Kitaplardan Alıntılar

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Doğu ile Batı arasındaki fark, Hilal ile Haç arasındaki fark kadar. Hilal bombeli. Haçtaysa dik açılar var. Hilal altında yaşayanlar da bombeli hayatlara sahip. Genişler, kurallarla ilgilenmiyorlar, zamanla ilgileri yok, çöl kumu gibi uçuşuyorlar. Haçın gölgesindekilerse sert ve köşeli hayatlar yaşıyorlar. Yasaları, kuralları olan, dik açılı hayatlar. Hilalin altındaki insana, Haçın gölgesindeki düzeneğe inanıyorlar. Dolayısıyla hilalle yaşayanların her biri ayrı düzenek geliştiriyor. Küçük çeteler, küçük düzenler. Haç insana tek bir düzenek emrediyor.

Batı'da insanların kökü birdir. Dalları gelişir. Kökten bağlı olanlar, sosyal düzen tarafından birbirine benzer hallere sokulmuş insanlardır. Ancak bunlar büyüyüp gelişir ve ayakları sosyal güvenlik numaralarına saplanmışken, elleriyle gidebildikleri kadar uzağa yükselirler. Oysa Doğu kapalıdır. Kök ve dallar birlikte yaşar. Bunun nedeni, dalları koruyacak tarafsız bir sosyal düzeneğin olmamasıdır. Dal, ancak köküne yakınsa yaşar. Otuzbeş kişilik aileler, tek evin içinde birlikte ölür. Evden kaçılmaz. Batı'daysa evden kaçmak, gelişmenin tek yoludur.

Aslında her ne kadar Doğu, doğaya yakınmış gibi dursa da, hayvanların yavrularıyla ilişkileri düşünüldüğünde Batı, toprağa çok daha yakındır.

Toplumların bir el olduğunu düşünürsek, Batı' da eller açıktır. Avuç toplum, parmaklar bireydir. Doğu' daysa eller yumruk olmuştur. Bu yüzden, Doğulularla savaşmak için hepsini birden yok etmek gerekir. Yumruk, bilekten kesilmelidir. Batılılarsa, parmak kırar gibi, tek tek alt edilmelidir.

Doğu, Batı'nın sırtıdır. Batı' nın zayıflığı, kendini bıçaklayabilecek kadar uzun kollara sahip ve kör olmasıdır. Dünya etrafında kovalamaca oynamanın sonu, yorgunluktan ölmektir. Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan, ne kadar yaşayabilir ?

Yönler, sadece denizciler ve pilotlar içindir. Sorulması gereken dünyanın nerede olduğudur. Doğuda mı, Batıda mı ? Ve bu yönlerin merkezinde ne olduğunun merak edilmesidir.

Her şey matematiktir. Dünyadan ne çıkarsa sonuç sıfır olur ?
 

