Ateistiliğin düşünce akımı olan darwin teorisi çürütülüyor mu?

bendekiben

Elit Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
1,218
Tepkime puanı
199
Konum
Ankara
Ateistliğin akımını oluşturan Darwin teorisi (evrim teorisi) çürütülüyor.Aşağıda geçen makaleler sadece bir kısmı.Şimdi soruyorum ateistlere yaradılış teroilerini neye bağlıyorlar?


EVRİMCİLER İNSAN İLE MAYMUN ARASINDAKİ BÜYÜK GENETİK FARKI İTİRAF ETTİ



Uzun zamandır evrimciler, "insanlar ve şempanzeler arasında sadece %1'lik bir genetik farklılık vardır" iddiasıyla evrim propagandası yapıyorlardı. İnsan ve şempanze genleri arasında kesin bir karşılaştırma yapılmamış olmasına rağmen, Darwinist ideoloji onları bu iki tür arasında çok küçük bir farklılık olduğunu varsaymaya yöneltiyordu.
Yapılan yeni bir araştırma ise, evrimcilerin bu konudaki propagandalarının -tıpkı diğerleri gibi- yanlış olduğunu gösteriyor. Araştırmada, evrimci yayınlarda iddia edildiği gibi insanlar ve şempanzelerin genetik yapısının "%99 benzer" olmadığı ve genetik benzerliğin %95'ten öteye gitmediği belirtiliyor. CNN'in internet sayfasında 25 Eylül 2002 tarihinde yayınlanan "Humans, Chimps More Different Than Thought" (İnsanlar, Şempanzeler Düşünüldüğünden Daha Farklı) başlıklı yazıda bu araştırmanın sonuçları şöyle haber veriliyor:
Yapılan yeni genetik araştırmaya göre, insanlar ve şempanzeler arasında bir zamanlar inanıldığından çok daha fazla farkılık var.
Biyologlar uzun bir süre şempanzelerin ve insanların genlerinin %98,5 benzer olduğunu savundular. Ancak California Institute of Technology biyologlarından Roy Britten, bu hafta yayınlanan çalışmada, genleri karşılaştırmak için kullanılan yeni bir yöntemin insanlar ve maymunların arasındaki genetik benzerliğin yalnızca %95 oranında olduğunu gösterdiğini açıkladı.
Britten, araştırmasını, insan DNA zincirindeki 3 milyon baz çiftinden 780.000 tanesini şempanzelerinki ile karşılaştıran bir bilgisayar programına dayandırdı. Daha önceki araştırmacıların bulduklarından daha fazla birbirine benzemeyen bölüm buldu ve DNA bazlarının en az %3,9 oranında farklı olduğu sonucuna vardı. Bu durum onu, türler arasında yaklaşık %5 oranında genetik bir farklılık olduğu sonucuna götürdü.1
Darwinizm'e olan koyu bağlılığı ile tanınan İngiliz bilim dergisi New Scientist da aynı konuyu 23 Eylül 2002 tarihli internet haberinde "Human-Chimp DNA Difference Trebled" İnsan-Şempanze Genetik Farkı Üç Katına Çıktı" başlığıyla haber yaptı:
İnsan ve şempanze DNA'ları arasında yapılan yeni karşılaştırmalara göre, eskiden düşünüldüğünden daha eşsiziz. Uzun bir süre, en yakın akrabalarımız ile genetik yapımızın %98,5 benzeştiği görüşü savunuldu. Şimdi bunun yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Gerçekte, genetik yapımızın %95'den daha az kısmını paylaşıyoruz, şempanzeler ile aramızdaki farklılık düşünüldüğünden 3 kat daha fazla.2
Bu bulguyu ortaya çıkaran biyolog Roy Britten ulaştığı sonucu, evrim teorisine göre değerlendirerek devam ediyor, ancak aslında bunu yapması için bilimsel bir neden yok. Çünkü, evrim teorisini ne fosil kayıtları ne de genetik veya biyokimyasal veriler destekliyor. Aksine, kanıtlar dünyadaki değişik hayat formlarının birdenbire, evrimsel ataları olmadan ortaya çıktığını gösteriyor ve bunların kompleks sistemleri bir "akıllı tasarım"ın, yani yaratılışın varlığını ispatlıyor.
Genetik Bilimi Evrime Meydan Okuyor
Gerçekte değişik türler arasındaki benzerliklerden hiçbirisi evrimsel bir ilişkiyi göstermez. Farklı türlere ve sınıflara ait canlıların DNA ve kromozom analizleri sonucunda elde edilen bulgular karşılaştırıldığında, canlıların DNA ve kromozomlarındaki benzerliklerin ya da farklılıkların, öne sürülen hiçbir evrimci mantık ya da bağlantıyla uyuşmadığı çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Evrimci teze göre canlıların kompleksliklerinde kademeli bir artış yaşanmış olmalı, buna paralel olarak da gen sayılarının kademeli olarak artması beklenmelidir. Fakat elde edilen veriler bu tezin tamamen hayal ürünü olduğunu göstermektedir.

