Ben Kimim?

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Soran: Bize Tanrı'ya, ya da Mükemmel İnsan olarak kişileşmiş gerçeğe ibadet etmemiz öğütlenmiştir. Bize Mutlak'a ibadet etmeye kalkışmamamız, çünkü bunun, beyinde merkezlenmiş bir bilinç için çok zor olacağı söylenmiştir.
Maharaj: Gerçek basittir ve herkese açıktır. Neden karmaşık hale getiriyorsunuz? Gerçek, sever ve sevilmeye elverişlidir. O her şeyi içerir, her şeyi kabul eder, her şeyi arındırır. Asıl gerçek olmayan zordur ve sıkıntı kaynağıdır. O daima ister, bekler, talep eder. Asılsız olduğundan boştur, daima doğrulama ve güvence arayışı içindedir. Sorgulanmaktan ve araştırılmaktan korkar ve kaçınır. O kendisini herhangi bir destek ve dayanakile özdeşleştirir, o destek ne kadar zayıf ve geçici de olsa. Her ne kazanırsa onu kaybeder ve daha ister. Bu yüzden, bilince güvenmeyin. Görebildiğiniz, hissedebildiğiniz ya da düşünebildiğiniz hiçbir şey öyle değildir. Hatta günah ve sevap, liyakat ve liyakatsizlik göründüklerince değildirler. Genelde kötü veiyi, bir adet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldıklarına göre, ya sakınılır ya da hoş karşılanırlar.

S: Arzuların iyi ve kötü, yüksek ve alçak olanları yok mudur?
M: Bütün arzular kötüdür ama bazıları diğerlerinden daha kötüdür. Bir arzunun peşine düşün, size daima sıkıntı ve dert getirecektir.

S: Arzulardan kurtulma arzusu bile mi?
M: Niçin arzulamalı? Arzulardan kurtulma arzusu sizi özgür kılmayacaktır. Sizi hiçbir şey özgür kılamaz, çünkü siz zaten özgürsünüz. Kendinizi arzudan arınmış bir berraklıkla görün,bu kadar.

S: Kendini-bilme (idrak) zaman alıyor.
M: Zaman size nasıl yardım edebilir? Zaman anların birbirlerini izlemesidir; her bir an hiçlikten çıkıp gelir ve hiçliğe geçip kaybolur, tekrar asla görünmemek üzere. Bu denli çabuk geçen, böylesine ömürsüz bir şeyin üstüne nasıl bir yapı kurabilirsiniz?

S: Kalıcı olan nedir?
M: Kalıcı olanı kendinizde arayın. İçinize, derine dalın ve sizde neyin gerçek olduğunu bulun.

S: Kendimi nasıl arayayım?
M: Olan her şey size olur. Ne yaparsanız, yapan (yapıcı) içinizdedir. Bir kişi olarak her ne iseniz, işte onun failini (öznesini)bulun.

S: Ben başka ne olabilirim ki?
M: Bulun. Ben size tanık olduğunuzu, sessiz gözlemci olduğunuzu söylesem bile siz, sizi kendi varlığınıza götüren yolu bulmadıkça bu sizin için hiçbir anlam taşımayacak.

S: Peki, insan kendisini kendi varlığına götürecek yolu nasıl bulabilir?
M: Bütün soruları terk edin, bir tanesi hariç: "Ben kimim?"Ne de olsa, emin olduğunuz tek gerçek, var olduğunuzdur."Ben-im", "Ben var olanım" kesindir. "Ben buyum" ise değildir. Gerçekte ne olduğunuzu bulmak için uğraşın.

S: Son altmış yıldan bu yana başka bir şey yaptığım yok.
M: Uğraşmanın ne zararı var? Neden sonuçlar arıyorsunuz?Uğraşmak sizin gerçek doğanızdır.

S: Uğraşmak acı verici.
M: Onu siz böyle yapıyorsunuz, sonuç peşinde olduğunuz için.Sonuç beklemeden uğraşın, hırstan yoksun bir çaba gösterin

S: Tanrı beni neden olduğum gibi yarattı?
M: Hangi Tanrı'dan söz ediyorsunuz? Tanrı nedir? O, sizin soru sormanızı mümkün kılan ışığın ta kendisi değil mi? "Ben-im" kendisi Tanrı'dır. Arayış, bizzat Tanrı'dır. Arayış sürecinde siz ne beden, ne de zihin olduğunuzu ve kendinize (Öz Var-lık'a) duyduğunuz sevginin aslında her şeyin içindeki Öz'e yönelik bir sevgi olduğunu keşfedersiniz. İkisi birdir. Sizin bilinciniz ve benim bilincim görünüşte iki, gerçekte ise birdir birliği arar ki o sevgidir.

