Ölümden Sonra

Ü

Üye silindi 55028

Kabir hayatı İslam dininde var. Hindularda reenkarnasyon inancı var.Hangisinin mutlak doğru olduğunu nereden anlayacağız? Tek bir dine göre hüküm verilmemelidir. Size sabır dilerim. @Tunacan
Ruh hakkında Kur'an'da sorulan sorular hakkında bilgi verilmiyor,sorulmasına rağmen.Aslında sürekli aynı tür peygamberler ve kitaplar geliyor.Aralarında yaklaşım farkı var ve hepsi aynı şekilde kurulup aynı süreç işlenip aynı şekilde sonlanıyorlar.İsa'nın peygamber ilan edilerek bozulması diğer frigyalı veya mısırlı İsaların sonlanmasına benziyor.Bizimkinin de yaklaşım farkı bulunuyor olmalı.Kur'an'da 3 tür cennetten bahsediliyor diye biliyorum.Bunlardan biri Firdevsi cennetleri diye hatırlıyorum.Reenkarnasyonla alakalı sadece oradan çıkmak istemezler yazıyor.Neden ölen bir kişi cennetten çıkıp başka yere gider?Bilmiyorum.Tabi bunlar fantaziden ileri gitmiyor.Diğer kitaplar birbirini tamamlıyor gibi geliyor.Kur'an'da cennet kesitlerinden birinin benzeri var mesela.Bir ağaç altında yenilen meyveden bahsediyor.Ölüler kitabında aynı kesit var ve orada bu tanımlamalar dışında meyvenin firavun meyvesi olduğu yazıyor.Bana bunlar yapboz gibi geliyor ama dediğim gibi fantazi.Eyüp peygamberin tevrattaki yazısında 1 günün tanımı yapılıyor ve bu Kur'andaki bir günlük dünya süresini söylüyor.Tevratta Yusuf peygamberin ilk mumyalamayı yaptığı yazıyor.Tarihte Heredot'un yazdıklarında bu İmotep'in ona benzer bir kişi olduğu anlamına geliyor.Tarihte ilk mumyalamanın İmotep tarafından yapıldığı yazıyor.
Her neyse.Bu konular konusunda sorular cevaplanmamış.Gerek görülmemiş.Belli bir bozulmadan korkulmuş olabilir.Bazı fikirler 500 sene öncesinde ortaya atıldığı için çok fazla rağbet görüyor.Örneğin cennette her istediğimiz olacak diye bir yazı okunduğunda,hoca denilen bir şahıs her şey olacak o zaman: Erkekler 30 erkek gücünde olacak cennette diyebiliyorlar ve bu düşünce eski diye rağbet görüyor.
Bir dik üçgenin uzunluklarını hesaplamayı ilkokulda lisede öğreniyoruz.Eğer kendimizi tarihtekilerle kıyaslasaydık şöyle bir kurgu kurabilirdik.Ben dik üçgen uzunluklarını hesaplayabiliyorum.O zaman ben pisagor kadar zekiyim.İntegralleri çözebilecek kadar yetenekli olsam Newton kadar zeki olacaktım.Peki 500 yıl öncesindeki bir adamdan ne kadar farklı olabilirim.
 
D

DAİMON

İnana lillahi ve inna ileyhi raciun.
Başın sagolun @Tunacan
Allah gani gani rahmet etsin.

Öncelikle bazı hususlarda müslüman din kardeşlerimi ilahiyat tahsili görmüş biri olarak bilgilendirmeyi üstüme vazife bildim.
İslam dinin temel iki kaynağı oldugunu göz ardı ediyoruz. Peygamberimiz veda haccı esnasında 100.000 kadar müslümana yaptıgı konuşmada size iki şeyi emanet ediyorm dedi: Allah ın kitabı Kuran ve sünnetimi. (100.000 kadar insan yalan üzerinde asla birleşemez. Hep bir agızdan sünnet yok diyemezler yani)
Hal böyleyken müslümanların bir çok konuda 'Kuran da bu yok' diyerek dini bazı mevzuları inkâr ettigini müşahade ediyoruz.
Hadis ilmi peygamberimizin sözlerini ve yaşantısını doğru bir şekilde kıyamete kadar biz müslümanlara ulaştırmak için doğdu.
Kuran ı Kerim bir tarih kitabı yahut bilgilendirme kitabı değil ki açıp her şeyi içinde bulalım. Düşünsenize ciltlerce odalarca... Peygamberimiz de sadece vahiy aracısı değil.
Kabir hayatı hususunda ise öncelikle şunu bilmeliyiz. Ne kadar merak etsekte birincil derecede ilgi alanımıza girmemeli çünkü olan olduktan ölen öldükten sonra faydasız oluyor. Merak ettigimiz konularda ise hadisler yeteri kadar aydınlatıcı. Allah u teala merakımızı peygamberiyle gideriyor. Aşağıda tek tek gözden geçirdim ve sizin için ayetlerle, sahih hadislerle arifleirn sözleriyle menkıbeleriyle berzah alemi hakkında kaviyy yani güvenilir bilgileri paylaştım. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

