Biz kimiz? Benlik altındaki kişi bizmiyiz? İnanç gereksiz mi?

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
Arkadaşlar bu yazımda mabet üyelerinden saygı duyduğum bir dostumla aramızda geçen başlıktaki konular üzerine diyaloglarımızı özetle geçerek bilgi sahibi olmasını umduğum diğer kişiler için küçük bir değelendirmedir...

O: inanç gereksiz

Ben: beni ayakta tutan inancım.

O:Kötülüğün kendi iyilikten daa fazla güç barındırır içinde

Ben: biz iyi olanın yolunu seçtik.

O:İnsan benliği ancak iyilik ve kötülük aynı anda sindirilebiliyosa tekamül eder...

Ben:Kardeşim iyi olan öyle bir iyidir ki içerisinde iyi bir kötülüğü barındıracak kadar iyidir. Öyle bir iyidir ki kötülüğün başına geçerse iyi bir kötülük olarak kötülüğün de limitini yapar. İyi olana karşı kötüyle gelen elbet ki hakettiği karşılık olarak iyilikten, iyi bir kötülüğü kendisine döndürür. Buda adalettir. Haktır. Elbetki kötülükten sızlanan vicdanlar böylece iyiden gelen kötü karşılığı ile tatmin edilir. Sen kendin için iyimi kötü mü istersin? O halde başkalarından beklentin kendin için nedir ? İyi bir iyilik mi iyi bir kötülük mü? :)

O: Kötü, kötü değildir.Onu kötü yapan bizim iyiliğe duyduğumuz sempati sadece ?Ne kadar kötü olabilceği ise iyiliğe olan bağlılık ve bağımlılığımız nispetince...

Ben:İki enerji kutubunun ortasında anca nötr bir ruh halinde meditasyon yapabiliyorsun. İyi kötü seçimi yapmadan sadece varlığının özüne odaklanıp ne pozitif ne negatif enerji alabiliyorsun. Ama pozitif kutub yani iyi olana kendini bıraktığında varlığın özündeki sevgiyi saygıyı hoşgörüyü güzelliği görebiliyorsun. Varlığına şükrettirecek yaratıcının sana bahşettiği bu canın kıymetini görüp, karşılığını veremediğin bu bahşedilmiş servet için şükredecek iyi şeyleri görmeye başlıyorsun. Fakat negatif kutupta gerçeklikten uzaklaşmış oluyorsun.Özünün gerçeğinde iyi olan saklıdır..Kendin gerçeğini bulduğunda özünün ait olduğu gerçek iyi olana ait olduğunu görüp kendi gerçeğini O’nun gerçekliğinde bulabiliyorsun.

O:Çok büyük deneyimlerin var, ama zihnin zihni Barış; Tanrı eliyle yaratılmış bi yarı-tanrıdır ve onu dizginlemediğin sürece tüm gücüyle tanrısallığına farkında bile olmadan sırf çomak sokar.Bu bi yemeği tencerede pişirmeye benziyo, zihin eğitimi her bilgiyi öze dönüştürüp eyleme geçirir ama gözardı edilirse tüm bu olağanüstü deneyimler sadece yıkıcı hale gelirler.

Ben:
Bak ben mesela bana zarar verenleride, hakkımda yalan konuşanıda , kötülüğümü isteyenide ben içimde affettim. Bana bu yaşıma kadar ne yapılmışsa ben hepsini affettim.
Hz.isa der ki bağışlayın size zarar verenleri dahi bağışlayın. Bağışlayın ki sizide bağışlasınlar.
Ben herkesi seviyorum. Haa kötülük yapmışsa dahi diyorum ki allahım ben içimde onuda affettim. Senin de affedebileceğin bir şeyse o yapılan sende affet. Affedilmeyecek birşeyse eğer cezasını nasıo olsa sen verirsin. Adaletlilerin en adaletlisi olan ya hak sensin. Sen kötülük edenlere dahi karşılığında iyilik yapmanın erdemini onlara göster ki yaptıkları yanlışı ancak kötülüğe karşı bile dönem iyilikten görsün ki yaptıklarından dolayı gördüğü karşılık sayesinde kendisinden utansın yaptığıyla derim. Ben kendimi bıraktığımda zihnime kötüye kötülük düşünmem. Elbet ki kim ne yaparsa karşılığını eksiksiz olarak görüleceği gün geleceğine inanırım.

O: Bu bi oyun, Tanrı biziz Ayrı bir Allah hiç olmadı, öle sıkı bi katakulliye getirdi ki bizi..Oyunun dinamiklerini çözüp benliğimizde O'nu en sarsılmaz haliyle gözlemlemek için varız

Ben:Bak biz allahtan onun ruhunu aldık. Özümüz onunla birlikte zaten. Ve hatta der ya kutsal kitapta dönüşünüz yine onadır. Yine ona döndürüleceksiniz. Herşey ona tutulmuştur o herşeyi kuşatmıştır. O halde neden ona dönüşten ve ona kavuşmaktan sakınırsınız. Biz onun ruhunu almakla birlikte ayrıca irade dediğimiz özgür seçim yapabilen bir düşünceye sahip olduk. Ve ondan başka bir şey isteyincede ondan koptuk ayrıldık. Fakat mutlak olan odur. Biz ayrılan parçalar ona dönmeyi hakedebilirsek ve ona onun olduğu gibi layik olursak özümüz onunla birdir.

