Ruhun İnkişafı İçin Mürşid Gereklidir

fthbl

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
184
Tepkime puanı
11
Ruhî gelişmenin kendisine göre bazı usul ve prensipleri vardır. Bu prensiplere riayet eden herkeste, o şahsın istidat ve kabiliyeti ölçüsünde bazı mazhariyetler olur. Prensiplerdeki teferruatı bir tarafa bırakacak olursak, ister yogizm'de, ister fakirizmde ve isterse tasavvufta, ruhî melekeleri geliştirmeyi bir usule bağlamak mümkündür. Eskiler bunu şöyle ifade ederlerdi: 'Kılletü't-taam, kılletü'l-menam, kılletü'l-kelam, sükût-u müdâm, uzlet ani'l-enâm, zikr-ü müdâm, teveccüh-ü tam.'

Evet, bu yolda az yiyeceksin. Özellikle proteini bol olan yağ, et, yumurta gibi gıdalardan kaçınacaksın. Az içecek, az uyuyacaksın. Zaten Allah Rasulü de bütün bu hususlara işaretle: 'Sizin adınıza en çok korktuğum, göbek bağlamanız, çok uyumanız, tembelliğiniz ve yakîninizin az olmasıdır.' (1) buyurmuyor mu? Aslında, sırasıyla bunlar birbirini doğuran neticelerdir. Çok yiyen bir insan çok uyur, çok uyuyan bir insanın da yakîni çok az olur. Aksi neticeler de yine bunların aksinden doğar. Yani, az yiyen az uyur ve az uyuyanın da yakîni gün geçtikçe çoğalır. Öyle ise bu neticeye ulaşmak isteyenler, mutlaka az yemeli, az uyumalı, hayrete varmalı ve gözlerinin misal alemine açılmasını temin etmelidirler.

Neticeye ulaştıran şartlardan biri de az konuşmaktır. Hz. Ömer'in (ra) dediği gibi 'Çok konuşanın sakatatı çok olur.' (2) Onun laflarının çoğu işe yaramaz ve bu tür insanlara gayb perdesi aralanmaz.

'Sükût-u müdâm' devamlı sessizlik demektir. İnsan sesini kesip, gözünü, muttali olmak istediği aleme döndürmeli ki, yaramaz her şeyi unutarak ruhunu ulvi alemlerle irtibatlandırabilsin.

'Uzlet ani'l-enâm' ise halktan uzak ve ayrı durmak manasına gelir. İnsan, göz ve kulak vasıtasıyla kalbinin, ruhunun kirlenmesine meydan vermemelidir. Halbuki çarşı-pazar ve insanlarla ihtilatta, bunların kirlenmesine sebep olacak faktörler sayılamayacak kadar çoktur. Bu faktörlerin menfi tesirinden kurtulabilmenin en sağlıklı yolu uzlet, yani insanlardan uzak kalmaktır.

'Zikr-ü müdâm ve teveccüh-ü tam', neyi anmak gerekiyorsa onu anmaktır. Kimisi Mesih'i, kimisi de Buda'yı anar. Halbuki bizler Allah'ı anar ve O'nun yüce adını vird-i zeban ederiz. Böylece teveccüh-ü tam hasıl olur ve insanın ufkunda yeni menfezler açılır. Bir insanın gayb alemine muttali olmasının yolu, arzettiğimiz hususlar gibi şeylere riayetten geçer. Günde üç öğün yemek yiyen, karnını tıka basa doyuran ve kendini gevezeliğe salıp, bilip bilmediği herşeyi konuşan, zikre devam etmeyen ve cemiyet hayatında, çoğunlukla kendisini ilgilendirmeyen mâlâyâniyatla meşgul olan.. çok uyuyan ve gaflette boğulan bir insanın, bana niçin gayb perdesi açılmıyor, diye itiraza hakkı yoktur. Zira o, kendini neticeye ulaştıracak yolun erkanına riayet etmemektedir. Menzile varılmaması da gayet normaldir.

Her şeyin bir usulü vardır. Bu usulle beraber, bu mevzu mürşid ve üstad ister. Ben kendi kendime yaptığım riyazat sebebiyle bazı rahatsızlıklara maruz kalmıştım. Bu esnada bana el uzatan bir hak dostu 'riyazat mürşid ister, müsaadesiz yapılamaz' demişti. Hakikaten daha sonra ben de aynı kanaate sahip oldum. Riyazat yapmak isteyenler, bunu mutlaka bir mürşidin nezâreti altında yapmalıdır. Aksi halde altından kalkılamayacak kadar ağır rizikolar söz konusu olabilir. Burada önemli bir konuya da işaret etmek istiyorum: Bu türlü şeylerle meşgul olan kimseler şayet, mânâ alemine gözleri açık değil ve ayağının basacağı yeri bilemiyorlarsa -Allah muhafaza buyursun- her zaman bir kısım habis ruhların saldırısına maruz kalmaları muhtemeldir. Bunlar cindir, şeytandır veya habis ruhtur ve bunlar çok mühim değildir. Mühim olan bunların kendilerini o şahsa kabul ettirme keyfiyetleridir. Bilhassa kişi bu işi usulünce yapamıyorsa ve başında kendisine ışık tutan bir rehberi, bir mürşidi de yoksa, bu habis ruhlar kendilerini kabul ettirir ve o şahsı oyuncak haline getirebilirler. Böyle birşey, bazen terğib, teşvik ve okşamakla, bazen de tehdit ve korkutmakla olur ve o kişiyi bütünüyle kendi hesaplarına göre konuşturur, kendi hesaplarına göre iş yaptırırlar. Günümüzdeki sapıkların çoğunda görüldüğü gibi, kimisine Mehdi, kimisine Mesih, kimisine (haşa) peygamber ve kimisine de (haşa) Allah olduklarını söylettirirler.

