amerikan Bilim Adamları Federasyonu Uzay Projesi Yöneticisi John Pike 1908'de 2000 km2'lik alanı dümdüz eden Tunguska patlamasına bir kuyruklu yıldızın buzlu bir parçasının yol açtığı görüşündedir.

Peki, Dünya'nın çok yakınından geçen bir kuyruklu yıldızın baş kısmı değil de kuyruk kısmı Dünya' ya çarpsa neler olabilir? Önce belirtmek gerekir ki, kuyruklu yıldızların kuyrukları milyonlarca kilometre uzunlukta olabilir ve Dünya bunlardan birinin içinden geçebilir. Nitekim 1910'da Dünya Halley kuyruklu yıldızının kuyruğundan geçmiştir.
Dünya'nın bir kuyruklu yıldızın kuyruğundan geçişi fiziksel olarak tehlikeli değilse de, biyolojik olarak sakıncalıdır:

Geçen yıl Amerikalı radyoastronomların yıldızlar arası toz ve gaz bulutunda yaşamın temel yapı taşlarından sayılan bir aminoasiti bulmaları evrendeki Dünya dışı yaşamı kuşkuyla karşılayanları bir hayli şaşırtmıştı. Bilim adamları arasında giderek yaygınlaşan görüş, evrenin her noktasında, tek hücreli de olsa yaşamın var olabileceği yönündedir. Dolayısıyla, bir kuyruklu yıldızın kuyruğunda var olabilecek herhangi bir bilinmeyen virüs, kuyruğun Dünya'ya temasıyla Dünya insanlığı için büyük bir tehlike oluşturabilir. Nitekim, ünlü araştırmacı-yazar Isaac Asimov, 1918' deki İspanyol gribi salgınının Halley'in kuyruğundan geçilmesinden sonra ortaya çıktığına dikkat çekmektedir.

karadelikler.jpg


b) Kara Delikler

Kara delikler... Bu gizemli kozmik cisimler, keşfedildikleri zaman, astronomların kafasını karıştırmış, bilindiği sanılan pek çok şeyin iyi bilinmediğini ve evrenin sırlarla dolu olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bugünkü bilim düzeyinin elverdiği ölçüde, bilim adamları kara delikleri şöyle tanımlamaktalar: Son derece yoğun yıldızların, büyük kütlesel çekim güçleri nedeniyle, kendi içlerine çöküp büzülerek son evrim basamaklarında aldıkları hâl; kaçış hızı ışık hızından büyük olacak kadar içine çökmüş cisim.

Kara delikler, çapları küçük de olsa, öylesine büyük bir çekim alanına sahiptirler ki, önlerine gelen her şeyi çekip yutarlar, bundan hiçbir şey kendini kurtaramaz. Yakından geçen ışığı ve elektromanyetik radyasyonu bile kendilerine çekerler. Çok güçlü çekim kuvveti olduğundan, ışık kara delikten ne yayınlanabilir ne de yansıyabilir. Bu yüzden hep karanlıktırlar. Ancak içlerine düşen cisimlerin yaydıkları gama ve X ışınlarıyla saptanabilir ya da diğer uzak gökcisimleri üzerindeki çekim etkileriyle anlaşılabilirler.
Peki, Dünya'nın böyle bir kara delik tarafından yutulması olasılığı var mıdır? Çok düşük bir olasılık olmakla birlikte, vardır.

Güneş'in 100 katı kütleli bir kara delik, sıradan bir yıldızın 10 katı uzaklıktan, bu yıldıza kıyasla çok daha öldürücü olabilir. Üstelik, bazı bilim adamlarına göre, eşi olmayan tek yıldızdan meydana gelmiş bir kara delik, Güneş'ten daha büyük kütleli de olsa, fiziksel olarak (hacmi bakımından) çok küçük olduğundan ve radyasyon açısından bazen saptanamayacak kadar pasif olduğundan Güneş Sistemi'mize yaklaşmasına rağmen fark edilemeyebilir. Yani bu kara deliği, Güneş Sistemimizde birtakım sapmalar meydana getirene dek ya da düzenli bir şekilde şiddetlenen X ışını kaynağı saptanıncaya dek fark edemeyebiliriz.

Ayrıca, bir kara deliğin insanlığın başına bir felâket getirebilmesi için ille de Dünya'yı yutması gerekmez; Güneş'in bütünlüğüne ve özelliklerine yönelik bir müdahalenin Dünya'daki insanlar için öldürücü etkileri olabilir. Yıldız boyutlarındaki bir kara delik, Güneş'in oldukça uzağından geçip gidebilir; ama bu geçişi sırasında yarattığı gelgit etkisiyle Güneş'in özelliklerini değiştirerek Dünya'yı etkileyebilir ya da Güneş'i veya Dünya'yı yörüngesinden saptırabilir.