O: İrade yalnızca bir yanılsamadır.Tuzağı da bu.

Ben:Kesinlikle değil. Allahın bizi yaratışında üflediği kendi ruhu bizlere yaratıcılık özelliğini kendisindem bahşetmiştir.

O: Ve bizi oyunun içine çeken en temel dürtü irademiz olduğu inancı, Dünya Allah'tan ayrı diil, ama zihinlerinizdeki dünya hayalini biz yarattık.Mesele de burda;

Ben:Bu sebepten insanların iradesi, allahın iradesi sayesindr ve onun iradesi altında onun belirlediği alt ve üst sınırı olan kader ile çevresi çizilip belirlenmiştir. Bizde o çerçeve içerisindr iradi olarak yaşarız.

O: Dünya kendimiziz ve egomuz dünyamızın kendisidir

Ben: Tamam. Ya emre bak ibrahimi dinler dediğimiz musevilik hıristiyanlık islam hepsi aynı kaynaktan gelir. Zaten hepsi birbirini doğrulayan tasdik edici olarak peşi sıra indirildi. Ben bu dinlere bir olarak inanırım. Çünkü aynı kaynaktan gelir. Diğerleri ney budizm paganizm hinduizm ateizm satanizm deizm şamanizm vs.. fakat hangisi olursa olsun ibrahimi dinler dışında diğerlerinin hiç bir mucizesi yoktur. Hatta o dinlerde milyonlarca adı geçen tanrı dedikleri taptığı varlıkların ibrahimi dinlerde şeytan olarak betimlenmiş. Düşünsene hz süleyman onlara nasıl hükmetsin tanrı olsalardı. O halde ona bu gücü veren bir allah vardı. Mısırlıların taptığı amon güneş tanrısı ibrahimi dinlerde şeytan olarak geçer. Süleyman tanrılarımı egemen aldı? Bir insana o tanrı dedikleri varlıklara güç yetirebilme yeteneğini veren allah, kuluna bunu bahşeden allah düşün ki ne yücedir!

O:Komik olan tüm sahneyi Allah dolduruyo, kendinden kendisini saklaması için onca renge girmesine şaşmamalısın Firavn kibirliydi, Musa peygamber ise hâlim, yumuşak huylu ve Mevlâna diyo ki Allah el-Halimdir ve Musa peygamberdeki hilm Allah'ın tecellisi, yansımasıdır Fakat Allah el-Kebirdir de; firavndaki kibir de gene Allah'ın yansıması? Allah tavşana kaç, tazıya tut diyor ve bu sayede herkes O'nu bulamıyor, göremiyor, ölmeden önce ölemiyor

Ben:Kendisinden kendisini mi saklamasından bahsediyorsun allah için ? Güzel kardeşim allah görülerek duyularak kavranacak birşey mi sence ? Sen onun yüceliğini anlamak için önce kendi içinde ondan gelen sen yani kendinin kim olduğunu anlaman gerek. Eğer ki sen kendi benliğinden vazgeçmişsen ve benliğinden vazgeçişini kendi gerçekliğini yaşamak yerine mutlak gerçekliğe ait olmak için vazgeçmişsen kaybettiğin kendinde onda ona ait olan gerçeğine ulaşırsın. Kavramak ruhen ve zihnen mümkün. Saklanan birşey yok. Sadece göremeyen baksada göremeyen duydada işitemeyen kişiler vardır.

O:Kelimeleri çarpıtçaksan konuşçak hiçbir şeyimiz yok.Bunları ulu orta söyliycek biri diilim ve yetkinliğine güvenip benimsediğim için yazıyorum sana Ama sen ayrılık yaratıyorsun

Ben: Kelimeleri çarpıtmıyorum. Fakat kuranda bahsederken bazı ayetlerde “biz”der. Biz şöyle yaptık biz bunu size doğruladık biz biz biz diye bahseder.Bu biz nedir sence? Allaha ondan kopmayacak şekilde bağlanmış onun melekleridir.Biz kendi benliğimizden vazgeçerek o kollektif bilince ait olup kendimize biz demek için kendi benliğimizden vazgeçiyoruz. Ayrılık yaratmıyorum.

O:Her ayet hükmü itibariyle soğanın katmanları gibi kat kattır, bi boyutta ayrılık belli feragatlerin ardından tekilliğe dönüşür. Zehirden daa beterler

Ben:Oysa ki bize ait olduğun zaman bizde birisine ait olan şey ondan sanada ait olur bizde herkes bizde olandan faydalanır. Ben inancımda sabit fikirli değilim fakat senin başta iyi ya da kötüyü seçme sen tanımlama dediğin için seninle uyumsuz olduk.