Mr. Şeytan

Banlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2018
Mesajlar
220
Tepkime puanı
915
Konum
Zamanın dışında boşluğun içinde
Şebnem; ceylanların, kuğuların sınıf arkadaşı, cıvıltılı cimcime, bal şelalesi;
Şövalye olsaydım, senin şehrine hücum etseydim, dudaklarını görünce kılıcımı düşürür, atımdan düşerdim. Hiçbir zaferin erişemeyeceği tatta bir yenilgi olurdu…
Ellerin… Boğumları kudretten zarafet şaheseri yüzükler gibi. İnsan kıyamaz dokunmaya. Avuçların desenli kurabiyelere benziyor. Öpsem, ağzımda şeker tadı bırakacak, kesin.
Parmaklarının ucunda tırnakların küçük deniz kabukları gibi parlıyor Şebnem…
Rüyanda baş rolde değilsen, kabus görüyorsun demektir.
Bir kerecik buluşalım, yeniden hayatımın baş rolünde olayım. Kalbimden mezarlık dumanları yükselse de ziyanı yok.
Şebnem, uçsuz bucaksız bir çayırda buluşalım. Başını dizlerime koy. Sevincimden çimlere kırağı düşürürüm.
Senden sinyal beklemek, dünya dışı uzayda yaşam belirtileri aramak gibi; acayip sancılı.
İnsan, nelere katlanmak zorunda kalacağını önceden kestiremiyor. Göze aldığımız risklerden, tehlikelerden çok daha fazlası çıkıyor karşımıza.
Bakışların, cennetin eşiğinde sorulan bilmeceler gibiydi Şebnem.
Artık hayatımın normale dönmesi imkansız.
Şebnem, sen saklanınca ağaçların içi boşaldı, kuşlar iskelete döndü, deniz pıhtılaştı, gökyüzü felç oldu, bulutlar kireç bağladı, asfaltlar eriyor, minareler yamuldu; İstanbul, haşlanmış lahana gibi kendini saldı.
Şebnem seni manyaklar gibi özledim. İç içe geçmiş kafeslerin ortasında gibiyim.
Şebnem, adın dilimin ortasına yuva yapmış guguk kuşu gibi, ne zaman ağzımı açsam, uçuveriyor.
Hasretin gecenin mimarisi oldu, temeli, sütunları, kubbesi.
Seni sevmek, göğüs kafesimde bir gökdelen jeneratörü taşımakla aynı şey Şebnem.
Şebnem senin için buffalolar kurban edeyim, yağmur ormanlarını yakayım, tabiatla kanlı bıçaklı olayım.
Şebnem tornavidayla dağlara oyuklar, mağaralar açayım, çölü avuç avuç başka yere taşıyayım.
Şebnem, bir öpücük ver, sonra yurdun dört başına örülü demir ağları söküp trenleri karadan yürüteyim.
Türk Kızılayı’na kan vereyim, oradan da Altı Nokta Körler Derneği’ne gideyim. Körlere sesleneyim: “Arkadaşlar, dünyanın kepazeliğini görmediğiniz için evet şanslısınız, fakat Şebnem’in güzelliğini görmek için ölüp cennete gitmeniz gerekecek. Sıkın dişinizi.”

Öpüyorum gülüşünün bütün kıyılarını.

-Korkma Ben Varım
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlandım.

Benim adım Kaygusuz Abdal. Tanrı'dan vazgeçtim. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda, beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecektir. Ölmek istemiyorum çünkü Tanrı' yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata, benim dışımda kimse dayanamaz..

Platon' un Mağara İstiaresi'ne karşılık, bende Kuyu İstiaresi'ne yazdım : Doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım.

Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp, hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım. Ve sordum, Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu.

Eskiden poker oynardım. Şimdi de, Tanrı'nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. Hayatım masada, birkaç kırmızı oyun fişiyle.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Gözleri arkasında olanlar er geç tökezler. İnsanoğlu, tek bir halden ibaret değil. Üç sayfa önce yazdığını, bugün anlamanın imkanı yok. Çünkü o, sen değilsin. Boşuna bir çaba. Bir dalganın sürüklediği, ilerledikçe çürüyen bir dal parçası. İşte, hepsi bu kadar. Hiçbir şeye dönüp bakma, özellikle de kendine. Bozuk bir fotoğraftan başka bir şey göremezsin. Üzerine tek saniye binsin, sesler bile değişir.

İnsan ; doğru hatırlayabilen bir mahluk değil. Bu yüzden hatırlamaya çalışma.

Öğreneceklerinin yarısı da yalnızlığında. Yalnızlıktan o kadar korkuyorsun ki çevrende insan kalmadığında kendi kendine konuşmaya başlıyorsun. Belki bu da insanoğlunun hatalarındandır. Eğer beş duyun onları kullandıkça eskiseydi, eğer duyup koklayacaklarının bir sınırı olsaydı, bu kadar müsrif olmazdın. Seçmek zorunda kalırdın. Neyi tadacağını, neye dokunacağını seçmek.. Ama ne yazık ki böyle değil.

Gözler, göre göre bozulmuyor. Kulaklar, duya duya sağırlaşmıyor. Dilin, konuşa konuşa kopmuyor.
Gevezeliğin bir duvar gibi. Düşmemek için yaslandığın bir duvar. Oysa ayakta kalmayı denemiyorsun bile.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
İşaya ve Ezehyel Peygamber benimle akşam yemeği yiyorlardı. Onlara, Tanrı'nın kendileriyle konuştuğunu hiç çekinmeden söylemeye nasıl cüret edebildiklerini, yanlış anlaşılabileceklerini ve bir aldanmaya neden olabileceklerini hiç mi düşünmediklerini sordum.

