evrenin sırrı

harata

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Eyl 2011
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
bu çok basit ben benim diyor baskası yok benden başka yok sa ben denen yani ben olanda benim buda eşittir burda tek bir anlam çıkar ben birim ve tekim ALLAH birdir....urum bu cevap sana
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Bu soruya en iyi cevabı vericek olan Hz. Musa dır.
Kendi aklımın yettiğince yorum yapayım. Ben bu sözden ne anladım?

Hz.Musa dağa çıkınca ışık ona 'ben olan benim.' demiş.
Musa peygamber karşısında Yüce Rab olmalı bu sözü söyleyen.
Benim aklım erdiğince Alemlerin Rabbi şunu demiş olabilir.

Ben olan benim. Beni biliyorsunuz.
Dünyanın yaradılışında Hz. Ademi topraktan yaratan benim.

Ben olan benim. Beni biliyorsunuz.
Musa, kulum senden önceki peygamberlere kendimi bildirdim.
Ben olan benim çünkü benden bu şekilde haberdarsınız.

Ben olan benim. Ben benim.
Erkeğe ve kadına can veren, dağa ve taşa şekil veren,
herşeyin başkangıcı ve herşeyin üstündeki yaratıcı gücüm ben.

Ben olan benim. Benim varlığımı insanlar çok işitti.
Ben olan benim. Hem azap,hem merhamet sahibiyim.

Sakatı ve sağlamı, güzeli ve çirkini, yeri ve göğü,
doğumu ve ölümü, cenneti ve cehennemi yaratan benim.
Ben olan benim. Doğuyu da batıyı da yaratan benim.

İnsana nefsi veren de, o nefse bozukluğunu veren de benim.
İnsan benim iznimle hidayete(cennete) erer ve de insan benim iznimle zillete(cehenneme) düşer.
Kadrin,keremin, herşeyin Maliki olan ben olan benim.

Ben olan benim, Musa önceki kitaplarda bildirilen de benim.
Ademin ve senden önceki peygamberlerin Rabbi olan ben olan benim.

Özetlersem; ben olan benim demek = Yaratıcı olan benim.
Benim varlığımsa zaten biliniyordu. Peygamberlerin önceden bildirdiği
olan benim,birim ve tekim demek.

Hani olacak iş değil ama; Musa yerinde ben olsaydım.
Rab ben olan benim dese, peki sen kimsin diye lafın gelişi sorsaydı.
Şu cevabı verirdim.

Rabbim senin benliğin karşısında ben hiçbirşeyim.
Senin karşında hiçbir büyüklüğüm olmamasından, zelil ve aciz olmaktan
da şeref duyarım. Kula yakışan budur.

Ben mevlananın da bu görüşte olduğuna da inanıyorum.
Ben ilimsizliğimle yaratıcıyla boy ölçüşmezken, Mevlana mı kendine
değer biçecekti?

Peygamberler Allah karşısında korkuyla titrerken, tasavvufçulara
ne oluyormuş acaba?

Tamam ego, kendine güven güzel şeyler, faydalı birazı.
İnsan-insana, insan doğaya karşı büyüklenir.
Ancak müslümana yakışan Rab karşısında kendi acizliğini bilmektir.

Benim düşüncelerim bu. Hatam olduysa affola.
İslamı yeni yeni tanımaya çalışıyorum. Şimdilik bu kadar akıl erdirebildim.
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Bu konu hakkında çok konuşmak istedim ama düşüncelerim çok saçma yerlere gittiği için susacağım. Zor soru cidden.

Bence aklından geçenleri yazmalısın.İçini dökmelisin.
Boş konuşabiliriz,saçmalayabiliriz. Burada bir aile olduk artık.
Bende çok saçmaladım.

Başka yerlere gidecek diye yazmazsan bu önyargı olur.
Kendini kısıtlamak da sana zarar verir.
Başkaları için kendine sınırlar çizmek de bence yanlış.

Diyelim ki boş konuştun, saçma yerlere gitti.
Bu forumda hep olan birşey zaten :D
Şahsen ben çok saçmaladım.Pişman değilim.
Ben merak ettim şimdi ne yazıcağını.

Bence yaz, konu nereye giderse gitsin.
En sonunda kilitlenir en kötü ihtimalle az da kavga olur.

Ama hiçbiri senin kendini kısıtlamandan daha kötü değildir.
Farkındalık bölümündeyiz. Bende buna dikkat çekmek istedim.