Kabir hayatı, insanın ölümüyle başlayıp mahşerdeki dirilişine kadar devam edecek olan “Berzah Hayatı”nı ifâde etmektedir. Bu hakîkat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmektedir:

“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında; «–Rabbim! Beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim.» der. Hayır! Bu, onun ağzından çıkan (boş) bir lâftan ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, bu dünyaya dönmelerine mânî olan) bir berzah (perde) vardır.” (el-Mü’minûn, 99-100)

(Bir ara alem söz konusu yani...)

Fânî hayat çarşısının en son giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî alışverişlere, zevklere, câzibelere ve aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracaktır!.. Neticede insanın bedeni, kendisinden yaratıldığı toprağa geri dönecektir.

İnsanın bedeni, rûhuna bir kılıf mâhiyetindedir. Yeniden dirilişin gerçekleşeceği kıyâmet gününde, bu rûha yeni bir beden giydirilecektir. Bu bedenin keyfiyeti de, dünyada iken rûhun kazandığı mânevî seviyeye göre tezâhür edecektir.

Mevlânâ Hazretleri bu hakîkate işaretle şöyle der:

“Bedenine yağlı-ballı şeyleri az ver. Çünkü tenini aşırı besleyen kimse, nefsânî arzulara düşüyor ve sonunda rezil olup gidiyor.”

“Rûha mânevî gıdâlar ver. Olgun düşünüş, ince anlayış ve rûhî gıdâlar sun da, gideceği yere/ukbâ âlemine güçlü-kuvvetli gitsin!”

Son nefeste, nasıl ki ebedî hayatın saâdet mi, felâket mi olacağına dâir ilk emâreler görülmeye başlarsa, âhiret menzillerinin ilki olan kabir hayatı da bu hususta en mühim ikinci merhaleyi teşkil eder.

Nitekim Hazret-i Osman’ın âzatlı kölesi Hânî şöyle nakleder:

Hazret-i Osman, bir kabrin yanında durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bir defasında kendisine:

“–Cennet ve Cehennem hatırlatılınca ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca niçin ağlıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Osman şu mukâbelede bulundu:

“–Çünkü Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim:

«Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulabilirse, sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonraki menziller kabirden daha zor ve daha şiddetlidir… Gördüğüm manzaraların hiçbiri, kabir kadar korkutucu ve dehşet verici değildi!»”(Tirmizî, Zühd, 5/2308; Ahmed, I, 63- 64)

Kabirdeki meyyit, bir nevî denizde boğulmak üzere olan ve dehşet içerisinde yardım isteyen kimse gibidir. Anasından, babasından, kardeşinden, samimî ve sâdık arkadaşından duâ bekler. Şayet bir duâ gelecek olsa, bu onun için, dünya ve içindekilerden daha kıymetli ve sevindirici olur.

Bu sebeple bir müʼmin kabristana gittiğinde, önce kabir halkına selâm vermeli, onlar için duâ etmeli, mümkün olduğunca Kur’ân-ı Kerîm okumalı ve bir gün kendisinin de onlar gibi olacağını tefekkür etmelidir. Nitekim Hak dostlarından Hâtem-i Esam Hazretleri:

“Bir mezarlığa uğrayıp da oradakilere duâ etmeyen ve kendi (âkıbeti)ni tefekkür etmeyen biri; hem kendine, hem de oradakilere ihânet etmiş sayılır.”buyurmuştur.[1]

Büyük İslâm âlimi Süfyan bin Uyeyne Hazretleri de şöyle nakletmiştir:

“Ölülerin duâya olan ihtiyacı, dirilerin yiyeceğe ve içeceğe olan ihtiyacından daha fazladır.”[2]

Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, kabir ehline, dünyadakilerin duâsı bereketiyle dağlar misâli ecir verir. Dirilerin ölülere gönderebileceği en iyi hediye ise onlar için istiğfâr etmek ve onlar adına sadaka verip infakta bulunmaktır.

Nitekim Ehl-i Sünnet inancına göre, ölen bir kimse, işitir, hisseder ve şuur sahibidir. Yapılan hayırlardan istifâde eder ve sevinir. Şerlerden de eziyet görür ve üzülür. Yani insan, bedeniyle ölür, rûhuyla değil.