O: Bak, konuşmayı sevmeyen biriyim ben çünkü beni deneyimlerim konuşturuyo ve bu kelimelerin arayışı olmayan birilerinin harcı olmadığını bildiğimden susmak daa keyifli geliyor.

Ben: Çünkü benim inancımda ben kendim için iyilik istiyorsam başkaları içinde iyi düşünmeliyim. Kötü bir şey eğerki biz anlamadığımız için iyi olmasına rağmen biz kötü sanıyorsak ondan sorumlu değiliz. Biz anlayabildiğimiz ve ulaşabildiğimiz evrensel gerçeklik içerisinde kendi ruhumuzun huzur bulması için kendimiz için istediğimizi başkaları içinde isteyen hatta başkasına kendisi için istediğinden daha iyisini isteyebilecek kadar olgunlaşmışsan onun sana dönüşüde senin kendin için isteyemeyeceğin kadar daha iyi ve büyük şekilde döner. İşte bilge olmak ve doğrunun gerçeğine uyumlanmak böyle bir şekilde gerçekleşir ama ilk önce senin içinde..

O: Bu zevk ilmidir, bu bilginin hoşnutluğu beyinle sınırlı diil.Başkaları yok Sadece ben varım, hepsi ben.

Ben: İşte benlikten vazgeçmedikçe , seninle aynı düğüncelere hislere sahip olan ruhlarla birlikte kendin gibi olan kendi ikizini bulabildiğin deneyimleri bulamazsın.

O: Potansiyel itibarımla öle sonsuzum ki bunca başkalaşma ancak kudretli bir tekilliğe delil olabilir. Zamanın olduğu yerde, biriyle 《ben》 olamazsın ve "biz" olmak biriyle; sadece Gerçek'i perdelemektir.

Ben: Benlikten vazgeçmek kendi kişiliğini kaybet demek değildir. İdeal olan kişiliğe ulaşamadığın benliğinden vazgeçtiğinde o vazgeçiş sana öyle yeni bir benlik sunuyor ki oda ben yerine biz dediğin bir durum oluyor.

O: Ben 《ben》 iken her şeyle kendi vücudummuşçasına Bir ve Biz'imBu bir deneyim.Bunu sana aktaramam ve tarif ederken sadece kelimelerimi görebilirsin, bu yüzden ikna olmak için yanıtı kendi içinde araman gerek

Ben:Sadece gerçeği perdelemek değil demek istediğim. Aslında bu biz dediğimiz ortamın durumu o bizlerin sadece tek ve bir tane olan mutlak gerçek olan allaha teslim olup kendisini ona bırakıp ona emanet edip kendini ona adamış ve bunlara razı olmuşsan işte o bizler onun tek gerçeğine ait olabilip ondan ayrılmamak için bizden kopmamak gerekiyor. Buda benliğin içerisinden biz denilen durumun ortamın dengesine uymayan şeyler yapıp istememek gerekiyor...

O:Her yorum gerçeğe perde indirir, biz seninle ancak arayışımızla 《ben》 olabiliriz Yazışmalarımızla diil

