Aydınlanmak

alem-i mana

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Şub 2017
Mesajlar
11
Tepkime puanı
8
Muhyiddin İbnü'l Arabî Hazretleri - Hilyetü'l-Ebdâl(Abdalların Hayat Tarzı) - Aydınlanmak

Bismillahirrahmanirrahim

Bize bilmediğimiz şeyleri İlham edip öğrettiği için Allah'a hamdolsun. Şerefli efendimiz Muhammed’e selam olsun en büyük makamda sözün en derli toplu ve kalıcı olanı ona verilmiştir.

İmdi ben Peygamber'in amcaoğlu olan Abbas'ın kabrini ziyaret etme münasebetiyle gittiğim Taif'te 592 yılının Cumadelulâ ayının 12. gününde Pazartesi akşamı el-Miye'nin evinde istihareye yattım. Rabbime hayırlı bilgiler nasib et diye niyazda bulundum. İstiharemin sebebi, Ganâim'in azatlısı olan Habeşli arkadaşım Bedr ile Halid Sadefî’nin (Allah her ikisini de doğru üzerinde muvaffak kılsın) şu mübarek ziyaret günlerinde ahiret için faydalı olacak birşeyler yazmamı istemeleridir. Hemen bu gece Allah'tan hayırlı ilhamlar murad ettim ve şu fasikülü yazıp Hilyetü'l Ebdâl (Abdalların Hayat Tarzı) diye adlandırdım. Bu hilyeden zuhur eden bilgi ve derin haller o iki arkadaşıma ve başkalarına saadet yolunda azık olsun. Müridin iradesinin tüm renklerine ve dallarına açılan bir kapı olsun istedim. Varoluşu yaratandan destek ve yardım isteriz.


Abdülmecid bin Seleme'nin Aydınlanışı

Endülüs'te Merşanetü'z Zeytun'da Allah'ın ermiş kullarından biri vardı Abdülmecid bin Seleme adında. Onu tanırdık. Çocuklara Kur'an öğretir fıkıhtan anlar hadisleri ezbere okur Tanrı sevgisiyle dopdolu olduğu her halinden belli olurdu. Yoksullara yardım etmekten geri durmayan bu mütevazı kişi bir gün bana şunları anlattı Allah onu doğruda baki kılsın; Bir gece herzamanki gibi bir miktar Kur'an okuyup seccademde sakin bir şekilde oturmuş başımı dizlerimin arasına koymuştum Allah'ı anıyordum. Ansızın garip bir kuvvetin seccadeyi altımdan çektiğini hissettim. Bu garip kişi hemen bir hasır buldu ve seccade yerine bu hasırı sererek,

- Bunun üzerinde namaz kıl! dedi.
Evimin kapısı sıkı sıkı kilitliydi onun nasıl buraya girdiğini anlamamıştım korktum ve tir tir titremeye başladım. Ansızın seslendi,
- Tanrı'yla dost olan, hiçbir şeyden korkmaz devam etti,
- Her zaman sadece Tanrı'dan çekin. Sonra sakinleştim, bana cesaret geldi ve ona dedim ki,
- Efendim, abdal nasıl abdal olur?
- Ebû Talib Mekkî'nin Kûtu'l-Kulûb kitabında bahsettiği gibi dört aşamadan geçmekle kişi ruhen olgunlaşıp abdal olur. Dile hâkimiyet mideye hâkimiyet uykuya hâkimiyet. Bu sözleri söyledikten sonra döndü gitti nasıl eve girdiğini nasıl çıktığını asla anlayamadım. Ama kapıya baktığımda hâlâ açıktı. Onun bıraktığı hasır ise altımdaydı. Tüylerim diken diken olmuş vaziyette ardından bakakaldım!
Bu adam abdal tayfasındandı ve ismi Muaz bin Eşres idi. Allah ondan razı olsun. Onun bahsettiği dört esas yolumuzun temel direkleridir. Kimin ayağı kayar da ana esaslara dikkat etmezse kendini kaybeder bulamaz Tanrı’ya giden yolu...


Sumt(Dile Hâkim Olarak Aydınlanma)

Dile hâkim olmak yani doğru zamanda susmak iki kısımdır. Allah'tan başkasıyla Allah'tan başka birşey konuşmamak bu zahiri olarak masivadan tamamen kopabilmek demektir. Esas sumt kalbin her türlü düşünceden boşaltılmasıdır mutlak surette sükût herhangi bir olay kişi şey hakkında bile kalpten birşey geçirmemeyi başarmaktır kim ki diline hâkim olur da kalbine hâkim olamazsa onun sorumluluğu azalmış ama yok olmamıştır daha ermemiştir hamdır o. Kim ki hem dili hem kalbi derin sükut haline erişmişse o kendi ruhunun sırlarına vakıf olmaya başlamış demektir ve Rabbi ona tecelli eder kim ki kalbini sükuta erdirmiş ama diline konuşma hakkı vermişse hikmet lisanıyla konuşma seviyesini tercih etmiş demektir. Kim de ne diline ne de kalbine sükut dizgini takmamışsa şeytanın maskarası olur ruhunu şeytanın memleketine çevirir.