Başkaları ne der ne düşünür?Ne olur. Sen içini dökmeye bak,
kimse için sınırlar koyma derim. Beğenmeyen de okumayıversin.
 

blcknghtmr

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Ağu 2011
Mesajlar
944
Tepkime puanı
91
Konum
uzay
Acaba bu nedir diyerek ''ben benim'' diye bir kaç kez sesli tekrarlayınca değişik şeyler çıktı. Bunu bir insan deseydi ego konuşuyor derdim ama bunu diyen bir yaratıcı olunca ''ben olan benim'' dediğinde içerisinde ''sen keşfet'' der gibi geldi bana. Birde kapı çaldığında kim o deriz karşıdakide benim der buda biraz ona benziyor işte aslında kim olduğunu biliyorsun. Birde şey geldi aklıma. Bendir. Cilt de olanlardan. Kızacak şimdi bir sürü kişi.
 

ExcLusive

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
27
Tepkime puanı
5
Öyle bir soru sormuşsun ki şimdi hakikaten içinden çıkamadım şuanda:)

Neden öyle bir cevap vermiş? Verdiği cevabın içindeki mana nedir?

''Ben, ben olan benim.'' Cümlesi farklı yorumlarla farklı açılardan açıklanabilir. Kişisel benlik, ruh, enerji, beyin, kendi dünyamız & dış dünya vs.

Ama bu cümleyi kuranın amacı, anlatmak istediği anlam ve neden o cevabı verdiğine gelirsem, dediğim gibi içinden çıkamadım :)

Bir hadiste veya ayette bazı şeyleri çok derinlemesine düşünmememiz ve bazı şeylere ise şuurumuzun yetmeyeceği geçer. Belki bu da onlardan birisidir bilemiyorum. Ama bunu gerçekten anlamak için Urumhamatahayil, farklı bir boyuta erişmek gerek herhalde.
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Acaba bu nedir diyerek ''ben benim'' diye bir kaç kez sesli tekrarlayınca değişik şeyler çıktı. Bunu bir insan deseydi ego konuşuyor derdim ama bunu diyen bir yaratıcı olunca ''ben olan benim'' dediğinde içerisinde ''sen keşfet'' der gibi geldi bana. Birde kapı çaldığında kim o deriz karşıdakide benim der buda biraz ona benziyor işte aslında kim olduğunu biliyorsun. Birde şey geldi aklıma. Bendir. Cilt de olanlardan. Kızacak şimdi bir sürü kişi.

Bence hiç boş ve saçma değilmiş bu sözler.

Ben anlatmayım, sen keşfet diyor yaratıcı.
Bu sözden birşey öğrenip de yaratıcıyı keşfedecek olan kişiler olabilir.
Bana da faydası oldu, üzerinde düşüneceğim.

Kapı örneğiyse görünüşte çok basit.
Kişilerde çok farklı çağrışımlar yaratabilir.

Yaratıcı kapımıza gelmiş, çalmış. Kimo demişiz. Benim demiş.
Sana çok basit gelen bu söz bana çok anlamlı mesela.

Bendir. Cilt de onlardan kısmını anlamadım.

Ama görüyor musun senin saçma bulduğun şeyler bana birşeyler öğretti.
Başka üyelere de öğretecek. Sana kızanlar aslında senin sayende birşeyleri
sorgulayıp içsel muhakeme yapacak.

Farkındalık öğrenim işte budur.
İnsanların kızmasına izin ver bence, çünkü insanların kavgası aslında kendiyle,
vicdanıyla, doğrularıyla.

Ve kişisel gelişimlerinde çorbana bir tuzun olduğu hissi güzel değil mi?
Senin boş gördüğün görüşün, benim için hazine.

Şimdi 1 saat derince düşününce kimbilir neler öğreneceğim.
Aklıma şuan gelmeyen şeylerde zihnimde açılımlar olacak.
Hep böyle olur çünkü.

Senin bir kendin keşfet sözün hiç umursamamış bir üyenin
birgün yaratıcıyı araştırmasını sağlıcak. Belki yıllar sonra.

Foruma yazmayacağım diye kendimi tuttuğum zamanlarda
beni tekrardan boş konuşmaya :D iten neden budur.
O kadar da boş değiliz. Sadece kendimizin değerini çok az görüyoruz.
 