İşaya yanıtladı : Tanrıyı uzuvlarımla sınırlı bir algılamayla ne gördüm ne de işittim. Fakat sezgilerim her şeyin içinde var olan sonsuzu keşfetti. En samimi öfkenin sesinin Tanrı'nın sesi olduğuna inandıktan sonra, sonuçlarını umursamadan bunu yazdım.

Sonra sordum : Bir şeyin öyle olduğuna sağlam bir inanç beslemek, o şeyi öyle yapar mı ?

Yanıtladı : Tüm ozanlar buna inanır. İmgeleme çağlarında, bu sağlam inanç dağları yerinden oynattı. Fakat pek çok insan herhangi bir şeye, sağlam bir inanç beslemek yetisinden yoksun.

Sonra Ezehyel şöyle dedi : Doğu felsefesi, insan algısının ilk ilkelerini öğretti. Bazı halklar başlangıcı bir ilkede, bazıları diğer bir ilkede buldu. Biz İsrailliler, şiirsel dehanın ilk ilke olduğunu, diğerlerinin bundan türediğini öğrettik. Diğer ülkelerin din adamlarını ve filozoflarını, küçük görmemizin nedeni budur. Bu nedenle tüm Tanrıların başlangıçta kendi içimizde varlığını kanıtladıklarını, hepsinin şiirsel dehadan kaynaklandığını önceden gördük. Büyük şair kralımız Davut'un, tutkulu arzusu ve dokunaklı yakarışları bundandır. Biz Tanrımızı öylesine çok sevdik ki onun adına çevremizdeki halkların Tanrı ve Tanrıçalarına lanet okuduk ve zorbalık ettiklerini öne sürdük. Öyle ki insanlar, sonunda tüm halkların Yahudilerin egemenliği altına gireceğini düşünmeye başladı.

Bu, dedi. Tüm sağlam inançlar gibi kabul edilecektir çünkü tüm halklar Yahudi yasasına inanır ve Yahudi Tanrısına tapar. Bundan daha büyük bir boyun eğiş olabilir mi ?


* William Blake - Cennet ve Cehennemin Evliliği // Dünya Klasikleri
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
'' Hayatımızdan geçip gitmesine engel olamadığımız her an gibi bir andı tatmakta olduğum. Dünden biraz uzak, yarına biraz yakın. Cevapsız kalan sorular vardı elbet, zaten bir sonraki günü yaşamaya değer kılan da bu değil miydi ?

Tanrıya inanmaktan farkı yoktu yaşamanın. Yaşadığın anın gerçek olduğuna inanıyorsan, doğru ya da yalan hiçbir şeyin ispatlanmasına ihtiyacın yoktu. ''

*Tanrılar çağı
 

cathrine

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Eki 2012
Mesajlar
1,043
Tepkime puanı
1,458
' Bir kitap okumuştum. Adını hatırlamıyorum. İçinde bir domino teorisi vardı. Domino taşlarını bilirsin. Önce özenle dizilirler sonra tek bir fiskeyle teker teker yıkılırlar. Ancak romandaki hikayede domino taşlarından oluşmuş zincirin iki tarafına da aynı anda dokunuluyor. Ve zincir aynı anda iki taraftan yıkılmaya başlıyor. Zincirdeki domino taşı sayısı tek. İki uçtan birbirini yıkarak gelen taşlar, tam ortadaki taşın iki yanına da aynı anda çarpıyor. Ortadaki taş aynı anda, aynı güçte iki darbeyi, iki tarafından da aldığı için ayakta kalıyor.

Bütün yıkılmış taşların arasında tek başına duruyor. İşte roman böyle bir şeyi anlatıyordu..

Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş bir ucu gelecek. Yıkılıyorlar teker teker ve şimdiki zaman kalıyor ayakta. Geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. Şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. Hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar.

Geçmiş, anılarla zihnimde, gelecekse tahminlerimle zihnimde.

Hepsinde kırılan hayaller var. Her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. Nefes alıp veren bir heykele dönüştüğümü görüyorum. Bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. Yani yaşlanıyorum !
Tabi her anı
@aNAkSaRatE Nereden alıntı,çok merak ettim,cevap verirseniz sevinirim:)
 

cathrine

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Eki 2012
Mesajlar
1,043
Tepkime puanı
1,458
voltalarıma başlıyorum. Uyuyamadığı için atom bombasını icat etmiştir diyorum içimden, resmini yıllar önce bir ansiklopedi de gördüğüm adam için. Ben de uyuyamadığım için yürüyorum odanın içinde.