Ben:Yani biz allah değiliz. Biz onun özünden gelen ve onun özüne dönecek olan ve onun bize değil bizim ona muhtaç halde olduğumuz onun ruhunun parçaları olarak yol almaya devam ediyoruz. İşte bunu anlayıp ondan kendisini koparıp uzaklaşmayan yolunu saptırmayan ve aynı gerçeğe inanıp kendisini ona adayan varlıklar topluluğu biziz işte.Allaha benlik ile geri dönemezsin. Onun yüce iradesi karşısında sen iradenden geçen bir şey söyleyemezsin. Bu sebeple ona mutlak dönüş için benliğinden vazgeçmiş olman gerekiyor ki işte o anda da biz dediğimiz ve irademizi onun iradesine teslim ederek o yüce varlığın muhteşemliğine ve düzenine güzelliğine aşk ile teslim olarak varlığını sürdürmenin en güzeli olduğunu idrak etmek gerek. Hiç şüphesiz onun takdir edip yaptığı herşey en güzelidir ve en doğrusudur. Bu sebeple sen istemesen dahi o olan şeyin allahtan geldiği için senin istediğinden başka dahi olsa onun daha iyisi olduğunu bildiğin için ruhun rahat eder.
Yani emre insan yaratılmadan önce meleklerin arasında aynı zamanda cinlerdende olanlar varmış. Hatta isyan sebebi insanı kendisinden daha düşük görüp kendisinin ondan daha hayırlı olduğuna inanmasıymış. O anda düşünsene biz dediğin şey sadece aynı tip türdeki varlıklar mıydı? Hayır hangisinden olursan ol ama aynı inanç ve yoldaysan oradaki birlikteliğe biz dersin. Şimdi biz insanlarda eğer ki allahın yolundaysak kendimizide o bizin içerisinde olduğumuzu hissedebiliriz. Çünkü ondan gelen güç herkese yetecek kadar sonsuzdur. Ve onun bu gücü karşısında herşey ona tutulmuştur. Yani onu görüpte ona teslim olamamak diye birşey yoktur. Çünkü onun sonsuz enerjisi kendisinden olan herşeyi yine ona döndürür. Bizler ona tutulduk işte. Bizim dönüşümüzde yine onadır. İşte bu şekildeki bir inanç kötü olana bakmak istemez kötü görmek istemez kötülüğe yakın olmak istemez. Çünkü allah katından gelen şer bile aslında öyle bir olayın karşışığı olan hakedişi olarak döner ki o döndüğü kişide onun yaptığı kötülüğün karşılığında kötülük olarak dönüp evrensel düzene göre kötüye kötü olanın dönmesi iyidir mantığıyla hareket eder şer bile allahtan gelmiş ise iyi olarak işlevselleşir. Biz kimin iyi kimin kötü hakettiğini onun gibi görüp bilemeyiz. İşte bunun içinde biz benlik içinde barındırdığımız egolarımız arzuzlarımız hırslarımız vs ne varsa bunların esiri olup kendimizden birşey istemeden yalnızca allahtan bekleriz benliğimizi bırakıp biz olmayı başararak. Bizim için hayırlı olanını şüphesiz allah bizden daha iyi bilir. Gaybı bilen yalnız o olduğu için bizim için iyi olanı o görür. Bu seneple biz kendimiz için bir şey istemek yerine biz bizler için iyi olanını O’ndan isteriz. Biz için istediğin iyilik sadece kendin için olmadığından başkaları içinde istediğin iyilik o kişinin biz için senide içinde barındırarak istediği iyilik olarak ondanda sana geri döner. Böylece hem başkaları için iyiyi istemiş olursun, hem kendin için kendine isteyebileceğinden daha iyisini kendine istemeden döndürmüş olursun hemde bunu benlik ile istemeyip benim için şu olsun diyerek tanımlama yapıp aslında bilmeden kendin için daha hayırlı olan yerine daha kötü birşeyi istememiş olursun. Güzel kardeşim benlik başta sana güzel geliyor olabilir fakat benlim içerisinde ayrılıklar barınmaktadır. Düşün ki içi boş karton bir kutu var. İçi karanlık. Tepesinden o kutuya bir kaç delik açtığında kutunun içerisindeki ışık huzmeleri birbirinden ayrı ayrı gözükür kutunun içerisinde. Ayrı noktalara yansır deliğin izasına göre. Fakar başını kaldırıp o kutunun tepesinden bakabilmiş olsaydın aslında o kutunun içerisinde ayrı görülen o ışıkların aslında hepsi tek bir kaynaktan geldiğini ve bu açıdan baktığında o ışığın ayrı değil aslında bir bütün halinde birbirinden ayrı olmadığını görürsün. O kaynaktaki ışık işte bizim bütün farklılığımızın ortadan kalkıp aynı olana benzer olana ait olup bütünleştiğimiz yerdir. Çünkü biz başında da ayrı değildik sadece ben dedikten sonra bizden ayrı düşerek asıl benliğimizi kaybedip kendimize kutunun içerisinde aynı ışıktan geliyor olsada içerisindeyken birbirinden farklı ışıklarmış gibi görerek aslında yalancı bir benlik içerisine düşmüş oluyoruz. Ve o benliğe o kadar sarılmak isteniyor ki sebebide o kişisel farklılıkların aslında senin diğerlerinden üstün kılan farklılıklar olmasını isteyerek farklılıkları bile diğerlerine baka baka onlarla bir olmak değil aksine onun sahip olmadığı farklılıklara sahip olmak istiyoruz. Oysa ki bu farklılıklar bencilliği doğrur. Eğer ki kişi bilseydi o farklı gördüğü kişinin aslında özünde seninle aynı kaynaktan gelen aynı bir ben olduğunu o zaman ondan farklı olanlarla fark yararmak değil , onda eksik gördüğü farklılıkları, kendi benliğinin bir hatası olarak görüp, onu kendi yansıması olarak kabul ederek eksiklerini giderirdi. Hatta belkide kendisinin sahip olmadığı farklılıklarada bu sayede o yardım ettiği kişiden kendisini daha iyi tamamlayacak farkları giderirdi.
O kutunun içerisinden baktığında o güzel gibi görünen benlik ve oluşturduğu farklılıkların olduğu ilizyonu ancak o içeriden bakan benlikler için tamamen hoş görünümlü bir tuzaktan başka birşey değildir. Çünkü o kişinin kendi benliğinin en üst seviyesi olan benlikten vazgeçerek biz olabilmeyi kavrayan benlik benliğin en güzelidir. Benin biz olmuş halidir. Ve biz içerisinde hiçbirinin diğerine göre eksiği kusuru yoktur. Çünkü biz içerisinde kimde bir eksik varsa bizin içerisinde kim varsa o, o eksikliği kendi eksikliği gibi görüp örtmeye kalkar. Böylece kendi göremediği kendi eksikliklerinide yine bizin içerisinde o kusuru görenler giderir. Böylece biz olduğumuz o kutunun dışından bakınca aslında herşeyin özünde bir olabildiğinde en güzel hale gelmiş olduğunu görüyoruz. Özünde bir olabilmekte özünde bir olabilmeyi öğrenmiş olan ve benliğinden vazgeçip ben için düşünmeden bizim için dediğin yerde sahip olduğun benlik aslında kendini teslim ettiğin andaki en güzel benliğin olur. Bizin içerisinde asla kötülük barınamaz. Çünkü kötü olan sana ait değilse bizede ait değildir. Bu sebeple bizin içerisinde kötülük kalmadığında biz ancak benliğimizden vazgeçip bizi anlayabildik diyebiliriz. Eğer senin dediğin gibi içinde kötülük barındırıyor ve iyi olanı seçmiyorsan sen nötr kutuba ait olarak biz düşüncesine erişmeden benlik içerisinde bizi kavrayıp tanımlamaya çalışıyorsun demektir. Çünkü iyi olmanın en güzel erdem olduğunu anlamak için öncelikle biz dediğiniz düşüncenin içerisinde seni rahatsız edecek ve başkalarını rahatsız edecek kötü düşüncelerden arınmış olmak gerekiyor. Senin dediğin kötüyü değerlendirmeden kabul edersen daha güçlü enerji hissedersin dediğin şey aslında senin iyi ve kötü arasındaki enerji kutbunda aslında mecburen bir seçim yapmak zorunda kalacak olmana rağmen seçimsizlik halini sürdürerek sonsuz düşünce gücünün harikalığını hissediyorsun. Kötü birşey dahi düşünüyor olsan o senin için iyi bir düşünce olabilir hatta kötüyü kendine iyi olarakta istemiş olabilirsin. İyi yada kötü arasında seçim yaparken kötü olsada sen benliğin içerisinde arzulamış olduğun bir istekte olsa emin ol onun sama geri dönüşü bir zaman sonrada olacak olsa döndüğünde o şeyi isterkenki gibi iyi değil sonucunu gördüğünde kötüyü idrak edebilmiş olup anca ders alabilirsin.

