Diyojen felsefesi ve düşündürücü sözleri

memories

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Eyl 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
16
Diyojen(Diogenes) M.Ö 412 ya da M.Ö 404-M.Ö 323 yılları arasında yaşamış Kinin felsefesinin öncü filozofudur.Sinop`ta doğmuş, Konik`te ölmüştür. Kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır. İnsanın kendi kendine yeterli olabilmesi gerektiğini savunmuştur. Uygarlaşmanın getirdiği kurallara ve araçlara bağlı olan bir yaşamı reddetmiş, yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inanmıştır.Bu felsefeye göre erdem herşeyden üstündür.Diyojen bu felsefeyi benimsedikten sonra, bir fıçının içinde yaşamaya başlamış, yalnız bayat ekmek yemiş, yalın ayak gezmiştir. Tek malı olan, tahta bir su çanağını da, bir köylü çocuğun, avuçlarıyla su içtiğini gördükten sonra,bu çocuk bana fazladan eşya sahibi olduğumu hatırlattı deyip, fırlatıp atmıştır.

Büyük İskender, bir gün Kornet’te dolaşırken, tembel tembel güneşlenmekte olan Diyojen'e rastlamış. Kalkıp, saygı ile kendisini selamlamasını beklemiş fakat Diyojen’in oralı olmadığını görünce, kendini tanıtıp saygı beklemiş. Dünya`dan elini ayağını çekmiş olan Diyojen’in istifini bozmadığını görünce ; Büyük İskender, "Büyüklük bende kalsın" düşüncesiyle “Dile benden ne dilersen” sözleri ile Diyojen’e seslenmiş . Amacı her dileği yerine getiren yüce bir imparator olduğunu göstermekmiş.

Diyojen: “Gölge etme, başka ihsan İstemem” sözleri ile koskoca imparatorun sunduğu teklifi reddettiğini görünce çok kızmış ve bu davranışın hikmetini sormuş.

Diyojen; “Sen benim esirimin esirisin, bana ne yardımın olabilir ki? Ben nefsimi kendime esir ettim; onun tüm isteklerini çiğnedim. Nefsim, ayaklarımın altındadır. Sen ise nefsinin esirisin, işin gücün, servet, saltanat, azamet. Nefsinin İstekleri ardında koşuyorsun.




Kendime göre bazı düşündürücü sözlerini çeşitli kaynaklardan alıntılayıp aşağıda derledim.


Diyojen bazan heykellerden para istermiş.
Ne için böyle yapıyorsun? diye soranlara da şu cevabı verirmiş:
Red cevabına alışmak için!...

Diyojen, halkın daimi bir telaş ve koşuşturma içinde oluşuna,sürekli binalar yapışına baktıkça şöyle dermiş:
İnsanlar dünyada nihayet altmış sene yaşayabileceklerini bildikleri halde bu kadar tedarikte bulunuyorlar; ya bir de altıyüz sene yaşayacaklarından emin olsalardı, neler yapmazlardı?

Diyojen bir gün mutadı üzere sokak ortasında yemek yerken,gelip geçenler etrafına toplanıp,
Köpek! Köpek! Diye kızdırmaya başlamışlar. Diyojen bir müddet sustuktan sonra şöyle demiş:
Köpek ben değilim, sizsiniz. Çünkü yemek yiyen bir adamın etrafına toplanıyorsunuz!...

Diyojen, bir delikanlının utandığı için yüzünün kızardığını görünce şöyle der:
Gayret evladım! İşte güzel ahlakın rengi yüzünde ortaya çıkıyor!...

Diyojen esir düşer. kendisini satmak üzere pazar yerine getirirler. bütün köleler “şöyle güçlüyüm, böyle yük taşırım..” diye bağırırlarken Diyojen: “çok iyi insan yönetirim, benden çok iyi efendi olur” diyerek kendisini pazarlamaya çalışmaktadır. Diyojen’i gören bir asil çocuklarının öğretmeni olması için kendisini satın alır ve bir süre sonra da azad eder zaten.

Diyojen’e neden hep dileniyorsun diye sorarlar, o da “Insanlara ogretmek için” diye cevap verir. “Evet tabi, ne ögretiyorsun ki?” diye sorarlar, bu sefer çevresindekiler küçümseyerek, “Alçakgönüllülük” der.

Bir gün çok dar bir sokakta zengin ve kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Zengin adam hor gördüğü Diyojen’e, “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim!”

Güpegündüz elinde fenerle dolaşırken kendisine ne yaptığını soranlara cevabı: Adam arıyorum, adam!

Dyojen'e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. Yanıtı kısa oldu: "Konuşmasından." Bir soru daha sordular: "Peki adam ya hiç konuşmazsa." Dyojen'in yanıtı bu kez şöyle oldu: "O kadar akıllı olanı henüz yok dünyada."

Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
"evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.

Fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.

Diyojen'e, "dünyada en fena hal nedir?" diye sordular. "hem ihtiyar hem fakir olmaktır," dedi.

Birisi, "adam ne vakit evlenmeli?" diye sordu. "genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. ihtiyar ise, vakti geçmiştir, " dedi.

Derdi ki: "bir takım ehemmiyetsiz şeylerde, insanların, birbirlerinin önüne geçmeye çalıştıkları görülüyor. fakat, fazilet yolunda öne geçmeye gayret eden hiç görülmüyor."

Bir gün Diyojen'e, "zalim denys dostlarını nasıl kullanır?" diye sordular. "dolu iken alınıp, boşalınca atılan şişeler gibi," dedi.

Diyojen derdi ki: "dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır. "işsiz adamların işidir aşk!" "terbiye dairesinde söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir ağ gibidir."

"Altının rengi neden sarıdır?" diye sordular. "Kıskananı çoktur da ondan," dedi.

Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem bir saraya girdi. bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. sonra, bir öksürüktür tuttu onu. iki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini sarayı gezdiren frikya'lının suratına tükürdü, ve,"kusura bakma!" dedi. "tükürecek daha pis bir yer bulamadım."

Pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri söylenenlere şu cevabı verdi:"güneş daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman bozulmaz."

Diyojen'e, "ihtiyarladınız. artık sizin dinlenmeniz gerek!" dediler. diyojen "niçin?" diye sordu. "eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? tam tersine bütün gücümle koşmam gerek."

Biri diyojen'e sordu: "ne zaman yemek yemeliyim?" diyojen cevap verdi: " zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman."

Bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir küçük şişe çalmış bir adama işkence yapmak üzere götürdüklerini gördü, ve dedi ki: "işte, büyük hırsızlar bir küçük hırsızı yakalamış götürüyorlar."

Üstat, insanlar neden dilencilere, körlere, topallara sadaka verirler de, filozoflara vermezler?''diye sorulunca; ''çünkü o sadaka verenler günün birinde kör, topal, fakir olabileceklerini düşünürler ama filozof olabileceklerini akıllarından bile geçirmezler.''
 

mecra

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Ara 2008
Mesajlar
482
Tepkime puanı
40
En sondaki alinti beni benden aldi :D
 

zaferar

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Şub 2013
Mesajlar
77
Tepkime puanı
6
Guzel paylasim icin tesekkurler:)Bana oyle geldi ki Dyojen nefsinin esiri olmama cabasinin esiri olmus:))Icinden geleni bastirmis,dusmani da icinde gizlenmis ve beklemis.Karsisindakini suclu hissettiren makyajli bir siddet olarak disari cikmis.Zamaninin uygarlik duzeyinden basariyla bagimsizlasmis ama egosundan bagimsizlasabilmis mi?..Bana pek oyle gelmedi..:)
 
Üst