Yeşim Taşı Efsanesi-“Jade – Stone of Heaven”

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Yazı içinde üstü kapalı da olsa Türklere atfedilebilecek bir çok husus var. Bunlar üzerinde durmanızı öneririz. Malumunuz bu türlü derleme ve yazılarda Türk unsuru her zaman Çin, Tibet, Rus ve benzeri Milletler içinde eritilerek ve Türk adından, kültüründen ve diğer kültürlere olan etkilerinden hiç bahsedilmeyerek yazılmaktadır. Bunları fark etmek ve çözümlemek bizlere düşüyor.

Efsanenin akla getirdiği tüm renk tonlarında beliren bu taş, uzun süre zihnimizi meşgul etmiştir. Taş, çoğu tarafından yeşimi altına göre daha çok saygı duyup kutsayan atalarımız için dayanıklı silahlar ve aletler sağlıyordu. Orta Asya’dan Orta Amerika’ya ve Kanada’ya kadar, yeşim taşını çıkarmak için hâlâ toprağı ovalayıp temizliyoruz – ama yeryüzü adeta taşın benzerleriyle kaynamaktadır ve gerçek Cennet Taşını bulmak, gökkuşağını yakalamak gibidir.

Bu, yeşimi ararken geçen üçüncü günümdü, benim için bir “yeşim toplayıcısı” olmaya hak kazanmak için anca yetecek, ama kolay kolay bulunmayan bir ticaretin çılgınlıklarını duyumsayacak kadar yeterince uzun bir zamandı. Suda duruyor olmama rağmen, dünyanın en sert çöllerinden biri olan, “hiç kimsenin geriye dönmediği” Taklamakan’ın kenarındaydım.

Bu özel Yurungkaş Irmağı, yani Beyaz Yeşim Irmağı, yeşim aşıkları için Mekke gibi bir yerdir; 5,000 yıldan fazla bir zamandır Çin uygarlığının merkezinde bulunan malzemenin kökeni buradadır. Eğer Çin’in ruhu yeşimse, o zaman yeşimin ruhu da Yurungkaş’tır.

İrice bir kayanın üzerinde dinlenirken, yeryüzünde başka hiç şey kadar ıssız olmayan bir manzarayı inceliyordum. Bronz tekdüzeliği hiçbir yeşillik bozamamıştı. Yıllık yağış miktarını sorduğumda, şoför ile çevirmen arasında, yıllık hiç yağış olmadığı konusunda anlaşma sağlanıncaya kadar uzun bir konuşma geçmişti. En son 1980 yılının bir sabahında yağış olmuş.

Şimdiye kadar geldiğim yerlerin herhangi birisinden okyanus kadar uzakta olan Hotan kenti, akıntının yaklaşık 70 mil yukarısında, ırmağın ve efsanevi Kunlun Dağlarının 30 mil aşağısında bulunur. Asıl adı “Yeşim Dağları” olan Kunlun (Künlün) Dağları, 1700’lere kadar Asya’nın tek kaynağıymış gibi görünmektedir. Yüzlerce yıl, yeşim toplayıcıları bahar taşkınlarıyla aşağıya akan servetleri toplayarak ırmak kıyılarında gezinip durdular. İpek yolu üzerinde bu ünlü duraktan geçerek batıya seyahat eden deve kervanları, Cathay kumaşlarını Orta Doğu’ya taşıdılar ve dönüş yolculuklarında imparatorların 2,000 milden fazla bir mesafenin ötesindeki Pekin’de bulunan atölyeleri için yüklüklerini ağır yeşim kayalarıyla tıka basa doldurdular. Bu yalıtılmış çölde ilk kez bir Avrupalı, Asya yeşimini elinde tuttu : 1272’de Marco Polo “satılmak üzere Cathay’a götürülen kalsedon (alaca akik), jasper (yeşime benzer kalsedon çeşidi) ve bunun gibi şeyler öyle bir bollukta bulunur ki önemli bir ticaret ilişkisi oluştururlar” gözlemini yaptı. Marko Polo’nun görüp de tanıyamadığı şey, yeşim taşı idi.