ExcLusive

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
27
Tepkime puanı
5
Yada bir üyeninde verdiği cevaptaki gibi çok basit bir şekilde şu anlam çıkarılabilir bakılan açıya göre; 'BEN' kelimesi nasıl tekliği ifade ediyorsa ' Ben, BEN olan (Tek olan) benim. ' yani 'EŞİ VE BENZERİ BULUNMAYAN' işte o benim.. Anlamı çıkarılabilir :)

Ama açıyı biraz değiştirir aynı anlama bakarsam; Ben, Eşsiz olan benim. Derken sanki birde eşi olan bir ben'ler daha varmış gibi. Yani 100 tane insandan 1 tanesi eşsiz benzersiz diğerlerinin eşi benzeri varsa o cevabı verenin eşsiz olan olduğu gibi :)
 

fthbl

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
184
Tepkime puanı
11
Bediüzzaman hazretleri Sözler adlı eserinin 30.sözünde Benlik (arapçası Ene ) hakkında detaylı bilgi vermiş ;

30.söz :

“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Hepsi de onu yüklenmekten kaçındı ve ondan korktu. İnsan ise onu yüklendi. Gerçekten insan çok zalim, çok cahildir.” Ahzâb Sûresi, 33:72.

ŞU ÂYETİN büyük hazinesinden tek bir cevherine işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Gök, zemin, dağ, tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddit (birçok) vücuhundan (yönlerinden) bir ferdi, bir vechi ene’dir. Evet, ene, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir şecere-i tûbâ ile müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir. Şu azîm hakikate girişmeden evvel, o hakikatin fehmini teshil (kolaylaştırcak) edecek bir mukaddime (giriş) beyan ederiz. Şöyle ki:

Ene, künûz-u mahfiye (gizli hazine) olan esmâ-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı olarak bir muammâ-yı müşkilküşâdır (anlaşılması zor), bir tılsım-ı hayretfezâdır. O ene, mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muammâ, o acip tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künûzunu (hazinesini) dahi açar. Şu meseleye dair, Şemme isminde bir risale-i Arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki:

Âlemin miftahı (anahtarı) insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana “ene” (benlik) namında öyle bir miftah (anahtar) vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar. Ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini (gizli hazinesini) onunla keşfeder. Fakat ene (ben), kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır. Şöyle ki:

Sâni-i Hakîm, insanın eline, emanet olarak, rububiyetinin, sıfât ve şuûnâtının hakikatlerini gösterecek, tanıttıracak işârat ve nümuneleri câmi’ bir ene vermiştir tâ ki, o ene bir vahid-i kıyasî (kıyaslama aracı) olup, evsâf-ı Rububiyet (rububiyet vasıfları) ve şuûnât-ı Ulûhiyet bilinsin. Fakat vahid-i kıyasî, bir mevcud-u hakikî olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki farazî hatlar gibi, farz ve tevehhümle bir vahid-i kıyasî teşkil edilebilir; ilim ve tahakkukla hakikî vücudu lâzım değildir.

Sual: Niçin Cenâb-ı Hakkın sıfât ve esmâsının marifeti enaniyete bağlıdır?

Elcevap: Çünkü, mutlak ve muhit (kuşatıcı) birşeyin hududu ve nihayeti olmadığı için, ona bir şekil verilmez; ve üstüne bir suret ve bir taayyün (belirleniş) vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz. Meselâ, zulmetsiz, daimî bir ziya bilinmez ve hissedilmez. Ne vakit hakikî veya vehmî bir karanlıkla bir hat çekilse, o vakit bilinir.
İşte, Cenâb-ı Hakkın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhit, hudutsuz, şeriksiz olduğu için, onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz. Öyle ise, hakikî nihayet ve hadleri olmadığından, farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzım geliyor. Onu da enaniyet yapar. Kendinde bir rububiyet-i mevhume, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir had çizer, onunla muhit sıfatlara bir hadd-i mevhum vaz eder. “Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur” diye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücüklerle onların mahiyetini yavaş yavaş anlar.