Moleküler karşılaştırmaların evrim teorisi lehinde değil, aleyhinde sonuçlar verdiği, 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan "Is It Time to Uproot the Tree of Life?" (Evrim Soyağacını Söküp Atma Zamanı Gelmedi mi?) başlıklı bir makalede de kabul edilmiştir. Elizabeth Pennisi imzalı makalede, Darwinist biyologların "evrim ağacını" aydınlatmak için yürüttükleri genetik analiz ve karşılaştırmaların tam aksi yönde sonuç verdiği belirtilmiş, "yeni verilerin evrimsel tabloyu kararttığı" ifade edilmiştir:
Bir yıl önce, bir düzineden fazla mikroorganizmanın yeni dizinlenmiş genomlarını inceleyen biyologlar, bu bilgilerin yaşamın erken zamanlarının tarihi hakkındaki kabul edilmiş çizgileri destekleyeceğini ummuşlardı. Ama gördükleri şey onları şaşkına düşürdü. O an mevcut olan genomların karşılaştırılması, yaşamın büyük gruplarının nasıl ortaya çıktığına dair tabloyu aydınlatmamakla kalmadı, onu daha da karışık hale getirdi. Ve şimdi, elde bulunan 8 yeni mikrobial dizilimle birlikte, durum daha da kafa karıştırıcı bir hal aldı...
Çoğu evrimci biyolog, yaşamın başlangıcını üç temel alemde bulabileceklerini düşünüyorlardı... Tam DNA dizilimleri, başka türlü genlerin karşılaştırılmasının yolunu açtığında, araştırmacılar basitçe bu ağaca daha fazla detay ekleyeceklerini umuyorlardı. Ama "hiçbir şey gerçekten bu kadar daha uzak olamazdı" diyor Claire Fraser, Rockville Maryland'deki The Institute for Genomic Research'ün başkanı. Aksine, (genetik) karşılaştırmalar, hem rRNA ağacıyla hem de birbirleriyle çelişki içinde bulunan pek çok farklı hayat ağacı versiyonu ortaya çıkardı.3
Ortak Tasarım
Peki insanların DNA'larının %95 oranında da olsa şempanzelerinkine benzemesi ne anlama geliyor? Bu soruyu cevaplamak için, insan ile başka canlılar arasında yapılan diğer bazı karşılaştırmalara da bakmak gerekiyor.