Pencereden kapıya beş adım. Pencerenin orada dönüşümü yaparken rüzgarımdan perde havalanıyor. Kapının beyazı gözümü alıyor. Yürüyorum. Kilometreler gibi geliyor bana attığım her adım. Sanki dünyayı yürüyorum ufacık odada.

Ben uyurgezerim, diyorum. Sayiri filmenam. Hem hayal ederim, hem yürürüm. Ufacık bir odada volta atarken Meksika'dan Çin'e giderim. Oradan da cennete. Sonra Kanada'ya. Oradan da cehenneme.

Bavula gerek yok. Kendimi götürmem yeter. Tanımam yeter, gittiğim yerlerden ve insanlardan iğrenmem için. Benim ilacım böyle küçük odalar. Böylesine atılan voltalar. Beş adımda aşılan denizler, beş adımda tırmanılan dağlar.

Perdenin havalanışı okyanustaki kasırga, kapının beyazı Alaska'nın karı, sarı duvarlar Sahra Çölü..

Kendimi yanımda götürdükten sonra, her yer aynı
Bu da mı Hakan Günday 'ın kitabından,bayıldım...Bu yazarın üç kitabını okumuştum ,diğerlerini de okumalıyım demek ki..@aNAkSaRatE Çok güzel alıntılar paylaşıyorsun,altına adlarını da yazarsan çok sevinirim,şi
 

Aisling

Kayıtlı Üye
Katılım
31 Tem 2016
Mesajlar
978
Tepkime puanı
1,487
Konum
HARİKALAR DİYARINDA
"Hayır ama bu doğru. Ben sadece orada olduğum için bana aşık oldu. Başkası olsa da olurdu."

"Böyle söyleme. Neden böyle şeyler söylüyorsun?"

"Çünkü böyle oldu."

Bana inanmazlikla bakıyor. "Hep kendine fazla yükleniyorsun."

Ellerime bakıyorum. Gerçekten de kendime yükleniyorum. Ama başka biri bunları sana karşı kullanmadan bu konularda dürüst olmak daha iyi değil mi? Başka biri kalbini kırmadan? Kalbini kendin kirman daha iyi değil mi? Her zaman dürüstlüğün insanları daha güçlü kıldığını düşünmüştüm.

Isla ve mutlu son
 

cathrine

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Eki 2012
Mesajlar
1,043
Tepkime puanı
1,458
@aNAkSaRatE ''Kinyas ve Kayra'',''Az''ve ''Azil''kitaplarını okumuştum ama bütün cümleler insanın aklında kalmıyor..Tekrar okusam bile bıkmam..Sıradaki kitabım ''Ziyan''olsun o zaman...Çok teşekkür ederim:)
 

Mr. Şeytan

Banlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2018
Mesajlar
220
Tepkime puanı
915
Konum
Zamanın dışında boşluğun içinde
Adam fısıldadı: ''Tanrım konuş benimle.''
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı:
''Tanrım konuş benimle.''

Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.

Adam etrafına bakındı ve,
''Tanrım seni görmeme izin ver'' dedi.
Ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.

Ve yüksek sesle haykırdı:
''Tanrım bana bir mucize göster.''
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.

Sonra çaresizlik içinde sızlandı:
''Dokun bana tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur! ''
Bir kelebek kondu adamın omzuna.
Ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
“Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında, cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin.”

F. Kafka - Dava
 

Aisling

Kayıtlı Üye
Katılım
31 Tem 2016
Mesajlar
978
Tepkime puanı
1,487
Konum
HARİKALAR DİYARINDA
Bu bir kitabın ikinci ara bölümü. Biraz fazla açık cümleler olabilir baştan uyarayım. Aynen aktaracağım ama...