Meselâ, daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlıkının rububiyetini anlar. Ve zâhir (görünüşteki) mâlikiyetiyle (sahipliği), Hâlıkının hakikî mâlikiyetini fehmeder (anlar) ve “Bu haneye mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın mâlikidir (sahibidir)” der. Ve cüz’î ilmiyle Onun ilmini fehmeder. Ve kisbî (sonradan kazanılmış) san’atçığıyla O Sâni-i Zülcelâlin ibdâ-i san’atını anlar. Meselâ, “Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de, şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş” der. Ve hâkezâ, bütün sıfât ve şuûnât-ı İlâhiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval (haller) ve sıfât ve hissiyat, enede münderiçtir (toplanmıştır).

Demek ene, âyine-misal ve vahid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mânâ-yı harfî gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i Âdemiyetin kitabından bir elif’tir ki, o elif’in iki yüzü var:

Biri hayra ve vücuda bakar. O yüz ile yalnız feyze kabildir. Vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fâil değil; icaddan eli kısadır.

Bir yüzü de şerre bakar ve ademe (yokluğa) gider. Şu yüzde o fâildir, fiil sahibidir.
Hem onun mahiyeti harfiyedir; başkasının mânâsını gösterir. Rububiyeti hayaliyedir. Vücudu o kadar zayıf ve incedir ki, bizzat kendinde hiçbir şeye tahammül edemez ve yüklenemez. Belki, eşyanın derecat ve miktarlarını bildiren mizanülhararet ( derece ) ve mizanülhava gibi mizanlar nev’inden bir mizandır ki, Vâcibü’l-Vücudun mutlak ve muhit ve hudutsuz sıfâtını bildiren bir mizandır (ölçüdür).

İşte, mahiyetini şu tarzda bilen ve iz’ân (inanan) eden ve ona göre hareket eden,
2قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا “Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir.” Şems Sûresi, 91:9 beşaretinde (müjdesine) dahil olur. Emaneti bihakkın (hakkıyla) eda eder ve o enenin dürbünüyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür. Ve âfâkî (kendi dışından) malûmat nefse geldiği vakit, enede bir musaddık (doğrulayıcı) görür; o ulûm, nur ve hikmet olarak kalır, zulmet ve abesiyete inkılâb etmez.

Vakta ki (ne zaman ki), ene, vazifesini şu suretle ifa etti; vahid-i kıyasî olan mevhum rububiyetini ve farazî mâlikiyetini terk eder.

3لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (Mülk Ona, hamd Ona, hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz ) der, hakikî ubûdiyetini takınır, makam-ı ahsen-i takvime çıkar.

Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup vazife-i fıtriyesini terk ederek kendine mânâ-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse, o vakit emanette hıyanet eder, 4 وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا ( “Nefsini günaha daldıran, hüsrana düşmüştür.” Şems Sûresi, 91:10 ) altında dahil olur. İşte, bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki, semâvât ve arz ve cibal (dağ) tedehhüş etmişler (korkmuş), farazî bir şirkten korkmuşlar.
Evet, ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünemâ (gelişir) bulur, gittikçe kalınlaşır, vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel’ eder (yutar). Bütün o insan, bütün letâifiyle (latifeleriyle) adeta ene olur. Sonra, nev’in enaniyeti de bir asabiyet-i nev’iye ve milliye (ırkçılık) cihetiyle o enaniyete kuvvet verip, o ene, o enaniyet-i nev’iyeye istinad ederek, şeytan gibi, Sâni-i Zülcelâlin evâmirine karşı mübareze eder (karşı gelir). Sonra, kıyas-ı binnefis (kendine kıyaslayarak) suretiyle, herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenâb-ı Hakkın mülkünü onlara ve esbaba (sebeplere) taksim eder, gayet azîm bir şirke düşer,

2اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ (“Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman Sûresi, 31:13 ) meâlini gösterir. Evet, nasıl mîrî (kamu) malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarını birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir. Öyle de, “Kendime mâlikim” diyen adam, “Herşey kendine mâliktir” demeye ve itikad etmeye mecburdur.