Tehlike bu kadarla bitmiyor... Ünlü İngiliz Fizikçi Stephen Hawking'e göre bir de "mini kara delikler" vardır. Mini kara delikler, sayıca büyük kara deliklerden daha fazla olduklarından, çarpma olasılıkları da daha yüksektir. Hawking'e göre, uzayın her ışık-yılı kübünde, astreoit büyüklüğünde olmakla birlikte, yaklaşık 300'er tane mini kara delik vardır. Bununla birlikte, bir mini kara deliğin Dünya insanlığına zarar verebilmesi için Dünya'ya veya Güneş'e doğrudan doğruya çarpması gerekir; yakından geçmesinin bir tehlike yaratmayacağı sanılmaktadır.

kozmik-isinlar.jpg


c) Kozmik Işınlarda Artış

Isı ve ışığıyla her zaman Dünyamızı beslemiş olan Güneş bir gün zararlı da olabilir mi?...
Genetiğe göre, genellikle bir mutasyon kötüye gidiştir. Olumsuz mutasyonlar, türü zayıflatır ve düşük nitelikli bireyler ortaya çıkarır. Genlerdeki DNA molekülleri karmaşık ve nazik bir yapıya sahip olduklarından pek çok kimyasal madde tarafından kolayca etkilenebilirler. DNA moleküllerini etkileyebilen bu tür maddelere mutajen adı verilir. Güneş ışığı, içerdiği morötesi ışınlardan dolayı biraz mutajendir. Güneş altında fazla kalan insanlarda deri kanseri vakalarının fazla olması da bu yüzdendir.

Morötesi ışınlardan dolayı güneş ışığının şiddetindeki ufak bir artış yeryüzündeki yaşam için büyük bir felâket oluşturacaktır. Peki, güneş ışığının şiddetinde Dünya'ya zarar verecek ölçüde geçici bir artış olabilir mi ya da yakın gelecekte Güneş'ten Dünyamıza yönelik bir tehdit söz konusu olabilir mi?

Önce şu noktayı vurgulamak gerekir ki, Güneş, henüz bilim adamlarına tüm sırlarını açmış değildir. Güneş'in zaman zaman, "lekeleriyle" ilgili olduğu saptanılan beklenmedik faaliyetleri söz konusu olmaktadır. Öte yandan, Güneş'in ışınlarının zarar vermesi için ille de ışm şiddetinin artması gerekmez; Güneş'in atmosferimize ulaşan zararlı morötesi ışınlarını süzerek yeryüzündeki canlıları koruyan ozon tabakasında meydana gelebilecek önemli bir hasar aynı sonuca yol açacaktır. Nitekim, kalkanımız diyebileceğimiz bu ince ozon tabakasının çevre kirlenmesi yüzünden ne hâle geldiği, daha doğrusu ne hâle getirdiğimiz bugün iyice anlaşılmış durumdadır. Bunu anlamak için deri kanseri vakalarındaki artışa bakmak bile yeterlidir.

Kozmik ışınlar, kuşkusuz, yalnızca Güneş'in ışınlarından ibaret değildir. Kozmik ışınlar ya da radyasyon konusunda Güneş Sistemimizin dışından gelebilecek tehlikeler de günümüzde fark edilmeye başlanmıştır. 20. yüzyıl başlarında, Güneş Sistemimizin dışındaki uzaydan gelen ve radyoaktif atomların yaydığı radyasyondan daha enerjik ve nüfuz edici bir radyasyon saptanmıştır: Kozmik ışın (radyasyon). Güneş' ten daha kütleli ve daha sıcak olan bazı yıldızlarda kozmik ışın enerjisi bakımından zengin olan enerji fırtınaları çıkmaktadır. Özellikle süpernova grubuna giren yıldızlar büyük kozmik ışın akıntıları oluştururlar.

Atmosferimiz, tümüyle yeterli olmasa da, belli bir şiddete kadarki kozmik ışınlara karşı bizi koruyucu bir örtü görevini görür. Ne var ki koruyucu kalkanımız olan atmosferimizi giderek kirletmekte ve tahrip etmekteyiz. Kozmik ışınlar atmosferi meydana getiren atom ve moleküllerin arasından geçerken çarpışırlar; atom ve molekülleri parçalanır ve yeryüzüne vardıklarında enerjilerinin önemli kısmı emilmiş durumda olur. Ancak atmosferin kirlenmesi sürdürülürse, atmosfer koruyucu görevini bir gün aksatacak ve bizleri kozmik ışınlara maruz bırakacaktır. Bu da yeryüzündeki canlı türlerinin büyük kısmının olumsuz mutasyonlara uğramasına ve yok olmasına neden olacaktır.