Âlemlere rahmet olarak gönderilenPeygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Hayatım sizin için hayırlıdır; bazı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)

Yine Efendimiz Vedâ Hutbesi’nde bizlere şöyle seslenmektedir:

“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!”[3]

Yani ümmeti olarak bizlerin yaptığı her amel, Peygamber Efendimiz’e arz edilmektedir. Gönderdiğimiz her selâm, kendilerine ulaştırılmaktadır.[4]



KABİR HAYATI
Şub 14, 2019
Berzah alemi nedir? Berzah aleminde hayat nasıl olacak? Öldükten sonra mezarda neler yaşanacak? Kabir ziyaretinde neler yapılır? Ölüye hangi hayırlar yapılmalı? Ölüler işitir mi? Kabirde sorulacak sorular neler? Ölen kişi gideceği yeri görür mü? Kabir ölüyü neden sıkar? Kabir azabına neden olan günahlar neler? Kabir azabından kurtulmak için neler yapmalı? Kabir azabından koruyan sureler nelerdir? Kabir nimetleri neler? Kabir azabı nasıl yaşanacak? Kimlerin bedeni çürümez? Ölünün ardından yapılacak ameller neler? Ölünün ardından yapılan yanlışlar neler? Ölüler ile ilgili hurafeler neler? Kabir ve türbe ziyaretlerinde yapılan yanlışlar neler? Ahiretin ilk durağı: kabir hayatı (berzah alemi) ile ilgili merak edilen tüm soruların cevabı haberimizde…
Kabir hayatı, insanın ölümüyle başlayıp mahşerdeki dirilişine kadar devam edecek olan “Berzah Hayatı”nı ifâde etmektedir. Bu hakîkat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmektedir:
“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında; «–Rabbim! Beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim.» der. Hayır! Bu, onun ağzından çıkan (boş) bir lâftan ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, bu dünyaya dönmelerine mânî olan) bir berzah (perde) vardır.” (el-Mü’minûn, 99-100)
İNSANIN EN SON GİYSİSİ: KEFEN
İnsan, bu fânî dünyada nasıl ve ne kadar yaşarsa yaşasın, sayılı nefeslerini tükettikten sonra, mutlakâ diğer bir âlem olan kabrin yolcusu olacaktır. Bu yolculukta da yanında götürebildiği tek dünyâlık, sadece birkaç metre kefen bezidir.
Dolayısıyla fânî hayat çarşısının en son giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî alışverişlere, zevklere, câzibelere ve aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracaktır!.. Neticede insanın bedeni, kendisinden yaratıldığı toprağa geri dönecektir.
İnsanın bedeni, rûhuna bir kılıf mâhiyetindedir. Yeniden dirilişin gerçekleşeceği kıyâmet gününde, bu rûha yeni bir beden giydirilecektir. Bu bedenin keyfiyeti de, dünyada iken rûhun kazandığı mânevî seviyeye göre tezâhür edecektir.
Mevlânâ Hazretleri bu hakîkate işaretle şöyle der:
“Bedenine yağlı-ballı şeyleri az ver. Çünkü tenini aşırı besleyen kimse, nefsânî arzulara düşüyor ve sonunda rezil olup gidiyor.”
“Rûha mânevî gıdâlar ver. Olgun düşünüş, ince anlayış ve rûhî gıdâlar sun da, gideceği yere/ukbâ âlemine güçlü-kuvvetli gitsin!”