Bu karşılaştırmalardan biri, insan ile nematod filumuna bağlı solucanlar arasında yapılmış ve %75 benzerlik gibi ilginç bir sonuç ortaya çıkmıştır.4 Öte yandan bazı proteinler üzerinde yapılan analizler de, insanı çok daha farklı canlılara yakın gibi göstermektedir. Cambridge Üniversitesi'ndeki araştırmacıların yaptığı bir çalışmada, kara canlılarının bazı proteinleri karşılaştırılmaktadır. Hayret verici bir şekilde, yaklaşık bütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakın akraba olarak eşleşmişlerdir. Bir sonraki en yakın akraba ise timsahtır.5
Tüm bu tablonun gösterdiği ise şu: İnsan ve diğer canlılar arasında genetik benzerlikler var. Ama bu benzerlikler herhangi bir "evrim şeması" ortaya çıkarmıyor.
Bu genetik benzerliklerin var olması ise, son derece doğal, hatta kaçınılmaz. Çünkü insan bedeni de diğer canlılarla aynı malzemeden, aynı atomlardan oluşuyor. İnsanın soluduğu hava, yediği besinler, içinde yaşadığı iklim hayvanlarınkiyle aynı. Dolayısıyla insan da diğer canlılarla benzer proteinlere ve bunların genetik kodlarına sahip. Ama bu, insanın diğer canlılarla ortak bir kökenden geldiği, onlardan evrimleştiği gibi bir anlam taşımıyor.
Nitekim, farklı canlılar arasında yapılan genetik karşılaştırmalar, 150 yıllık evrim ağacını ortadan kaldırmış durumda. Genetik bulgular, evrim teorisini reddiyor.
Peki bu durumda canlılardaki benzer yapıların bilimsel açıklaması nasıl yapılabilir? Bu sorunun cevabı, Darwin'in evrim teorisi bilim dünyasına hakim olmadan önce verilmişti. Canlılardaki benzer organları ilk kez gündeme getiren Carl Linneaus ya da Richard Owen gibi bilim adamları, bu organları "ortak tasarım" örneği olarak görmüşlerdi. Yani benzer organlar veya benzer genler, ortak bir atadan tesadüfen evrimleştikleri için değil, belirli bir işlevi görmek için bilinçli bir şekilde tasarlanmış oldukları için benzerdir.
Modern bilimsel bulgular ise, benzer organlar için ortaya atılan "ortak ata" iddiasının tutarlı olmadığını ve yapılabilecek yegane açıklamanın söz konusu "ortak tasarım" açıklaması olduğunu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, Allah canlıları ortak bir planla yaratmıştır.

[B]EVRİMCİLERİN SENARYOLARINA UYMAYAN BİR FOSİL DAHA BULUNDU [/B]

National Geographic dergisinin Ağustos sayısında kapak konusu olarak yayınlanan bir habere, daha önce 9 Temmuz tarihinde, Radikal, Takvim, Dünya ve Sabah gazetelerinde de yer verildi. Habere göre, Gürcistan'ın başkenti Tiflis yakınlarında Dmanisi bölgesinde şimdiye kadar 3 kafatası fosili bulunmuştu. Her biri insana ait özellikler gösteren, yaklaşık 1,8 milyon yaşındaki bu fosillerden en son keşfedileni, kafatası hacminin küçüklüğü nedeniyle evrimciler açısından son derece büyük sorunları da beraberinde getirdi.


Dikkat edilirse, evrimcilerin buldukları her yeni fosil, yıllardır süregelen "evrimci inançlarını" altüst ediyor; o güne kadar ortaya attıkları senaryolara uymadığı için evrimcileri yeni senaryolar üretmek zorunda bırakıyor. Kitaplarımızda da birçoğuna yer verilen bu "yeni fosil haberleri" artık "insanın evrimi ağacını altüst eden fosil" benzeri başlıklarla duyuruluyor. Örneğin geçen sene Etiyopya'da bulunan ve Ardipithecus ramidus kaddaba ismi verilen fosil için 13 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde Paris Doğa Tarihi Müzesi'nden Brigitte Senut'un şu yorumu aktarılıyordu:

Son buluntular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor.1

Kenya'da bulunan ve Mart 2001'de duyurulan Kenyanthropus platyops isimli fosil ise, evrim ağacını iyice karmaşık hale getiren ve insanın evrimi senaryosunu altüst eden bir fosil olarak duyuruldu. Örneğin BBC bu haberi, "Düz yüzlü adam bir bilmece" başlığı ile verirken, haberin içinde "Kafa karıştıran tablo", "Karmaşık insanın evrimi ağacı", "Bilimsel karşı gelme" ifadelerini kullanarak bu fosilin insanın evrimi ile ilgili senaryolara hiç uymadığını belirtti. Nature dergisinde ise aynı fosil için "insanın evrim tarihi karmaşık ve çözülmemiş. Yeni bulunan fosil ile daha büyük bir karmaşıklığa sürüklenmiş gibi görünüyor"2 ifadeleri kullanıldı.