S: O sevgiyi nasıl bulacağım?
M: Şimdi sevdiğiniz nedir? "Ben-im". Gönlünüzü ve zihninizi ona verin, başka hiçbir şey düşünmeyin. Bu çabasız ve doğalşekilde olduğunda, en yüce haldir. Onun içinde sevginin kendisi hem seven, hem de sevilendir.

S: Herkes, yaşamak, var olmak ister, bu kendini-sevme değilmidir?
M: Bütün arzuların kaynağı insanın kendisidir. Mesele, doğru arzuyu seçme meselesidir.
S: Neyin doğru, neyin yanlış olduğu adet ve alışkanlıklara göre
değişir. Standartlar toplumdan topluma değişir.
M: Bütün geleneksel standartları terk edin. Onları ikiyüzlülere
bırakın. Ancak sizi arzu, korku ve yanlış fikirlerden kurtaracak olan iyidir. Günah ve sevap konusunda kaygılandıkça huzur bulamayacaksınız.

S: Kabul ediyorum ki günah ve sevap toplumsal değerlerdir.Fakat belki spiritüel günahlar ve sevaplar da vardır. Spiritüelderken mutlak olanı kastediyorum. Mutlak günah ya da mutlak sevap diye bir şey var mıdır?
M: Günah ve sevap kişiye ilişkindir sadece. Günahkâr ya da erdemli bir kişi olmadıkça, günah ve erdem nedir ki? Mutlak'ınkatında kişiler yoktur; saf farkındalığın okyanusu ne günahkârdır ne de erdemli. Günah ve sevap her zaman için görelidir.

S: Böyle gereksiz zanlardan kurtulabilir miyim?
M: Kendinizi bir kişi olarak düşündüğünüz sürece hayır.

S: Günah ve sevabın ötesinde olduğumu hangi işaretle anlayacağım?
M: Bütün arzulardan ve korkulardan ve bir kişi olduğunuz fikrinden kurtulmuş olmanızla. "Ben günahkârım" ya da "Ben günahkâr değilim" gibi fikirleri besleyip durmak günahtır. Var olan tek günah, varlığın kendisini belli bir şeyle özdeşleş-tirmesidir. Kişilik-ötesi (gayrı-şahsi) olan gerçektir; kişisel olan ise bir görünür bir kaybolur. "Ben-im", kişilik ötesi Varlık'tır."Ben buyum" ise kişidir. Kişi görelidir, saf Varlık ise - Esas olandır.

S: Elbet saf Varlık bilinçsiz ve ayırt edebilme yeteneğinden yoksun değildir. Nasıl olur da o günahın ve sevabın ötesinde olur?Söyleyin Lütfen, bir zekâya sahip değil midir?
M: Bütün bu sorular, sizin bir kişi olduğunuza inanmanızdan kaynaklanıyor. Kişisel olanın ötesine geçin ve görün.

S: Kişi olmaktan vazgeçin derken tam olarak ne söylemek istiyorsunuz?
M: Ben size var olmaktan vazgeçin demiyorum - zaten bunuyapamazsınız. Ben sadece, doğmuş olduğunuzu, bir ana-babanız olduğunu, bir beden olduğunuzu, öleceğinizi vb. imgelemekten vazgeçin dedim. Sadece deneyin, bir başlayın sandığınız kadar zor değil.

S: Kendini kişi gibi düşünmek, kişilik-ötesi olan'ın günahıdır.
M: İşte yine kişisel bir bakış noktası! Neden kişilik-ötesi olanı günah ve sevap fikirlerinizle kirletip durmakta diretiyorsunuz?Bu geçersizdir. Kişilik-ötesi olan, iyi ya da kötü gibi terimlerle tanımlanamaz. O Varoluştur-Bilgeliktir-Sevgidir-tümü ile Mutlak'tır. Burada günah için yer"var mıdır? Ve sevap sadece günahın karşıtıdır.

S: İlâhi erdemden söz ediyoruz.
M: Gerçek erdem, Tanrısal doğa'dır (sıvarupa).
Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz.Fakat günahın karşıtı olan, o sizin erdem dediğiniz ise sadece korkudan kaynaklanan itaattir.

S: Öyleyse, iyi olmak için neden onca çaba?
M: O sizi hareket halinde tutar. Siz Tanrı'yı buluncaya kadar sürekli ilerler, ilerlersiniz. O zaman Tanrı sizi kendine katar ve sizi kendi gibi yapar.