Son nefeste, nasıl ki ebedî hayatın saâdet mi, felâket mi olacağına dâir ilk emâreler görülmeye başlarsa, âhiret menzillerinin ilki olan kabir hayatı da bu hususta en mühim ikinci merhaleyi teşkil eder.
AHİRETİN İLK DURAĞI: KABİR
Nitekim Hazret-i Osman’ın âzatlı kölesi Hânî şöyle nakleder:
Hazret-i Osman, bir kabrin yanında durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bir defasında kendisine:
“–Cennet ve Cehennem hatırlatılınca ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca niçin ağlıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Osman şu mukâbelede bulundu:
“–Çünkü Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim:
«Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulabilirse, sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonraki menziller kabirden daha zor ve daha şiddetlidir… Gördüğüm manzaraların hiçbiri, kabir kadar korkutucu ve dehşet verici değildi!»”(Tirmizî, Zühd, 5/2308; Ahmed, I, 63- 64)
KABİR ZİYARETİNDE NELER YAPILIR?
Kabirdeki meyyit, bir nevî denizde boğulmak üzere olan ve dehşet içerisinde yardım isteyen kimse gibidir. Anasından, babasından, kardeşinden, samimî ve sâdık arkadaşından duâ bekler. Şayet bir duâ gelecek olsa, bu onun için, dünya ve içindekilerden daha kıymetli ve sevindirici olur.
Bu sebeple bir müʼmin kabristana gittiğinde, önce kabir halkına selâm vermeli, onlar için duâ etmeli, mümkün olduğunca Kur’ân-ı Kerîm okumalı ve bir gün kendisinin de onlar gibi olacağını tefekkür etmelidir. Nitekim Hak dostlarından Hâtem-i Esam Hazretleri:
“Bir mezarlığa uğrayıp da oradakilere duâ etmeyen ve kendi (âkıbeti)ni tefekkür etmeyen biri; hem kendine, hem de oradakilere ihânet etmiş sayılır.”buyurmuştur.[1]
Büyük İslâm âlimi Süfyan bin Uyeyne Hazretleri de şöyle nakletmiştir:
“Ölülerin duâya olan ihtiyacı, dirilerin yiyeceğe ve içeceğe olan ihtiyacından daha fazladır.”[2]
ÖLÜYE HANGİ HAYIRLAR YAPILMALI?
Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, kabir ehline, dünyadakilerin duâsı bereketiyle dağlar misâli ecir verir. Dirilerin ölülere gönderebileceği en iyi hediye ise onlar için istiğfâr etmek ve onlar adına sadaka veripinfakta bulunmaktır.
ÖLÜLER İŞİTİR Mİ?
Nitekim Ehl-i Sünnet inancına göre, ölen bir kimse, işitir, hisseder ve şuur sahibidir. Yapılan hayırlardan istifâde eder ve sevinir. Şerlerden de eziyet görür ve üzülür. Yani insan, bedeniyle ölür, rûhuyla değil.
Âlemlere rahmet olarak gönderilenPeygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hayatım sizin için hayırlıdır; bazı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)
Yine Efendimiz Vedâ Hutbesi’nde bizlere şöyle seslenmektedir:
“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!”[3]
Yani ümmeti olarak bizlerin yaptığı her amel, Peygamber Efendimiz’e arz edilmektedir. Gönderdiğimiz her selâm, kendilerine ulaştırılmaktadır.[4]
ÖLÜLERİN DUASI
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, yaptığımız amellerin âhirete irtihâl etmiş olan hidâyet ehli yakınlarımıza da arz edileceği şöyle haber verilmektedir:
“Sizin amelleriniz, akrabalarınızdan ve kabilenizden vefât edenlere arz edilir. Eğer amelleriniz hayırlı ise onunla sevinirler. Hayırlı değilse; «Allâh’ım, bizi hidâyete erdirdiğin gibi onları da hidâyete erdirmeden canlarını alma!» diye duâ ederler.” (Ahmed, III, 164; Taberânî, Kebîr, IV, 129/3887)
Velhâsıl kabir, fânî ömrünü nefsânî arzularının peşinde ziyan edenlerin büyük mahrûmiyet ve meşakkatlerinin başladığı ilk noktadır. Buna mukâbil, ömürlerini Kur’ân ve Sünnet’in rûhâniyeti içinde geçirenlerin de sonsuz bahtiyarlığının başladığı ilk merhaledir.



KABİR HAYATI
Şub 14, 2019
Berzah alemi nedir? Berzah aleminde hayat nasıl olacak? Öldükten sonra mezarda neler yaşanacak? Kabir ziyaretinde neler yapılır? Ölüye hangi hayırlar yapılmalı? Ölüler işitir mi? Kabirde sorulacak sorular neler? Ölen kişi gideceği yeri görür mü? Kabir ölüyü neden sıkar? Kabir azabına neden olan günahlar neler? Kabir azabından kurtulmak için neler yapmalı? Kabir azabından koruyan sureler nelerdir? Kabir nimetleri neler? Kabir azabı nasıl yaşanacak? Kimlerin bedeni çürümez? Ölünün ardından yapılacak ameller neler? Ölünün ardından yapılan yanlışlar neler? Ölüler ile ilgili hurafeler neler? Kabir ve türbe ziyaretlerinde yapılan yanlışlar neler? Ahiretin ilk durağı: kabir hayatı (berzah alemi) ile ilgili merak edilen tüm soruların cevabı haberimizde…
Kabir hayatı, insanın ölümüyle başlayıp mahşerdeki dirilişine kadar devam edecek olan “Berzah Hayatı”nı ifâde etmektedir. Bu hakîkat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmektedir:
“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında; «–Rabbim! Beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim.» der. Hayır! Bu, onun ağzından çıkan (boş) bir lâftan ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, bu dünyaya dönmelerine mânî olan) bir berzah (perde) vardır.” (el-Mü’minûn, 99-100)
İNSANIN EN SON GİYSİSİ: KEFEN
İnsan, bu fânî dünyada nasıl ve ne kadar yaşarsa yaşasın, sayılı nefeslerini tükettikten sonra, mutlakâ diğer bir âlem olan kabrin yolcusu olacaktır. Bu yolculukta da yanında götürebildiği tek dünyâlık, sadece birkaç metre kefen bezidir.
Dolayısıyla fânî hayat çarşısının en son giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî alışverişlere, zevklere, câzibelere ve aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracaktır!.. Neticede insanın bedeni, kendisinden yaratıldığı toprağa geri dönecektir.
İnsanın bedeni, rûhuna bir kılıf mâhiyetindedir. Yeniden dirilişin gerçekleşeceği kıyâmet gününde, bu rûha yeni bir beden giydirilecektir. Bu bedenin keyfiyeti de, dünyada iken rûhun kazandığı mânevî seviyeye göre tezâhür edecektir.
Mevlânâ Hazretleri bu hakîkate işaretle şöyle der:
“Bedenine yağlı-ballı şeyleri az ver. Çünkü tenini aşırı besleyen kimse, nefsânî arzulara düşüyor ve sonunda rezil olup gidiyor.”
“Rûha mânevî gıdâlar ver. Olgun düşünüş, ince anlayış ve rûhî gıdâlar sun da, gideceği yere/ukbâ âlemine güçlü-kuvvetli gitsin!”