Uzun ve sıcak gezinti için yavaş yavaş geriye doğru çakıl taşlı yola yükseldiğimde, bir ışık dalgası adımlarımı dondurdu. O olabilir miydi? Taşı ters çevirmek için sığ tarafa doğru sıçradım. Gerçek olmak için fazlaca iyi idi… Beyaz Yeşim Irmağından gelen beyaz yeşim! Avuç içi kadar güzelliği tekrar tekrar çevirip durdum, kaygan his ve kahve rengi, sarı renk ve bileşimini doğrulayan bronz rengi kabuk : beyaz bir nefrit hazinesi, Cennet Taşı, bu efsanevi yerleşim yerinden gelen, Çin’in kalbinin tarihsel malzemesi. Elimde müze sergisindeymiş gibi bir çakıl tutuyordum ve çağdaş kazıcılar onun için bir hafta sürecek bir iş önerirlerdi.

Çin, Orta Amerika halkları ve Yeni Zelanda Maorileri yeşimi, altın ve kıymetli taşların bile ötesinde en değerli servet olarak görüyorlardı. “Altına bir fiyat konulabilir” biçiminde başlayan o deyiş, “ama yeşime fiyat biçilemez” diye devam ederdi. Çin imparatorları, pi adı verilen ve cennetin sembolleri olan ortası delikli yeşim tekerler vasıtasıyla pi ayininde Tanrı ile konuşurlardı. San Francisco’da yeşim ile aynı anlamda bir dükkanı olan Richard Gump ise kısaca, “Çin, taşın etrafında bir uygarlık inşa etti”, diyor.

Yeşim, Çin’de yeryüzü ile cennet arasında bir bağlantı, hayat ile ölümsüzlük arasında bir köprü idi. Çinli bir beyefendi, tüm ömrünü kuşağından sallanan yeşimlerin ölçülü bir tempo ile şıngırdaması için yürüyüş şeklini değiştirmek suretiyle geçirmişti. Konfüçyüs, böyle bir adamın meziyetlerini yeşimin meziyetleri ile kıyaslar ve bu özellikleri akıl, sadakat, adalet, insanlık, dürüstlük ve daha fazlası olarak uygulardı. Tıpkı bir ifadeyi süsleyip güzelleştirmek için altın sözcüğünü kullandığımız gibi, Çinliler de yeşimi binlerce deyimlerinin içine katmışlar : “Yeşim kişi”, güzel bir kadındır; “güzel kokulu yeşim”, bir kadının cildidir; “yeşim bitkini”, bir güzelin ölüsüdür.

Zarifçe yontulmuş çok güzel bir parça için hiçbir fiyat yüksek değildi, hiçbir çaba fazla değildi ve hiçbir övgü harika sayılmazdı. Mahkeme üyeleri derecelerini yeşim ile gösterirlerdi; atletler üçüncülük için fildişi, ikincilik için altınla ödüllendirilirlerdi, birincilik için ise sağlık ve şansın bir işareti sayılan yeşim kazanırlardı. Bilginlerin masaları yeşim aletlerle donanırdı. Yeşim saygısı öyle bir düzeye erişmişti ki, en iyi zanaatkârların Pekin atölyeleri için İmparator Qian Long tarafından toplanmasından sonra, yeşim ustaları, sosyal sınıf bilincindeki imparatorlukta bariz bir onur olan “Efendi” ile adlandırılırlardı.

