Aşk; genellikle, sadece ilişkiler anlamında, sevgili olma anlamında kullanılan, koca bir yanlış bakıştır aslında. İçimizi en kıpırtılı haliyle, yerinden oynatabilen, bizi bambaşka bireyler haline getiren... Kimimiz daha çocuk yaşlarda, kimimiz daha sonra, ilk deneyimleri yaşamadık mı? Kaşı, gözü, bir bakışıyla, hiç bir anlamı olmadan, içimizi titreten, yıllar sonra hatırlandığında gülümseten aşk...
Sonraları biz büyürüz, işler ciddileşir, biz de daha ciddiye alırız. Şarkılar artık "o" dur, her konu "o"na çıkar, her anlam, papatyalar bile fal olur. Dünya yine aynı dünyaysa bile, bize başka dönüyordur. Fiziğimiz değişir, bakışımız değişir, melankolik oluruz ya da içimizdeki kıpırtıdan mutluluk yumağı ama hep bir şey bahanedir, bizi mutlu ya da mutsuz etmeye. Ama biter...Mutlaka biter....Yaşıyorken, asla bitmeyeceğine vaadler verilebilir, mümkün değildir, savaşırız karşı çıkarız ama biter gider...Olgunlaştıkça, yine hala aşık olabiliriz, ama daha adımlar sağlamdır, daha kendimzi korur ama aşkı bırakamaz oluruz. Kimisi çocukça anılan yaşanmışlıklar, kimisi hayatın en tatlı/acı anıları ama bizi olgunlaştıran, derleyen toplayan yaşanırken de aslında dağıtan en belirgin durumdur aşk. Uzmanlar araştırır, yok kimyasal tepkidir, yok 2 yıl sürer, yok maksimum 4 senedir. İnatlaşırız bende öyle olmayacak...
Aslında doğduğumuz an bizimledir aşk, annenin ten kokusu, babanın kucağında alıp zıplattığı an..Sonraları olgunlaştıkça sıradanlaşan... Artık aşık olamıyorum diyen nice insanlar, bir birlikteliği olanlar, ilişkisi olmayanlar, artık eskisi gibi pırpır etmeyen kalbi için, gizli bir üzüntü duyar durur. Yine karşımıza çıkabilir ama yılların gidişatı, onu da nadirleştirmiştir artık, içimiz soğudu diye düşünürüz. Sonra belki de anne-baba oluruz, evlada aşk duyarız, her zaman diliminde bir gerekçe vardır aslında.
Peki nasıl olduları, bize neler yaşattığını bir yana bırakalım. Aşk neden vardır? Hadi vardır, bize bambaşka bir dünya bakışı sağlar da neden yerini başkaca şeylere bırakan, fani bir duygudur? Aşkın faniliğini anladığı an kişi, farkına varabildiği an bambaşka bir boyutu görecektir. Aşkın veriliş nedeni aslında, geri alındığı an, GÖRMEMİZ GEREKENE İŞARET OLABİLİR Mİ ??? Kimisi aşk gençlik oyuncağıdır diye, sıradan yaşantısına dönerken...Kimi şanslı farkında olabilen kişiler için, aşk yerini bütüne duyulan aşka bırakabilir ne mutlu ki.. "O" da "O" nun parçası ve aşkın bittiği, duygularımızın öldüğünü söylediğimiz anlarda. Bir ağacın yaprağından, bir nehirin akışından, bir kuşun kanadından, hatta bir düşmanın bakışından bile, yaşamımıza anlam ve ders katan her şeyde asıl aşkı görebiliyor muyuz?? Ne kadar sevdiysek, hepsi ondan geldi, birimiz diğerinden farklı olduğunu düşünürken..
Aslında aynı ana-babadan olan kardeşi sever gibi, aynı yaradanın yaradılanları olarak, taşı, suyu, toprağı ve tüm canlıları görüp, hala aşkın, her anımızda, her yanımızda, olduğunu fark edebilmek ne güzel duygudur öyle... Dünyevi hırslarla kırdığımız insanlar, kazandığımızı sandığımız an, fani oyuncaklar, olağanca karmaşası içinde, tam da koştururken, birden durup hiç kımıldamadan anlayarak, anlamlandırarak soralım mı kendimize. Bırakalım, yine koşup gitsin etrafımızdan bütün dünya. Biz sadece gözlemleyelim, yaratıcıyı, yaradılanları, biri, bütünü, onlar akmaya devam ederken...Aşk ne için vardı ve neden elimizden alındı? Ya hala bizimleyse? İstediğimiz an, içimizden çekip çıkarabileceğimiz, koca bir bütünse...