Dile hâkim olmak umum halkın mertebesidir hakikat yoluna ilk koyulanlar da böyle yapar. Kalbe hâkim olmak yüce tecellilere tanık olan mukarreb kişilerin halidir. Yücelme yoluna koyulan saliklerin sükut hali manevi afetlerden uzak durmaktır. Mukarreb kişilerin sükut hali ise Tanrı'ya yakın olmanın verdiği hazzı derin bir sükun içinde yaşamaktır kim ki bu anlamda suskunluğu tüm hallerinde yaşarsa artık o sadece Rabbiyle başbaşa kalmayı başarmıştır. Aslında susmak özellikle de iç konuşmaları defetmek insan için imkânsızdır. Bu yüzden hiç olmazsa mütemadiyen başka varlıklarla kurduğu diyalogun bitmesinin hemen ardından Rabbiyle diyaloga geçerse bu durum kendisi için daha hayırlı olur kurtuluş yolunun kapısını aralar. O artık konuştuğunda doğruyu söyler çünkü kendini Rabbinde fani etmiştir sanki Rabbinin tercümanı olmuştur. Kuran'da şöyle buyurulur, "O kendi arzu ve hevâsıyla konuşmadı"

Uzlet(Yalnız Kalarak Aydınlanma)

Uzlet derin sükutun merdivenidir. İnsanlardan uzaklaşan adam konuşacak kimse bulamayınca dilini terbiye etmeyi öğrenir. Yalnızlık iki kısımdır müridlerin uzleti ki maddi yalnızlık demektir başkalarından fiili olarak uzaklaşmak demektir tamamen kalbin yoğunlaşmasıyla gerçekleşen ve dış dünyadaki herşeyin kalpten atılmasıyla son bulan derin kişilerin uzleti. Onların gönlünde Tanrı bilgisinden başka birşey kalmaz. O kendi kalbinde Tanrı’yı müşahade eder. Yalnızlaşanların üç amacı vardır diğer insanların muhtemel kötülüklerinden arınmak kendisinin yıkıcı etkilerinden başkalarını korumak ki bu ilkinden daha yücedir ve Tanrı ile dostluğu tercih edip tüm masivayı boşamak ikinci amaç birinciden daha yücedir demiştik çünkü birinci amaçta insanlara suizanda bulunmak onları kötü saymak vardır ikinci durumda ise kişinin kendi nefsini muhasebe etmesi daha çok öne çıkar. Senin kendi nefsin hakkında suizan etmen başkaları hakkında suizan etmenden daha iyi çünkü sen kendini başkalarından daha iyi bilirsin ama yalnızlığı tercih edenlerin en yücesi Rabbinin dostluğunu tercih ederek inzivaya çekilenlerdir. Kim Rabbinin dostluğunu amaçlayarak yalnızlaşırsa kimse onu bilmez Hak tarafından ona verilen ruhi sır ve yeteneklerden kimse haberdar olmaz. Yalnız kalma isteğinin bir kalbe yerleşmesi iki basamakta gerçekleşir. Önce bir yabancılaşma gereklidir. Yabancılaşma yabanıl kalma hissi kişinin kopmak istediği hal ve şeylere (masivaya) karşı tepki alıştır. Sonra varmak sığınmak istediği şeye doğru yanaşmak ilişmek ünsiyet peyda etmek basamağı gelir. İnsanı gönüllü ve huzurlu yalnızlığa iten de budur.