S: Aynı eylem bir noktada doğal, bir diğer noktada günah sayılıyor. Onu günahkâr kılan nedir?
M: Daha yüksek bilginize ters düşen her ne yaparsanız, o günahtır.

S: Bilgi belleğe dayanır.
M: Özünüzü, gerçek benliğinizi hatırlamak erdemdir, onu unutmak ise günah. Bütün bunlar ruh ve madde arasındaki zihinsel ve psikolojik bağlantıya kadar, sonunda işin özü kalana dek kaynayıp durur. Biz bu bağlantı halkasına psişe
(antah-karana) diyebiliriz. Psişe ham, gelişmemiş, oldukça ilkel iken,kaba illüzyonlara maruzdur; genişliği ve duyarlılığı arttıkça maddeyle saf ruh arasında mükemmel bir halka oluşturur,maddeye anlam kazandırır ve ruha kendini ifade olanağı verir.Maddesel dünya (mahadakash) ve ruhsal dünya (parama-kash) vardır. İkisi arasında evrensel zihin (chidakash) yatar ki o aynı zamanda evrensel kalp (gönül) dür (premakash). İkisini bir eden ise bilge sevgidir.

S: Bazı insanlar akılsız anlayışsız, bazıları ise akıllı ve anlayışlı. Aralarındaki fark psişelerinde. Olgun olanlar daha çok deneyim birikimine sahip olanlardır. Nasıl bir çocuk yiyerek,içerek, uyuyarak ve oyun oynayarak büyürse, insanın psişeside bütün düşündükleri hissettikleri ve yaptıklarıyla şekillenir,sonunda ruh ile madde arasında mükemmel bir köprü olarakhizmet edecek duruma gelir. Bir köprünün iki yaka arasındakitrafiğe olanak verişi gibi, psişe de kaynak ve onun ifadesini(tezahürünü) bir araya getirmiş olur.
M: Ona sevgi deyin. O köprü sevgidir.

S: Sonuç olarak her şey deneyimdir. Ne düşünür, hisseder ve yaparsak hepsi deneyimdir. Deneyimin ardında deneyimleyen vardır. Öyleyse bütün bildikleriniz bu ikisinden oluşmuştur: Deneyimleyen ve deneyim. Fakat ikisi aslında birdir - deneyimleyen bir başına deneyimdir. Yine de deneyimleyen deneyimi kendi dışında olarak kabul eder. Aynı şekilde, ruh ve beden,ikisi birdir; onlar iki gibi görünürler sadece.
M: Ruh için bir ikinci yoktur.

S: İkinci kime göredir öyleyse? Bana öyle görünüyor ki dualite psişenin mükemmel olmayışının yol açtığı bir illüzyondur. Psişe mükemmelleştiğinde artık dualite görülmez.
M: Sorunuzu kendiniz yanıtlamış oldunuz.

S: Ama yine de basit sorumu tekrarlamak zorundayım. Günah ile sevap arasındaki ayırımı kim yapar?
M: Bedeni olan bedeni ile günah işler, zihni olan zihni ile günah işler.

S: Tabii sadece beden ve zihin sahibi olmak insanı günaha zorlamaz. İşin kökeninde bir üçüncü faktörün bulunması gerekir. Bu günah ve erdem konusuna tekrar tekrar dönüyorum, çünkü bugünlerde gençler günah diye bir şeyin olmadığını ve insanın kendini sakınmayıp, an'ın getirdiği arzuları seve seve yerine getirmesi gerektiğini söyleyip duruyorlar. Onlar ne gelenek ve ne otorite kabul ediyorlar; sadece somut, dürüst düşüncelerle etkilenebiliyorlar.Bazı eylemlerden uzak duruyorlarsa, bu, bunun doğru olduğuna inanmalarından çok polis korkusu yüzünden böyleoluyor. Kuşku yok ki onların söylediklerinde bir hakikat payı var, çünkü biz de kendi değerlerimizin bir yerden bir yere vebir zamandan bir zamana nasıl değiştiğini görebiliyoruz. Örneğin, bugün savaşta öldürmek büyük erdem sayılıyor, ama bu gelecek yüzyılda korkunç bir suç olarak görülebilir.
M: Dünya ile birlikte hareket eden insan ister istemez gündüzü ve geceyi yaşayacaktır. Güneşle kalan ise karanlık nedir bilmeyecek. Benim dünyam sizinki değil. Benim gördüğüm kadarıyla sizler hepiniz sahnede rol yapmaktasınız. Geliş gidişlerinizde gerçeklik yok. Sorunlarınız öylesine gerçeklikten yoksun!