Seks, Adem ve Havva çıplak olduklarını fark ettiklerinden beri alçak bir tanıma sahiptir. Nasıl olup da bir bahçede yalnızlarken ve etrafta da kıyafet dükkanı yokken çıplak olduklarını fark etmemeleri, seksin ilk gizemlerinden biridir. Muhtemelen seksin kendisini nasıl keşfettiklerini yanıtlaması daha kolaydır, hatta afrodizyak etkisi bilinmeyen elmayı ısırmamış olsalar bile. Çünkü doğa vakumdan tiksinir,insan vücudundaki deliklerde tabii ki birer vakumdur. Çocuklarının seksi nasıl keşfettiği ve ilâhi düzeni sürdürmek için sürekli birbirleriyle nasıl sevişmek zorunda kaldıklarını anlaması kolay değildi. Her tür matematikçi, bir kadının yumurtaları ve bir adamın sperminden gelen yüz sekiz milyar insanı açıklamak için bir formül üretmekte zorlanacaktır.

Ne zaman bir kadın ve bir adam bir araya gelip b9r bebeğe ya da aynı anda on taneye (evet Virginia'da önlü doğum mevcut) sahip olsa,ritüel olarak Adem ve Havva'nın birbirlerini ilk ke görüp de vücutlarının deliklerinin uyumunu keşfetmelerini tekrarlamış oluyor.

Seksin neden bütün varoluşun başı ve sonu olduğu, bazen yemeğin, dinlenmenin, nefes almanın bile önüne geçtiği, bütün felsefenin kutsal kasesidir. Herkes onu gördüğünü iddia eder ama aslında yanına yaklaşan yoktur. Filozofların dediği üzere herkes dilidir olduğuna göre, her kadın ve erkek ya da erkek ve erkek ya da kadın ve kadın ya da bütün birlikteki insan kombinasyonları hatta in flagrante delicto (açıkca leziz durumlar olarak çevrilir) bir araya gelen insan dışındaki canlılar da insanlık tarihinin en yüce eylemini gerçekleştiriyor demektir.
Bütün insan olan ve insan için mümkün şeyler gibi seks de tamamıyla demokratik, anarşist ve uygundur. Denemiş ve test edilmiş celismezlik prensibine göre bir mantıkçı sadece üç seçenek görebilir( erkek üstte, kadın üstte, hiçbiri üstte değil) ancak lezbiyene, beyler,biseksüeller, transseksüeller, maçolar, homofobikler, heterofobikler, omnifobikler ve akla gelen bütün cinsel tercihler, kimlikler, yönelimler mantığı yapı sökümüne uğratmış, yüzlerce, hayır binlerce akla gelen ve gelmeyen pozisyon üretmiştir. Gerçek anlamda seks, karşı konulamaz güçle harekete geçirilen hareketsiz objeyi örnekler.

Bu yüzden terim olarak göz önüne alındığında, seks insan ırkının evreni -tabii eninde sonunda da cenneti- mesken edinen sayısız yaratıklar dokumasına katkısı ilan edilebilir.
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Sustular ve kendilerinden nefret edenlerin yüzlerini güneşin bulaştığı denizde gördüler. Oysa kötü insanlar değillerdi ama yine de hayatta olmaları, onları nedensizce sevenlere acı veriyordu. Acının nedeni tam olarak hayatta olmaları değil, hayatı kullanma biçimleriydi.

Harcıyorlardı. Her şeyi. Kendilerini, hayatlarını, onlara sunulmuş her duyguyu ve her malı..

* * *

Bazen dünyanın bir kasa olduğunu düşünüyorum. Tanrı'nın parasını sakladığı bir kasa. Para biriminin insan olduğu evrendeki küçük bir kasa. Tanrı'nın paraya ihtiyacı olduğu zaman büyük savaşlar, felaketler ve ölümler oluyor.

Ölenler harcanıyor. Kalanlarsa faiz yaratmak için ürüyor.

* Sahte insan tanımı - Piç
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Sıfırdan hayatlarını yaratmış insanların hikayeleri kadar, hayatlarından bir sıfır yaratmış olanlarınki de gösterişlidir.

Yemek yedim ; herkes gibi.
Düşündüm ; kimsenin yapamayacağı gibi.
İzledim ; yüksek zihnimden dökülen düşünceler şelalesini.

Hayal ettiğim her şeyi yapabileceğimi anladım. Ancak bilgiye ihtiyacım vardı, daha çok bilgiye. Ve daha çok.

* Azil
 
Üst