Son nefeste, nasıl ki ebedî hayatın saâdet mi, felâket mi olacağına dâir ilk emâreler görülmeye başlarsa, âhiret menzillerinin ilki olan kabir hayatı da bu hususta en mühim ikinci merhaleyi teşkil eder.
AHİRETİN İLK DURAĞI: KABİR
Nitekim Hazret-i Osman’ın âzatlı kölesi Hânî şöyle nakleder:
Hazret-i Osman, bir kabrin yanında durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bir defasında kendisine:
“–Cennet ve Cehennem hatırlatılınca ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca niçin ağlıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Osman şu mukâbelede bulundu:
“–Çünkü Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim:
«Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulabilirse, sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonraki menziller kabirden daha zor ve daha şiddetlidir… Gördüğüm manzaraların hiçbiri, kabir kadar korkutucu ve dehşet verici değildi!»”(Tirmizî, Zühd, 5/2308; Ahmed, I, 63- 64)
KABİR ZİYARETİNDE NELER YAPILIR?
Kabirdeki meyyit, bir nevî denizde boğulmak üzere olan ve dehşet içerisinde yardım isteyen kimse gibidir. Anasından, babasından, kardeşinden, samimî ve sâdık arkadaşından duâ bekler. Şayet bir duâ gelecek olsa, bu onun için, dünya ve içindekilerden daha kıymetli ve sevindirici olur.
Bu sebeple bir müʼmin kabristana gittiğinde, önce kabir halkına selâm vermeli, onlar için duâ etmeli, mümkün olduğunca Kur’ân-ı Kerîm okumalı ve bir gün kendisinin de onlar gibi olacağını tefekkür etmelidir. Nitekim Hak dostlarından Hâtem-i Esam Hazretleri:
“Bir mezarlığa uğrayıp da oradakilere duâ etmeyen ve kendi (âkıbeti)ni tefekkür etmeyen biri; hem kendine, hem de oradakilere ihânet etmiş sayılır.”buyurmuştur.[1]
Büyük İslâm âlimi Süfyan bin Uyeyne Hazretleri de şöyle nakletmiştir:
“Ölülerin duâya olan ihtiyacı, dirilerin yiyeceğe ve içeceğe olan ihtiyacından daha fazladır.”[2]
ÖLÜYE HANGİ HAYIRLAR YAPILMALI?
Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, kabir ehline, dünyadakilerin duâsı bereketiyle dağlar misâli ecir verir. Dirilerin ölülere gönderebileceği en iyi hediye ise onlar için istiğfâr etmek ve onlar adına sadaka veripinfakta bulunmaktır.
ÖLÜLER İŞİTİR Mİ?
Nitekim Ehl-i Sünnet inancına göre, ölen bir kimse, işitir, hisseder ve şuur sahibidir. Yapılan hayırlardan istifâde eder ve sevinir. Şerlerden de eziyet görür ve üzülür. Yani insan, bedeniyle ölür, rûhuyla değil.
Âlemlere rahmet olarak gönderilenPeygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hayatım sizin için hayırlıdır; bazı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)
Yine Efendimiz Vedâ Hutbesi’nde bizlere şöyle seslenmektedir:
“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!”[3]
Yani ümmeti olarak bizlerin yaptığı her amel, Peygamber Efendimiz’e arz edilmektedir. Gönderdiğimiz her selâm, kendilerine ulaştırılmaktadır.[4]
ÖLÜLERİN DUASI
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, yaptığımız amellerin âhirete irtihâl etmiş olan hidâyet ehli yakınlarımıza da arz edileceği şöyle haber verilmektedir:
“Sizin amelleriniz, akrabalarınızdan ve kabilenizden vefât edenlere arz edilir. Eğer amelleriniz hayırlı ise onunla sevinirler. Hayırlı değilse; «Allâh’ım, bizi hidâyete erdirdiğin gibi onları da hidâyete erdirmeden canlarını alma!» diye duâ ederler.” (Ahmed, III, 164; Taberânî, Kebîr, IV, 129/3887)
Velhâsıl kabir, fânî ömrünü nefsânî arzularının peşinde ziyan edenlerin büyük mahrûmiyet ve meşakkatlerinin başladığı ilk noktadır. Buna mukâbil, ömürlerini Kur’ân ve Sünnet’in rûhâniyeti içinde geçirenlerin de sonsuz bahtiyarlığının başladığı ilk merhaledir.
RAHATA ERMİŞ YA DA KENDİSİNDEN KURTULUNMUŞ KİMSE
Bir gün Efendimiz’in önünden bir cenâze geçmişti. Efendimiz, etrafındaki ashâbına -cenâzeyi kastederek-:
“–Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş!” buyurdular. Bunu anlamayan bazı kimseler:
“–Ey Allâh’ın Elçisi, «rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş» ifâdesinden kastınız nedir?” diye sordular. Allah Resûlü
“–Mü’min bir kul, (vefâtıyla) dünyanın meşakkatinden ve sıkıntılarından (kurtulup) Allâh’ın rahmetine kavuşarak rahatlar. Fâcir (yani günahkâr ve fitneci) bir kul(un ölümü sebebiyle de) insanlar, beldeler, bitkiler ve hayvanlar (onun şerrinden kurtularak) rahata ererler.” buyurdu. (Buhârî, Rikāk, 42)