Fethullah Gülen
 

AyŞaman

Banlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
21
Konum
Tyana
İş
Gazeteci
Kırk yıl var ki yol aradım,
Gül içinde gül aradım.
Darp olacak sel aradım,
Ben kendimin mürşidim.

Gah aliyim gah veliyim,
Gah mecnunum gah deliyim,
Büyük bir sevda seliyim,
Ben kendimin mürşidiyim.

Cismim sünnet ruhum kuran,
Rehberimdir fahri sultan
Dünya malı bana yalan
Ben kendimin mürşidiyim.

Bildiklerin senin olsun,
Kerametin sana kalsın.
Gelecek ise haktan gelsin,
Ben kendimin mürşidiyim.

Hani harun hani Musa,
Hani meryem hani İsa
Benim gölgem kendimden kısa.
Benim kendimin mürşidiyim.
Ben kendimin mürşidiyim....
(F.Kaya KUZUCU)

Selam ve dua ile...
 

AyŞaman

Banlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
21
Konum
Tyana
İş
Gazeteci
Özür dilerim yanlış anlaşılmasını istemediğim için ikinci kez yazıyorum. Yöneticilerimde affedecektir eminim. Yazdığım şiir size ithafen değil Sevgili fthbl. Sakın yanlış anlaşılmasın. Eğer yanlış anlaşılma varsa hakkınızı helal edin. Sadece konuyu görünce bu şiir aklıma geldi bende paylaşmak istedim. Sizin paylaştığınız konuya tezat bir şiir. Fakat size ithafen yazmadım onu.
 

fthbl

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
184
Tepkime puanı
11
Özür dilerim yanlış anlaşılmasını istemediğim için ikinci kez yazıyorum. Yöneticilerimde affedecektir eminim. Yazdığım şiir size ithafen değil Sevgili fthbl. Sakın yanlış anlaşılmasın. Eğer yanlış anlaşılma varsa hakkınızı helal edin. Sadece konuyu görünce bu şiir aklıma geldi bende paylaşmak istedim. Sizin paylaştığınız konuya tezat bir şiir. Fakat size ithafen yazmadım onu.
Benle aynı görüşte olmamanız ve bunu da ifade etmeniiz en tabi hakkınız bunda alınacak bişe göremiyorum ben.
Şiiriniz benim ilk mesajımın konusuna bir yönden tezat görünüyor ama başka bir yönden de bakınca doğruluk payı var.
Evet aslında her şey insanın içinde var.Adem peygamberin hakikatı da,Musa peygamberinde,İsa peygamberin de,Hz Muhammed inde.
Cebrail in de Mkailin de,İsrafil in de,Azrail in de...Taşın,bitkinin,hayvanın,cinin,şeytanın..hepsinin hakikatı insan da mevcut.
Kainatta ne varsa insan da var.Kainat insanın içine sığımış ama insan kainata sığmamış.
Aslında zannedersem sizin şiirde bu vurgulanmak istenmiş.İnsanın ihtiyacı olan her şey içinde var.
Hariçten bir şeye ihtiyacı yok,içindeki hakikatleri uyandırabilsin,perdeleri kaldırabililsin,yani ruhunu inkişaf ettirebilsin yeter.
Benim ilk mesajımda ,bu işin tek başına yapılmasının çok zor olduğu, bir rehbere duyulan ihtiyacın önemi anlatıyor.
 

AyŞaman

Banlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
21
Konum
Tyana
İş
Gazeteci
Evet okudum yazınızı. Şiirdeki "Bildiklerin senin olsun, Kerametin sana kalsın. Gelecek ise haktan gelsin, Ben kendimin mürşidiyim." kısmına alınırsınız belki diye düşünmüştüm. İnanacak mürşid yok neredeyse. Şu ahir zamanda gerçek mürşid bulmak o kadar zor ki.. Kime inanacağımı şaşırmış vaziyetteyiz. O yüzden birinin arkasına takılıp cehennem ehli olmaktansa kendi kendinin mürşidi olup doğru yolu aramak en güzeli. Çünkü cenabı mevla akıl vermiş. Ve bize hherşeyin doğrusunu öğretmiştir. Doğru yolu bulmak insanın elinde. Bir Mevlana, Bir Hacı Bektaş-Bayram yetişmiyor.
 
Üst