Hepsi birarada incelendiğinde, Dmanisi kafatasları atalarımızın Afrikayı daha önce, evrimin daha önceki evrelerinde, yani tahmin edilenden çok daha önce terk ettiğini gösteriyor. Ancak Dmanisi kalıntıları insanın evrimi ağacında tam olarak nereye uyuyorlar - ve bir veya birkaç türü mü temsil ediyorlar? Bu sorular bir tartışmanın başlamasını ateşliyor… (Science, 5 Temmuz 2002)
5 Temmuz 2002 tarihli Science dergisinde yer alan bu makale evrimci bilim adamlarının içine düştükleri çıkmazı açıkça ortaya koymaktadır.
Evrimciler şimdi ise, Dmanisi'de bulunan fosiller nedeniyle aynı karmaşayı yaşıyorlar. Konuyla ilgili açıklamada bulunan evrimcilerin her biri, aynı fosiller için farklı yorumlarda bulunuyor ve bir yandan da bu fosilin bugüne kadar insanın evrimi hakkında kabul edilen birçok inancı yıktığını itiraf ediyor.

Bunlardan biri olan Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu kafatası fosillerinin, ilk insanların Afrika'dan göç etmeleri ile ilgili genel düşünceleri altüst edeceğini tahmin ediyor.3

Science dergisinde ise üç kafatası fosili için şu yorum yapılmış:

Hepsi birarada incelendiğinde, Dmanisi kafatasları atalarımızın Afrikayı daha önce, evrimin daha önceki evrelerinde, yani tahmin edilenden çok daha önce terk ettiğini gösteriyor. Ancak Dmanisi kalıntıları insanın evrimi ağacında tam olarak nereye uyuyorlar - ve bir veya birkaç türü mü temsil ediyorlar? Bu sorular bir tartışmanın başlamasını ateşliyor…4

Evrimciler bulunan kafataslarını nasıl sınıflandıracaklarına karar verememektedirler. Her biri ayrı bir fikir öne sürmektedir. Science dergisinde, evrimcilerin şu görüşlerine yer verilmektedir:

Ekip, yeni kafatasını önceki iki kafatası gibi Homo erectus olarak sınıflandırıyor… Aslında yeni kafatasının bazı özellikleri H. habilis'e benziyor… Rightmire, 'aslında' diyor, 'eğer araştırmacılar bu fosilleri ilk olarak bulsalardı, o zaman bunları H. habilis olarak sınıflandırırlardı'.5


"Son bulgular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor" (Science, 13 Temmuz 2001)
Evrimcilerin kendi ifadeleri onların fosilleri tamamen kendi isteklerine, önyargılarına ve beklentilerine göre tanımladığını gösteriyor.
Yani Rightmire'e göre, bu fosilin Homo Erectus olarak sınıflandırılmasının nedeni, bu fosille aynı bölgede bulunan diğer fosillerin Homo erectus olarak sınıflandırılmış olmasından başka birşey değil. Bu ifadeler, fosillerin tamamen evrimcilerin isteklerine, önyargılarına ve beklentilerine göre tanımlandığının en açık göstergelerinden biridir.

Amerikan Doğa Tarihi Müzesi antropologlarından Ian Tattersall ise, yeni fosilleri ne Homo erectus ne de Homo habilis olarak sınıflandırıyor ve şöyle diyor:

Bu örnek, ilk insanın özelliklerinin neler olduğunu tekrar gözden geçirmemiz gerektiğinin altını çiziyor.6

National Geographic Dergisi ise, yeni fosili "Skull Fossils Challenges Out of Africa Theory" (Kafatası Fosili Afrika'dan Çıkış Teorisine Karşı Geliyor) başlığı ile duyuruyor.