O: Biz yalnızca üstün ruhtan gelen üstün empati kabiliyetimiz yönüyle insanız.

Ben: En güçlü ve akıllı varlıklar meleklerdir. Bu kutsal kitaplarda da geçer. Hata pagan inancında tanrılar olarak kabul ettikleri şeyler meleklerdir veya düşmüş melekler. Meleklerin Özündeki ışığın kaynağından kopmadan ve kendi içerinde benlik değil biz düşüncesini barındırarak, benlik altında irade istek uyanmadan ne istenirse biz için istenen şekilde tezahür buluyor. Mesela national geographic belgesellerinde insanlığın uzak geleceğini eldeki bilim imkanları değerlendirerek nelere ulaşacağımızı tahmin etmişler. Bunlardan biriside bilinçler sanal ortama aktarıp bütün bilinçleri birleştirip mutlak doğrularda ve inanışlarda en büyük ortak noktalarında birleştirip tüm insanlığın düşüncesinden tamamen tekil bir bilinç yaratıp bütün kararlada bu şekilde düşüncelerin aynı noktalarda birleşmesi ile herkesin hem kendisine hem diğerleri için istediği noktalarda birleşmesinden bahsediyor. Bir nevi telepatik bilinç zamanla kollektif telepatik bilinç, sonrasında da kollektif tekil bilinç oluşumu... meleklerin düzenide buna benzer. Yani mesele biz olabilmekte... mesela ben dua ederken hep şöyle derim. Rabbim sen bizleri koru. Rabbim sen bizleri şaşırtma. Allahın sen bizi bizden ayırma. Rabbim sen bizi doğru yolundan koparma. Rabbim sen bizlere yardım et. Rabbim sen bizleri dosdoğru senin yoluna ilet sana inananları koru. Allahım sen bizlere yardım et allahım sen bizden yarımını esirgeme. Allahım sen bizleri bağışla. Sen bizleri dosdoğru senin yolundan gelenlerden kıl... Ben gördüm ve inanıyorum ki doğru yol budur. Çünkü bizim kendimiz için isteyebileceğimiz herşeyden daha iyisini biz için isterken onuda bizi bizden daha iyi bilen O’ndan biz için isteyerek ancak kendimiz için olan en iyi şeyi istemiş olabiliriz.
 

