Kitaplardan Alıntılar

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Neden şimdi anlattı ? Kendine mi yoksa bana mı anlattı ? Belki de dokuz yaşında ki çocuğuna verip verebileceği tek hayat dersi buydu. Elindeki tek hayati bilgi.

Tek gerçek hayat dersi : Hayatta kal !
O dersten çıkardığım dersi de hatırlıyorum : Ama hayatta nasıl kaldığını kimseye anlatma..

Kimse anlatmasın nereden geldiğini diye ağladığımı hatırlıyorum. Kimse anlatmasın aldığı nefesleri kimden çaldığını. Dokuz yaşındaydım. Bilemezdim.. Nasıl hayatta kaldığını anlatmak için hayatta kalındığını..

Sonra bir ara, babamın o yaşlı adamı boğazından tutup ittiği anı hayal ettiğimi hatırlıyorum.
Babamda ki adem elmasından o adamda da vardır diye düşündüğümü..
Ve yumru, babamın eline gelmiş midir diye sessizce kendime sorduğumu..
Babamın avucunda iz bırakmış mıdır o adamın adem elması ?
Yanağımı okşadığında bana da bulaşır mı ?

* Daha
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Düşünüyorum o halde varım aforizması sorunludur. Düşünceler ifade edildiğinde hatta eyleme dönüştüğünde gerçekliğe dönüşür.
Durumu somutlayan dışardalıktır.

“ İçerde olan, var olamaz.”

Ve dışarının anahtarı bir başkasının elindedir.
 

XirisX

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2018
Mesajlar
190
Tepkime puanı
832
Konum
İstanbul
“Hayatım nedir?” diye sorup “Bir kötülüktür.” şeklinde cevaplarken tamamen doğru olduğumu fark ettim. Hata, sadece kendim için geçerli bir cevabı tüm hayata yüklememdi. Kendime hayatımın ne olduğunu soruyordum ve cevabımı alıyordum, kötü ve anlamsız. Gerçekten de öyleydi, hayatım, şehvete olan düşkünlükle harcanmış, anlamsız ve kötüydü, dolayısıyla hayatın anlamsız ve kötü olduğu iddiası yalnızca kendi hayatım için geçerliydi, hayatın geneli için değil.



İnsanoğlunun hayatı hakkında düşünmek ve konuşmak için, insanoğlunun hayatı hakkında düşünmek ve konuşmak gerekiyordu, birkaç parazitin hayatı hakkında değil.



Hayatını işkence ve kafa kesmekle geçirmiş bir cellat, ümitsiz bir sarhoş, veya nefret ettiği, fakat olmadan da yaşayamayacağı karanlık bir odaya kapatılmış bir deli hayal edin. Bu insanların kendilerine “Hayat nedir?” diye sorduklarını düşünün. Açık ki, sadece tek bir cevap verebileceklerdir: Hayat kötülüklerin en büyüğüdür. Bu cevap hayatın geneli için olmasa bile delinin kendisi için oldukça doğru bir cevap olacaktır.



İtiraflarım / Tolstoy
 

Rhea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Nis 2017
Mesajlar
4,727
Tepkime puanı
7,642
Konum
Nirvana
İş
Witch
'' Zaman zaman, kendi kendime, Tanrı'nın insanoğlunu yeryüzüne sırf öbür hayvanlara ne denli dürüst ve ince olduklarını kanıtlamak için mi getirdiğini sorarım!''

Bir haber sitesinde, terliği çukura düşen çocuğa yardım eden akıllı ördeğin haberini gördükten sonra okuduğum kitapta da bu cümleye denk gelmem manidar..
 

