sdbr
Banlı Kullanıcı
1-zikrin yanlız dilde olup kaldin ondan gafil kalmasıdır.bu zikrin tesiri zayıf olur.fakat tamamen tesirsizde değildir .zira hizmetle meşgul dil beyhude şeylerle meşgul olan yahut boş duran dil üzerine üstünlüğü vardır.
2-kalbte olan fakat sabit ve istikrarlı olmayıp kabi zorlamakla olan zikirdir.şöyle ki,eğer uğraşmak ve zorlamamak olmazsa kalb kendi tabiati üzere olur,gaflet ve konuşmalarındankurtulamaz.
3-zikrin kalbe yerleşmesi ve onu kapsamasıdır.kalb ancak uğraşarak ve zorlamakla başka şeyle meşgul olabilir.
4-kalbi,kaplayan zikir değil,zikredilen yani allah olmasıdır.zira zikredilen sevilen arasında büyük fark vardır.belki kemal(üstünlük)zikirden haberdar olmanın kalbden atılması ve kalbte yanlız zikir edilenin kalmasıdır.zira zikir gerek arapça olsun farsça olsun nefs konuşmasından ayrı değildir.belki kalb konuşmasının ta kendisidir. aslı o kalb konuşmasından kurtulmasıdır. kalb konuşması gerek farsça gerek arapça olsun ve gerek başka olsun kalb hepsinden kurtulup tamamen zikir edilenle dolmayı ve ondan başka şeye yer kalmamalıdır ki,bu hal aşırı bir sevginin neticesidir ki,o na aşk denir.gerçek aşkın kendini aşk suretinden kurtarıp sevgiliye öyle verir ki, bazen olur ki maşukunun dahi adını unutur ,bilmez olur.allah'ı zikreden kimse, hal gark olup allah'tan başka her ne varsa ise,unutunca tasavvufun başlangıcına ayak basmış oluru ki,tasavvuf ehli bu hale fena(yokluk)derler.zira manen allah'zikri yok olmuştur.hatta kendi nefsini unuttuğu için kendiside yok olmuştur.nitekim allah'ın
nice alemleri vardır ki biz onlardan haberdar olmadığımız için o alemler bizim için yok sayılır.bizim için yok olmayan haberdar olduğumuz varlıklardır.bu var olan yaratık alemini unutan kimse için bunlar yok olur.hatta bir kimse kendi varlığını unutursa,o kimse kendi nazarından yok olur.o halde fena ehli için, allah'tan başkahiç bir şey kalmaz,yanlız allah var olur nitekim yerlere ve göklere bakıp onlardan başka bir şey görmezse alem yanlız budur,bundan başka yoktur.dersin.fena ehli olanlar da allah'tan başka bir şeyi görmediği için bütün varlık odur, ondan başka bir şey yoktur.der.bu makamda kendisiyle allah arasındaki ayrılık kalkar ,tam bir hasıl olur ki,bu tevhit aleminin başlagıcıdır.yani allah'tan başka kabinde bir şey kalmaz.böylece ayrılık ve uzaktan haberdar olmaz.zira ayrılığı ancak 2 şey düşünebilen idrak eder.o iki şeyden biri kendisi, biride allah'dır.halbuki o bu halde kendi nefsinden habersizdir,birliği idrakedemez.ayrılığı idraketmek nerede kaldı .talebe(talib) bu dereceye ulaşınca , melekut sureti ona gösterilmeye başlar.meleklerin ve peygamberlerin ruhları ona güzel şekilde görünmeye başlar.allah' ın dilediği görülmeye başlar ve öyle haller zuhur etmeye başlar ki ,onları anlatmak mümkün değildir.ayrıldığı zaman kendinde vaki olan işlerden haberdar olup onlardan bazı eserler kalır.o halin aşkı onu kaplar .dünya ve içindekiler ve insanların meşgul olduğu işler ona çirkin görünür. bedeniyle hal arasında hazır,olan kalbiyle gaib olur .insanların dünya işleriyle meşgul ve bağlı olduklarına şaşar ,onlara rahmet(acımak)nazarıyla bakar.zira ne büyük saadetten mahrum kaldıklarını bilir.insanlarda onu neiçin dünya işleri ile uğraşmadığına hayret eder ve delilik veya sevdalığa yakalandını söylerler.