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
Bence: benlikten vazgeçmişlerin biz olmayı deneyimleyebilmesi sayesinde biz bilincinin yaratmış olduğu kalıcı etkisinden dolayı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü o durumdayken insan kendisini farklılıkları ve başkalaştırmaları bir kenara bıraktığı için aynı olan herşeyin içerisinde başka aramıyor. Eğerki aynı olan herşeyin içerisinde başka bir şey ararsan o başkalaşan şeyin kendin olduğunu görürsün. Çünkü bizi biz yapan şey bizi farklılaştıran benliğimizden kurtulabilmiş olmamızdır. Hayata böyle bir deneyimden sonra herşeyin sana ait olmayanı değilde sana ait olanı gözünden bakarak zaten tatmin edilmemiş bir içgüdüsel durum bırakmamış oluruz. Bu hayatta kaç kişi benliğinden kendi arzusuyla vazgeçer diye kendi kendine sorduğunda bence yanıtını alacaksın.
 
Ü

Üye silindi 58480

Kelimeler yardimi ile kavramlari, kavramlar yardimi ile tecrubeleri, tecrubeler yardimi ile de askin varligi tarif edebiliyoruz. Ve o dongu yine kelimelere donus yaparak yeniden basliyor.

1. Boyut - harfler
2. boyut - kelimeler
3. Boyut - kavramlar
4. Boyut - Esmalar - deneyimler.

7 boyut ta ic ice ve taban tabanadir.

Ya-sin, elif-lam-ra, ta-sin, ha-mim-ayn-sin-kaf simdi bunlar tum boyutlarda olup bitenin 1. boyuttaki bakiyesi, emareleri, enerji elementi formulleridir.

O halde bilinc en az 4. boyuta cikmadan 3. boyuttaki kendisini goremez. Kanunlari yonetecegine, kanunlar onu yonetir. Bilincaltini devreye sokacagina , kendisi bilincaltinin devresine hapsolur.
 

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
Kelimeler yardimi ile kavramlari, kavramlar yardimi ile tecrubeleri, tecrubeler yardimi ile de askin varligi tarif edebiliyoruz. Ve o dongu yine kelimelere donus yaparak yeniden basliyor.

1. Boyut - harfler
2. boyut - kelimeler
3. Boyut - kavramlar
4. Boyut - Esmalar - deneyimler.

7 boyut ta ic ice ve taban tabanadir.

Ya-sin, elif-lam-ra, ta-sin, ha-mim-ayn-sin-kaf simdi bunlar tum boyutlarda olup bitenin 1. boyuttaki bakiyesi, emareleri, enerji elementi formulleridir.

O halde bilinc en az 4. boyuta cikmadan 3. boyuttaki kendisini goremez. Kanunlari yonetecegine, kanunlar onu yonetir. Bilincaltini devreye sokacagina , kendisi bilincaltinin devresine hapsolur.

Biz bilgileri sadece deneyim yoluyla değil kutsal kitapta yer alan bilgileri kullanmayı öğrenerekte üst düşüncenin bilincine erişmeye çalışırız. Hatta örneğin kuranda geçer: melekler sabah ve akşam rablerini hamd ile över. Her fırsatta onun adınını zikrederler. Bakın ki bu bilgi o düzey bilince erişildiğinde geriye yapılacak tek şey bilincini rabbine odaklayarak onu zikretmektir. Hatta bu onların yaptığı en güzel şey olması gerekir ki onu her boş anda yapıyor olsunlar. İnsani düşünce boyutuna bahsettiğim meleklerin düşünce şekline ilişkin bilgi alınıp uygulandığında insanların boş anlarında yapacakları bu uygulama yaşanan an da onlarla hem bütünleşmesini uyumlanmasını sağlar hemde bu düşünce durumu içerisindeyken içine işlenen yeni bilgiler ve deneyimler bularak kendi düşüncesini başka bir alemin boyutuna bağlar.
 

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
Ben 4. Boyut aleminin düşüncesinin bizde yer alan evrenin 4. Boyutu dediğimiz zaman kavramı içerisinde, farklı bir zaman algısı içerisinde ve maddesel mesafelerden muaf olarak, telepatik bilinçlerin yer aldığı ve gerektiğinde aynı fikirde olsun ya da olmasın kollektif bilinç topluluklarının oluşabildiği bir bilinç düzeyi olduğunu görüyorum ve bilinçler yoğun halde benzer fikirler iç içe giriyor.
5. Boyut alemini ise artıı meleklerin katına yaklaşmış ve o bilinçlerin yer aldığı ve ayrılıklar ve farklılıkların bitirilerek iyi olan biz bilincine erişerek düşüncesindeki iyi ve kötü kavramlarını tam olarak idrak edebilmiş ve istemesede kötü olan mutlak değerleri bırakabilmiş ve biz bilincine istediği vakit uyumlanabilip, düşüncesinide sınırsız doymuşluk içerisine sokarak artık kendisi için isteyecek başka birşeyin kalmadığı ve ben yerine biz diyerek isteyeceği şeyler olan bir bilinç durumu olduğunu düşünüyorum. Tabi ki burada iyi kötü arasında mutlak ayrım yapıldığı için mutlak yargılarda zamana bağlı olmayan mutlak doğrular ve mutlak yanlışları birbirinden ayırır. Çünkü mutlak yargılar zaman içerisinde değişmez. Bu sebeple 5.boyut aleminin düşüncesinde yer alan iyi ya da kötü yargıları zamandan etkilenmediği için değişmeyecektir. Buda kabul edilen düşünce ve değerlerini zamandan ve mekandan bağımsız olarak ortaya çıkaracağı için ortaya çıkan iyi değeri değilmeyecek bir mutlaklık haline gelerek , bu yargılarıda kendi düşüncesine biz buyuz diyerek içsel anlamda yerleştirebilmiş ise o alemi anlayabilecek durumda olacaktır. Bizim iyimiz ise değişmeyen tek gerçek olan allahın varlığında birleşmiş olmamızın en iyi seçenek olduğunu düşünmekten geçer.
 