XirisX

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2018
Mesajlar
190
Tepkime puanı
832
Konum
İstanbul
bir zamanlar bir kırkayak yaşarmış. kırk bacağıyla çok güzel dans ediyormuş bu kırkayak. ne zaman dans etse ormanın bütün hayvanları toplanır seyre dalarmış. hepsi de hayranmış kırkayağın sanatına. sadece kara kurbağa çekemiyormuş kırkayağın dansını...

ne yapsam da kırkayağın dans etmesini önlesem, diye düşünmüş. açıkca danstan hoşlanmadığını söylese olmaz. kendisinin daha iyi dans ettiğini söylese o da olmaz, çünkü kimse buna inanmaz. sonunda şeytanca bir plan gelmiş aklına.

oturmuş bir mektup yazmış kırkayağa. “ey eşi benzeri olmayan kırkayak,” demiş. “senin o yüce dans sanatının zavallı bir hayranıyım. nasıl dans ettiğini öylesine bilmek istiyorum ki! ilk önce sol taraftaki 28. bacağını mı kaldırıyorsun, sağ taraftaki 9. bacağını mı? yoksa sağdaki 16. bacakla mı başlıyorsun dansa, soldaki 37. bacağınla mı? heyecan içinde cevabını bekliyorum. sevgiler. kurbağa.”

kırkayak bu mektubu alınca, ömründe ilk defa dans ederken aslında ne yaptığını düşünmeye başlamış. ilk hangi bacağını kaldırıyor? sonra hangisini? sonra ne olmuş dersin sofie?

-herhalde bir daha dans edememiş.

evet, öyle olmuş. düşünce düşgücünü sıkıştırıp boğarsa, olacağı budur işte.

Sofie’nin Dünyası / Jostein Gaarder
 
Ü

Üye silindi 58480

... Bu, fırsatın hilelerinden biridir. Arka kapıdan içeri süzülerek talihsizlik ya da geçici yenilgi kılığına bürünmek gibi sinsi alışkanlıkları vardır fırsatın. Belki de bu yüzden birçokları fırsatı tanımada başarısız olurlar.

Düşün ve zengin ol / Napoleon Hill
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
'' Şüphe denilen ejdarha tüm bedenimi sarmıştı. Bir fikri ne kadar sağlam temeller üzerine kurarsam kurayım, şüphe ejderhası bir dokunuşta onu yerle bir ediyordu. Bari tam bir inkârla sabit bir noktada kalabilseydim. Ama ne gezer, inkâr başka şey, şüphe başka şey.

Şüphe ejderhası doğru olan her fikrin düşmanıydı, ikrar olsun, inkâr olsun, kesin olan hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Hayattaki sahneleri fikrin dış âleme bir yansıması olarak kabul edersek, ne müthiş bir azapta, ne dayanılmaz bir ateşte kaldığım anlaşılır.

Herkes için normal olan şeyler bana başka türlü görünüyordu.

Bu yüzden aşkta da, parada da şanssızdım. İnsanlardan kaçan biri olmuştum. Bu dayanılmaz durumdayken, birazcık rahatı, sarhoş olup kendimden geçmekte buluyordum. Sürekli içki içmekten bedenim mahvolmak üzereydi. ''

* Amak-ı Hayal
 
Ü

Üye silindi 58480

Hayatta tüm hataları kendimiz yapacak kadar zamanımız yok. Başkalarından öğrendiklerimizle “klasik” kusurlardan kurtulup, yanlış yapma kontenjanımızı daha yanıltıcı ve özgün hatalar için kullanabiliriz!

Hayat Bilgesi - Mümin Sekman
 

Mr. Şeytan

Banlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2018
Mesajlar
220
Tepkime puanı
915
Konum
Zamanın dışında boşluğun içinde
"Hiç depresyona girdin mi?" diye soruyorum.

Az önce rotamızda önemli bir değişiklik oldu. Bir süredir aynı yolda ilerliyorduk. Bir dur işaretinde durduk, kırmızı ışıkta değil. Sola döndük. Yollarda hiç trafik ışığı yok zaten.

"Affedersin, ani oldu. Düşünüyordum da."

"Neyi düşünüyordun?"

Hayatım yıllardır dümdüz. Başka nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Bunu daha önce kendime bile itiraf etmedim. Depresyonda olduğumu sanmıyorum. Söylemeye çalıştığım bu değil. Hayatım yavan, neşesiz yalnızca. Öyle çok şey kazara olmuş gibi, gereksiz, keyfe keder geliyor ki... Hayatımda bir boyut eksikliği var. Bir şey eksik.