İşte, ene, şu hâinâne vaziyetinde iken, cehl-i mutlaktadır (mutlak chillik içindedir). Binler fünunu (fenleri) bilse de, cehl-i mürekkeple bir eçheldir. Çünkü duyguları, efkârları (fikirleri) kâinatın envâr-ı marifetini (marifet nurlarını) getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için, sönerler. Gelen herşey nefsindeki renklerle boyalanır. Mahz-ı hikmet (hikmetin ta kendisi) gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünkü, şu haldeki enenin rengi, şirk ve ta’tildir (inkar), Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o enedeki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür, göstermez. On Birinci Sözde, mahiyet-i insaniyenin ve mahiyet-i insaniyedeki enaniyetin, mânâ-yı harfî cihetiyle ne kadar hassas bir mizan ve doğru bir mikyas ve muhit bir fihriste ve mükemmel bir harita ve câmi’ bir âyine ve kâinata güzel bir takvim, bir ruznâme olduğu, gayet kat’î bir surette tafsil edilmiştir(detaylı açıklanmış). Ona müracaat edilsin. O Sözdeki tafsilâta iktifâen kısa keserek mukaddimeye nihayet verdik. Eğer mukaddimeyi anladınsa, gel, hakikate giriyoruz.

Devamını google a 30.söz yazarak bulup okuyabilirsiniz.
 

l'esprit

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Haz 2012
Mesajlar
110
Tepkime puanı
7
Bunu açıklamak sanırım pek başarılır bir şey değil yani tam olarak çünkü ; yaratıcıdan bahsediyoruz aklımızı , düşünme yetimizi verenden ve bunlara sonsuz sahip olandan . O'nun gibi düşünmek haşa bizlerin harcı değil . Tabii ki yorumlarımız olur bence de Ben her şeyin sahibi olan tek yaratıcı , senin içinde aradığın , tek ebedi olan benim . gibi olabilir ..
 

rmznnacl

Banlı Kullanıcı
Katılım
10 Ağu 2012
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Konum
Arnavutköy İstanbul
İş
Software Engineer and Software Development Specialist
Ene'l-Hakk denen şey bu olsa gerek Hallac-ı Mansur bunu dediği için asılmıştı ancak insanlar sadece kelime anlamına bakarak onu yargılamıştı kimse kelimelerin değil de o kelimeyi söylerken ne demek istediğini kast etmemişti yani Hak bizim içimizde o bize şah damarlarımızdan daha yakın düşündülerimi açıklayamıyorum tam olarak :D
 

bendekiben

Elit Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
1,218
Tepkime puanı
199
Konum
Ankara
'ben ben olan benim.

MUSA dağa çıktığında IŞIĞA sorar sen kimsin.

ben benim. BEN OLAN BENİM der. ses. ' TALMUT

EVRENİN TÜM SIRRI BU CÜMLEDE.

hadi biraz farkındealığımızı arttıralım. ne demek tir. evrenin sırrı olan bu cümle bize neyi anlatır.

aynı cümle MEVLANA tarafındanda zikredilmiştir. pek çok kuantumcu sufi majisyen filozof rahip din adamı tarafındada sööylenmiştir. peki nedir bu ?
Bende olan ben bu gizemli dünyanın kapılarını araladığımdan beri hep çıkış noktam olmuştur.Bu bütün Yaradana ulaşma çabasına yol gösteren inanışların çıkış noktasıydı.Dilim döndüğünce aktarmaya çalışayım.

"ben ben olan benim" = iki ben olduğunu varsayarsak 1. öz benlik yani Allahın nefesi ,ismi tecellisi 2.ben de nefs yani bizi bu hayata bağlayan egomuz.Aslında ikiside birbirinin içinde.Maddesel hayatta yaşadığımızı düşünen ve algılayan beynimiz bizim nefs benimizi daha ön plana çıkararak öz benimizi bundan ayrıymış gibi görür.

"Ben olan Benim " benden ayrı bir ben yani ismimin tecellisi yok, ben demekle zaten beni kastediyorsun diyor ışık ve bütün benler benden ileri gelir ama beni ne eksiltir ne çoğaltır.Benim demek bütünden ileri gelen BİR demektir.

Aslında anlatan içinde ,anlamaya çalışan içinde zor bir anlatım.Bunu sakin bir ortamda yaradanı düşünerek çözümlemeye çalışmak, anlam içinde anlam aramak gerekir.Sevgiyle...
 

mercanada

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 May 2012
Mesajlar
53
Tepkime puanı
5
İş
.
Bende şu düşünceyi uyandırdı.
Bizde bize ait olan hiçbir şey yok aslında, bedenlerimiz ,hayatımız,doğamız çocuklarımız bile Allah'ın bize emaneti.
Aslında ne biz kendi başımıza bir ben'lik , ne de dünyevi sahip olduklarmız bize ait olanlar.
Hepsi emanet.
Dolayısıyla ; 'BEN , kavramı tamamıyla bütünü ifade ediyor.Biz bütünün sadece içinde bir parça nur olan parçalarıyız.
 