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
Ayrıca eklemek isterim ki düşünce boyutları evrenin temel oluşumuna göre birbirinden değişik formlarda olabilir. Mesela insanların 4. Boyutlu algının içerisindeki 4.boyut olan zaman algısı, aynı zamanda başka evrende yine ortamı 3 boyutlu algılayan fakat zamandan muaf olan bir varlık düşüncesinde 4. Bir boyut olarak değerlendirilmez. Evrenin içeriğine bakıldığında derinlik uzunluk genişlik 3 boyutta algılanırken bağzı varlıklar maddi anlamda bedensiz ise bu bahsedilen ölçüler onun düşüncesinde bir düşünce boyutu olmayacaktır.
Biz 4.-5. Alem şöyledir böyledir derken aslında düşünce biçimini şekillendiren ana unsurlarda ortak noktalara bakıyoruz. Yine 5 boyutlu bir varlık diğer 5 boyutlu varlığa göre düşüncelerindeki bir boyutu birbirlerinden farklılık gösterebilir. Benim bahsetmeye çalıştığım meleklerin biz halinde olduğu duruma 5boyut ve ötesindeki rahmani varlıklar diyerek o 4 boyutlu zaman ve mekandan bağımsız olmaya uygun düşünceleri aynı ortak bir noktada birleştiren diğer bir boyutun hepsinin aynı kaynağa ait ve ona bağlı olması düşüncesidir diyorum.
 

berksurucu

Banlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
967
Konum
Güzel İzmir
Uzun uzun okudum.

"o" diye tabir ettiğin kişiyle aynı yolsasınız. Fakat onun mertebesi senden yüksek.

Sen "la ilahe illallah" diyorsun.

"o" ise "la faile illallah" hatta "la mevsufe illallah" hatta hatta "la mevcude illallah" mertebesinin bilgisini duymuş ve bunu aramaya başlamış...

Fakat oraya kadar. Bu 3 mertebe arasında dolanıp duruyor. Işığı sezmiş ama ucundan... Sanırım kanıt arıyor.

Seninle tartışması, sana kendini ifade etmeye çalışması, bunu bir zemine oturtmaya çalışması ise henüz "la mevcude illallah" mertebesinde olmadığının kanıtı. Her ne kadar bundan bahsetse de...

Bunun zaten bir sonrası (ben deneyimlemedim tabiki) insani kamil denen mertebedir... İsa makamı da denir... Ayrıca kendini gerçekleştirmek... Nirvana... Ermek... Hiç olmak...metaforları da Aynı mertebe nin işaretleridir...

Peki mertebelerde nasıl yükselirsiniz. Nasıl içimizdeki tekillik oluşmaya başlar..

Tüm dinler, kadim bilgelikler, ruhsal gelişim öğretileri 4 temel aracın üzerine inşa edilir...

Sorumluluk, Affedilmek, Sevgi, Minnettarlık..

Başınıza gelen herşeyin sorumluluğunu üstlendiğinizde, dolayısıyla af dileyecek durumdasınızdır. Sizi affedecek olanı sevdiğinizde tüm günahlar çözülür. Ve ona Minnettarlık duyduğunuzda bu katlanır...

Günah dediğiniz parçalanmış benliğinizdir. Günahlar yok oldukça oraya Tanrısal olanın ışığı dolar. Bu ışık doldukça hem içinizde birlik oluşur hemde mertebeniz artar.

Mertebe arttıkça ilminizi ilahi esinlenmeden alırsınız. İşte o anda "ayrı bir Allah yok" idraki dolar. Ayetlerde size görünür... Mesnevide görünür... Hadislerde görünür. İzlediğiniz bir filmde bile görünür artık...

Ama yanılgı olabilir hissedilen tekillik Allah değildir. Yüksek benlik denen fenomendir. Allah idraki imkansız bir zattır. Varılacak olan Rab sıfatıdır. Yani yüksek benliğin.

İİlimde ilerlemek çok zordur. Çünkü mertebe artıkça nefs kafa karıştırır. Nefsi yok etmeden mertebe de yükselmeye çalışırsan kafa gidilebilir. Bu sebeple kendini sahte "Mesih, mehdi, peygamber" ilan edenler bunlardır.

