Hayatın Anlamı: Eprövler

bendekiben

Elit Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
1,218
Tepkime puanı
199
Konum
Ankara
Dünya hayatına, ruhsal literatürde eprövler yani imtihanlar âlemi de denir. İmtihanlar âleminde madde ile sınanırız. Eski öğretilerde su, ateş, hava ve toprak gibi dört büyük temel unsurun etkisinden söz edilir. Bunların her birinin insan üstünde ayrı bir etkisi vardır. Gerçekten de insanın bedeninin yapısında temsil ettiği enerjiler mevcuttur. Bunlar aynı zamanda insanlığın imtihan şekillerini oluştururlar. Suyla sınanırız; seller, yağmurlar, göller, boğulmalar, sel basmaları, su basmaları vs. Ateşle; volkanik hareketler vs. Toprakla; büyük depremler, çatlaklar, heyelanlar ortaya çıkar. Havayla; büyük esintiler, boralar, fırtınalar, hiç dinmeyen rüzgârlar kendini gösterir.
Tabiatın her türlü hareketi; ruh varlığımız için bir imtihan, bir sınanma şeklidir. Önemli olan, o hareket karşısında varlığın göstermiş olduğu uyanıklıktır; uyum, bir çeşit esneme kabiliyetidir. Herhangi bir basınç, itilim veya zorlanma karşısında ne dereceye kadar yaylanıp, kopmamak üzere geriye çekilir, pes etmez, hayattan vazgeçmez, yılmamak için de esnekliğinin yaşanmasını sağlayabilirse hayatın anlamını fiilen yerine getirmiş olacaktır.
Biz insanlar, yeryüzünde her zaman çok çeşitli olaylarla karşılaşırız. Bunlara karşı bizim bir tavrımız, bir tutumumuz, onları değerlendirme halimiz vardır. Bunlar; bizim o an içinde bulunduğumuz realitemizin, gerçeklik şuurumuzla sağladığı karşılık dahilinde oluşurlar. Başka bir gerçeklik şuuru içerisinde incelemiş olsak, bir olay bize belki de felaket gibi gelmeyecektir; onu tahammül etmesi, taşınması gayet kolay, geçici bir olaymış gibi görebiliriz. Hatta aynı olayı bize yakın bir başkasında görsek; kendi alanımızda olmadığı için o olayın bizi pek fazla etkilememesi söz konusudur. Bu durum için en iyi örnek, ölüm karşısındaki tavrımızdır.
Metapsişik açıdan ölüm olayı bir felaket değildir çünkü nasıl doğuyorsak bu kez de ruh dünyasına bir doğuş daha yapıyoruzdur. Evrende ölmek, yok olmak söz konusu değildir. Esasında daima doğuşlar vardır. Ruh dünyasından fizik dünyaya doğarız, fizik dünyasından da tekrar ruh dünyasına doğarız; kısacası her iki taraf arasındaki geçişler hep birer doğum şeklindedir. Ölmek tabiri, bize göre çok yanlış anlamda kullanılmaktadır. Ölüm olayı da, fizik dünyada karşılaştığımız diğer her olayın bırakmış olduğu izlenimler gibi bizim üzerimizde izlenimler bırakmaktadır. Her olayın değerlendirilmesi bizim kendi realite şuurumuza bağlı olmak üzere oluşur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, başkasının realite şuurunda değersiz olan bir olay, bir başkası için müthiş değerlidir. Bu durum psikosomatik hastalıkların incelenmesinde de görülür; hastalar en küçük bir şeyi bile abartabilirler, normalde önemsiz olan bazı haller şuuraltları tarafından çok değişik yorumlara tabi tutulabilir.
Hepimiz her an birtakım değişimlere uyum sağlama zorunluluğuyla karşılaşıyoruz ve içimizde bu değişmeye karşı bir zorlanma meydana geliyor. İçinde bulunduğumuz statü koyu yani artık sabitleşmiş durumu değiştirmek, başka bir hale uyum sağlayabilmek üzere sıkıştırılıyor veya gerginleştiriliyoruz. Gerginlik ve gerilme, insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Her an bir gerginlik içerisindeyizdir ve bu gerginlik ve gerilme olmadığı sürece, bizler hayattan hiçbir lezzet almayız. Bu kendi realite şuurumuza göre bir değerlendirmedir ama bunun farkına varabilmemiz için bir gerginlik içerisinde bulunmamız şarttır. Dolayısıyla bütün olayları, birer esneklik sınavı şeklinde ele almakta çok büyük fayda vardır.
Sürekli itilimlere karşı sert bir şekilde cevap vermeksizin, onun ittiği yönde geriye doğru esnemek gerekir. Tıpkı şiddetli rüzgâr altında yatan buğday başakları veya kamışlar gibi eğilip, olabildiğince esnemek ve rüzgârın şiddeti azaldıktan sonra tekrar doğrulup dikilmek; işte, bunu öğrenmeye adayız. Bu esneme yeteneği olmasa, o kamışlar çatır çatır kırılırlar; hayatiyetleri ortadan kalkar, büyüyemezler ve çoğalamazlar. Esneklik gösteremediğimiz takdirde insan için de durum hemen hemen aynıdır. Elbette, esneklik gösteremediğimiz zamanlar da oluyor ama genellikle bu beceriyi sergiliyor ve esneyerek daha büyük değişimlere hazırlık yapabiliyoruz. Daha yüksek seviyeli bir hayat anlayışı, algılama ve şuur alanları içerisine girmeye aday olmaya çalışıyoruz.
Başımıza gelen zorlu olaylar, sadece şanssızlığımız yüzünden sürekli üst üste karşımıza çıkan şeyler değildir. Bunlar bizim karmik telafilerimiz de olabilirler. Ard arda meydana gelen gerilmelere veya gerginlik meydana getirecek basınçlara maruz kalmak, elbette kolay iş değildir ama bu da bir telafidir. Aslında hayat planımızın gidişatına göre önümüze çıkan veya çıkartılan imkânların biz sadece % 5 ‘ini kullanabildiğimiz şuurumuzla değerlendiremediğimiz için değişimin kendine göre olan zaman akışını kaçırmamak bakımından bazı işlere ve olayları yaşamaya zorlanırız. Bunlarda üst üste karşımıza çıkan sıkıntılar tarzında olabilirler. Kişi en küçük olaylardan bile çok şeyler çıkarabilir. Kendi şuurlu realitemizin ihtiyacı olan bilgiler aslında en küçük bir olayın içinden elde etmek bile mümkündür.

Alıntı
 
Üst