Beyin antendir. Hem alıcı hem vericidir yani.
İnsan beynindeki girdi-çıktı dengesini iyi yonetebilmelidir.
Bazen bir girdi girer, ama onu gerektiği gibi çıkaramayan insan zihni o girdiyi kafasında tutmaya devam eder.
İşte subliminal denen, ve insandaki girdi çıktı dengesini bozarak, insanı sadece girdilere hapseden bu sinsi psikomajik yönteme karşı, insan kendi çıktılarını oluşturmayı öğrenmelidir.
Buna da tövbe ve istiğfar diyoruz. Yani arınma. Yani enerjiyi serbest bırakmayı öğrenme.
Bu olmadı mı kişi ego bazlı olur ve egonun en büyük özelliği bişeylere ölümüne tutunmasidir. Ego tutmayı sever. Ruh evrene serbest bırakmayı. Evrenin kendisi olmayı sever ruh.
Ruh bilincinden Ego bilincine öyle bir düștük ki, herturlu majik tesire maruz kalıyoruz ve hatta onu sahipleniyoruz artık. Çünkü ego kendini korumak için herseyi tehdit olarak algılamalıdır. Ruh ise barışçıl bir tekamül tekamül talep ederken, ego tekamülü reddeder ve herseyi biliyor gibi davranarak tüm şeytani sumliminal telkinlerin tesiri altında debelenir durur. Çıkmak istemez ordan. Çünkü ego, ruhu deneyimleyemez. Ama ruh egoyu deneyimler. Yani ego, ruhtan da korkar ve gerekirse kötü yolda olmayı sevebilir korkudan dolayı. Kişi karar verirken hangi kanaldan beslendiğine dikkat etmelidir.