Bu cihan dershânesinde kulluk imtihanına tâbî tutulan her insan, sayılı nefeslerini tamamladıktan sonra gireceği kabrinde, muhakkak sorguya çekilecektir. Kabre girmeyip ateşte yanmış, suda boğulmuş veya sahrâda kurt-kuş yemiş kişiler dahî, berzah âlemine ulaşıp sorgu-suâlden geçecektir.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mü’min, kabrinde (hesâba çekilmek üzere) oturtulduğunda, ona melekler gelir. Sonra o mü’min, Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet eder. İşte bu hâl, Cenâb-ı Hakk’ın şu kavl-i şerîfinde bahsedilen durumdur:

«Allah Teâlâ sağlam sözle îmân edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette sapasağlam tutar. Zâlimleri ise Allah Teâlâ saptırır. Allah dilediğini yapar!» (İbrahim, 27) (Buhârî, Cenâiz 87, Tefsîr 14/2)

Hazret-i Osman’ın rivâyetine göre, Resûlullah Efendimiz bir ölü defnedildikten sonra kabri başında durmuş ve şöyle buyurmuştur:

“Kardeşinizin bağışlanmasını isteyiniz ve Allah’tan ona muvaffakıyet dileyiniz. Çünkü o, şu anda sorgulanmaktadır.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 69)

İnsan, kendisi için meçhul olan konularda dâimâ büyük bir tedirginlik ve endişe içindedir. Bu endişelerin gönüllerde nüksettiği hususlardan biri de, hiç şüphesiz ki kabir hayatıdır. Zira insan, toprak altı mâcerâsına vâkıf değildir. Ancak Peygamber Efendimiz; “Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukur.”[5] olacağını ifâde buyurduğu kabir hakkında, tafsîlatlı bilgiler de vermiştir. Nitekim Hazret-i Esma şöyle der:

“Resûlullah bir defasında hutbe îrâdına başlamış ve kişinin kabirde görüp geçireceği sorgu ve sualleri anlatmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz kabir ahvâlini böyle tafsîlâtıyla anlatınca Müslümanlardan müthiş bir feryat yükseldi ve hep birden yüksek sesle ağlamaya başladılar.” (Buhârî, Cenâiz, 87)

Şu nebevî ifâdeler de, Peygamber Efendimiz’in kabir ahvâline dâir tafsîlat verdiği hadîs-i şerîfler cümlesindendir:

Hazret-i Enes’in naklettiğine göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kul kabrine konulup, yakınları da arkalarını dönüp gidince (ki bu esnâda kabirdeki cenâze, dönüp giden insanların ayak seslerini işitir) yanına iki melek gelir. Onu oturtup:

«–Muhammed diye bilinen O zât hakkında ne diyordun?» diye sorarlar. Mü’min kimse bu soruya:

«–Şehâdet ederim ki O, Allâh’ın kulu ve Resûl’üdür!» diye cevap verir. Ona:

«–Cehennem’deki yerine bak! Allah orayı senin için Cennet’teki bir mekân ile değiştirdi.» denilir. (Adam bakar ve) her ikisini de görür. Hazret-i Katâde der ki:

“Bize nakledildiğine göre; ona kabri yetmiş zirâ‘[6] genişletilir ve ter ü tâze nîmetlerle doldurulur. Yeniden dirilinceye kadar, böyle lûtuf ve ihsanlar içinde bulunur.”[7]]

Eğer ölen kâfir ve münâfık ise (meleklerin suâline):

«–Bilmiyorum. İnsanlar ne diyorsa ben de onlar gibi söylüyordum!» diyerek cevap verir. Kendisine:

«–Öğrenmedin, anlamadın, bir bilenin peşinden de gitmedin!» denilir.