Hotan kentinde, tozla kaplı yan sokaklarda boğulmuş bir halde, Çin’in yeşim satın alma merkezinin kalabalık avlusuna doğru adım attım. Uygur kavminin üyeleri olan geleneksel yeşim toplayıcıları tüm sabah benden önce davranmışlar ve bir inç kalınlığındaki toz yatağının üzerine çuval bezi torbalarından oluşan bir halı serip yeşim taşlarını nezih bir şekilde sunuyorlardı. Bu Uygurların ataları, bu yerin yakınlarındaki pazarlarda pazarlık yaparak, kaderlerinde imparatorların sarayına gitmek olan beyaz yeşimleri satıyorlardı.

5,000 yılda taşın toplanma şeklinin çok az değişmesine karşın, ekonomiler değişmiştir. Komünist hükümetin yönetimi altında iken hiçbir pazarlık şansı bulunmamaktadır. Bu müslümanlar, durum ister istemez hoş karşılanmasa da, artık Çinli vatandaşlardır. Çin mevcut sınırlarına kadar genişlediğinde, Sinkiang (Xinjiang, yani Sincan) ve Tibet (Xizang), sakinleştirilmiş son iki alan arasında yer almaktadır.

Çin’in Xinjiang Hotan Havalisi Endüstriyel Sanatlar Şirketinin yöneticisi Zhang Yu Ruh, merkezî hükümetin bu uzak köşedeki sakin ve rahat bir temsilcisidir, adeta 1800’lerin Alaska’sındaki tek kürk satın alıcısı gibidir. “Sadece 50 ya da 60 kadar tam zamanlı çalışan yeşim toplayıcısı var. Diğerleri ise, gelirlerini arttırmak için yılda iki üç kere dışarı çıkan çiftçilerdir. Zor ve çoğunlukla verimsiz bir iş; ama iyisinden anlayan birkaç kişi var”.

Abdulanur (Uygurlar yalnızca tek isim kullanırlar, yani soyadları yoktur), karışık kalitedeki büyük bir yeşim yığınının arkasında oturuyordu. Zhang’ın ve Yangzhou’daki oyma fabrikasından gelen başka bir satın alıcının yönlerini ona doğru çevirerek yürümelerini seyrettim. Taşları adeta amirane bir şekilde fırlatıp bir taraflara tekmeliyorlar ve gördüklerinin çoğuna tenezzül bile etmiyorlardı. Yine de Abdulanur’un hasırında fena sayılmayacak türden biraz malzeme vardı. Bir kaç parça, istenen kırmızı işaretleri üzerlerine almayı başardı, bu işaretler birden beşe kadar sıralanan sınıfları gösteriyordu. Onunkilerin çoğuna işaret çekilmedi; ama “sınıf dışı” olup da hâlâ kullanılabilir durumda bulunan yeterli bir miktar, 250 kilogramlıklarda ön tartıya tutuldu. Abdulanur tüm taşları eski kantara çekme işini bitirdiğinde, 500 yuan (yaklaşık 130 $) para elde ettiğini gördü. Üç ay süren bir toplama için hiç de fena değildi doğrusu. Hükümetin yanıma verdiği çevirmenin Pekin’de geçinebilmek için yılda 321 $ parasının olması gerekiyor. Hotan’daki en başarılı toplayıcı, geçen sene bunun on katı kazanmış; fakat ırmağın çok yukarısında bir yerlerde yaşıyor ve tüm zamanını arama yapmakla geçiriyormuş.

Beyaz yeşimin bu kadar az miktarda oluşundan dolayı hayal kırıklığına uğramıştım. “Ah”, diye cevapladı Zhang, “kaliteli yeşim, nadir bulunur. Kilo başına 16 yuan ödediğimiz birinci sınıf yeşimden yılda bir tondan daha az yollarız. Hatta yeşim toplayıcılarının devlet fiyatından daha aşağı düzeyde pirinç almalarına bile izin veriyoruz; ama yine de işe yaramıyor”.