bir kimse fena derecesine ve yokluk alemine ulaşmazsa ve keşif halleri ona zahir olmazsa ve yanlız onu zikir kaplarsa kimya-i saadet olur.zira zikir galip olunca,,muhabbet onu kaplar ve öyle bir dereceya gelir ki,allah'ı dünyadan ve dünyadaki her şeyden çok sever.sadetin aslıda budur.çünkü ölümle allah'a dönecek tir ve ona varacaktır.allah'ı müşahede etme zevki ,muhabbetin ölçüsünde olur.
sevgilisi dünya olan dünyadan ayrılışında onun acısı ve azabı düyaya muhabbetin ölçüsünde olur.
nitekim müslümanlık ünvanında anlatıldı .ohalde bir kimse devamlı zikir ettği halde safilere hasıl olan hal ona hasıl olmazsa ,onun kalbi fütür (gevşeklik)hasıl olmasın .zira saadet yanlız müşafekeye bağlı değildir.çünkü zikir nuruyla süslü olan kimya-i saadet istidatı bulunmuş olur.o halde dünyada ona görünmeyen ölümden sonra muhakkak görünecektir.şu halde devamlı zikre bağlı olup asla gafil kalmamalı ve kalb gözüyle allah'ı gözetip onu beklemelidir.zira zikir devamlı meleküt aleminin acayip hellerinin ve ilahi sırların kilitidir.peygamberimiz(s.a.v.)cennet bahçesini seyr etmek isteyen,devamlı zikir eylesin.(125)hadisi bu anlatılan dereceye işarettir.bu anlatıllan tafsılattan anlaşıldiki bütün ibadedin özü ve aslı zikirdir.zikrin hakikati bir emir ve yasakla karıştırıldığı zaman allah'ı hatırlamak günah vaktinde günahtan uzaklaşmak,ibadet vaktinde emir ne ise yapmaktır . eğer zikir onu bu hususlara sevketmezse ,onu zikrin hakki zikir olmadığına,sadece nefis konuşmasına ifade olduğudu.
2-kalbte olan fakat sabit ve istikrarlı olmayıp kabi zorlamakla olan zikirdir.şöyle ki,eğer uğraşmak ve zorlamamak olmazsa kalb kendi tabiati üzere olur,gaflet ve konuşmalarındankurtulamaz.
3-zikrin kalbe yerleşmesi ve onu kapsamasıdır.kalb ancak uğraşarak ve zorlamakla başka şeyle meşgul olabilir.
4-kalbi,kaplayan zikir değil,zikredilen yani allah olmasıdır.zira zikredilen sevilen arasında büyük fark vardır.belki kemal(üstünlük)zikirden haberdar olmanın kalbden atılması ve kalbte yanlız zikir edilenin kalmasıdır.zira zikir gerek arapça olsun farsça olsun nefs konuşmasından ayrı değildir.belki kalb konuşmasının ta kendisidir. aslı o kalb konuşmasından kurtulmasıdır. kalb konuşması gerek farsça gerek arapça olsun ve gerek başka olsun kalb hepsinden kurtulup tamamen zikir edilenle dolmayı ve ondan başka şeye yer kalmamalıdır ki,bu hal aşırı bir sevginin neticesidir ki,o na aşk denir.gerçek aşkın kendini aşk suretinden kurtarıp sevgiliye öyle verir ki, bazen olur ki maşukunun dahi adını unutur ,bilmez olur.allah'ı zikreden kimse, hal gark olup allah'tan başka her ne varsa ise,unutunca tasavvufun başlangıcına ayak basmış oluru ki,tasavvuf ehli bu hale fena(yokluk)derler.zira manen allah'zikri yok olmuştur.hatta kendi nefsini unuttuğu için kendiside yok olmuştur.nitekim allah'ın