Sonra kulaklarının arasına demirden bir çekiç ile vurulur. Bu darbenin acısıyla öyle bir çığlık atar ki, sesini (insan ve cinlerden ibâret olan) iki âlem hâricinde, etrafındaki her şey işitir.”(Buhârî, Cenâiz, 68, 87; Müslim, Cennet, 70; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 78/3231; Nesâi, Cenâiz, 110; Tirmizî, Cenâiz, 70/1071)

Diğer bir rivâyette, gelen bu iki meleğin renklerinin simsiyah, gözlerinin gök mavisi, isimlerinin de Münker ve Nekîr olduğu ifâde buyrulmuştur.

Yine bir başka hadîs-i şerîfte deResûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Meyyit mezara konulur. Sâlih bir zât ise kabrinde endişesiz ve korkusuz bir şekilde oturtulur ve:

«–Sen hangi dinde idin?» diye sorulur. O:

«–Ben İslâm dîninde idim.» diye cevap verir. Sonra:

«‒Şu zât kimdir?» diye (Resûlullah hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O da:

«–Muhammed, Allâh’ın Resûlü’dür. O, bize Allah katından apaçık deliller getirdi. Biz de O’nu tasdik ettik.» diye cevap verir. Daha sonra:

«–Sen Allah Teâlâ’yı gördün mü?» diye sorulur. O da:

«–Hiç kimse Allah Teâlâ’yı (dünyada) göremez!» diye cevap verir.

Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak Cehennem alevlerinin (şiddetli hararet ve sıkışıklık sebebiyle) birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:

«–Allah Teâlâ’nın seni koruduğu ateşe bak!» denilir.

Sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetlerine bakmaya başlar. Kendisine:

«–İşte bu güzel yer, senin makâmındır.» denildikten sonra:

«–Sen (dünyada) yakînî îmân üzere idin, bu sağlam îmân üzere öldün ve (kıyâmet günü)inşâallah bu îmân üzere diriltileceksin.»denilir.[8]

Kötü kişi de dehşet ve korku içinde mezarında oturtulur ve kendisine:

«–Sen hangi dinde idin?» diye sorulur.

«–Bilmiyorum.» diye cevap verir. Sonra:

«–Şu zât kimdir?» diye (Resûlullah hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O da:

«–İnsanlar O’nun hakkında bir şeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim.» der. (Yani dînî konularla pek alâkası olmadığını, kalabalığa uyup insanları körü körüne taklit ettiğini dile getirir.)

Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetlerine bakmaya başlar. Kendisine:

«–(Îmân etmediğin için) Allâh’ın senden uzaklaştırdığı Cennet’e bak!» denilir.

Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Oraya bakar, alevlerin birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:

«–İşte bu, senin yerindir. (İslâm hakkında) şüphe üzere yaşadın, şüphe üzere öldün ve inşâallâh, (kıyâmet gününde) şüphe üzere diriltileceksin!» denilir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 32. Ayrıca bkz. Buhârî, Cenâiz, 68, 87; Müslim, Cennet, 70)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de, vefât eden kimseye, şayet Cennet ehlinden ise Cennet ehlinin makamlarından bir makam, Cehennem ehlinden ise Cehennem’in hücrelerinden birinin gösterileceği ve kendisine şöyle denileceği haber verilmiştir:

“Burası senin (müstakbel ve ebedî) durağındır. Kıyâmet günü Allah seni buraya gönderecektir.” (Buhârî, Cenâiz 90)

“…Yeniden diriltilip oraya varıncaya kadar bu şekilde makâmı kendisine gösterilir.” (Buhârî, Rikāk, 42)

Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz, insanların kabirlerinde îman imtihanına tâbî tutulacağını ve kendilerine bazı sualler sorulacağını haber vermiş ve;

“Bana, sizin kabirde Deccâl fitnesi gibi (veya)ona yakın büyüklükte bir imtihana tâbî tutulacağınız vahyedildi.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Vudû’, 37)

Bu hadîs-i şerîfiyle Efendimiz, kabir suallerinin şiddet ve dehşetine dikkat çekmişlerdir.

Peygamberimizin Cenaze Duası

Vâsile ibnü’l-Eska da şöyle nakletmektedir:

Resûlullah, bize Müslümanlardan birinin cenâze namazını kıldırmıştı. Sonrasında Efendimiz’in şöyle duâ ettiğini duydum:

“Allâh’ım! Falan oğlu falan Sana emanettir ve Sen’in himayen altındadır. Artık onu kabir fitnesinden ve Cehennem azâbından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın.