"Bazen nedensiz yere üzgün hissediyorum kendimi" diyorum. "Sana da oluyor mu bu?"

"Öyle bir şey olmuyor bana, sanmıyorum" diyor. "Çocukken daha çok kaygılanırdım."

"Kaygı mı?

"Evet, önemsiz şeyler için endişelenir dururdum. Bazı insanlar, yabancılar beni endişelendirirdi. Uyumakta zorlanırdım. Karnım ağrırdı."

"Kaç yaşındaydın?"

"Küçüktüm. Belki sekiz, dokuz. Durum kötüleşince annem bana 'çocuk çayı' dediği şeyden yapardı. Aslında şekerli süte bir damla çay koyardı hepsi bu. Oturur konuşurduk."

"Ne hakkında?"

"Genelde beni kaygılandıran şeyler hakkında."

"Hatırladığın belli bir konu var mı?"

"Ölmekten değil ama ailemden birinin ölmesinden korkuyordum. Çoğu soyut korkulardı. Bir süre bir uzvumu kaybedeceğimi düşündüm."

"Gerçekten mi?"

"Evet, çiftliğimizde koyunlar ve kuzular vardı. Kuzular doğduktan birkaç gün sonra babam kuyruklarına özel lastik bantlar takardı. Kan akışını kesecek kadar sıkıydı bantlar. Birkaç gün sonra kuzunun kuyruğu düşerdi. Kuzular acı çekmiyordu, ne olduğunu bile anlamıyorlardı.

Tarlalarda dolaşırken arada bir kopmuş bir kuzu kuyruğu bulduğum olurdu. Aynı şey benim başıma da gelecek mi diye merak ederdim. Ya tişörtümün kolları ya da çoraplarım çok darsa? Çoraplarımla uyuyup gecenin bir yarısı uyandığımda ayağımın düşmüş olduğunu görürsem? Neyin önemli, neyin önemsiz olduğu konusunda da kaygılanmama yol açtı bu durum. Kuzunun kuyruğu neden önemli değildi? Önemli bir şeye sıra gelmeden önce hangi uzuvlarımı kaybedebilirdim?

"Bu konunun neden sinirini bozduğunu anlayabiliyorum."

"Affedersin. Soruna çok uzun bir yanıt verdim. Kısa bir yanıt vermek gerekirse, hayır, depresyonda değilim.

"Peki üzgün müsün?"

"Elbette."
 

aNAkSaRatE

Banlı Kullanıcı
Katılım
4 Tem 2018
Mesajlar
426
Tepkime puanı
1,720
Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaraları ile yapılan çıkar hesapları demekmiş.

1,565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğu'da, ayakkabılı olanı Batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü.

Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de kaçak denilen insanlar.. Elimizden geleni yapıyorduk.. Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Duvardan duvara..

Tabii dünyanın geri kalanı da boş durmuyor ve bir an önce doğdukları yerden çıkıp ölecekleri yere koşmaları için onlara her türlü çaresizliği sunuyordu. Çaresizliğin bütün çeşitlerini. Her boy ve ende.. ağırlıkta ve yaşta.. Bizde bu toprakların enlem ve boylamlarının gereğini yerine getiriyorduk sadece.

Cehennemden kaçanları cennete taşıyorduk.

Ben ikisine de inanmıyordum. Ama o insanlar her şeye inanıyordu. Hem de neredeyse doğuştan !
Ne de olsa şöyle düşünüyorlardı : Eğer savaştan sağ çıkılsa bile açlıktan ölünen bir cehennem varsa bu dünyada, elbet bir cennette vardır.

Cehennemin varlığı cennetinkine kanıt değildi.

Bütün dünya nüfusuna ezberletilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. Ve o tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı. İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı.

Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık. Çünkü her insanın, aynı anda, hem iyi hem de kötü olduğu gerçeği kabul edilirse, hayranlık duyulup peşinden ölüme gidilen kim varsa, yani gelmiş geçmiş bütün liderlerin kimliğinde lekelemeler başlayacaktı. Kafalar karışacak, düşünceler çarpışacak ve kimse, kimse için hayatını feda etmeyecekti.