Yalnızlık verimli suskunluğu zenginleştirir ona katkıda bulunur. Suskunluk aslında yalnızlığın getirdiği zorunlu hallerdendir. Burada dilin susmasını kastediyorum kalbi susturmak uzlet yoluyla elde edilemez. Yalnız kişi ne denli gayret etse de Tanrı'dan başka biriyle masiva hakkında konuşabilir.
Bu yüzden susmayı yolun esaslarından kıldık. Kim uzlete yapışırsa ilahî birliğin sırlarına vakıf olur. Böylece onun önünde ahadiyyet sıfatının (Tanrı'nın mutlak birliğinin makamı) sırları açılır. Uzlet hali mürid veya muhakkikin tüm beşeri niteliklerden soyutlanarak yücelmesi demektir. Uzletin en yüksek derecesi mutlak halvet makamıdır. Bu makam "yalnızlık içinde yalnızlık" demektir. Böyle bir uzletin semeresi umumi uzletten daha güzeldir daha verimlidir. Yalnızlaşan ayrılan anlamında mutezil kişi Tanrı hakkında kesin bir inanç ve güven hissiyle dolmalıdır ta ki hiçbir fikir geçmesin gönlünden eğer o kesin güvenden ve Tanrı'yı görüyormuşçasına bilme makamından mahrum ise uzlet zamanını bir tür azık saysın yalnızlığı esnasında ilahî yansımaların aynası olmak için beklesin umulur ki ruhen güçlenir de Tanrı'yı görüyormuşçasına inanma makamına yaklaşır verimli uzletin ön şartlarından biri de bu makama geçebilmektir. Uzlet dünya hakkında açık ve doğru bilgiler getirir insana.


Açlık(Bedene Hâkim Olarak Aydınlanma)

Açlık bu ilahî yolun üçüncü esasıdır. Dördüncü esas olan uykusuzluğu da içerir tıpkı uzletin sükûtu içermesi gibi. Açlık iki türlüdür iradi açlık müridin bilerek nefsi terbiye etmek için girdiği açlıktır. Mecburi açlık muhakkiklerin (derin sufilerin) açlığı bu türdendir. Zira muhakkik kişi kendini, "Aç kalacağım!" diye bir amaç ve niyet çerçevesinde aç bırakmaz ama ilahî ünsiyet makamında ise yediğini azaltmak zorunda kalır bazen. Muhakkik kişi ilahî heybet dediğimiz güç ve kudret makamında ise onun yemeği çoğalacaktır muhakkik sufilerin yemek konusundaki rahatlıkları tanık oldukları azamet haline uygundur. Hakikat nuru olanca ağırlığıyla azamet renginde onlara yansıyınca buna dayanmak için güçlü bir bedene sahip olmak durumundadırlar. Eğer muhakkik sufi az yeme durumundaysa ona yansıyan tecellinin ünsiyet ve dostluk rengi taşımasından ötürüdür ama bu yola yeni giren müridde durum farklıdır onun çok yemesi Tanrı zikrinden ve fikrinden uzaklaşmasına kanıttır. Sanki Tanrı'nın kapısından ötelere sürülmüştür de şehvetin dizginleri ele aldığı nefis onu yönetmektedir. Hayvani hisler onda güçlüdür.

Açlık zorlanma derecesine varan bir ifrata gidilmediği sürece hem yeni mürid hem de muhakkik için iyidir. Yeni müridi güzel ve üstün hallere hazırlar muhakkiki ise ilahî sırlara vakıf kılar. Ancak açlıkta aşırıya gidilirse aklın yitirilmesine saçma sapan hayallerin görülmesine ve mizacın
bozulmasına yol açılmış olur. Öyleyse mürid kendi kendine, "Ben yüceleceğim" diyerek açlık nöbetlerine giremez ancak ehil bir üstad nezdinde onun uyarı ve yönlendirmeleriyle girişir tek başına bu işe karar vermemelidir. Mürid tek başına kaldığında açlık prensibini uygulamak istiyorsa yemeğini dikkatli bir şekilde azaltmalı oruç tutmalı gece ile gündüz arasında tek bir öğünle yetinmeye alışmalıdır. Açlığın kendine özgü halleri ve mertebeleri vardır tevazu efendilik sakinlik açık kalplilik fuzuli işlerle uğraşmama gönülden kötü şeyleri geçirmeme ve kendini Allah'a muhtaç hissetme açlığın müridde oluşturduğu hallerdir. Açlık muhakkikte ise daha farklı hallere yol açar ince ruhluluk merhamet hoş dillilik dostluk varlık ve sahip olmak hissinin kaybedilmesi Tanrı’dan gelen izzet ve heybet sebebiyle beşeri / hayvani niteliklerden uzaklaşma gibi. Açlık hali muhakkiki "samedaniyet makamına" (Tanrı'nın sonsuz güç sahibi olduğunu ve hiçbirşeye ihtiyacı olmadığını herşeyin Tanrı'ya muhtaç olduğunu derinden hissetmeye) götürür. Bu makam kendine ait sırları yansımaları olan yüce bir derecedir ve biz "Mevâki'un Nucûm" (Yıldızların Mevki) kitabında kalpten söz açınca bundan bahsettik. İlahi gayret sahibinin faydalanacağı haller vardır açlıkta yoksa sıradan bu manada açlıktan medet umması gereksizdir ama şu da bir gerçek ki sıradan kişinin açlığı mizacın düzene girmesine bedenin daha sıhhatli bir şekilde nimetleri tatmasına yol açabilir. Açlık insanın şeytanı daha iyi tanımasına yol açar Allah bizi ve sizi korusun ondan.