Allâh’ım! Onu bağışla ve ona rahmet et. Şüphesiz bağışlayan ve merhamet eden Sen’sin…” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 56; İbn-i Mâce, Cenâiz, 23)

KABİR AZABI

Duyu organları ve akıl yoluyla idrâk edilemeyen, ancak vahiy yoluyla sâbit olan gaybî mevzulardan biri de “kabir azâbı”dır. Kabir azâbı; Allâh’ın emirlerine uymayan insanın ölümünden kıyâmete kadar geçecek olan bekleme safhasında göreceği azaptır. Bazı hadîs-i şerîflerde bu azaptan, “kabir fitnesi” tâbiriyle de bahsolunmaktadır.

Nitekim Sa‘d ibn-i Ebî Vakkas’ın rivâyetine göre Resûlullah Efendimiz namazlardan sonra şu duâyı okuyarak Allâh’a sığınmışlardır:

“Allâh’ım! Korkaklıktan, cimrilikten Sana sığınırım. Erzel-i ömürden (ihtiyarlık bunamasından) Sana sığınırım. Dünya fitnesinden Sana sığınırım. Kabir fitnesinden Sana sığınırım.” (Buhârî, Cihâd 25, Deavât 37, 41, 44)

Kabir azâbıyla alâkalı olarak Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…O zâlimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara; «Haydi canlarınızı kurtarın! Allâh’a karşı doğru olmayanı söylemenizden ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirmenizden ötürü, bugün aşağılayıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız!» derken onların hâlini bir görsen!” (el-Enʻâm, 93)

“O zâlimlere, âhiret azâbından evvel başka bir azap daha vardır; lâkin pek çoğu bilmez.” (et-Tûr, 47)

“Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medîne halkından birtakım münâfıklar vardır ki, münâfıklıkta mahâret kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, Biz biliriz onları. Onlara iki kez azâb edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azâba itileceklerdir.” (et-Tevbe, 101)

Ehl-i sünnet âlimlerine göre; Firavun ve taraftarlarının sabah-akşam ateşe arz edileceğini, kıyâmet gününde de en şiddetli azâba mâruz bırakılacaklarını[10] ve Nuhkavminin suda boğulmasının ardından ateşe atıldığını[11] bildiren âyet-i kerîmeler, kabir azâbına âit delillerdendir.

Hadîs-i şerîflerde de; gıybet ve dedikodu yapmanın,[12] ölüye ağıtlar yakarak ağlamanın,[13] borçlu olarak ölmenin,[14]yalan söylemek, zinâ etmek, fâiz yemek ve içki içmek[15] gibi haram fiillerin, kabir azâbına sebep olduğu bildirilmektedir.

Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle buyurmuştur:

Resûlullah Efendimiz’in, namaz kılıp da kabir azâbından Allâh’a sığınmadığını hiç görmedim.” (Buhârî, Cenâiz, 87)

Ashâb-ı kirâmdan Ebû Cuhayfe, Berâ bin Âzib ve Ebû Eyyûb el-Ensârî şöyle buyurmuşlardır:

“Bir gün Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, Güneş battıktan sonra (Medîne hâricine) çıkmıştı. Bir ses işitti ve:

«‒Yahudîler, kabirlerinde azap görüyorlar.»” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 88; Müslim, Cennet, 69)

Burada şöyle bir sual akla gelebilir:

“Biz kabrinde azap gören bir ölüde hiçbir iz ve emâre görmüyoruz! Meselâ o kabrinde nasıl oturtuluyor, kendisine nasıl suâl soruluyor ve bazılarına demirden bir çekiçle nasıl azap ediliyor?”

Buna cevâben denilebilir ki:

“Bu aslâ imkânsız değildir. Zira dünyada da bunun bir benzeri vardır. Nitekim uyuyan kişi, rüyasında gördüğü şeylere göre lezzet veya elem duyar ama yanındaki kimse onun yaşadığı bu elem ve lezzetten hiçbir şey hissetmez. Aynı şekilde uyanık olan bir kişi, işittiği bir söz veya içinden geçen bir düşünce sebebiyle heyecan yahut üzüntü duyar ama yanındaki arkadaşı bunu müşâhede edemez.”[16]
 
D

DAİMON

Kabir azabı yazısını sorularla İslamiyet sayfasından okuyabilirsiniz üzerini tıkladıgınızda ulaşabilirsiniz. İlk kısmını yanlışlıkla iki defa paylaşmışım alttaki kabir hayatı başlıgı dan okumaya başlarsanız karışıklık olmaz.
Sevgiyle.
 
Üst