Yeryüzünün manyetik kutupları coğrafik kutuplarından 1600 km uzaktadır. Yeryüzünün manyetik alanı, manyetik kutupları birbirine bağlayan kuvvet çizgileriyle dünyayı sarıp sarmalamıştır. Yeryüzünün manyetik alanı dış uzaydan gelen kozmik ışın parçacıklarına enerji kaybettirir ve böylelikle bir kalkan görevini görür.

Kozmik ışınlar manyetik alan tarafından yalnızca zayıflatılmakla kalmayıp, yaşamın daha az yoğun olduğu bölgelere saptırılırlar. Kutuplarda son derece yoğun olan kozmik ışınlar her ne kadar buralardaki canlılara kısa vadede bir zarar vermiyor görünüyorsa da, manyetik alanın kozmik ışınların mutajenik özelliklerini zayıflattığı söylenemez. Kaldı ki, manyetik alanın yön değiştirdiği dönemlerde manyetik alanın varlığından söz edilemez. Yeryüzünün manyetik alanının şiddeti azalacak olursa yeryüzünü kozmik ışınlardan koruyan özelliği de doğal olarak zayıflayacaktır. Nitekim ölçümler, yeryüzünün manyetik alan şiddetinin azalmakta olduğunu gösteriyor; 1670 yılına oranla %15 azalmıştır.

Bazen uzayda öyle şiddetli kozmik ışın bombardımanları olur ki, Dünya insanlığını bunlardan korumaya ne Dünya atmosferinin ne de Dünya manyetik alanının gücü yeter.

Bazı yıldızlar evrimlerinin son dönemlerinde kontrolden çıkan nükleer reaksiyonlar yüzünden sonunda patlarlar. Böyle bir süpernova patlaması sırasında yıldızın tüm maddesi veya büyük bir kısmı yüksek hızlarla uzaya fırlatılır. Amerikalı bilim adamları K. D. Terry ve W. H. Tucker'a göre süpernova aşamasındaki büyük bir yıldız, bir hafta süresince, Güneş'in bir trilyon misli şiddette kozmik ışın yayar. Güneş Sistemi'ne yakın bir yerde olabilecek bir süpernova patlaması Dünya'daki herkesi radyasyondan öldürmeye yetecektir. Uzaklardaki bir süpernova patlamasının da hiç zarar vermeyeceği söylenemez. Bu, uzaklık ve şiddete bağlıdır.

kozmik.jpg


d) Kozmik Virüs

Uzaydan gelebilecek felâketler konusunda göz ardı edilemeyecek bir tehlike de kozmik virüs tehlikesidir.

Çağımızda biyoloji ve astronomi alanlarındaki bazı yeni buluşlar, uzayda Dünya dışı yaşamın var olduğu tezini gitgide güçlendirmektedir. Örneğin, geçen yıl (1994) Illinois Üniversitesi'nden Lewis Snyder, Sagittarius B2 bulutunda yaşamın temel yapı taşlarından aminoasitlerin bulunduğunu keşfetmiştir. Ayrıca yaşamın mutlaka oksijene bağlı olmadığı görüşü bilim adamları arasında gitgide yaygınlık kazanmaktadır. Zaten yeryüzünde bile oksijensiz ortamda yaşayabilen bakteriler vardır. Kaldı ki, evrende oksijenin ve yaşama elverişli koşulların bulunduğu gezegen ve diğer gök cisimleri sayısız denecek kadar çoktur.

Denilebilir ki, evrende yaşam olsa bile, Dünya'ya kozmik bir virüs nasıl gelebilir? Birçok yolla...
Uzay tümüyle bir boşluk değildir; Dünya, Güneş Sistemi'nin diğer üyeleriyle birlikte, uzaydaki yolculuğu sırasında zaman zaman yıldızlararası toz bulutlarına girip çıkmaktadır. Dünya bu bulutlar arasından geçerken pekâlâ oradaki mikroorganizmalardan birkaçını yakalayabilir.

Dünya'nın toz ve gaz bulutundan oluşan kuyruklu yıldız kuyruklarından geçmesi çok yüksek bir olasılıktır. Nitekim 1910'da Halley'in kuyruğundan geçmiştir. Ardından (1918) İspanyol gribi salgınının çıkması ilginç bir tesadüftür. Bu hastalık yüzünden 30 milyon kişi ölmüştür.

Öte yandan, Ay'a ve uzaya gönderilen astronotlar, her ne kadar dönüşlerinde karantinaya alınmakta ve gelen cisimler dikkatle strelize edilmekteyse de, Dünya'ya ait olmayan bir virüsün böyle dünyasal olanaklarla her zaman önlenebileceği düşüncesi pek mantıklı görünmüyor.

Alıntıdır:Alparslan Salt
 
Üst