Uykusuzluk (Zihne Hakim Olarak Aydınlanma)

Uykusuzluk aslında açlığın semeresidir. Mide tamtakır olunca uyku da çekip gider. Uykusuzluk iki türlüdür;gözün açık kalması fiili uykusuzluk. Kalbin uyanık kalması zihnî uykusuzluk. Kalbin uyanıklığı anlamında uykusuzluk insanın ilahî müşahedeleri talep ederek gafletten aymazlık halinden uyanması demektir. Gözün uyanık kalması ise geceleri uyumamak yoluyla kalpteki himmeti artırmak için yapılır. İnsan gözünü kapatıp uykuya dalınca kalbin manevi eylemi durur. Bedenî uyku devam etmekle birlikte kalp uyanıksa onun isteği evvelce fiili olarak uyanıkken tanık olduğu şeylere erişmektir. Uykusuzluğun faydası kalbin hiç ara vermeden manevi işine devam etmesidir. Bu sayede ilahî hazinelere erişmek mümkün olur. Uykusuzluk bir tür bakım ve "vakti yenileme" demektir hem mürid hem de muhakkik açısından. Ancak muhakkik sufi ilahî ahlak gömleğine daha fazla bürünürken yeni mürid bunu bilmez bunu tadamaz. Uykusuzluk makamı kayyumiyet makamıdır (Tanrı'nın her an kâinatı yönettiği ve bir an ilgisini esirgese herşeyin yok olacağını yoğun olarak hissetme makamı) Bazı dostlarımız kişinin kayyumiyet makamıyla bütünleşmesini kendini bu mertebede gerçekleştirmesini yasakladılar. Bazı dostlarımız da bu makamın ahlakına bürünmeyi yasakladılar. Bir keresinde Ebû Abdullah bin Cüneyd'le görüştüm o da bundan menediyordu ama biz bu fikirde değiliz. İlahî hakikatler bize şunu öğretti ki İnsan-ı Kâmil ilahî mertebenin tüm isimlerini yüklenecektir. Uykusuzluk insana nefsini tanıtır.

Böylece ilahî bilgiyi elde etme yolunun ruhi aydınlanmanın dört esası tamamlanmış oldu. Bilgi bunların üzerinde yükselir. Allah’ı tanımak kendi nefsini tanımak dünyayı tanımak ve şeytanı tanımak bu esaslar üzerine dayanılırsa mümkün olur. İnsan kendi nefsinden kopup masivadan uzaklaşarak inzivaya çekilirse Rabbini anarak başka şeyi unutursa bedenî gıdayı terkedip herkesin uyuduğu zaman uyanık kalmayı başarırsa onda dört temel nitelik tahakkuk etmiş olur. Onun beşeri/hayvani yönü melekiliğe dönüşür ibadeti efendiliğe dönüşür zihnî algıları somut [beş duyusu gibi] keskinleşir duyarlı hale gelir. Bilmediği görmediği şeyleri yakından bilmiş görmüş gibi olur. İçte kalan gizli hususlar ona aşikâr olur. O bir yeri terkedip gittiğinde kendi ruhi bedelini oraya bırakır o şehrin ruhları onun yanına gelir onunla sohbet eder o yerin halkı bu ruhani varlığı sever ve bağırlarına basarlarsa onlar için bedenî surete bürünür onlarla konuşur aslında onlardan uzaktadır ama dileklerini dinleyen yerine getiren biri karşılarındaymış gibi görünür oralılara. Bazen bu bedelin asıl sahibi kendi vatanına dönmek isterse oralı insanların herhangi bir talebi olmadan da geliverir ve dolaşır yurdunda ama uzaklarda iken kendi vatanında görünme abdal olmayan kişiler tarafından da gerçekleştirlir aradaki fark şudur yüce kişi bir abdal olarak oradan gittiğinde bilinçli olarak kendi görüntüsünü bedelini bırakır o bu işin bilincindedir ama abdal olmayan kişinin başına bu iş geldiğinde o kendi benzerini bedelini orada terkettiğini bilmez bile çünkü o yukarda izah ettiğimiz dört esasa dayanmamış bunları hakkıyla uygulamamıştır.

Allah sizleri ve bizleri bu esasları anlama ve uygulama yolunda başarılı kılsın hepimizi ihsan makamında ağırlasın daima veren dost O'dur Allah’a hamdolsun efendimiz Muhammed'e ailesine ve arkadaşlarına selam olsun.
 
Üst