Ama öyle olmadı ve mutlak iyiyle mutlak kötünün savaşı, insanları birbirine kırdırmanın en basit yolu haline geldi.

''Sizler iyi olanlarsınız'' diyenler ''Gidin, benim için geberin demek istiyorlar ! ''
''Sizler cennete gidecek olanlarsınız'' diyenler de ''Geberttikleriniz de cehenneme gidecek ! '' demek istiyordu.

Dolayısıyla cennet ve cehennem, iyilik ve kötülük, insan denilen varlığı ortasından ikiye ayırdı ve bir tarafını diğeri ile kanlı bıçaklı hale getirip bir aptala dönüştürdü. Böylece geçmişin müthiş tezgahtarları, kutsal zıtlık teorisi ile ambalajladıkları, ömür boyu garantili itaatkarlığı özgür insanlara satmayı becerebildi.

Tek bir gerçek zıtlık vardı, o da sadece biyolojide geçerliydi : Ölü yada Diri

* Daha
 
Ü

Üye silindi 58480

Eğer misal alemindeki herhangi bir cisim, nesne ya da canlı bizim içinde yaşamakta olduğumuz alemdeki kopyası ile karşılaştırılacak olursa, oradakine göre bizimkinin yüz bin kat perdeli olduğu anlaşılır.

Bilinçaltınızda bir bina hayal ediyorsunuz, hayat ettiğiniz anda o bina sizi hazır bekliyor. Siz de ona bakarak burada plan yapıp onu inşa etmeye başlıyorsunuz. Yani odaraki gerçeğine bakarak buraya kopya ediyorsunuz. Elbette ki buradaki oradakine göre kopya olduğu için herzaman yetersiz kalacaktır. Halbuki biz buradakileri gerçek ve mükemmel sanıyoruz.

Kozmik Satranç - Ahmet Serhat Tan
 

Broad

Banlı Kullanıcı
Katılım
24 Ağu 2019
Mesajlar
77
Tepkime puanı
183
Hayvanlarda Kuduz Belirtileri;
Hayvanın huyunda veya hareketlerinde değişimler, korkaklık, sinirlilik ve saldırganlık görülebilir.
Hayvanda genellikle şiddetli ısırma isteği bulunur.
Vücudunda felçler, yutkunma güçlüğü, salya akması, kasılmalar görülebilir.
 

Impulse

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Tem 2019
Mesajlar
325
Tepkime puanı
340
Her şey aynı yönde ve hızda hareket ettiğinde, bir gemide olduğu gibi, hiçbir şey hareket etmemiş görünür. Herkes haddini aşarken, kimse haddini aşmıyor gibi görünür.

Düşünceler / Pascal
Şu yaşıma kadar gördüğüm ve çok etkilendiğim bir kaç nadide sözden biridir.
Bana ait olmasını arzu ederdim, kıskanılacak kadar güzle bir cümle.
Teşekkürler @XirisX
 

Rhea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Nis 2017
Mesajlar
4,727
Tepkime puanı
7,642
Konum
Nirvana
İş
Witch
''Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendisine hizmettir, bütün sevgisi kendisini sevmesindendir. Bu yorum sizi şaşırttı mı? Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz. Ama daha derinlere inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz: Siz bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz! Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil.''
Nietzsche Ağladığında-Irvin D. Yalom
 

Aisling

Kayıtlı Üye
Katılım
31 Tem 2016
Mesajlar
978
Tepkime puanı
1,487
Konum
HARİKALAR DİYARINDA
Westley bağırdı. "Sen sevgilinle ölmektense Prensinle birlikte yaşamayı tercih ediyorsun."

"Ölmektense yaşamayı tercih ediyorum, bunu kabul ediyorum."

"Biz aşktan söz ediyoruz Bayan."

"Ben aşk olmadan da yaşayabilirim," diyerek Westleyi tek başına bıraktı.

---

Ben gerçekten aşkın öksürük hapları dışında dünyadaki en güzel şey olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da söylemek zorundayım ki, hayat adil değil. Hayat sadece ölümden daha adil, hepsi bu.

William Goldman- Prenses Gelin
 
Üst