Kelt Kültürü

Amphitrite

Banlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2010
Mesajlar
350
Tepkime puanı
41
Bir soydan çok bir soyla birlikte bir kültür oluşturan Keltler, Kafkas bölgesindeki diğer Hint-Avrupa halkları gibi türedi. Plutarch, Keltlerin Kırım’dan geldikleri görüşünü savunur. Bazıları Balkan yarımadasına dağıldı, diğerleri Alplere ulaştı ve sonunda Roma’da toplandılar. Ama oradan kovuldular ve geriye kalanlar Orta Anadolu’ya göç ederek Galatya olarak bilinen ülkeyi kurdular. Diğerleri Danimarka ve Almanya’ya ulaştı, ancak Cermenlerce buradan sürüldüler. Bugünün Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’una girenler daha başarılıydı ve başlangıçta Romalıların Galya olarak bildiği Seine ve Garonne nehirlerinin arasında kalan bölgeye yerleştiler. İspanya, Portekiz, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’dan Büyük Britanya ve İrlanda’ya geçtiler.

Keltlerin, en önemli gelişimini İrlanda’da İS 1. ve 2. yüzyıllarda tamamlayan karmaşık bir sosyal düzeni vardı. C.S. Coon bunu, son dönem arkeolojik araştırmalara dayanarak açıklamıştır. Başta tüm İrlanda’nın Yüce Kralı, altında Ulster, Munster, Connaught, Leinster ve Maeth büyük eyaletlerin beş Kralı, onların altında eyalet Kralları, onun altında Bayır ve Tepelerin Kralları, onun altında Soylular’dan oluşan dört sınıf, onların altında çiftlik sahipleri, onun altında işçiler ve zanaatkarlar ve sonunda toprağa bağlı köylülerin olduğu feodal bir sistem vardı. Toprak da buna göre bölünmüştü, yalnızca son sınıf toprak sahibi değildi. Toprak sahipleri ve köylülerin dışında Druidler adı verilen bir eğitimliler sınıfı vardı. Her şeyi düzenleyen bağımsız bir hiyerarşileri vardı, örneğin Yüce Kral ve diğer kralların, soyluların ve çiftlik sahiplerinin randevularını tutar ve rahip, hâkim, doktor, eğitmen, şair, astrolog ve majisyenik yaparlardı. Yunan alfabesini kullanarak yazı yazdıkları söylenir. Ayrıca, dikey ve yatay kalem vuruşlarıyla yazılan harfler birbirleriyle birleştirilerek yatay bir çizgi üzerine yerleştirilen kadim Ogham alfabesini’ni kullandıkları da söylenir. Ama klasik yazarların tümü Druid bilgisinin yazarak değil, ezberlenerek öğrenildiği konusunda görüş birliğindedir. Bu nedenle, bir Druid’ in eğitimi yirmi yıl gibi uzun bir zaman birimi kadar sürebilirdi. Klasik yazarlar Druidessler’den söz ettiğine göre, Druidler topluluğuna kadınlar da kabul edilirdi. Diğer rahipliklerde olduğu gibi, birkaç inisiyelik sınıfı vardı. Bu sınıflardan ikisi ozanlar ve gezgin kâhin-şairler (Bards ve Ovates). Bunların, Druid olabilmesi için ön koşullar olup olmadığını bilmiyoruz, ancak dinsel bir uygulama olarak şiirin oldukça geliştiği kesindir. Eski Yunanlıların pythonessleri* gibi Druidessler de öte dünyayla iletişim kurmak için medyum olarak kullanılmış kadınlar olabilirler.

Druidizm, Hıristiyanlıktan önce Büyük Britanya ve Galya’da da gelişti. Druidlerle kişisel olarak görüşen Julius Caesar (bilindiği gibi İÖ 55’ te J.Sezar İngiltere’yi istila etti), Druidlerin, eğitim için Galya’dan Britanya’ya gittiklerini söyler. Bununla birlikte, ana merkezleri gibi görünen Anglesey’de Druidler için bir okul olduğu belirtilir. Resmi din Hıristiyanlık olunca, Druidler Rahip ve Başdruid piskopos oldular.

Arkeolojik bulgular Sakson fethi öncesinde Britanya halkının çıplak barbarlar olduklarını gösterir ve Caesar’ın tanımladığı gibi “çivit otuyla boyanmışlardı,” oldukları belirtilir. Tunç Çağı’ndan Demir Çağı’na geçmişler, muhteşem çömlekler, aletler ve zırhlar yapmışlar ve dokumacılıkta gelişmişlerdi. Kişilerin giysileri rütbelerini gösterir, üzerlerindeki renkler de konumlarını belirtirdi. Druidler tunç ve altından araçlar kullandı ve kullandıkları altın göğüs zırhları ve gerdanlıkları müzelerde görülebilir.Piskopos asası taşırlar ama çoğu şist’tendir. ( yaprak kaya ).

Druidizm konusu arkeologlar için yarım yüzyıldan fazla bir süredir tam olarak çözülebilmiş değildir. Bunun nedeni, 18. ve 19. yüzyıl romantik yazarlarının Druidleri ısrarla Stonehenge gibi Kiklopik anıtlarla ilişkilendirmeleri ve Stonehenge’in Druidlerin denetimi altında inşa edildiğini öne sürmeleridir. Artık bu görüş ortadan kalktı. Stonehenge ve Avebury’nin ilk araştırmacıları olan W.Stukeley (1687-1765) ve sanatçı ve şair W.Blake (1757-1827) , ataerkil dinin yurdunun Britanya olduğu görüşünü savundular ve bu dinin Druidizm olduğuna inandılar.

Çağdaş görüşe göre ise, Druidizm iki gerçeğe dayanan bir ağaç kültüydü;
1- Büyük Britanya ve İrlanda’nın da içinde bulunduğu Avrupa, Hıristiyan çağının başlangıcına dek en çok meşe ağacına rastlanıldığı geniş ormanlarla kaplıydı;
2- Meşe ağacının meyvesi olan meşe palamudu, bu geniş bölgede yaşayanların temel besin maddesiydi.** Klasik toplumlarda da bu kült vardı, çünkü tanrılarının kralı Zeus, meşe tanrısıydı.Ancak Antik Yunan ve Roma’da (Demetler ve Dionysos ile kişileştirilmiş) mısır ve şarap kültü buna karşılık gelir ve birçok yönden daha karmaşıktır.

*Pythoness: Eski Yunanistan’da, yoksul halkın arasından seçilen ve kehanet tapınaklarında inisiyasyondan geçirildikten sonra rahibe olan kahin kadın. Sözcük, antik kehanet merkezi Delphoi kentinin eski adı olan “Pytho” ile bağlantılıdır.

**“Druid” sözcüğü, Kelt dilinde “meşe ağacını bilen” ya da “bulan” anlamına gelir. Druid’lerin, meşe ormanlarında yaşamlarını sürdürdükleri için bu adı aldıkları öne sürülür.

Kaynak: Büyünün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi, W.B. Crow, 117-119.
 
Üst