S: Bizler uyurgezerler olabiliriz ya da karabasanlar görmekteyiz. Yapabileceğiniz bir şey yok mu?
M: Yapıyorum: Sizin rüya haliniz içine girdim, size şunu söylemek için: "Kendinizi ve birbirinizi incitmeyi kesin, acı çekmeyi bırakın, uyanın."

S: Öyleyse neden uyanmıyoruz?
M: Uyanacaksınız. Bana direnilmeyecek. Biraz zaman alabilir.Rüyanızı sorgulamaya başladığınız zaman, uyanışınız uzak olmayacak.

Sri Nisargadatta Maharaj
 

dekabeyler

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ağu 2011
Mesajlar
13
Tepkime puanı
1
Olay budur. Bilinmesi gereken her sey anlatilimis bize uygulamak duser.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,259
Tepkime puanı
3,166
Gerçekten güzeldi. Özellikle benim için şu kısım çok güzeldi.

'' S: Tabii sadece beden ve zihin sahibi olmak insanı günaha zorlamaz. İşin kökeninde bir üçüncü faktörün bulunması gerekir. Bu günah ve erdem konusuna tekrar tekrar dönüyorum, çünkü bugünlerde gençler günah diye bir şeyin olmadığını ve insanın kendini sakınmayıp, an'ın getirdiği arzuları seve seve yerine getirmesi gerektiğini söyleyip duruyorlar. Onlar ne gelenek ve ne otorite kabul ediyorlar; sadece somut, dürüst düşüncelerle etkilenebiliyorlar.Bazı eylemlerden uzak duruyorlarsa, bu, bunun doğru olduğuna inanmalarından çok polis korkusu yüzünden böyleoluyor. Kuşku yok ki onların söylediklerinde bir hakikat payı var, çünkü biz de kendi değerlerimizin bir yerden bir yere vebir zamandan bir zamana nasıl değiştiğini görebiliyoruz. Örneğin, bugün savaşta öldürmek büyük erdem sayılıyor, ama bu gelecek yüzyılda korkunç bir suç olarak görülebilir.
M: Dünya ile birlikte hareket eden insan ister istemez gündüzü ve geceyi yaşayacaktır. Güneşle kalan ise karanlık nedir bilmeyecek. Benim dünyam sizinki değil. Benim gördüğüm kadarıyla sizler hepiniz sahnede rol yapmaktasınız. Geliş gidişlerinizde gerçeklik yok. Sorunlarınız öylesine gerçeklikten yoksun! ''
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Müthiş :)
İnsanoğlu eninde sonunda özüne yani O'na dönecek ...Kimine erken kimine geç.Ama nihayeti de aşikar...
 
S

SoNoL

Aslında ana konu ve çözüm bu bölümdür;

'' S: Bazı insanlar akılsız anlayışsız, bazıları ise akıllı ve anlayışlı. Aralarındaki fark psişelerinde. Olgun olanlar daha çok deneyim birikimine sahip olanlardır. Nasıl bir çocuk yiyerek,içerek, uyuyarak ve oyun oynayarak büyürse, insanın psişeside bütün düşündükleri hissettikleri ve yaptıklarıyla şekillenir,sonunda ruh ile madde arasında mükemmel bir köprü olarakhizmet edecek duruma gelir. Bir köprünün iki yaka arasındakitrafiğe olanak verişi gibi, psişe de kaynak ve onun ifadesini(tezahürünü) bir araya getirmiş olur.
M: Ona sevgi deyin. O köprü sevgidir.''
Her bölümünde ayrı bir bilgelik ve öğreti var.
Kompozisyonda giriş gelişme sonuç bölümü vardır. Farklı olan sonuç bu yazıda ortalara denk gelmiş (Bana göre tabi):)
Paylaşım çok güzeldi, teşekkürler.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Ben kimim ? Ben O'yum.
Hayat beni onu bunu şunu O'ndan bazı bazı uzaklaştırsa da ben bir tilkiyim benliğimde kürkçü dükkanım :) Biraz derin ama bu böyle...
 

Mithra

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ocak 2013
Mesajlar
394
Tepkime puanı
135
Gerçekten ben kimim? :) iki haftadır bu soruyu soruyorum ve cevap yok şu an.O kadar düşünmekten çok soğuk havuç suyu içersin ya kafanın arka tarafı güzel bir acır aynen öyle oldum bir yazıda "cevabı içinden gelecek" diye bahsetmişti umarım cevabı bulurum.
 
Üst