nice alemleri vardır ki biz onlardan haberdar olmadığımız için o alemler bizim için yok sayılır.bizim için yok olmayan haberdar olduğumuz varlıklardır.bu var olan yaratık alemini unutan kimse için bunlar yok olur.hatta bir kimse kendi varlığını unutursa,o kimse kendi nazarından yok olur.o halde fena ehli için, allah'tan başkahiç bir şey kalmaz,yanlız allah var olur nitekim yerlere ve göklere bakıp onlardan başka bir şey görmezse alem yanlız budur,bundan başka yoktur.dersin.fena ehli olanlar da allah'tan başka bir şeyi görmediği için bütün varlık odur, ondan başka bir şey yoktur.der.bu makamda kendisiyle allah arasındaki ayrılık kalkar ,tam bir hasıl olur ki,bu tevhit aleminin başlagıcıdır.yani allah'tan başka kabinde bir şey kalmaz.böylece ayrılık ve uzaktan haberdar olmaz.zira ayrılığı ancak 2 şey düşünebilen idrak eder.o iki şeyden biri kendisi, biride allah'dır.halbuki o bu halde kendi nefsinden habersizdir,birliği idrakedemez.ayrılığı idraketmek nerede kaldı .talebe(talib) bu dereceye ulaşınca , melekut sureti ona gösterilmeye başlar.meleklerin ve peygamberlerin ruhları ona güzel şekilde görünmeye başlar.allah' ın dilediği görülmeye başlar ve öyle haller zuhur etmeye başlar ki ,onları anlatmak mümkün değildir.ayrıldığı zaman kendinde vaki olan işlerden haberdar olup onlardan bazı eserler kalır.o halin aşkı onu kaplar .dünya ve içindekiler ve insanların meşgul olduğu işler ona çirkin görünür. bedeniyle hal arasında hazır,olan kalbiyle gaib olur .insanların dünya işleriyle meşgul ve bağlı olduklarına şaşar ,onlara rahmet(acımak)nazarıyla bakar.zira ne büyük saadetten mahrum kaldıklarını bilir.insanlarda onu neiçin dünya işleri ile uğraşmadığına hayret eder ve delilik veya sevdalığa yakalandını söylerler.
bir kimse fena derecesine ve yokluk alemine ulaşmazsa ve keşif halleri ona zahir olmazsa ve yanlız onu zikir kaplarsa kimya-i saadet olur.zira zikir galip olunca,,muhabbet onu kaplar ve öyle bir dereceya gelir ki,allah'ı dünyadan ve dünyadaki her şeyden çok sever.sadetin aslıda budur.çünkü ölümle allah'a dönecek tir ve ona varacaktır.allah'ı müşahede etme zevki ,muhabbetin ölçüsünde olur.
sevgilisi dünya olan dünyadan ayrılışında onun acısı ve azabı düyaya muhabbetin ölçüsünde olur.
nitekim müslümanlık ünvanında anlatıldı .ohalde bir kimse devamlı zikir ettği halde safilere hasıl olan hal ona hasıl olmazsa ,onun kalbi fütür (gevşeklik)hasıl olmasın .zira saadet yanlız müşafekeye bağlı değildir.çünkü zikir nuruyla süslü olan kimya-i saadet istidatı bulunmuş olur.o halde dünyada ona görünmeyen ölümden sonra muhakkak görünecektir.şu halde devamlı zikre bağlı olup asla gafil kalmamalı ve kalb gözüyle allah'ı gözetip onu beklemelidir.zira zikir devamlı meleküt aleminin acayip hellerinin ve ilahi sırların kilitidir.peygamberimiz(s.a.v.)cennet bahçesini seyr etmek isteyen,devamlı zikir eylesin.(125)hadisi bu anlatılan dereceye işarettir.bu anlatıllan tafsılattan anlaşıldiki bütün ibadedin özü ve aslı zikirdir.zikrin hakikati bir emir ve yasakla karıştırıldığı zaman allah'ı hatırlamak günah vaktinde günahtan uzaklaşmak,ibadet vaktinde emir ne ise yapmaktır . eğer zikir onu bu hususlara sevketmezse ,onu zikrin hakki zikir olmadığına,sadece nefis konuşmasına ifade olduğudu.