Nasıllarını, ne kadar sürerlerini, hepsini bir yana bırakarak ya da bir daha gelmiyor diye küsmeyerek, farkedemez miyiz? Aşk hala tüm ihtişamıyla bizimle. Her anımızda, her acımızda, her sevgimizde,her duamızda, her şükrümüzde saklı. Fark ettiğimiz an, bir daha elimizden de alınmayacak kadar, kalıcı bu sefer...
Alin...
Sonraları biz büyürüz, işler ciddileşir, biz de daha ciddiye alırız. Şarkılar artık "o" dur, her konu "o"na çıkar, her anlam, papatyalar bile fal olur. Dünya yine aynı dünyaysa bile, bize başka dönüyordur. Fiziğimiz değişir, bakışımız değişir, melankolik oluruz ya da içimizdeki kıpırtıdan mutluluk yumağı ama hep bir şey bahanedir, bizi mutlu ya da mutsuz etmeye. Ama biter...Mutlaka biter....Yaşıyorken, asla bitmeyeceğine vaadler verilebilir, mümkün değildir, savaşırız karşı çıkarız ama biter gider...Olgunlaştıkça, yine hala aşık olabiliriz, ama daha adımlar sağlamdır, daha kendimzi korur ama aşkı bırakamaz oluruz. Kimisi çocukça anılan yaşanmışlıklar, kimisi hayatın en tatlı/acı anıları ama bizi olgunlaştıran, derleyen toplayan yaşanırken de aslında dağıtan en belirgin durumdur aşk. Uzmanlar araştırır, yok kimyasal tepkidir, yok 2 yıl sürer, yok maksimum 4 senedir. İnatlaşırız bende öyle olmayacak...
Aslında doğduğumuz an bizimledir aşk, annenin ten kokusu, babanın kucağında alıp zıplattığı an..Sonraları olgunlaştıkça sıradanlaşan... Artık aşık olamıyorum diyen nice insanlar, bir birlikteliği olanlar, ilişkisi olmayanlar, artık eskisi gibi pırpır etmeyen kalbi için, gizli bir üzüntü duyar durur. Yine karşımıza çıkabilir ama yılların gidişatı, onu da nadirleştirmiştir artık, içimiz soğudu diye düşünürüz. Sonra belki de anne-baba oluruz, evlada aşk duyarız, her zaman diliminde bir gerekçe vardır aslında.
Peki nasıl olduları, bize neler yaşattığını bir yana bırakalım. Aşk neden vardır? Hadi vardır, bize bambaşka bir dünya bakışı sağlar da neden yerini başkaca şeylere bırakan, fani bir duygudur? Aşkın faniliğini anladığı an kişi, farkına varabildiği an bambaşka bir boyutu görecektir. Aşkın veriliş nedeni aslında, geri alındığı an, GÖRMEMİZ GEREKENE İŞARET OLABİLİR Mİ ??? Kimisi aşk gençlik oyuncağıdır diye, sıradan yaşantısına dönerken...Kimi şanslı farkında olabilen kişiler için, aşk yerini bütüne duyulan aşka bırakabilir ne mutlu ki.. "O" da "O" nun parçası ve aşkın bittiği, duygularımızın öldüğünü söylediğimiz anlarda. Bir ağacın yaprağından, bir nehirin akışından, bir kuşun kanadından, hatta bir düşmanın bakışından bile, yaşamımıza anlam ve ders katan her şeyde asıl aşkı görebiliyor muyuz?? Ne kadar sevdiysek, hepsi ondan geldi, birimiz diğerinden farklı olduğunu düşünürken..
Aslında aynı ana-babadan olan kardeşi sever gibi, aynı yaradanın yaradılanları olarak, taşı, suyu, toprağı ve tüm canlıları görüp, hala aşkın, her anımızda, her yanımızda, olduğunu fark edebilmek ne güzel duygudur öyle... Dünyevi hırslarla kırdığımız insanlar, kazandığımızı sandığımız an, fani oyuncaklar, olağanca karmaşası içinde, tam da koştururken, birden durup hiç kımıldamadan anlayarak, anlamlandırarak soralım mı kendimize. Bırakalım, yine koşup gitsin etrafımızdan bütün dünya. Biz sadece gözlemleyelim, yaratıcıyı, yaradılanları, biri, bütünü, onlar akmaya devam ederken...Aşk ne için vardı ve neden elimizden alındı? Ya hala bizimleyse? İstediğimiz an, içimizden çekip çıkarabileceğimiz, koca bir bütünse...
Nasıllarını, ne kadar sürerlerini, hepsini bir yana bırakarak ya da bir daha gelmiyor diye küsmeyerek, farkedemez miyiz? Aşk hala tüm ihtişamıyla bizimle. Her anımızda, her acımızda, her sevgimizde,her duamızda, her şükrümüzde saklı. Fark ettiğimiz an, bir daha elimizden de alınmayacak kadar, kalıcı bu sefer...
Alin...