Gelelim Şu son mertebe olan insani kamil olmaya... "aydınlanmaya" yani... Ben o mertebe de değilim. Sadece "satori" denen anlık hisler ve ilhamlarla hissedebiliyorum.

Ve Dünya ve İslam tarihine bakıldığında bunun milyonda milyarda bir denk geldiğini anlayabiliyoruz. Yani çoğumuz o mertebeyi görmeden gideceğiz.

Aydınlanmak asla bir hedef olamaz. Hedef olursa bu egonun işidir. Bizim işimiz af dilemek... Arınmak arınmak arınmak...
 

XirisX

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2018
Mesajlar
190
Tepkime puanı
832
Konum
İstanbul
Uzun uzun okudum.

"o" diye tabir ettiğin kişiyle aynı yolsasınız. Fakat onun mertebesi senden yüksek.

Sen "la ilahe illallah" diyorsun.

"o" ise "la faile illallah" hatta "la mevsufe illallah" hatta hatta "la mevcude illallah" mertebesinin bilgisini duymuş ve bunu aramaya başlamış...

Fakat oraya kadar. Bu 3 mertebe arasında dolanıp duruyor. Işığı sezmiş ama ucundan... Sanırım kanıt arıyor.

Seninle tartışması, sana kendini ifade etmeye çalışması, bunu bir zemine oturtmaya çalışması ise henüz "la mevcude illallah" mertebesinde olmadığının kanıtı. Her ne kadar bundan bahsetse de...

Bunun zaten bir sonrası (ben deneyimlemedim tabiki) insani kamil denen mertebedir... İsa makamı da denir... Ayrıca kendini gerçekleştirmek... Nirvana... Ermek... Hiç olmak...metaforları da Aynı mertebe nin işaretleridir...

Peki mertebelerde nasıl yükselirsiniz. Nasıl içimizdeki tekillik oluşmaya başlar..

Tüm dinler, kadim bilgelikler, ruhsal gelişim öğretileri 4 temel aracın üzerine inşa edilir...

Sorumluluk, Affedilmek, Sevgi, Minnettarlık..

Başınıza gelen herşeyin sorumluluğunu üstlendiğinizde, dolayısıyla af dileyecek durumdasınızdır. Sizi affedecek olanı sevdiğinizde tüm günahlar çözülür. Ve ona Minnettarlık duyduğunuzda bu katlanır...

Günah dediğiniz parçalanmış benliğinizdir. Günahlar yok oldukça oraya Tanrısal olanın ışığı dolar. Bu ışık doldukça hem içinizde birlik oluşur hemde mertebeniz artar.

Mertebe arttıkça ilminizi ilahi esinlenmeden alırsınız. İşte o anda "ayrı bir Allah yok" idraki dolar. Ayetlerde size görünür... Mesnevide görünür... Hadislerde görünür. İzlediğiniz bir filmde bile görünür artık...

Ama yanılgı olabilir hissedilen tekillik Allah değildir. Yüksek benlik denen fenomendir. Allah idraki imkansız bir zattır. Varılacak olan Rab sıfatıdır. Yani yüksek benliğin.

İİlimde ilerlemek çok zordur. Çünkü mertebe artıkça nefs kafa karıştırır. Nefsi yok etmeden mertebe de yükselmeye çalışırsan kafa gidilebilir. Bu sebeple kendini sahte "Mesih, mehdi, peygamber" ilan edenler bunlardır.

Gelelim Şu son mertebe olan insani kamil olmaya... "aydınlanmaya" yani... Ben o mertebe de değilim. Sadece "satori" denen anlık hisler ve ilhamlarla hissedebiliyorum.

Ve Dünya ve İslam tarihine bakıldığında bunun milyonda milyarda bir denk geldiğini anlayabiliyoruz. Yani çoğumuz o mertebeyi görmeden gideceğiz.

Aydınlanmak asla bir hedef olamaz. Hedef olursa bu egonun işidir. Bizim işimiz af dilemek... Arınmak arınmak arınmak...
Sitede okuduğum en güzel yorumlardan birisiydi. Çok değerli bu sözler, alabilene.
 

asterix

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Mar 2013
Mesajlar
743
Tepkime puanı
105
İyilik ve kötülük yani pozitif ve negatif yol nihayetinde bir seçim sır.Yaratan iyilik ve sevgidir,yaratan varlıkların sevgi birlik ve ışığın daha yoğun bir biçimde anlaşılıp takdir edilebilmesi için özgür irade yasasını koymuştur ve negatif olana var olma hakkını tanımıştır,Negatif olan başkalarını kendi çıkarları için kullanma kölelestieme yoluna inanmıştır,pozitif olan sevgi ve birlik ışık yolunu seçmiştir,tekamülun 6.seviyesinde negatif kutup bir noktada daha ileri gidemez ve pozitif kutba geçmek zorunda kalır,her iki kutupta yaratılışa hizmet eder.Varolus ya da yaratan birlik ve sevgidir ışık tır, karanlığın kendi varlığı yoktur o sadece ışığın yokluğudur.
 
Üst