Bu makalede, Gürcistan'daki araştırmayı yürüten ve söz konusu fosili bulan David Lardkipanidze'nin şu ifadelerine yer veriliyor:

Dmanisi'de bulunan hominidler arasındaki farklılık, bunların gerçekte kim olduklarını anlamayı zorlaştırmaktadır. Bu farklılık bilim adamlarını, 'Homo'nun anlamını tekrar düşünmeye zorlamaktadır.7


National Geographic Türkiye, Ağustos 2002
Darwinistler hayali bir doğa tarihi yazmışlar ve fosillerin de buna uymasını istemişlerdir. Eskiden her bulunan fosili Darwinizm'in kanıtı gibi gösteren gazete ve dergiler, durumun vehameti karşısında, üslup değiştirmek zorunda kalmışlardır ve yandaki kupürde olduğu gibi "Yeni bir soyağacı üzerinde mi çalışılıyor?" gibi başlıklar kullanmaktadırlar.

Aynı kazı ekibinde bulunan ve aynı zamanda Kuzey Texas Üniversitesi'nde arkeolog olan Reid Ferring ise bu konuda şunları söylüyor:

Dmanisi fosili, o dönemde var olmasını beklediğimiz herhangi bir insan grubundan çok daha farklı özellikler göstermektedir.8

Bu fosiller hakkında farklı yorumlar getiren evrimciler sadece bu kadarla sınırlı değil. New York City Üniversitesi'nden Eric Delson, Pennsylvania State Üniversitesi'nden Alan Walker, Michigan Üniversitesi'nden Milford Wolpoff gibi evrimciler de, fosil hakkında farklı farklı görüşler öne sürmektedir

Alıntı
 

egedesouza

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
236
Tepkime puanı
131
Konum
İstanbul
İş
Öğrenci
Bu konu hakkında birçok şey yazabilirdim fakat (daha önceki tecrübelerime de dayanarak) halkımızın bu tür konulara yaklaşımı ne yazık ki Orta çağ "Skolastik Düşünce Sistemine" dayanıyor. Bu yüzden ne kadar içimde de kalsa konuşmayacağım...
 

.Demeter.

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
166
Tepkime puanı
6
Konum
Ragnarok
İş
Dövmeci ve Ressam
Bu konu hakkında birçok şey yazabilirdim fakat (daha önceki tecrübelerime de dayanarak) halkımızın bu tür konulara yaklaşımı ne yazık ki Orta çağ "Skolastik Düşünce Sistemine" dayanıyor. Bu yüzden ne kadar içimde de kalsa konuşmayacağım...

Kesinlikle ve kesinlikle. Söylediklerinizin tamamına katılıyorum.
 

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Mevlana der ki:
"Ben de cansız varlıktan öldüm [maden olarak], biten, boy atıp gelişen nebat [bitki] oldum; nebatken öldüm, hayvan şekliyle baş gösterdim.

"Hayvanlıktan öldüm, insan oldum; artık ölüp azalmaktan, noksana düşmekten ne diye korkacakmışım?

"Bir daha hamle edeyim de insanken öleyim; böylece melekler âleminde kol kanat çırpayım.

"Melek olduktan sonra da ırmağa atlamak gerek; `Her şey yok olur gider, ancak O'nun zâtıdır kalan'.

"Bir kere daha melekken kurban olayım da o vehme gelmeyen yok mu, o olayım.

"Yok olurum, yok olurum da erganon [org] gibi, `Gerçekten de biz dönüp ona varanlarız' derim."

İslam dinini ve onu sembol yoluyla anlattığı birçok şeyi iyi anlamalı, bir şeyi ya da karşıtın savunurken. Daha birkaç gün önce bir televizyon kanalında yazan başlığı aynen yazıyorum "evrim teorisine göre fareler patatesten mi geldi?" Böyle bir ortamda herhalde susmak en doğrusu.
 
Üst