Yeşimin ne kadar nadir olduğu, Çin’in doğu kıyısındaki oymacılık merkezlerini ziyaret ettiğimde görülebiliyordu zaten. Pekin’in durumu normal olup her haliyle daha büyüktür. Pekin Yeşim Oymacılık Fabrikasının dört adet atölyesinde 1,800 kişi çalışmaktadır. Her istasyonda her birinin elinde karmaşık desenleri taşlayarak oluşturmak için vızıltılı ses çıkaran elmas uçlu bir kazıcı olan 1,500 kişiden fazla yontucu, eğilip kamburlaşmış bir halde, ortalığın 19’uncu yüzyıldaki yüzlerce dişçinin çalışırken açığa çıkan kokuya benzer bir şekilde koktuğunu ve öyle göründüğünü hayal ettiğim bir işlemi gerçekleştiriyordu.

HAYALLER KURMAK :
Çağdaş Batı Alman oymacısı Erwin Klein, siyah Avustralya nefritinden kendi eliyle o ulusun ünlü siyah kuğularından birini mercan taşından gagası ile birlikte yarattı (üstte). Bir Qing hanedanı sanatçısı, beyaz bir nefrit parçası üzerinde efsanevî tek boynuzlu kanatlı at tasarımı yaparken, süslemeler için taşın yüzeyindeki kızılımsı pası kullanmış (altta). [KUĞU : ÖZEL KOLEKSİYON, ADEILADE, AVUSTRALYA, 11.5 CM UZUNLUK. TEK BOYNUZLU AT : AVERY BRUNDAGE KOLEKSİYONU, SAN FRANSİSCO, 16 CM UZUNLUK]

Bizim “yeşim” diye tercüme ettiğimiz Çince yu sözcüğü aslında yontulmaya değer herhangi bir kayayı ifade eder. Çin’de 30 ila 40 kadar kaya çeşidi, yu diye çağrılır. Konuyu daha da karmaşık hale getiren ise, aslında dünyanın yasal olarak yeşim diye kabul ettiği ve kimyasal olarak farklı olan iki adet malzemenin, yani nefrit (eski yeşim lao-yu ve beyaz yeşim bai-yu) ve jadeit (balıkçıl yeşimi fei-cui-yu) türünün bulunmasıdır. Her ikisi de teknik olarak kayadır; çünkü mineral topaklar içerirler.

Bir kalsiyum ve magnezyum silikatı olan (genellikle bir miktar da demir içeren) ve daha bol bulunan nefrit, Hotan yeşimidir. Ayrıca İngiliz Kolombiyası, Avustralya, Yeni Zelanda, Sovyetler Birliği, Güney Kore, İsviçre, İtalya, Polonya, Tayvan, Kaliforniya, Alaska, ABD’nin Wyoming eyaleti ve ufak miktarlarda başka yerleşim yerlerinde bulunur. Aynı kimyasal bileşime sahip olan düzenli kristal yapılı iki taş türü daha vardır, beyaz olanı “tremolit”, yeşil olanı ise “aktinolit (ışıntaşı)” diye adlandırılır. Sadece nefritte iğne biçimindeki tanecikler keçeli lifli bir yapıda (yeraltındaki oluşum esnasında meydana gelen fiziksel bir yapı) sıkıca birbirlerine geçerek dokuyu oluşturmuşlardır. Mohs sertlik skalasında 5.5 ila 6.5 sertlik derecesine sahip olan nefrit, çelikten (5.0 ila 6.0 Mohs) daha serttir ve kırılmaya karşı direnç ölçüsüyle tüm kayalar içinde en sert olduğu söylenir. Eser elementlere bağlı olarak, nefrit, aralarında Çinlilerin uzun zaman en sevdiği renk olan “koyun yağı” beyazının da bulunduğu çeşitli renklerde bulunur.