bendekiben

Elit Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
1,218
Tepkime puanı
199
Konum
Ankara
Bende şu düşünceyi uyandırdı.
Bizde bize ait olan hiçbir şey yok aslında, bedenlerimiz ,hayatımız,doğamız çocuklarımız bile Allah'ın bize emaneti.
Aslında ne biz kendi başımıza bir ben'lik , ne de dünyevi sahip olduklarmız bize ait olanlar.
Hepsi emanet.
Dolayısıyla ; 'BEN , kavramı tamamıyla bütünü ifade ediyor.Biz bütünün sadece içinde bir parça nur olan parçalarıyız.

Evet ,Benin Bir de yok olmasına giden yoldur bu çaba.Biz aslında çocuğumuzu seviyoruz ,doğayı seviyoruz,eşimizi seviyoruz ama bunları bir sebepten seviyoruz nedir? Mesela eşin çok dürüst ve çalışkan biri onun için onu sevdin ama bu yaradanın eşinin üstündeki ismi tecellisidir.Aslında biz yaradanı sevdik farkında değiliz.Sevgiyle...
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Hakikati ile beraber olan, O'ndandır çünkü...
 

Salick

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Tem 2011
Mesajlar
269
Tepkime puanı
40
Bu soyleyisle mutlak ve tek varligin kendisi oldugunu belirtmis, ama evrensellige ve insanlarin algi gucune acik, serbest birakmis kendisine seslenilis bicimini. Sadece tek bir peygamber veya kavme ait olmadigini , herkesin kendine gore anladigi, isimlendirdigi, seslendigi, taptigi tekligin , mutlak gucun farkindaligina varilmasini istemis , hic kimseye, hic bir topluluga ait olmayan, her yaratilanin O' na ait oldugunu vurgulamis diye dusunuyorum.
 

dertlipınar

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Nis 2011
Mesajlar
150
Tepkime puanı
31
Konum
AYDIN merk
İş
emekliÄŸim
hayırlı günler çok güzel paylaşım çok aydınlatıcı cevaplar hepinizi çok teşekür ediyorum. benim anladığım ben hiçbirşeyin mutlak hakimiyeti olmayan nasıl sahiplenebilirki aldığımız nefesi bile geri veriyorken yaradanımın bile ben dememesinin nedeni bence (ben kelimesinde böbürlenme mevcut ) merhamet ve sevgi dolu olanda böbürlenmenin aksine tevazuyla başını öne eyer buydağ misali olgunlaştığın başağın aşağıya doğru düştüğünü görüyoruz tabi en doğrusunu ALLAHIM cc bilir acizane düşüncemi yazdım hepinizi saygıyla selamlarım hoşca kalın efendim
 

valentina

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ağu 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
7
''ben ben olan benim'' 1. kimsenin göremediği farkına varamadığı benim(öz benlik). Egosundan arınmış saf duru ilk gün yaratılmış gibi öz bir musa'yım

2. yaradılışta her varlığın nesnenin insanın kendine özgü yapısı DNA'sı olduğunu biliriz ve hiç bir insanın birbirine benzemediğini; Yaratıcının evrenin yaratılışındaki kusursuzluğunu vurgulamak için söylenmiş bir söz olduğunu düşünüyorum.

ve düşünün musa neden başka bir insana sormuyor bence farklı varlıklar nesneler arasındaki ortak bir noktayı işaret ediyor.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Talmud'tan bir yazıdır bu doğrumu ? Yani o kitaptan bir alıntımıdır bu sorduğunuz ?
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
'ben ben olan benim.

MUSA dağa çıktığında IŞIĞA sorar sen kimsin.

ben benim. BEN OLAN BENİM der. ses. ' TALMUT

EVRENİN TÜM SIRRI BU CÜMLEDE.

hadi biraz farkındealığımızı arttıralım. ne demek tir. evrenin sırrı olan bu cümle bize neyi anlatır.

aynı cümle MEVLANA tarafındanda zikredilmiştir. pek çok kuantumcu sufi majisyen filozof rahip din adamı tarafındada sööylenmiştir. peki nedir bu ?

Talmud'tan bir yazıdır bu doğrumu ? Yani o kitaptan bir alıntımıdır bu sorduğunuz ?
 
Üst