FARKLI FORMÜLLER, kimya, ısı ve basınç, iki tür yeşimin oluşum birikintilerini meydana getirir. Nefrit; Çin, Sovyetler Birliği, Güney Kore ile Tayvan’ın güneyinden Avustralya ve Yeni Zelanda’ya kadar yayılmıştır. Avrupa’nın avuç dolusu rezervi vardır, daha yaygın olanlar İngiliz Kolombiyası ve Alaska’da bulunur. Miktar halinde yeşim, sadece Guatemala, Sibirya ve Burma’dan gelir, sonuncusuna şimdi parlak yeşil imparatorluk yeşiminden dolayı değer verilmektedir.

İşçilerin çiziklerinin yanından geçtikten sonra, Pekin yöneticisi Chang Ji Li’ye ellerinde nefrit olup olmadığını sordum. “Çok az” diye yanıtladı. “Yılda 15 milyon yuan (4 milyon Amerikan doları) değerinde bitmiş ürünler satıyoruz; fakat bunlar çoğunlukla xiu-yu, yani sabun taşıdır. Bu ve akik taşı, işimizin yüzde 75’ini oluşturur, farkın çoğunluğu Burma jadeitinden gelir. Lao-yu’dan yılda muhtemelen tonluk miktarda sipariş etmeyiz”.

Guangzhou’daki (eski adıyla Canton şehri) Güney Yeşim El Sanatları Fabrikası zamanda bir adım geridedir. Her matkabın üzerinde sadece akkor hale gelmiş bir lambanın loş ışığının araya girdiği karanlık bir geniş alanda haftada 48 saat uğraşıp didinen genç oymacılar, taşlama ile binlerce incik boncuk ve Çin meleğini yontarlar. Bir fabrika memuru şöyle açıkladı : “Biz beyaz yeşim ya da nefrit ile uğraşmayız. Yaptığımız oymalar, sabun taşındandır. Yıllık olarak 700,000 $ değerinde Burma jadeiti kullanırız; bunun yüzde 45’i Burma hükümetinin müzayedesinde satın alınır, yüzde 50’si Tayland üzerinden kaçak olarak gelir ve yüzde 5’i ise Yunnan eyaletinde kaçak olarak gizlice sokulur. Jadeit kuyumculuğunu yapıyoruz; çünkü müşteriler yılda yaklaşık olarak iki milyon dolar değerinde satın alma yapıyorlar”.

Burma’dan dümdüz Çin’e yapılan kaçakçılık, jadeitin gölgeli dünyasında yeni bir kurnazlıktır ve şimdiye kadar dışardakiler tarafından bilinmemekteydi. Burma madenlerine Tayland’tan daha yakın olmak suretiyle, bu Yunnan bağlantısı, Çin Halk Cumhuriyetine aracılara meydan vermeden kendisinin esas alım satımcı olması olanağını sağlamaktadır. Halihazırda Kunming’de hükümete ait bir yeşim ofisi, Hong Kong’lu alıcılara işlenmemiş jadeit pazarlamaktadır.

Nanjing’deki Yeşim Malzemeler Atölyesi’nin yöneticisi Zheng Jing Guo, 65 işçisi için ya da benim için hiç yeşim bulunmadığını kabul ettiğinde, gülümsemesi donuverdi. “Aslında”, diye sırrını açtı, “iki aydır elimizde her iki türden de yoktu. Burada kaliteli bir işlenmemiş parça bulmak zor, o yüzden sabun taşı ve mercan kullanıyoruz. Genelde birazcık jadeitimiz oluyor”.

Yoksa Çin, jadeit mirasını ret mi etmişti? Matkabını nefritin üzerine hiç yerleştirmemiş birçok genç oymacı ile tanışmaya devam ettim. Ve fabrika depolarında nefritten daha fazla sayıda Burma jadeitinden yapılmış takı gördüm.

Yazı : “Jade – Stone of Heaven”, National Geographic, V. 172, No. 3, September 1987

Yazar ve Fotoğrafçı : Fred WARD

Çeviri : Gürol BIÇAKÇI
 
Üst